GÜNCEL
Piramidi tersine çevireceğiz
HDP İstanbul 1. bölge milletvekili adayı Erkan Baş, burjuvazinin çıkarlarını esas alan ve kitleleri siyasetin dışında tutan anlayışı tersine çevireceklerini söylüyor: "Biz pramidi tersine çevireceğiz. Mümkün olan fazla sayıda yurttaş, emekçi, kadın, genç siyasetin öznesi haline gelebilirse bizim temsiliyetimizin anlamı olur. Bizim süper kahraman olma ve halkın bütün sorunlarını çözme gibi bir iddiamız yok. Ancak ne yapacaksak halkla birlikte yapmak gibi bir iddiamız var."
Türkiye İşçi Partisi Kurucular Kurulu Üyesi Erkan Baş, HDP'den milletvekili adaylığını 3 gerekçe ile açıklıyor: HDP'nin barajı aşması, saldırılar karşısında HDP'nin yanında durmak ve Kürt hareketinden uzatılan evi havada bırakmamak. Peki bu ittifak seçimden sonra devam edecek mi? Seçilirse nasıl bir milletvekili olacak? HDP'nin baraj sorunu var mı?
HDP İstanbul 1. Bölge milletvekili adayı Erkan Baş, ETHA'nın sorularını yanıtladı:
Seçim çalışmalarının son etabına giriliyor. Çalışmalarınız nasıl gidiyor? Emekçilerle temasınızda halk en fazla nelerden şikayetçi?
Çalışmalarımızda gördüğümüz en temel şey halkın bir an önce bu iktidardan kurtulma arayışıdır. Aynı zamanda bu arayışa 24 Haziran'ı fırsat olarak gören ve bu fırsattan istifa etmek isteyen kararlılık, umut ve heyecan olduğunu da görüyoruz. Bu heyecan karşılıklı bir ilişkiye dönüşerek birbirimize geçiyor.
Selehattin Demirtaş seçim kampanyasını ancak sosyal medya üzerinden yürütebiliyor, eş başkanların ve adayların meydanlarda Demirtaş için yürüttüğü çalışmalar da var elbette, peki Demirtaş'ın kampanyası sahada nasıl karşılık buluyor?
Selehattin Demirtaş'ın seçim çalışması dünya tarihine geçecek bir kampanya oldu. Bu bir taraftan iktidarın ayıbı olsa da diğer taraftan halkla birleşik mücadele yürüten siyasetçileri hiçbir şeyin engelleyemeyeceğini gördük. Sosyal medya üzerinden yürüyen kampanya bile geniş kitlelere ulaşabiliyor. Demirtaş'ın miting konuşması çok çarpıcıydı ve 1 buçuk milyonun izlediği bir miting yapmış oldu. Tüm Cumhurbaşkanı adaylarının yaptıklarından daha fazla. İktidar tarafında her türlü baskı, sansür ve yasaklama varken bizim tarafta her türlü engeli aşan bir irade ortaya çıktı. Gezi direnişi sürecinde penguen medyası hiçbir şeyi görmezken halk her şeyi görüyordu ve bu sürecin devrimci ilerleyişinin işaretiydi. Bugün de aynı durum söz konusu. Onların basın organlarında HDP seçime girmiyormuş ya da Demirtaş aday değilmiş gibi davranılıyor ama sokakta herkes Demirtaş'ı ve HDP'nin barajı aşıp aşamayacağını konuşuyor. Bu bizim başarımızdır ve sonuçlara yansımasını umuyoruz.
PİRAMİDİ TERSİNE ÇEVİRECEĞİZ
Seçilmeniz durumunda nasıl bir milletvekilliği hayal ediyorsunuz ya da öngörüyorsunuz?
