28 Nisan 2024 Pazar

Moral ve psikolojik üstünlük için mücadelenin gerekliliği

Mücadele perspektifi ve hareket planı olmaksızın açıklanan bu istatistiksel verileri yayınlamak, yapanların iyi niyetinden ve amacından bağımsız olarak edilgenlik, kanıksama ve normalleştirmeye hizmet eder. Benzer bir psikolojik etkiyi Halk TV ve Fox TV'nin haberleri veriş tarzında ve oynadığı rolde görmekteyiz. Mücadele perspektifi olmaksızın üst üste sorunları yığmak, gerçekte ise içeriksiz bir tarzdır. Teşhirin etkisini sınırlandırır, kitleleri pasifize etmeye sürükler, çözümü kendi dışında görme algısını besler. Onlarca dakika üst üste boca edilen enflasyon, zam, geçinememe haberleri bir mücadele çağrısı, planı, şiarı ve hedefi taşımadığı için bir noktadan sonra bıktırıcı olmak dışında bir sonuç doğurmaz.
 

Kapitalist üretim manifaktürden sanayi devrimine, serbest ticaretten tekele, dünya tekellerinden dünya fabrikasına yükseldikçe, toplumsallaşma her aşamada daha üst bir niteliğe dönüştü. Bu da ulaşım ve iletişim teknolojisinin gelişimine itilim verdi. Bu olgular sadece üretim sürecinde toplumsallaşmanın niteliğini yükseltmedi, bunun sonucu olarak milyonlarca emekçi büyük kentlerde, onların varoşlarında yoğunlaştı; ülkeler ve kıtalar arası ulaşım ve iletişim hızı ve imkanı onlarca kat artarak bir toplumsallaşma düzeyi ve niteliği yarattı.

Kapitalist üretimde niteliksel sıçramalara paralel olarak motorlu gemilerden trene, arabalardan hızlı trene, helikopterlerden ses hızından daha yüksek hızla giden uçaklara ve jetlere kadar ulaşım hızlandıkça toplumsallaşmanın maddi temeli ve yoğunluğu genişledi. Bunu besleyen bir diğer unsur ise atlı-arabalı posta sisteminden kıtaları birleştiren telgrafa, telefona, faksa, radyoya, gazete ve TV'ye, internetten cep telefonuna kadar iletişim teknolojisi bütün dünyayı bir ağ gibi birbirine bağladı. Artık bu ağın dışına çıkmak olanaksız hale geldi. Bu da insanların küresel çapta birbiriyle etkileşime girmesinin olanaklarını sonuna kadar zorlar. Hal böyleyken kapitalizmde ulaşım ve iletişim teknolojisi burjuvazinin özel mülkiyetinde ve onun devlet organlarının sıkı denetiminde ve baskısı altındadır. İşçi sınıfı ve ezilenlere karşı kullanmaktadır. Onların duygu, düşünce ve pratikleri etki altına alınmaya çalışılır. Ajitasyon ve propaganda amacını aşıp psikolojik savaş haline getirilir.

PSİKOLOJİK SAVAŞIN BURJUVA AJİTASYON VE PROPAGANDADAN FARKI
İletişim teknolojisi geliştikçe bireysel alanı kamusal olandan ayıran sınırlar giderek belirsizleşti. İletişim teknolojisini mülkiyetinde tutan burjuvazi, bireyleri gün boyu etkileme ve yönlendirme olanaklarına kavuştu.

