24 Nisan 2024 Çarşamba

İvana Benario yazdı | Fransa'da işçi isyanı

Grevlerin yaygınlığın yanı sıra eylem biçimleri de dikkat çekici. Son yıllarda Fransa'da tanık olduğumuz tüm eylem biçimleri devreye sokuldu. Sendikaların örgütlediği grevler ve gösteriler, 2018-19 Sarı Yeleklilerin kendiliğinden militan gösterileri ve 2016'da Paris'teki Place de la République'i kuşatan "Nuit debout" Hareketi'nin tüm eylem ve deneyimleri birikmiş patlayıcı bir karışım halinde isyanda hayat buluyor.

Fransa'da bir işçi isyanı patlak verdi. Cumhurbaşkanı Macron ve hükümetinin emeklilik reformunu parlamentoda oylamaya sunmadan kabul etmesinden bu yana toplumsal bir patlama yaşanıyor. Emeklilik yaşının yükselmesini de içeren reformun, De Gaulle'ün parlamentonun yasama gücünü kısıtlamak için anayasaya soktuğu 49.3 sayılı maddesi kullanılarak dayatılması öfkeyi daha da arttırdı.

Hemşireler, öğretmenler ve temizlik işçileri gibi kamu çalışanları isyan ediyor. İşçi sınıfı sadece dayatılan emeklilik reformunun geri çekilmesini talep etmekle kalmıyor, Güney CGT 13. Bölge Genel Sekreteri Olivier Mateu'nun da açıkladığı üzere bu artık "daha iyi bir dünya" için verilen bir mücadeleye dönüşmüş durumda. Mateu sosyal medya hesabından "Bizim davamız haklı. Kazanacağız, bundan emin olabilirsiniz" diye kararlılıklarını belirtiyordu. Emeklilik reformunun vesile olduğu isyan, sömürü çarkına ve burjuvazinin küstahlığına bir bütün olarak direnişin somut biçimi oldu.

İsyan Mart ayının ortalarında büyüyerek ve yayılarak devam ediyor: 11 Mart'ta neredeyse tüm Fransız şehirlerinde kitlesel gösteriler oldu, küçük kasabalarda dahi etkileyici sayıda insan bir araya geldi ve 14 Mart'a genel grev çağrısı yapıldı. Siyasi araştırmalar dergisi Mediapart, "savaş sonrası dönemden bu yana görülmemiş sayıda” ki katılımdan bahsederken bunların, kırsal nüfusu örnek bir şekilde harekete geçirmeyi, siyasallaştırmayı ve protestolar için ağ oluşturmayı başaran Sarı Yelekliler hareketinin kalıcı meyveleri olduğunu belirtiyor. Mayıs 1968 devrimci grev dalgasını tekrar canlandıran grevler ülkenin geneline yayıldı.

Devamında 23 Mart'taki eylemlerde resmi verilere göre sadece Paris'te barikatlar ve blokajlar için 903 ateş yakıldı. Sosyal medyada paylaşılan videolar, itfaiyecilerin yanan çöp yığınlarını söndürmek yerine grevcilerle kendiliğinden dayanışma içinde olduklarını gösteriyor.

28 Mart genel grevinde ise, devlet güçlerinin sert sindirme girişimlerine rağmen milyonlar yine ülke çapında sokaklara döküldü; havaalanları, tren istasyonları, rafineriler işçiler tarafından işgal edildi ve Rennes gibi büyük şehirlere giden yollar tamamen kapatıldı.

Yüz binlerce kişinin sokağa çıktığı Paris'te tamamen dolan Place de la République gösterinin başından itibaren "Genel grev!" ve "Macron, istifa!" sloganlarıyla inledi. Gençlerin aynı gün başlattığı kitlesel seferberlik eylemlere eşlik etti. Öğrenci sendikacıları ülke genelindeki 2 bin liseden 450'sinin işgal altında olduğunu açıkladı.

Halkın öfkesinin kısa zamanda dineceğini düşünen Macron'un hesabı tutmadı. Eylemcileri kibirli bir şekilde tembellikle suçlayan ve tepeden bakarak konuşan Macron eylemlerin kontrolden çıkmasını engellemek için devlet şiddetinin dozunu hızla yükseltti. Buna rağmen yaygın eylem kararlılığını kıramadı. İçişleri Bakanı Gérald Darmanin, "5.500'ü Paris'te olmak üzere 13.000 polis ve jandarmadan oluşan eşi benzeri görülmemiş bir güvenlik konuşlandırması" yapıldığını açıkladı. Genel grevler süreklilik kazanırken devletin şiddeti artırması tıpkı İran'daki gibi eylemlere daha militan bir katılımla yanıtlanıyor.

Halk düşmanı emeklilik reformuna karşı isyan eş zamanlı diğer mücadeleleri de canlandırdı. Ekolojistler ve küçük çiftçiler endüstriyel tarım sulaması için yıllarca kullanılacağı belirtilen "öfke havzaları" (Mégabassines) adı verilen su havzalarının oluşturulmasına karşı mücadele ediyor. Eylemciler suyun kamusal bir varlık olduğunu ve ortak yönetilmesi gerektiğini savunuyor. Projelerin gerçekleşeceği tarım alanları üzerinde özellikle 25 Mart'ta polisle sert çatışmalar yaşandı. Jandarma araçlarının yakıldığı bir eylem günleri serisi düzenledi. Farklı toplumsal sorunlar etrafında boy gösteren isyan dinamikleri iç içe geçti.