Kamuoyu bizi parlamento dışı muhalefet olarak tanımlıyor. Bizim temel iddiamız da bugüne kadar parlamento dışında sürdürdüğümüz kavgayı aynı zamanda parlamontoya taşıyan bir pratik sergilemek. Bugüne kadar hiç yapılmayan veya yapılmaya çalışılsa da bir şekilde sonuç alınamamış bir takım iddialarımız var. Örneğin, her hafta grup toplantısını bir ilçede halk buluşması şeklinde yapmak gibi. Türkiye'de siyaset halk kitlelerini dışarda tutmaya odaklanıyor. Yüzde 10 seçim barajından siyasi partilere eşitsiz devlet desteğine kadar hakim siyaset algısı, burjuvazinin ve sermayenin çıkarlarını merkeze alan, onun dışında kitleleri bu siyaseti manipüle etme aracı olarak kullanan bir anlayıştır. Biz pramidi tersine çevireceğiz. Mümkün olan fazla sayıda yurttaş, emekçi, kadın, genç siyasetin öznesi haline gelebilirse bizim temsiliyetimizin anlamı olur. Bizim süper kahraman olma ve halkın bütün sorunlarını çözme gibi bir iddiamız yok. Ancak ne yapacaksak halkla birlikte yapmak gibi bir iddiamız var.
ÇALAMAYACAKLARI KADAR ÇOK OY TOPLAMAK LAZIM
AKP iktidarı parlamentoda çoğunluğu elde etmek için HDP'yi baraj altında bırakmaya çalışıyor. HDP “Bıçak sırtında” olduğunu söylüyor. Böyle bir tehlike var mı gerçekten?
Eğer seçimler sandığa giren oyların sayıldığı biçimde gerçekleşirse HDP'nin baraj sorunu yok. Ancak 16 Nisan referandumu sürecinde Erdoğan dahil herkes 'Hayır' çıktığından emin ama YSK'nın açıkladığı sonuçlarda 'Evet' çıktı. Şu anda da büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. AKP milyonlarca insanın gördüğünü görebiliyor. Parlamentoda çoğunluğu sağlamak için yapabileceği tek şey HDP'yi parlamento dışında bırakmak. O yüzden bütün planları ve stratejisi bunun üzerine kurulu. Bunun için taşımalı sandık ile insanların oy kullanmasını zorlaştırıyorlar, Avrupa'da seçim hilelerine başvurduklarını görüyoruz. Türkiye'de seçim demokratik bir şekilde gerçekleşse ve sandıktan çıkan sonuç seçime yansısa HDP'nin baraj sorunu yoktur. Ama bugün AKP tüm olanaklarını HDP'yi baraj altı bırakmaya odakladığı için HDP'nin baraj sorunu vardır. Bu nedenle halkın geniş kesimlerine çağrı yapıyoruz ve iktidarın HDP'yi baraj altında bırakmak için yaptığı her türlü politikaya karşı çalamayacakları kadar çok oyun HDP'ye verilmesi gerekiyor ki HDP barajı aşabilsin. Çünkü baraj sadece HDP'nin sorunu değil. HDP barajı aşamazsa yoluna devam eder ama AKP daha büyük bir kuvvetle önümüzdeki döneme girmiş olur. Bunun acısını da tüm Türkiye çeker. Yani HDP'nin değil Türkiye'nin baraj sorunu var.
'KÜRT HAREKETİNDEN UZANAN ELİ HAVADA BIRAKAMAZDIK'
Sizin gibi HDP bileşeni olmayan çeşitli kuvvetlerin de katılımıyla seçimlerde bir anlamda geniş bir demokratik cephe oluşmuş durumda. Sizin bu düzeyde katılmanızın nedenleri neydi ve bu demokratik ittifakı nasıl görüyorsunuz?
Genel olarak üç başlıkta sıralıyorum. Birincisi; baraj meselesini alçaklık olarak değerlendiriyorum. Bizim sıfır baraj talebimiz var. Herhangi bir yurttaşımız herhangi bir siyasi partiye oy veriyorsa o partinin aldığı oy oranında parlamentoda temsil edilmesi lazım. Bu ittifak yasası ile beraber doğru bir adım atılmış oldu biraz daha kolaylaştı ama öyle bir ittifak ilişkisi ortaya çıktı ki bir tarafta faşist bir cumhur ittifakı, öbür tarafta ona alternatif olduğunu söyleyen HDP dışındaki bütün partileri yan yana getiren bir ittifak kurulmuş oldu. Bu, seçimde sadece HDP'ye uygulanan baraj sorununu ortaya çıkardı. Bunun için HDP ile dayanışmak sadece HDP ile dayanışma anlamına gelmiyor. Türkiye'yi AKP'den kurtarmak için yaşamsal önemde bir tercih bu.
