Bu yıl daha zorlu bir MESS grup toplu sözleşme süreci yaşanacağı ortada. Renault, Ford, Türk Traktör, Anadolu Isuzu gibi otomotiv tekellerinin de aralarında bulunduğu 230 fabrikada çalışan 158 bin işçinin çok büyük bir kısmı genç işçilerden oluşuyor. Örgütlenme bilinçleri ve mücadele deneyimleri zayıf. Ama kaybedecekleri daha az şey var. Üstelik geçtiğimiz yıllarda Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla "milli güvenliği bozucu nitelikte" olduğu bahanesine sığınarak aldığı grev yasaklarına karşı bu genç işçilerin aldığı tutumu unutmayalım.

" />
    2 Eylül 2025 Salı

Nadiye Gürbüz yazdı | MESS grup toplu sözleşmesi ve sınıf mücadelesi

Bu yıl daha zorlu bir MESS grup toplu sözleşme süreci yaşanacağı ortada. Renault, Ford, Türk Traktör, Anadolu Isuzu gibi otomotiv tekellerinin de aralarında bulunduğu 230 fabrikada çalışan 158 bin işçinin çok büyük bir kısmı genç işçilerden oluşuyor. Örgütlenme bilinçleri ve mücadele deneyimleri zayıf. Ama kaybedecekleri daha az şey var. Üstelik geçtiğimiz yıllarda Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla "milli güvenliği bozucu nitelikte" olduğu bahanesine sığınarak aldığı grev yasaklarına karşı bu genç işçilerin aldığı tutumu unutmayalım.

İşçi sınıfının parçalı direnişleri, grevleri devam ediyor. Farklı iş kollarında sendikal örgütlenme hakkının gasbı, mobbing, kadın işçilere dönük taciz saldırıları, düşük ücretler, işten atma saldırılarına karşı direniyor işçiler. Bu parçalı direniş ve grevlerin bırakın birbiriyle dayanışmasını, teması dahi yok. Bu da işçi sınıfının sermayedarlara karşı mücadelesinin kazanımla sonuçlanmasını zorlaştırıyor ya da tekil kazanımlara yol açıyor. Bu durumda devrimcilerin ve mevcut sendikal yapıların payı elbette oldukça fazla.

Bu tekil direnişlerin yanı sıra onbinlerce hatta yüzbinlerce işçiyi kapsayan toplu sözleşme süreçleri de yaşanıyor. Bunlardan birini geride bıraktık. Geçmişte kamu toplu sözleşme görüşmeleri denilen bir süredir de adına Kamu Çerçeve Protokolü denilen toplu sözleşme süreci, sınıf mücadelesinde önemli dönemlerden biri. Yoksulluk krizinin derinleştiği, işçilerin ücretlerinin her geçen gün eridiği bugünlerde, adına işçi konfederasyonları denilen Türk-İş ve Hak-İş, işbirlikçi sarı sendikacılık tarihsel rolünü oynayarak işçileri bir kez daha sattı. 600 bin kamu işçisi sefalet ücretine mahkum edildi. İşçi sınıfı içindeki mücadele dinamikleri, sermayenin sözcüsü hatta ta kendisi olan AKP-MHP iktidarı karşısında işbirlikçi sendikacıların esip gürleyen ama yağmayan söylemleriyle sönümlendirildi. Bu tablo Türk-İş ve Hak-İş gibi işbirlikçi sarı konfederasyonlara karşı işçi sınıfı içindeki örgütlülüğün nasıl zayıfladığını da gösteriyor. Bir önceki paragrafta söylediğimiz son cümle bu gerçekliğin nedenlerini açıklıyor.

Ardından kamu emekçilerini kapsayan toplu sözleşme süreci başladı. Yapılacak zam emeklileri de kapsıyor. Orada da benzer bir rolü Memur-Sen ve Kamu-Sen oynadı. KESK ve birkaç sendika sürece müdahale etmeye çalışsa da hem örgütlülüklerinin yetersizliği, hem de KESK örneğinde olduğu gibi kurulduğu günkü mücadele dinamiklerinin erimesi nedeniyle pek etkili oldukları söylenemez.

Önce kamu işçileri ve kamu emekçilerinin toplu sözleşmelerinde nelere imza atıldı bakalım, sonra da bunları neden anlattığımıza geçelim.

Türk-İş ve Hak-İş kabul etmiyormuş gibi yaparak, aslında onay verdikleri şu zam oranlarına imza attı: Günlük brüt çıplak ücret 1400 liranın altında olanlar 1400 liraya çekilecek. Seyyanen 1400'ün üzerine herkese 40 lira zam yapılacak. Birinci 6 ay yüzde 24, ikinci 6 ay ilk brüt çıplak ücrete 50 lira zam yapılacak. Haziran 2025-Aralık 2025 arasındaki enflasyon değişim oranı yüzde 11'i aşarsa, aşan kısım 2. yılın birinci altıncı ay zam oranına ilave edilecek. İkinci yılda yüzde 10'luk ve yüzde 6'lık zamların üzerine bu oranları aşan enflasyon kadar artış uygulanacak.

Enflasyon oranının bir yalandan ibaret olduğunu zaten biliyoruz. Bu sözleşme imzalandığı tarihte TÜİK yıllık enflasyonu yüzde 33,52 olarak açıklarken, bağımsız akademisyenlerin oluşturduğu ENAG yüzde 65,15 olarak duyurmuştu. Hükümetin yaptığı zammın TÜİK'in açıkladığı enflasyon oranından bile az olması, bu verilerin de bir anlamı olmadığını gösteriyor.