Gazeteler, TV'ler, filmler, radyolar, reklamlar, ilanlar, tabelalar, pankartlar, afişler, panolar, cep telefonları ve internet gibi araçlarla her an her saniye işçi ve ezilenler etkilenmekte ve yönlendirilmektedir. Bu iletişim araçları büyük bir ilerlemenin göstergeleridir. Sorun bu imkan ve olanakların varlığında değil. Aksine bu araçlar yaşamı kolaylaştırdıkları gibi, insanları çok yönlü gelişmelerinin, entelektüel ve kültürel olarak zenginleştirmelerinin muazzam potansiyeli olan araçlardır. Sorun bu araçların burjuva tekellerin özel mülkiyetinde ve onların devletinin kontrolünde bulunmasıdır. Burjuva sınıf çıkarları doğrultusunda halkın duygu, düşünce ve davranışları yönlendirilir. Bunun açık ve doğrudan yapılmasına karşı yapılacak şey bilinçli proletaryanın görüş açısıyla ajitasyon ve propaganda yürüterek burjuva sınıf amaçlarını açığa çıkararak teşhir edilmesidir.

Burjuvazi sürekli biçimde gerçeği ters-yüz eder. O yüzden burjuva fikir ve önermeler, tersine çevrilerek ve meselenin özüne inilerek gerçek açığa çıkarılabilir. Burjuvazinin işçi sınıfı ve ezilenlere karşı yürüttüğü psikolojik savaş saldırganlığı bunların ötesine geçer. Ancak ve doğrudan yalana başvurur, amacın meşrulaştırmak için gerçeğin bir kısmını gizler, işine yarayacak diğer kısmını köpürterek hem gerçeğin salt ondan ibaret olduğu, hem de gerçekte olduğundan daha önemli olduğu algısı yaratmaya çalışır. İşçi sınıfı ve ezilenlerin korkularını sempatilerini, üzüntülerini, şaşkınlıklarını, coşkularını, sevgilerini, nefretlerini vb. duygularını kullanarak gerçeği anlamalarını engellemeye çalışır. Yalan ve çarpıtma üzerine inşa edilmiş yeni bir "gerçeklik" kurar.

DUYGU VE DÜŞÜNCELERİ ETKİLEME VE YÖNLENDİRME
Burjuva ideolojisi sürekli biçimde gerçeği ters-yüz ettiği için, burjuva ajitasyon ve propaganda ile psikolojik savaş saldırganlığı arasında ince bir çizgi vardır. Yine de aralarında kesin çizgilerle fark olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.

Burjuva psikolojik savaşta yalana başvurmak vazgeçilmez bir araçtır. Yalan ya yığınların önyargılarını kışkırtmak için kullanılır; ya da kitlelerin sempatisini çeken kimi gerçeklerle yalanlar harmanlanarak tepkileri belli bir odağa yöneltilir. Bunu yaparken gerçeğin bazı yönleri gizlenir. Gerçeği bütünlüklü göremeyenlerin bilincinde yanılsamalar ortaya çıkar. Algıda çarpık bir gerçeklik inşa edilir. Böylece, yalanlar, abartılar ve tek yanlı gerçeklerle kitlelerin algısında ön yargılar inşa edilir.

En saldırgan politikalar bile yığınların sempatisini çekebilecek argümanlarla yapılır. Özellikle ABD ve AB emperyalistleri işgalci ve sömürgeci saldırılarını "uygarlık götürmek", "barışın tesisi", "insan hakları", "demokrasi götürmek", "nükleer ve biyolojik silahların engellenmesi" kılıfına giydirirler.
Coğrafyamızda siyasi ve ekonomik istikrar için "darbe yapılır; ya da kontrgerilla ve paramiliter çeteler aracılığıyla provokasyonlar örgütlenerek kitlelerin bilinci çarpıtılarak darbeye "rıza" sağlanır; "milli güvenlik" adına işçi grevleri, mitingler, yürüyüşler, basın açıklamaları, gazete ve dergiler yasaklanır. "dış mihrakların uzantısı", "üst akıl" adı altında toplumsal muhalefet "yabancı güçler" ve "emperyalistlerin güdümünde" olduğu ima edilir, bazen de açıkça söylenir.

