20 Nisan 2024 Cumartesi

Politik mücadelenin yeni bir dönemi açılırken

İşçi sınıfı ve ezilenlerin gitgide genişleyen kesimlerinde, faşist şeflik rejiminin yozlaşmışlığı ve yağmacılığına, adaletsizliği ve yasakçılığına, keyfiliği ve küstahlığına karşı çıkma eğilimi gelişiyor. Emekçi milyonlarda iş ve yaşam koşullarındaki kötüleşmeyi durdurma, demokratik hak ve özgürlüklerini savunma duygusu ve düşüncesi daha gür filizleniyor. Toplumsal-siyasal psikoloji değişiyor, 20 Temmuz 2015 faşist saray darbesini izleyen yıllarda devlet terörü ve psikolojik savaşla tedricen suskunluğa itilen kitleler bugün yeniden aktif savunma pozisyonuna doğru ilerliyor.

Faşist şeflik rejimi için çanlar günden güne daha şiddetli çalıyor.

Faşist mafyacı Sedat Peker konuştukça, faşist saray iktidarının kirli ve kanlı siyasi ve mali ilişkilerinden yeni kesitler ortalığa saçılıyor. Faşist kontrgerilla şefi Mehmet Ağar'ın, hapishaneden daha yeni çıkan faşist mafyacı Alaattin Çakıcı'yı ve faşist kontrgerilla yöneticileri Korkut Eken'le Engin Alan'ı yanına alarak, o dönem üzerine çöktüğü Yalıkavak Marina'da çektirdiği o tehditkar fotoğraf yeni anlamlar kazanıyor. Sedat Peker'in düzenlediği AKP'ye destek mitinglerinden Alaattin Çakıcı'nın Erdoğan-Bahçeli anlaşmasıyla hapishaneden çıkarılışına, Mehmet Ağar ile damat Berat'ın Pelikan grubu arasındaki ilişkiden Ağar'ın kontrolündeki milyarlarca dolarlık uyuşturucu trafiğine, AKP'li milletvekili oğul Tolga Ağar'ın faili olduğu tecavüz ve cinayetin örtbas edilişinden Erdoğan'ın oğulları ve yakın çevresinin Azeri oligarklarla gizli kaynaşmasına, Türkiye'deki ve Kıbrıs'taki siyasi suikastlara uzanan, gestapo bakanı Soylu'nun savurduğu aşağılık tehditlerle de üzeri örtülemeyecek olan devasa bir pislik yığını bu.

Bakmayın Sedat Peker'in şimdilerde faşist şef Erdoğan'ın gözünden düşmüş olduğuna. O, sarayın gözdeleri arasında bulunduğu, faşist şef uğruna oluk oluk kan akıtmaktan, zindanları basıp HDP'li tutsak vekilleri ortadan kaldırmaktan, hatta CHP'lileri ağaçlarda sallandırmaktan bahsederken sırtının sıvazlandığı günleri unutmuyor. Peker'in bugün ağzından dökülenler, faşist şeflik rejiminin bütünleşmiş olduğu karanlık sermaye, mafya ve kontrgerilla ağının henüz gün yüzüne çıkan küçük bir boyutuna tekabül ediyor. Saray devleti katında artık ayyuka çıkmış olan ihalecilik ve yolsuzluğun, kayırmacılık ve vurgunculuğun, lüks ve sefa düşkünlüğünün de bir boyutunu oluşturduğu bu derin kokuşmuşluğun, faşist şeflik rejiminin siyasi etkisi altında tuttuğu yığınlar içinde dahi memnuniyetsizlik ürettiği gerçeği ise artık saklanamıyor.

