22 Kasım 2024 Cuma

Pınar Gayıp yazdı | Aile Mahkemesi çocuğu 'intikam' aracı gören erkeğe velayet verdi

Ne yazık ki çocuklar da bu şiddet sarmalından azade değil. İstismar davalarında çocuğun eteğinin boyu, neden bağırmadığı sorularıyla çocuğu travmalar havuzuna iten mahkemeler velayet davalarında da "çocuğun üstün yararı" ilkesini ayaklar altında paspas yapıyor. Babanın "iyi anne değil" yalanlarıyla psikolojisini zerre düşünmedikleri çocuğu annesinden koparıveriyor bu mahkemeler. Kendisini reddeden kadından "intikam" almak isteyen erkeğin çıkarı doğrultusunda hareket ediyor.

Kadına ve çocuğa yönelik şiddet günden güne artıyor. İktidarın kadın ve çocuk düşmanı politikalarından icazet alan, erkek egemen sistemin maşası gibi hareket eden yargının cezasızlık politikalarından güç bulan erkekler kadın ve çocuklara saldırılarını sürdürüyor. Anne ve baba arasındaki geçimsizlik, "intikam" duygusunda "maşa" olarak kullanılan çocukların ne talebi dikkate alınıyor ne de ileride yaşayacağı travma.

Engels, "Tarihte görülen ilk sınıf çatışması, tek-eşli evlilikte erkek ve kadın arasında gelişen antagonizmadır ve ilk sınıf tahakkümü, erkeğin kadın üzerindeki tahakkümüdür" diyor Ailenin Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni isimli başyapıtında. Sıradan hayatlarımızın olağan akışı içinde her gün bu başyapıtta anlatılagelenler hayatımıza zuhur ediyor. En orta yerine. Birlikte olmayı reddettiği, birlikte olmak istediği, kapalı giyindiği, açık giyindiği, güldüğü, ağladığı, konuştuğu, konuşmadığı, çalıştığı, çalışmadığı gibi birbirine zıt çok sayıda gerekçe kadının şiddete uğramasına neden oluyor.

Ne yazık ki çocuklar da bu şiddet sarmalından azade değil. İstismar davalarında çocuğun eteğinin boyu, neden bağırmadığı sorularıyla çocuğu travmalar havuzuna iten mahkemeler velayet davalarında da "çocuğun üstün yararı" ilkesini ayaklar altında paspas yapıyor. Babanın "iyi anne değil" yalanlarıyla psikolojisini zerre düşünmedikleri çocuğu annesinden koparıveriyor bu mahkemeler. Kendisini reddeden kadından "intikam" almak isteyen erkeğin çıkarı doğrultusunda hareket ediyor.

On yıldır hem kendi hem de kızı için şiddetten uzak, bağımsız bir hayat sürmek isteyen Neşe'nin müdanasız direnişi de tam da bu nedenle bu yazının konusu. Kürt ve Alevi bir kadın olan Neşe Açık, henüz kızı beş aylıkken bulunduğu kentte yaşamayı ve erkeğin ısrarla uygulamaya çalıştığı tahakkümü reddetti. Hedef alınması da o zaman başladı. Neşe evli olduğu erkekten ayrılma kararı aldı; kimseye muhtaç olmamak için okuluna devam etti ve çocuğunu büyüttü. İzmir'e taşındı. Boşanma davasında mahkeme ayda bir hafta sonu, yılda da 20 gün kızını görme hakkı verdiği baba onu sadece bir kere gördü. Üç yaşına kadar kızını bir kere gören baba, yıllar sonra karşısına çıkarak "ben senin babanım" dedi psikolojisini düşünmeden.
 
Aynı zamanda bir hekim olan Neşe, mesleğinin onurunu savunarak yaşamını haksızlıklarla mücadeleyle geçirdi. DAİŞ çetelerinin gerçekleştirdiği Suruç ve Ankara katliamına sessiz kalmadı. Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) savunduğu görüşlerini paylaştı. Kızı ile birlikte Kamp Armen direnişine katıldı, Rakel Dink ile yan yana görüntü verdi. KHK ile ihraç edilen Onur Hamzaoğlu'na destek verdi. Mültecilerle ilgili çalışmasıyla bilinen Halkların Köprüsü Derneği'nde yürütebildiği kadar mücadele etti. Neşe daha sonra Türkiye'den ayrılmak zorunda kaldı. 