Psikolojik savaşı tehlikeli yapan ve sonuç almasını sağlayan şey ise milyonlarca işçi ve ezilenin her gün her dakika maruz kaldığı bu etki altına alma, yönlendirme saldırganlığının farkına varmayıp, bunu doğal bir durum olarak görüp kanıksaması ve kabullenmesidir. Gerçekler, yalanlar, çarpıtmalar ve yönlendirmeler o kadar iç içe geçip kanıksanır ki, geniş yığınlar nezdinde artık ayırt edilemez olurlar. Bunların günlük ve anlık etkisiyle tek tek bireylerde oluşan duygu, düşünce ve davranışların burjuva yönlendirmenin ürünü olduğu anlaşılmaz, kendi öz hisleri, fikirleri ve pratikleri olduğu sanılmaya başlanır. Egemen medyanın etkisiyle Ukrayna-Rusya savaşını, ABD ve AB emperyalistlerin yalanları, kavramsallaştırması ve bakış açısıyla ele aldığımız anlaşılmamaya başlar. Bu savaşın iki emperyalist kutup arasında hegemonya mücadelesi olduğu gerçekliği buhar olur.

Aynı iletişim ağının etkisiyle Kürtler ve Aleviler ötekileştirilir; Hristiyan, Musevi ve Êzidî inancından halklar ise ötekinin de ötekisi olmaya başlar algılarda. Irkçılık, şovenizm, şefe tapıcılık öyle bir noktaya vardırılır ki en akıl almaz "duygu" ritüeli ifadeler pratiklerin sergilenmesi normal görünmeye başlanır.

İÇERİKSİZLENDİRME, KANIKSATMA, DUYARSIZLAŞTIRMA VE EDİLGENLEŞTİRME
SEKA'nın kapatılması ve şeker fabrikalarının satılması örneklerinde olduğu gibi 1980'lerden bu yana onlarca kamu işletmesi "verimliliği artırma", "zarar ediyor" yalanlarıyla, kimilerinde bilinçli olarak zarar ettirilerek özelleştirildi ya da kapatıldı.

Her gün ortalama beş işçi iş cinayetlerinde ölüyor olmasına rağmen farkındalık çok zayıf. Haber konusu bile edilmiyor. Bilinçli olarak saklanıyor ve haber yapılması engelleniyor. Böylece kanıksatılıyor, işçi olmanın "fıtratı" olarak görülmesi sağlanıyor. Toplu ölümlerin yaşandığı iş kazalarında "taktiri ilahi" "fıtrat" ve "kader planı" denilerek normalleştirilir. Tıpkı kadın cinayetlerinde olduğu gibi ölenlerin her birinin birer insan olduğu duygu ve düşüncesinin yok olduğu kuru istatistik rakamlara dönüşür. Bir mücadele perspektifi ve hareket planı olmaksızın açıklanan bu istatistiksel verileri yayınlamak, yapanların iyi niyetinden ve amacından bağımsız edilgenlik, kanıksama ve normalleştirmeye hizmet eder.

Benzer bir psikolojik etkiyi Halk TV ve Fox TV'nin haberleri veriş tarzında ve oynadığı rolde görmekteyiz. Mücadele perspektifi olmaksızın üst üste sorunları yığmak, gerçekte ise içeriksiz bir tarzdır. Teşhirin etkisini sınırlandırır, kitleleri pasifize etmeye sürükler, çözümü kendi dışında görme algısını besler. Onlarca dakika üst üste boca edilen enflasyon, zam, geçinememe haberleri bir mücadele çağrısı, planı, şiarı ve hedefi taşımadığı için bir noktadan sonra bıktırıcı olmak dışında bir sonuç doğurmaz. Burjuva muhalefetin amaçları bakımından da son derece yerindedir, kitlelerin mücadele enerjisini boşaltmaya ve onları düzen sınırları içinde tutmaya hizmet eder.