Yasakların ve cezaların işçi sınıfına ve yoksullara uygulandığı, ayrıcalıklarınsa saray zevatına ve zenginlere sunulduğu pandemi süreci, faşist şeflik rejimine karşı memnuniyetsizlik ve tepki birikimini hızlandırmış bulunuyor. Maske takmadığı için bekçi güruhunca adeta linç edilen emekçinin görüntüsü akıllara kazınıyor. Aşılanma hakkından halen yoksun tutulan ama üç haftalık "tam kapanma" sahtekarlığı boyunca yine toplu taşıma araçlarına istiflenen, yine fabrikalara ve işletmelere tıkılan, böylece kar çarklarının dönmesi uğruna hayatları hiçe sayılan milyonlarca işçi arasında faşist şefe tepki artık daha hızlı mayalanıyor. Politik İslamcı faşist saray zevatı, önce koronavirüs tedbiri diye ambalajladığı ve toplumsal ilişkileri dinselleştirme dayatmasıyla yaşam tarzı özgürlüğünü yok etmenin yeni bir veçhesi olarak Ramazan'da uygulamaya soktuğu alkollü içki yasağını açıktan savunamaz duruma düşüyor.

İşsizler ordusunun mevcudu 10 milyon. İşkur'a iş aramaya gitmek için dolmuş parası bulamayanların, pazar tezgahlarından çöpe atılanları toplayarak yaşayanların, Halk Ekmek önünde upuzun kuyruklar oluşturanların sayısı durmadan artıyor. İşsizlik girdabındaki yoksullar, sefalet ücretine mahkum işçiler, iflasa sürüklenen esnaflar, borca batan köylüler arasında yayılan intiharlarla, Nisan ayında yaşamına son verenlerin sayısı 129'a varıyor. İktisadi-mali krizin yükünü işçilerin ve ezilenlerin sırtına yüklemekte duraksamayan faşist şeflik rejiminin, günden güne büyüyen insanca bir yaşam isteğinin aşındırdığı kitle tabanını koruyabilecek iktisadi-mali manevra imkanları neredeyse tükenmiş, bugüne değin yaslandığı maddi ve moral dayanakları çürüme ve dağılma yoluna girmiş durumda.

İşçi sınıfı ve ezilenlerin gitgide genişleyen kesimlerinde, faşist şeflik rejiminin yozlaşmışlığı ve yağmacılığına, adaletsizliği ve yasakçılığına, keyfiliği ve küstahlığına karşı çıkma eğilimi gelişiyor. Emekçi milyonlarda iş ve yaşam koşullarındaki kötüleşmeyi durdurma, demokratik hak ve özgürlüklerini savunma duygusu ve düşüncesi daha gür filizleniyor. Toplumsal-siyasal psikoloji değişiyor, 20 Temmuz 2015 faşist saray darbesini izleyen yıllarda devlet terörü ve psikolojik savaşla tedricen suskunluğa itilen kitleler bugün yeniden aktif savunma pozisyonuna doğru ilerliyor.

Kayyum rektöre karşı Boğaziçi merkezli gelişen öğrenci eylemselliği ve onun etrafında genişleyen dayanışma çemberi, cins kırımına karşı 8 Mart'ta alanlara akan ve hemen ardından İstanbul Sözleşmesi'ni savunmak için eyleme duran kadın özgürlük mücadelesi, Newroz'da Kürt halkının ulusal demokratik hakları ve mevzileri için meydanları doldurması, bunca kışkırtılmış homofobik, transfobik saldırganlık karşısında gerilemeyen LGBTİ+ hareketi, sağlık emekçilerinin yaşam nöbetleri, İkizdere köylülerinin ekolojik yıkıma karşı duruşları, faşist yasaklara rağmen gittikçe yaygınlaşan işçi direnişleri, söz konusu ilerleyişin bu yılın başından itibaren boy gösteren belli başlı habercileri.

Evet, umutsuzluğa ve çaresizliğe meydan okuyan, en ağır bedelleri tereddütsüzce göğüsleyen, suskunluğun teslimiyete dönüşmesini önleyen, dağlarda ve kentlerde, yeraltında ve yerüstünde can feda dövüşen öncü direnişçilerin araladığı kapıdan yeni bir politik canlanma dönemine giriyoruz.

