11 Mayıs 2024 Cumartesi

Sarı Yelekliler ve kapitalizmin varoluş krizi

Kapitalizm bir varoluş krizi içinde. Haliyle de "varoluş krizi" burjuva toplum sınırları içinde aşılamaz. Formun başka bir forma dönüşmesi gerekir.
"Temel teorik model çekirdeğine kadar çürümüş olabilir, orasını burasını kurcalamaya çalışmak belki de nafiledir."
 
Bu değerlendirmenin sahibi, Ergin Yıldızoğlu'nun Cumhuriyet gazetesinin 16 Ekim 2017 tarihli sayısındaki yazısında aktardığına, ABD Merkez Bankası Başkanı Yellen. Çürüyen "temel teorik model çekirdek" ise kapitalist sistem.
 
Bank of International Settlement'in iki yöneticisinin 2017 yılının Ağustos ayında yayınladıkları "Devrim Gerekli: G-7 Modelinin Saatli Bombaları" isimli kitabı da hayli ilginç. Bank of International Settlement, 60 ülkenin merkez bankasının üye olduğu, dünya finans sektörüne dair çalışmalar yapan, bankalara öneriler hazırlayan emperyalist kuruluşlardan biri. Söz konusu kitabın yazarlarından biri olan Hervé Hannoun, kurumun genel başkan yardımcılığını yapmıştı. Diğer yazar Peter Dittus da bir dönem kurumun genel sekreteriydi. İki kapitalistin önerilerinin kapitalizmin derdine çare olup olmayacağını tartışmak değil niyetim. Mesele şu; kapitalistler, 2008 krizinin yarattığı iktisadi-mali çöküntü ve çürümenin üstesinden hala gelemediler, gelemiyorlar. Bu yüzden de sisteme "içeri"den ve "merkez"den eleştiriler geliyor.
 
Marksist Teori dergisinin 31. sayısında yer alan İnan Özgür'ün "Kapitalizmin Kapitalist Eleştirisi: Bir Arayışın Çıkışsızlığı" başlıklı yazısından bir alıntı yapmak istiyorum: "Emek ile sermaye ilişkisinde klasik çevrimin kriz anlarında ortaya çıkan kopuşlar, bugün artık süregenlik kazanmış durumda. Bundan böyle krizden çıkışın, yani ekonomik canlanmanın ve artı-nüfusun yeniden istihdamının, sermayenin değersizleşmesi ve kıyılması, işgücünün ve kredinin ucuzlaması sayesinde yatırımın tekrar cazipleşmesi, yeni üretim dallarının serpilip gelişmesi, nihayet talebin tekrar canlanması yoluyla gerçekleşmesinin önü kesinkes tıkanmış bulunuyor."
 
Bunun anlamı ise şu; kapitalizm bir varoluş krizi içinde. Haliyle de "varoluş krizi" burjuva toplum sınırları içinde aşılamaz. Formun başka bir forma dönüşmesi gerekir.
 
Bu krizin tek görüngüsü, "içeri"den ve "merkez"den gelen eleştirilen değil elbette. Kapitalist metropollerde işçi ve emekçilerin eylemleri, grevleri, direnişleri ise sistemin "varolan krizi"ne dair çok önemli veriler sunuyor. Örneğin Sarı Yelekliler'in eylemi, emperyalist kapitalist sisteminin tam merkezinde Fransa'da gerçekleşiyor. "Akaryakıt zamlarına" tepki olarak özetlenen eylem, kapitalist sistemin çalışanları yoksullaştırmasına karşı bir isyan.
 
Macron'un isyanı durdurmak için vaat ettiği "kırıntılar" etkisini gösterecek gibi görünmüyor. Macron ilk önce akaryakıt vergilerinin 6 ay ertelendiğini açıkladı. Ardından "2019 yılında vergi artırımı yok" dedi. En son da "ulusa sesleniş" konuşmasında "Asgari ücrete 100 Euro zam var" dedi. Ancak Sarı Yelekliler, bu açıklamaları ciddiyetsiz bulduklarını söyledi, bu cumartesi günü de eylem yapacaklarını duyurdu.
 
Direnişin bundan sonra nasıl şekilleneceği belirsiz. Ancak diyelim ki Macron direnişi polis zoruyla bastırdı ya da direnişin önderlerini "ikna" etti. Ancak böylesi bir son bile ne kapitalizmin ne de onun Fransa'daki temsilcisi Macron hükümetinin krizini çözmüş olacak. Kriz sadece ertelenecek. O kadar. Çünkü Fransız burjuvazisi bu sorunu köklü olarak çözme yeteneğinden yoksun.
 
Nedeni de kapitalizmin bugün ulaştığı düzey ile ilgili. Arif Çelebi, ETHA'da yayınlanan "Sarı Yelekliler: Kitle Hareketinde Saldırı Dönemi" başlıklı yazısında bu durumu gayet açık izah etmiş. Bu yazıdan alıntılarsam; "Çünkü sermaye yalnızca Çin'de, Tayvan'da, Mısır'da, Meksika'da, Türkiye'de değil İtalya'da, İspanya'da, İngiltere'de, Japonya'da, Almanya'da, İsveç'te, Fransa'da da ucuz iş gücü ile hayatta kalabiliyor. Onun sürekli teknoloji geliştirerek artıdeğeri çoğaltma çağı kapandı. Dünyanın her yerinde ucuz iş gücü ve mali asalaklık dışında bir besin kaynağı yok. Sermayenin hayatta kalması ucuz iş gücü sömürüsü ile mümkün. Bangladeş'te işçiler açlık sınırında çalıştırılırken Fransa'da, İngiltere'de eski "rahat" günler devam edemezdi."
 
Avrupa işçi sınıfı için de rahat günler geride kaldı. Kıtayı zaman zaman sarsan işçi grevleri, direnişleri de bunun göstergesi. Fransa'da geçtiğimiz bahar ve yaz aylarında demiryolu çalışanları başta olmak üzere grevler birbirini takip etti. Ancak sorun, "önderlik"te düğümleniyor. Mevcut sendikaların önderlik düzeyi, kapitalizmin sınırlarına kadar. Sarı Yelekliler'in isyanı yöneten bir merkezi önderliği yok. Her yerde kurulan "komiteler zinciri" kararları alıyor.
 
Özetle, Fransız kapitalistlerinin giderek yoksullaştırdığı Fransız halkı, "Haysiyetle yaşayabileceğimiz bir Fransa istiyoruz" diyor. Kapitalist sistemin merkezindeki bu haysiyet mücadelesi, kapitalistlere korku olurken, ezilenlere umut oluyor.