Burjuva muhalefet son üç yıl içinde büyük bir psikolojik savaş hareketi yürürlüğe koydu. Yıllarca "aman sabredin", "aman sakın sokağa inmeyin", "provokasyon olmasın", "erken seçim geldi, gelecek" diye diye kitleleri beklenti içine sokup sokaktan uzak tutmaya çalışıldı. Böylece CHP ve Kılıçdaroğlu'nun başını çektiği burjuva muhalefet kitlelerdeki öfke patlamalarının önüne geçerek, kitle hareketini frenleyerek, pasifize ederek düzen sınırları içinde kalmasını sağladı. Böylece rejime büyük bir hizmette bulundu.

PSİKOLOJİK SAVAŞI BOŞA DÜŞÜRMEK
Siyasal iktidar ise seçim kampanyasını büyük bir psikolojik savaş hareketine dönüştürerek, her türlü yalan, iftira, çarpıtma ve demagoji ile psikolojik üstünlüğü ele geçirdi. Hem seçimi kazandı, hem de politik inisiyatifi tekrar geri aldı.

Ancak şunu da unutmamak gerekir ki işçi sınıfı ve ezilenlerin gerçek sorun, talep ve özlemlerine cevap alamayan psikolojik savaşın bilinç ve duygulardaki etkileri uzun sürmez. Kimi durumlarda tek bir günde tersine çevrilebilir. Cumhuriyetin 75. yılında böyle bir durum yaşanmıştı.

Hatırlanır; aylarca gazeteler, TV'ler, radyolar, reklam panoları bu konuyu yapay bir biçimde gündemde tuttu. Öyle ki bir noktadan sonra işçi ve ezilenler her yerde yaşamlarında hiçbir karşılığı olmayan bu içi boş propagandaya maruz kalmaktan bıkmıştı. Tam bu sırada bir yurtsever uçak kaçırdığında gündem aniden bıçakla keser gibi değişti, iktidarın ve burjuva kalemşörlerin bütün çabalarına rağmen kitlelerin ilgilerini 75. yıl kutlamalarına bir daha yöneltmeyi başaramadılar. Çünkü Cumhuriyetin 75. yıl kutlamaları, işçi ve ezilenlerin ekonomik, siyasal sorun ve taleplerinin hiç birine bir çözüm getirmiyordu. Başlangıçta bu kampanyaya halkın ilgisi uyansa da, zamanla sönümlendi. Sıkıcı ve bıktırıcı bir hal almaya başladı. O yüzden herhangi önemli bir olay bu kampanyaya son verebilirdi. Olan da buydu.

Bu yüzden 14 Mayıs seçimi sonrası oluşmuş negatif atmosfer ve umutsuzluk bir günde tersine çevrilebilir. Bunu hangi olay veya olgunun başaracağını kestiremeyiz. Ancak iktidarın yoğunlaştırılmış psikolojik savaşla elde ettiği politik inisiyatif, psikolojik üstünlük, politik İslamcı şefine, partisine ve ortaklarına oy verenlerin çoğunun da dahil olduğu işçi sınıfı ve ezilenlere verebileceği hiçbir şey yoktur. Onların aleyhine ekonomi-politikalar gütmeye mahkumdur, salt bu durumun kendisi bile bu havanın uzun ömürlü olmadığının kanıtıdır. Daha iyisi ise bilinç ve örgütlülükle işçi sınıfı ve ezilenlerin öncü güçlerinin yapacakları kritik müdahalelere bağlıdır. Bu sefer burjuva muhalefet, CHP ve onların temsil ettiği burjuva restorasyoncu çizgi, kitleler üzerinde etkili olmayacaktır. Bu da işçi sınıfı ve ezilenlerin gerçek öncüleri olan devrimci ve sosyalistlere daha geniş alan açacaktır.