Toplumsal ve siyasal yarılmanın had safhaya vardığı, sömüren-sömürülen, ezen-ezilen, zengin-yoksul, devlet-halk çelişkilerinin alabildiğine keskinleştiği bu yeni dönem, hem emekçilerin ve ezilenlerin antifaşist bir atılıma geçme imkanının hem de faşist şeflik rejiminin bir mezarlık sessizliğini hakim kılma tehlikesinin bir arada bulunduğu, kader belirleyici bir politik kavşak niteliği taşıyor. Kitle tabanındaki erimeyi durduramayan ve antifaşist direnişleri bastıramayan faşist şeflik rejimi, tam da bundan dolayı, faşist devlet terörünü ve faşist psikolojik savaşı dizginsizce yoğunlaştırmaya yöneliyor. Onur ve özgürlük için isyan arzusu artmaktayken, faşist zor da zirveye doğru tırmanıyor.

Denilebilir ki, politik mücadelenin bu yeni dönemi, faşist saray darbesinden itibaren belirginleşen "kimin iradesi kırılacak" sorusunun yanıtını olgunlaştıracak. Faşist şeflik rejimi, 1 Mayıs yasakları ve saldırılarında ya da Medya Savunma Alanları'na dönük son işgal harekatında görüldüğü gibi, bu soruyu kendi lehine bir yanıta bağlamak için faşist zora dayalı her yola pervasızca başvuracak. Ezilenlerin birleşik antifaşist saldırısını hazırlama yoluyla aynı sorunun devrimci-demokratik yanıtını üretme görevi ise komünist, devrimci ve antifaşist güçlerin önünde tüm güncelliğiyle uzanacak.

Antifaşist direnişle faşist prangası kırılan 1 Mayıs, işte bu görevi omuzlayacak güçlerin bir panoramasını sunuyor. 1 Mayıs günü Taksim'i dişe diş bir mücadeleyle çepeçevre kuşatan, kent merkezlerinde faşist yasakları parçalayan, emekçi mahallelerinde ve işçi havzalarında direniş bayrağını dalgalandıran işçilerin ve ezilenlerin antifaşist öncüleri, faşizme karşı cepheleşme sorumluluğunu da paylaşıyorlar. Ve antifaşist cephenin genişletilmesi, ezilenlerin irili ufaklı mücadeleleri içinden birleşik bir politik merkezin yükseltilmesi, kuşkusuz ki faşist şeflik rejimini yıkma görevinin kritik bir halkasını oluşturuyor.

1 Mayıs'ı takiben, sürmekte olan Kobanê davasını ve HDP'yi kapatma davasını püskürtme hazırlığından 1 Temmuz'da sonuçlandırılacağı ilan edilen İstanbul Sözleşmesi'nden çıkış kararına karşı kadın isyanını alevlendirmeye, Metîna, Avaşîn ve Zap'taki sömürgeci işgale karşı çıkışı örgütlemekten Boğaziçi direnişine yeni bir soluk kazandırmaya, işçi direnişlerini etkinleşme ve birleşme hattına sokmaktan İkizdere'de dozerleri engellemeye değin antifaşist direnişin başlıca güncel uğrakları, aynı zamanda, antifaşist cepheyi genişletmenin politik zeminini meydana getiriyor. Bu güncel politik muharebeler, 1 Mayıs'ın direniş kararlılığında buluşan bütün devrimci ve antifaşist güçlerce şimdi de ortak politik duruşlar sergilenmesini bekliyor.

Politik mücadelenin adımlamakta olduğu bu yeni döneminde, fiili meşru mücadelenin en ön saflarında mevzilenmeye devam ederken, birleşik cephenin mevcut devrimci ve demokratik kulvarlarına seferberliği misliyle artırmak ve antifaşist cephenin genişletilmesine yönelik inisiyatifi güçlendirmek, elbette en başta, komünist öncünün payına düşüyor.

Yeni dönem, bize, cesaret ve kararlılıkla ileri atılanların, direniş güçlerini birleştirenlerin, emekçi ve ezilen kitlelerle örgütleyici ilişkilerini süreklileştirip genişletenlerin faşist şeflik rejimini yenilgiye uğratacak antifaşist atılımın gerçekleşmesine pekala öncülük edebileceklerini muştuluyor.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 14 Mayıs tarihli 12. sayı başyazısı.