23 Kasım 2024 Cumartesi

Ödleriyle öten kuşlar

"Abdullah Gül'ün adaylık sorunsalı" başlıklı mühendislik projesi, Gordion'un düğümünü kesen kılıç işlevindeki kesin müdahale ile savuşturulmuş oldu.
B Movit Hollywood filmi gibi elden düşme belki ancak Türkiye şartlarında düpedüz sansasyon: Genelkurmay Başkanı ile Cumhurbaşkanlığı sözcüsü helikopterle bir özel mülke iniyorlar, "sakın aday olma" ültimatomu veya ricasını ev sahibine ileterek hızla Ankara'ya dönüyorlar. Eş zamanlı olarak gizli ziyaretin haberini yapan sitenin yayın yönetmeni işinden ve tutmayacak duaya amin diyen siyasetin beş benzemezi bir hayalden oluyordu. "Abdullah Gül'ün adaylık sorunsalı" başlıklı mühendislik projesi, Gordion'un düğümünü kesen kılıç işlevindeki kesin müdahale ile böylece savuşturulmuş oldu.
 
Peki geriye kalan nedir? Katıksız korkudur. Derinlere işleyen dağılma tedirginliğidir. Alternatif üretilmesi ihtimaline dahi tahammülsüzlüktür. Ödlerin patlama raddesine varmışlığıdır.
Neden? Kim ne derse desin Türkiye bir devrim konjonktüründe olduğu için, faşizm varsa faşizmin yıkılması da günceldir. Haksız varoluş halinin yok oluş yoluyla dönüşüme uğraması kaçınılmazdır. Haksız varoluş bütünsel olarak kapitalizmi gereksizleştirmişken onun varyasyonlarından biri olarak faşizmin kendini sürdürmesi bir oksimorondur. Dolayısıyla faşizmin yıkılması demokrasi mücadelesi ve müdahalesinin güncel konusudur.
 
Özgürlüğe susamışlık bir veri olarak eldedir. Türkiye sathı olabildiğince sıkışık ve alabildiğine patlama öğeleri barındırıyor. Benzerini Arap devrimleri öncesinde gördük. Sıkıştırdılar, halkın nefes alma imkanlarını tıkadılar ve patladı. Süreç devam ediyor ve tamamlandığında güncel despotlukların hiçbiri kalmayacak, bu kadar açık. O kesintili devrimler bir ucundan Rojava halk devriminin gerçekleşmesini kolaylaştırdı. Bir ucundan da Gezi onur-özgürlük isyanıyla yankılandı, havalandı ve Türkiye sathının özgürlük mücadelesini güncel devrimci durumla kendini tazeledi.
 
Ancak öznel faktör yetersizliği önemsiz olmamakla birlikte bir ölçüde yanıltıcı değerlendirmelere yol açtı. İrade vektörünün güçlendirilmesi ihtiyacı elzemdir ve misal devrimci sosyalistlerin kendi varoluşlarını bu eksikliği gidermeye adayan kısa ve orta erimli yönelimleri buna bir müdahale biçimidir. Ancak devrimci durum tek tek şu veya bu öznenin verili durumunun ötesinde, yakıcı bir adalet ve özgürlük çığlığı formuyla ezilenlerin bağrındadır.
 
Keskinliği ve kapsamı oranında bu çığlık iktidar mahfillerinde ve burjuva siyaset arenasında da yankılanmaktadır. Kendilerini buna kulak vermeye mecbur hissediyorlar. Duy da inanma dedirten cinsten açıklamalar bizzat iktidar partisinden geliyor ve özgürlük vaat ediyor. Elbette seçimlerin ardından. Rejimin siyasal İslamcı reorganizasyonunu kolaylaştıracak değişikliklerin ardından.
 
Burası talidir. Nihayet böyle bir "demokrasiyi" sağlamak bir yana mecbur kalınmadıkça halka koklatılmayacaktır. Bunu herkes görebilir. Halka fazlasıyla baskı yapıldığını bizzat teşhis etmeleri ve bunu bir tür mahcubiyet ile kabul etmeleri daha önemlidir.
 
