KADIN
Niştiman'ın 'intihar'ının ardından
Hasan Hüseyin Korkmazgil'in "Haziran'da Ölmek Zor" şiirinin aklımdan çıkmayan dizesi; "Sarı sarı yapraklarla birlikte sanki/ dallarda insan iskeletleri"dir.
İran'daki idamların özeti olarak da okunabilir bu iki cümle.
Çünkü Ortadoğu'nun korku, merak ve ilgi uyandıran bu ülkesinden idamlara ilişkin gelen fotoğraflarda, "dallarda insan iskeletleri" sallanır sessizce.
Majid Kavousifar'un idamından birkaç dakika önce bıraktığı gülümsemesi ise bu görüntüyü değiştirmişti.
Hatırlıyor musunuz O'nu?
İlmek boynuna geçirilmişken ve ölüme bir dakikalık uzaklıktayken, kocaman ve içten bir gülümseme ile küçük bir kız çocuğuna el sallıyordu.
Ve bu an fotoğraf karesi ile tarihe ve ezilenlerin hafızasına kaydedildi.
Majid, o gülümsemesi ile olanlardan habersiz etrafa şaşkın şaşkın bakan o kız çocuğunun hafızasında bir iz bırakmadı.
İnsanlığın özgür bir yaşam düşünü paylaşan herkese "bir umut" bırakırken, korkunun perdesini de araladı.
Bu idamdan iki yıl kadar sonra bu kez genç bir kadın, "bir itirazı" bırakarak dünyadan ayrıldı.
Niştiman Hüseyin Penahi, yaşatmak için kendi canını verdi.
Niştimani'nin dayısı Ramin Hüseyin Penahi, Rojhilat'ın Sine Cezaevi'nde ölüme mahkum edilen Kürt siyasetçilerden biriydi. 22 yaşındaki Ramin, geçtiğimiz Ocak ayında "devlete karşı silahlanmak" ve "Komala örgütünün üyesi olmak" suçlamalarıyla yargılanarak, ölüm cezasına çarptırılmıştı.
Geçtiğimiz 3 Mayıs'ta idam edilmesi bekleniyordu.
Gencecik bir kadın bu ölümü durdurmak için kendi canını verdi.
Sadece dayısının ölümü de değil, ölüm koridorunda bekletilen tüm tutsaklara, kendi hayatından "bir can" vermek istiyordu.
Niştiman geride şu notu bıraktı: "Ramin idam edilmesin. Herkes duyarlı olsun."
Niştiman, dayısı Ramin'in idamını durdurdu. Elbette hala Ramin ve yüzlerce tutsak, idam tehdidi altında.
Ancak gencecik bir kadın, koskoca ölümü durdurdu.
Bu bir çaresizlik miydi?
Kimi soruların tek bir yanıtı yoktur; "evet" de doğru yanıttır, "hayır" da.
Niştiman'ın rejimin kara ölümlerini durduracak gücü yoktu.
Çaresizdi.
Ölüme gün sayan tutsakların sessizliğinin çığlığı dört duvar arasına hapsolmuştu.
Ancak Niştiman bu sessizliği duymuştu ve vicdanının sesi ile ses olmuştu.
İdamları dünyaya kendi ölümüyle duyurdu.
Çaresiz değildi.
Dayısının ölümüne tanıklık etmeyeceğini gösterdi.
Bu bir itiraz değil midir?
Niştiman'ın kendi hayatına son vermesi, ellerinde başörtüleri ile kent meydanlarında günlerce sessizce dikilen kadınların itirazının bir parçası değil midir?
Füruğ Ferruhzad'ın "Yeniden Merhaba diyeceğim güneşe" şiirindeki kadınlardan biri değil midir Niştiman?
"Geliyorum, geliyorum, geliyorum/Saçlarımla" diyen kadınlardan?
Elbette Niştiman, toprağı altında olmasaydı ve bu güzel bahar günlerinde güneşin altında o kara saçları yıldızlar saçsaydı!
Elbette, idamlıklardan eşine kara gözleriyle istediği kadar istediği gibi bakabilseydi, sevebilseydi!
Elbette, yaşasaydı, çok yaşasaydı, gülseydi, çok gülseydi!
Ancak olmadı.
Yaşatmak için kendi canını vermek zorunda kaldı.
"Sarı sarı yapraklarla birlikte sanki/ dallarda insan iskeletleri"nin sallandığı bir ülkenin kaderini değiştirmek istedi.
Dayısının, eşinin ölümünü izlemek istemedi.
Kendi kaderini eline almak istedi.
Dünyanın en bireysel eylemi ile tarihe bir not düşmek istedi.
Düştü de!
Şimdi Majid'in idamından kısa bir süre önce çekilen fotoğrafı ile Niştiman'ın ne zaman çekildiğini bilmediğimiz fotoğrafı yanyana duruyor.
Bir ülkenin kaderini değiştirmek için kendi canlarını veren, bu dünyanın vicdanı olan iki genç insanın fotoğrafı!