PSİKOLOJİK SAVAŞ VE POLİTİK ÖNCÜLÜK
İşçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesi birbiriyle bağlantılı ekonomik, politik, teorik/ideolojik olmak üzere üç ana kanaldan yürütülmektedir. 20. yüzyılın ortalarından bu yana bunlara yeni bir unsur eklenmiş durumdadır. İşçi sınıfı ve ezilenler burjuvazinin ve onun iktidar aygıtının psikolojik savaşına karşı moral, psikolojik üstünlük için mücadele yürütmek zorundadır. Bu mücadele biçimi işçi sınıfı ve ezilenlerin kendiliğindenci mücadele biçimini, araçlarını ve bilinç düzeylerini aşar.

Burada marksist teoriyle donanmış, strateji-taktik konularda ustalaşmış, burjuvazinin psikolojik savaş saldırılarını deneyimlemiş ve karşı hamleler geliştirmiş, önderlik birikimine ve olanaklarına sahip öncü ve önder bir partiye ihtiyaç vardır. Bu da moral-psikolojik üstünlük için mücadele yürütebilmek, kendine özgü yol ve yöntemler gerektirir.

Burjuvazinin yalan ve çarpıtmalarını açığa çıkartıp teşhir etmekle başlar. Ama orada durmaz. Nasıl ki burjuvazi umutsuzluk, korku ve ideolojik-politik tasfiyecilik yaratmak için süreklileştirilmiş gözaltı, tutuklama, infaz etme saldırılarını yoğunlaştırıyor; bazen az sayıda devrimci ve demokratın katıldığı bir eyleme, gazetecilerin ve kameraların önünde öyle bir saldırıyor ki milyonlarca işçi ve ezilene gözdağı vermeye çalışıyorsa; sosyalistlerin ve öncü işçilerin de bu psikolojik saldırıyı boşa çıkaracak yol ve yöntemlere başvurmaları gerekir.

Ders çıkarılabilecek deneyimlerimiz az değildir. ‘96 1 Mayıs'ın ardından büyük bir psikolojik savaş hareketi başlatıldı. Burjuva medya o günde saldırıya uğrayan on binlerin, öldürülen dört emekçinin lafını etmezken günlerce kırılan, cam çerçeve, zarar gören bankalar ve trafik ışıkları, koparılan çiçekleri gündemleştirip kitlelerde pişmanlık, yılgınlık ve kırılma yaratmaya çalıştı. O dönem bu topyekün saldırı dalgası ve psikolojik savaş saldırganlığı püskürtülemedi. Antifaşist kitle hareketinde meydana gelen kırılma 3-4 yılda dibi buldu. Öyle ki, fiili meşru çizgide bir antifaşist sokak etkinliğini kent merkezine taşımak imkansıza yakın cüretkar bir çıkış olarak görünmeye başlandı. Kent merkezinde devrimci sosyalist yayınların dağıtımı yapılamaz olmuştu.

İşte böyle bir anda, sosyalistler Süleyman Yeter yoldaşın birinci ölüm yıl dönümünde yapılan anma etkinliği kitleselliğiyle, cemevinden mezarlığa yürüme kararlılığıyla, saldırıya karşı gösterdiği direngenlikle sadece kendilerinin psikolojik duyarlarını aşmakla kalmadı; TV ve gazetelerde yayınlanan kararlı direniş ve baş eğmez tutum görüntüleriyle antifaşist kitlede moral, umut ve mücadele isteği kıvılcımını da ateşleyerek yılgınlık psikolojisini tersine çevirmek için mütevazı bir müdahalede bulundu.

Bunun gibi iyi planlanmış bir etkinlik psikolojik savaş argümanlarını boşa çıkarabilir, moral psikolojik üstünlüğün ezilenlerden yana olmasını sağlayabilir.
Sosyalistlerin düşmana karşı yanıltma, hile ve aldatmaya başvurması meşrudur. Halka karşı psikolojik savaş yürütmezler. Psikolojik savaş saldırganlığı ve argümanlarını savuşturmak, düşman cephesinde moral bozukluğuna yol açacak hamleler yapmak, işçi sınıfı ve ezilenlerin moral-psikolojik üstünlüğünü sürekli kılmaktır.