İkincisi; 7 Haziran seçimlerinden bu yana HDP, AKP'yi parlamentoda azınlığa düşürerek, Demirtaş'ın da “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışıyla beraber iktidarın tam karşısına yerleşmiş durumdaydı. İktidar bu süreci HDP'nin direncini kırmak, etkisizleştirmek üzere kullandı ve eşbaşkanlar, milletvekilleri, belediye başkanları tutuklandı, belediyelerine kayyum atandı, 17 bin civarında çalışanı tutuklandı. Bütün suçu kendisine oy veren milyonlarca seçmenin ondan beklediğini en iyi biçimde yapması. Demirtaş bir sembol olarak duruyor aday olduğu için, ne yaptı, kendisine oy veren halkın duygularını, düşüncelerini ifade etti, onların çıkarlarını savundu, onları ezen iktidara karşı dimdik mücadele verdi. Bunun sonucu olarak cezaevinde. Buna karşı tepkisiz kalmak bence bir devrimciye yakışmazdı.
Üçüncüsü; Türkiye eşit, özgür, barışçıl yaşayacağımız, kardeşliğin ülkesi olacaksa Türk ve Kürt emekçileri yan yana gelecek, tüm ezilenler bir arada duracak. HDP bunu da temsil etti bu seçim platformunda. İktidar HDP'yi Kürt partisine sıkıştırmaya çalıştı, bunun karşısında Kürt hareketinden Türkiye'ye bir el uzandı. Bu elin havada kalması Türkiye'nin geleceği açısından son derece sıkıntılı bir durum olacaktı. Sonuçta bir devrimcinin, komünistin Türk ve Kürt emekçilerinin mücadele birliğine katkı sunulacak bir süreçte tarafsız kalması kabul edilebilir bir şey değildi.
Buralardan yola çıkarak HDP'ye oy vermeye karar vermiştik, gerisi HDP'li arkadaşların daveti ile oldu. Nihayetinde HDP, HDP'nin bir parçası olan, kuruluşundan bu yana bedelini ödemiş arkadaşlarla sınırlamadı kendisini, iktidara karşı kavga eden, teslim olmayan adayları listesinde birleştirmek istedi. Bu görevden kaçmamak gerektiğini düşünüp kabul ettik. Ortaya çıkan tablodan son derece memnun olduğumu söylemek istiyorum.
Kurucusu olduğunuz Türkiye İşçi Partisi Haziran Hareketi'nin de bir bileşeni. Adaylığınız Haziran Hareketinin diğer bileşenleri tarafından nasıl karşılandı? Çalışmalarınıza aktif destek verebiliyor mu?
Haziran Hareketi seçimlerde şöyle bir eğilim geliştirdi; madem bütünlüklü olarak bütün unsurlarını kapsayan bir seçim tavrı geliştiremiyor, o zaman tek tek partiler, kişiler kendi kararlarını alıp uygulayabilir dedik. 1 Kasım'da buna uygun pratik sergiledik. 17 Haziran seçimleri için de daha çok Cumhurbaşkanlığı üzerinden bir tartışma yapıldı, bağımsız bir sosyalist aday seçeneği doğabilir mi diye. 20 sol sosyalist çevre ile toplantılar dizisi yapıldı, bir olgunluk ortaya çıkmadı. Haziran kendi içinde tartıştı, orada da somut bir alternatif oluşmayınca bileşenlerin kendi kararlarını vermesine yol açıldı. Hepimizin ortaklaştığı şöyle bir karar aldı; AKP iktidarına karşı gelişecek her türlü ilerici muhalefetin desteklenmesi, yerellerde de ortaya çıkan ilerici adayların desteklenebileceği. Sanıyorum bu kapsamda birinci bölgede arkadaşların bize desteği olacaktır. Ben Haziran'ın kuruluşunda yer aldım, merkez organlarında sorumluluk üstlendim. (Gülerek) Herhalde benim ilerici bir aday olduğuma ilişkin bir tartışmaları yoktur, dolayısıyla destekleyeceklerini düşünüyorum.
'ORTAK DÜŞMANA KARŞI BİRLİKTE DURUYORUZ'
Bugünkü seçim ittifakınız seçimlerden sonra sürecek mi?