Kimse halkın bağrında adalet ve özgürlük isteği olmadığını söyleyemez. Türkiye'de, halkın geleneksel yapısı da kültürü de fazla baskıyı kaldırmaz. İktidarlar, şovenizmi kullanarak, dış düşman paranoyasını kışkırtarak özgürlük arayışını perdeler, bastırır, kendi beka sorunlarını halkın sahiplenmesini sağlamaya çalışır. Halkta, on yılların eğitim sisteminin getirdiği koşullanmalar var evet, Türklerde Kürtlere ve Sünnilerde Alevilere karşı kışkırtılan tarihsel önyargılar var evet, ancak bunların tamamı üstyapı organizasyonu ve devletin varoluşunu vakfettiği güdümlü bir hedefin sonucu olarak yer etmiştir ve kesinlikle kalıcı değildir.
 
Bu şartlar altında şovenizmle açıktan mücadele yerine en kolay yolu seçerek CHP ile açık ya da örtük ittifakı öngören perspektif en özgüvensiz ve işlevsiz olandır. Buradan rejimin burjuva demokrasisi ekseninde bir yeniden yapılanması dahi çıkmaz.
 
Devrimci bir geçmişe dayanan ancak zamanla sosyal demokratlaşan akımların böylesi çabalarının menzili bellidir: "Onun diktatörlüğü kötü bizimki iyi" klişesi. Başka bir ufuk edindirmesi imkansız. İki faşist veya seçilmesi halinde devlet faşizmini sürdürmek dışında seçeneği olmayan biri "burjuva sol"dan iki aday arasında tercih yapmayı halkın burnuna dayamak milyonları düzenin eklentisine dönüştürmektir.
 
Erdoğan'ın şu veya bu seçimi kazanması devrimin yenilgisi olmadığı gibi bir burjuva adayın kazanması da zafer değildir ve bu türden formülasyonlar başkalarının yenilgilerini sırtlamak biçiminde değerlendirilebilecek saçma bir yere vararak moral bozmakla kalır. Bir adım sonrası, muhkem kale olarak herkesi Kemalizmde birleşmeye çağırmaktadır ki böylesi elden düşme hercailiklere de rastlanmıyor değil. Bu kurnazlıklar pazarlandığı kadar ustaca bir taktik de değildir. Örnekleri için Latin Amerika deneylerine bakılabilir. 
 
Sokak saldırıları sırasında suya sabuna dokunmayarak bir hayatta kalma stratejisi ürettiğini sanmakla gayet vasat karşıtlıklar üzerinden AKP'ye tepkiyi bir başka rejim bileşenine oy-rıza biçimiyle kanalize etmek arasında kategorik fark yok. İkisi de özgüçten yoksun, "aşırı gerçekçi" ve bittabi bütün motivasyonu düzeniçidir.
 
İmtiyazlı siyasal özne olduğu zannıyla davranış kodu üretenlerin tamamı geçtiğimiz on yıllar içinde politika dışına düştü veya düzene eklemlendi. Dövünenler, bu ufku reformcu maslahata vaktinde tavır almadılar diye saç baş yolanlar olmadı mı oldu ancak bu tür iyi niyetli paralanmaların hayatta pişmanlık dışında karşılığı yok.
 
Dönem ne olursa olsun, devrimci demokratik seçeneklerden gayrısı aynı istikamette ilerler. Doğrudan bir politik özgürlükler devrimi kadar tek tek çeşitli mevzilerde önemli devrimci başarılarla heyecan üretmek de mümkündür. Koşulu, burjuvazinin şu veya bu varyantına yaslanmamak, onlardan medet ummamaktır. Kendi özgücüyle devrimci bir imkana tutunmak ile -Lenin'i anarak söyleyelim- "Rubleye kapik ekleme" siyaseti arasında ikinci seçeneğe yaslananlar isteklerinden bağımsız olarak ezilenleri düzeniçi varyasyonlarla oyalıyor demektir.