Kamu emekçilerinin toplu sözleşme sürecinde de iktidar çok daha düşük bir zam dayatmasında bulundu. Anlaşma sağlanamayınca sözleşme Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'na gitti. İktidarın 2026 yılının ilk altı ayında yüzde 11, ikinci altı ayında yüzde 7 şeklindeki zam teklifinde hiçbir değişiklik yapmayan Hakem Kurulu, 2027 yılının ilk altı ayı için sadece 1 puanlık artış verdi ve zam oranını yüzde 5 olarak belirledi. İkinci altı ay içinde yüzde 4 zam yapılacak. Ayrıca, enflasyon farkı maaşlara yansıtılacak. İmzalanan bu sözleşme 6,5 milyona yakın kamu emekçisi ve emekliyi kapsıyor.

Sırada Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) üyesi 230 fabrikada çalışan 158 bin işçiyi kapsayan toplu sözleşme süreci var. Metal sektöründe önceki yıllarda önemli direniş ve mücadelelere imza atıldı. 2024 yılının başında 2023-2025 yıllarını kapsayan, 165 bin işçiyi ilgilendiren MESS grup toplu sözleşmesinde kamu işçisi ve emekçilerinden farklı olarak ilk altı ay için yüzde 98 gibi oldukça yüksek oranda bir zam yapılması sağlandı.

Tabii ki bunun nedenlerinden biri metal sektöründe ücretlerin düşük olmasıydı. Neredeyse asgari ücrete yaklaşan ücret alıyordu metal işçileri. 2024 yılının başında imzalanan MESS grup toplu sözleşmesinin ardından ise metal patronları işten atma saldırısı başlattı. Son 1 yıl içinde metal sektöründe çalışan işçilerin yüzde 10'u işten atıldı. İşten atılma gerekçesi ise metal patronlarının "kriz" içinde olması. Yani patronlar artı değer sömürüsünü artırmak için "kriz"in yükünü bir kez daha işçilere yüklediler. Bu tablo bu yıl gerçekleştirilecek MESS grup toplu sözleşmesini etkileyecektir. Önceki yıllarda kamu işçileri ve kamu emekçileriyle imzalanan toplu sözleşmeler MESS grup toplu sözleşmesini pek de etkilemezken bugün durum pek öyle olmayacak gibi görünüyor.

Eylül ayında başlayacak MESS grup toplu sözleşmesi için öncelikle sektörde örgütlü sendikaların üye  sayısı tespit edilecek ve yetki belgesi verilecek. Sendikalar şu an yetki belgelerini bekliyor. Türk-İş'e bağlı 145 bin üyesi bulunan Türk Metal, DİSK'e bağlı 11 bin üyesi bulunan Birleşik Metal-İş ve Hak-İş'e bağlı 2 bin üyesi bulunan Öz Çelik-İş ile yürütülecek sözleşme süreci. Bu üç sendika arasında Birleşik Metal-İş nispeten daha mücadeleci bir dinamiğe sahip. En azından bu sendikaya üye işçiler için bunu söylemek mümkün. Birleşik Metal-İş geçtiğimiz aylarda örgütlü olduğu MESS üyesi işyerlerini gezdi, işyeri komiteleriyle toplantılar yaptı, eğilim yoklaması yaptı. Birkaç gün içinde Başkanlar Kurulu ve Merkez Temsilciler Kurulu toplantılarını gerçekleştirecek. Daha sonra da toplu sözleşmeye ilişkin teklifini açıklayacak. Muhtemeldir ki diğer sendikalar da aynı tarihlerde tekliflerini açıklar.

Geçtiğimiz yıllarda toplu sözleşme süreçlerinde Öz Çelik-İş ve Türk Metal, bağlı bulundukları konfederasyonların işbirlikçi sarı sendikacılık misyonuna uygun davranarak patronlar ne derse olur verdi. İşçileri grev, direniş, fiili iş bırakma gibi eylemlerden uzak tuttu. Birleşik Metal-İş yukarıda da dediğimiz gibi taban baskısıyla da nispeten daha mücadeleci bir tutum içinde. Bu yıl daha zorlu bir MESS grup toplu sözleşme süreci yaşanacağı ortada. Renault, Ford, Türk Traktör, Anadolu Isuzu gibi otomotiv tekellerinin de aralarında bulunduğu 230 fabrikada çalışan 158 bin işçinin çok büyük bir kısmı genç işçilerden oluşuyor. Örgütlenme bilinçleri ve mücadele deneyimleri zayıf. Ama kaybedecekleri daha az şey var. Üstelik geçtiğimiz yıllarda Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla "milli güvenliği bozucu nitelikte" olduğu bahanesine sığınarak aldığı grev yasaklarına karşı bu genç işçilerin aldığı tutumu unutmayalım. İşçiler fiili greve devam kararı almış ve Birleşik Metal-İş Sendikası bu kararı uygulamıştı.

Toplu sözleşme sürecinde patronların dayatmaları karşısında gelişecek benzer pratiklerin gelişme ihtimali yüksek. Grev ve fiili meşru tüm mücadelelerle dayanışmacı değil, grevin, fiili direnişlerin sahibi gibi ilişkilenmek devrimci sosyalistlerin ve diğer tüm emekçi sol güçlerin sorumluluğudur. Çünkü burada gelişecek bir mücadele sadece metal patronlarının dayatmaları karşısında bir kazanımla sonuçlanmayacaktır. İşçi sınıfının devrimci örgütlenmesinin kanallarını açacak, gerek metal, gerekse farklı işkollarında patronların dayatmaları karşısında sınıfının mücadelesini güçlendirecektir.