HDP ile kurduğumuz eylem birlikleri, dayanışma, ittifak ilişkileri değişik zamanlarda değişik biçimlerde şekilleniyor. Bizim şu anda yaptığımız şey seçim eksenli bir ortaklaşma. Her iki taraf açısından olabilecek en ileri sonucu almayı gözeten ayrıntılarını da konuşarak... Pragmatik ilişkiler orta vadeli olarak bırakın başarıyı daha fazla sıkıntıyı beraberinde getiriyor. Bu seçim sürecinde birlikte davranmaya karar verdik, şu anda gayet de iyi gidiyor. Çeşitli alanlarda toplumsal kesimlerden hep beraber bu ittifakı en ileri noktaya taşımaya dönük bir faaliyet yürütüyoruz. Seçim sonrasını ise seçim sonrası konuşmak lazım. Ona ilişkin tarih de veremiyoruz. Ama biz Türk ve Kürt emekçilerinin ortak mücadelesi noktasında üzerimize düşen sorumluluktan hiçbir zaman kaçmadık. Kürt halkına dönük baskı, şiddet, asimilasyon gibi devlet merkezli saldırılar karşısında onun yanında durmaktan tereddüt etmedik. Ama en nihayetinde biz komünist bir partiyiz. İşçi sınıfının sosyalist iktidar mücadelesi gibi temel bir programatik hattımız var. Bu özgünlüklerimizi korumamız da gayet doğal ve anlaşılır diye düşünüyorum. Şu an durum şu, ortak bir düşmanımız var, farklılıklarımıza rağmen birlikte duracağız.
KÜRTLER EZİLİRKEN TÜRKLER ÖZGÜR OLAMAZ
Türk ve Kürt emekçilerinin birliğinden söz ettiniz. Bu nasıl olacak? Bu birliği gerçekleştirmek için nasıl bir örgütsel araç ve biçim önerebilirsiniz?
Burada ben bir kavga vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Karşılıklı güvensizliği kırmak gerekiyor. İktidarın Kürt düşmanlığı üzerinden Kürt ve Türk emekçileri karşı karşıya getiren bir politikası var. Bunun kırılması için Türkiyeli sosyalistlere önemli görev düşüyor. Türkiye'nin batısında Kürt sorununun Türkçe anlatılması gibi bir sorun var. Türk emekçilerine bunu anlatmamız, şovenizmi kırmamız gerekiyor. Kürt kentleri bombalanırken İzmir'de laik yaşayamayacağını bu insanların bilince çıkarması gerekiyor. Kürtler ezilirken Türkler özgür olamaz. Kavgayı bu noktada vermek lazım. AKP ile asla uzlaşmayacağını düşündüğünüz insanlar mesele Kürt sorunu olduğu zaman AKP ile aynı cephede yer alabiliyorlar. Buna izin vermememiz gerekiyor.
4-5 YILDA BİR SANDIĞA GİTME İLE BU İKTİDARLA MÜCADELE EDİLEMEZ
Katıldığınız bir televizyon programında “Oyunuzu kullanıp eve gitmeyin diyerek sokak çağrısı yaptınız. Hangi faktörler sizi halka bu çağrıyı yapmaya itiyor?
Teknik olarak buna ihtiyacımız var. Oyumuzu kullandıktan sonra sandık güvenliğini almamız gerekiyor. Yaparlar demiyorum yaptılar. Kullandığımız oyları korumak durumundayız. Bir de halkı umutsuzluğa sevk eden bir söylem gelişti, fısıltı gazetesiyle insanları pasifize etmeye dönük söylemler türetiliyor: “Tayyip Erdoğan kaybetse de gitmez.” Şaşkınlık izliyorum. Tabi ki güle oynaya bırakmaz ama şunu düşünmemiz gerekiyor. Yenilse de gitmez sözünün arkasında ne var? Suçlarının farkında, bu iktidarı kaybettiği zaman ödemesi gereken ağır bir bedel olduğunu biliyor ve kaybetmemek için elinden geleni yapacak. Bizim de kazanmak için onun yaptığının daha fazlasını yapmamız lazım. Benim çağrım şu; öyle bir halk gücü, iradesi ortaya çıkarmalıyız ki kaybettiğini hissettiği anda, daha kesinleşmeden arkasına bakmadan kaçıp gitmeli.
4-5 yılda bir sandığa gidelim sonra hayatımıza devam edelim anlayışı ile bu iktidarla mücadele edilmez. Sandığa elbette gideceğiz ama bununla birlikte halkın örgütlü gücünün yaygınlaşması, kuvvetlenmesi hem de kritik eşiklerde yan yana gelişin sağlanması gerekiyor.