Yıllardır İsviçre'de yaşayan Neşe'nin ayrıldığı erkek bir türlü peşini bırakmadı. Çocuğuna çok düşkün olan Neşe "hapse gireceksin ve çocuğunu bir daha göremeyeceksin" tehdidiyle sistematik şekilde psikolojik şiddete uğradı. Kendisine boyun eğmeyen kadın üzerinde tahakküm kuramayan erkek Neşe üzerinden ya hakkında Iğdır ve Van Cumhuriyet Savcılığı'na "terör örgütü üyesi" diye ihbarda bulundu. Baskı bununla da sınırlı kalmadı elbette. Erkeğin kendisi ve aile bireyleri , Neşe’yi birden fazla savcılığa şikayet etmekle yetinmedi cimer üzerinden de şikayet etti.

Velayet davasında da suç isnat edilen bu bilgiler kullanıldı. Çünkü Neşe "makbul kadın" olmayı reddetti. Aile Mahkemesi, yıllardır kızını arayıp sormayan, doğum gününü dahi bilmeyen, psikolojisini zerre önemsemeyen, tek derdi kadından intikam almak olan erkeğe çocuğun velayetini verdi. Aile Mahkemesinde duruşmalar sanki Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki gibi sürdü.

Karar üst mahkemeye taşındı. Yaşadıklarını, "on yıldır bir erkeğin sergilediği kadın nefretine ve güç gösterine maruz kalıyorum" diye özetleyen Neşe, bu erkeğin kızına dair tek bir sorumluluk almadığını ve kendisini cezalandırmak istediğine dikkat çekiyor.

"Velayet değil bir nefret davası" olan bu davada mahkemenin erkeği desteklediğinin altını çizen Neşe'ye bırakıyorum burada sözü: "Üçüncü kişilerin fikirlerinin, hakkımda açılıp kapanmış davanın gerekçeli kararda yer alabildiğini gördüğümüzde, elbette ne suçun şahsiliği ilkesi, ne masumiyet karinesinin korunmadığını görüyoruz. Bu, sadece benim için değil tüm kadınlar için oldukça problemli bir durum. Çocuğun; anne ile kalmak istediğine dair beyanı var. Bilirkişi raporu tek taraflı, sadece erkeğin beyanı ile hazırlanmış ve raporda 'çocuk ve anne ile de görüşülmeli' denmesine rağmen mahkeme bize bu söz hakkını tanımadı. Sunduğumuz tüm kanıtlar göz ardı edilerek, çocuğun üstün yararı ilkesi de çiğnendi. Bir çocuk, bir nefretin aleti/aracı olarak istismar edilemez. Bu olmamalı. Bunu bir alet olarak kullanmaya çalışan ve yaklaşık 7 senedir çocuğu ile bir kez telefonda dahi konuşmamış biri nasıl velayet hakkına sahip olabilir? Çocuğun bu durumda göreceği zarar çok açık değil mi? Bir kez birlikte gülmemişsin, neyden korkar neyi sever, neyi hayal eder merak dahi etmemişsin, uyutmamışsın, bir gününün dahi sorumluluğunu almamışsın, başında sabahlamamış, dinlememiş, duymamışsın. Sesini duysan tanımayacaksın. Belki görsen dahi tanımayacaksın. Ancak bana acı çektirmek için, sorumluluğunu almadığın çocuğunu kullanıyorsun. Bu katlanılmaz bir haksızlık. Davayı istinafa taşıyoruz. İstinafın tüm bu hukuksuz yaklaşımı reddedeceğine inanmak istiyorum. Burada çocuğunu kaybetme kaygısı yaşayan sadece benim. Çocuğunun bu durumdan göreceği zararı düşünerek on yıldır her gün tekrar tekrar çırpınan benim. Anneliğiyle her gün sınanan benim. Bu işkencenin bir yerde durması gerekmez mi? Birilerinin bunu görüp dur demesi gerekmez mi? Bir çocuk nefretin aleti/aracı olarak kullanılıp istismar edilemez."