ICOR Avrupa Koordinatörleri de Fransa'nın başını çektiği grev dalgasında İngiltere, Almanya ve Yunanistan'daki grevlerde Avrupa çapında işçiler arasında karşılıklı dayanışma eylemlerinin arttığı dönemde ICOR adına bir dayanışma açıklaması yaptı. Üye örgütlerini eylem ve ziyaretler gerçekleştirmeye, ülkelerindeki Fransa'daki gelişmelere dair propaganda çalışmaları yapmaya, bağış toplamaya ve uluslararası dayanışmanın artırılmasına çağrı yaptı.

Paris'teki eylemlerde Fransız işçi sınıfının parçası olarak aynı zamanda göçmen devrimciler de seferber oldu. Türkiye ve Kürdistan'lı MLKP kuvvetleri de eylemlerin ön saflarında yerlerini aldı.

ÇÖP VE İSYAN
Fransa'daki mevcut işçi isyanının sembolü çöp oldu. Grevle birlikte Paris'te Mart ortasında sokak kenarlarında çöp yığınları oluştu. Sokaklarda asılı pankartlarda "Bizi duymak istemiyorlarsa, bırakalım koklasınlar" diyordu. Çöp işçilerinin grevi, Macron'un politikalarına karşı kararlı ve ısrarlı direnişin önemli bir sembolü haline geldi. Grevi kırmak için getirilen kimi çöp işçileri yer yer polis koruması altında çöp toplamaya zorlanırken direniş dış mahallelerin çöp yakma tesisinde yoğunlaştı. Çöp işçilerinin grevi kamudakilerden özel sektörde çalışan işçilere, Paris merkezinden dış çeperlere ve polis şiddetine rağmen farklı kesimlerin desteğini alarak yayıldı. Çöp yığınları yakılarak barikatların güçlendirilmesi için de kullanıldı. 6 Mart'ta başlayan çöpçüler grevi, 30 Mart'ta askıya alındı, ancak mücadelenin bitmediği duyuruldu.

Grev günlerinde Fransa'nın otoyollarında park edilen kamyonlar kilometreler boyunca yolları tıkadı, fabrikalar kapatıldı, elektrikler işçiler tarafından kesildi. Valiliklerde, Amazon merkezlerinde veya doğrudan siyasetçilerin evleri önünde eylemler düzenlendi. Dünya tekellerini hedef alan işçiler enerji şirketi Total Energies'in petrol rafinerilerini kısmen işgal etti. Fransa'da siyasetçiler dolaylı değil, doğrudan petrol sektöründen para kazanıyor. Aralarında bakanların ve milletvekillerinin de bulunduğu 20'den fazla Fransız siyasetçinin Total'de hissesi bulunuyor. Bu siyasetçilerin son dönemde şirketlerin aşırı kârı üzerinden vergi alınmasına şiddetle karşı çıkmalarına şaşmamak gerek.

Grevlerin yaygınlığın yanı sıra eylem biçimleri de dikkat çekici. Son yıllarda Fransa'da tanık olduğumuz tüm eylem biçimleri devreye sokuldu. Sendikaların örgütlediği grevler ve gösteriler, 2018-19 Sarı Yeleklilerin kendiliğinden militan gösterileri ve 2016'da Paris'teki Place de la République'i kuşatan "Nuit debout" Hareketi'nin tüm eylem ve deneyimleri birikmiş patlayıcı bir karışım halinde isyanda hayat buluyor.

İSYANIN YOL AYRIŞI
Fransız sendikalar isyanda belirleyici güç olsa da eylemleri devam ettirecek bir strateji bulmakta zorlanıyor. Büyük siyasi farklılıklara rağmen genel grev amacıyla bir araya gelen sekiz sendikanın oluşturduğu bir ittifak Intersyndicale içindeki daha sol görüşlü işçi sendikaları arasında CGT (Genel Emek Konfederasyonu) ve FO (İşçi Gücü) bulunuyor. Öte yandan en çok üyeye sahip Katolik CFDT de aynı sendikal birlik içerisinde.

İsyanda iki toplumsal protesto biçimi arasında belirli bir düzeyde çakışmalar meydana geldi. Bir yandan hafta sonu boşluğunda gerçekleşen kitlelerin meydan gösterileri, diğer yandan iş günlerinde, daha az kitle tarafından gerçekleştirilen ancak yıkıcı faktörü yüksek olan etkili iş bırakma eylemleri ve grevler. İki kulvardan gelişen eylemlerin bölücü/dağıtıcı etkilerini azaltmak için sendikalarda yer alan militan işçiler, Cumartesi gününün bir seferberlik günü olmasına karşı çıkmışlardı. Yer yer sendika bürokratizmi ve onun uzlaşmacı tutumunu da reddeden militan işçiler eylemlerde kararlılıklarını ortaya koyuyorlar. Elbette işçilerin doğrudan eylemleri ve grevleriyle genel halk hareketine birleştirici ve bütünleştirici bir merkezi seferberlik isyanın etkisini arttıracaktır. Bu sayede isyanı sadece bir reforma karşı değil, sömürü sistemine karşı da yönelip gelişecektir.

Peki ya Macron ne yapacak? Macron, meselenin "ulusun öncelikli çıkarları" olduğunu söyleyerek reformu "eğlence olsun diye" değil, "zorunluluktan" yaptığını belirtti. Sokaklar onu ve temsil ettiği burjuva sınıfı hemen pes ettirmeyecek, rotasını değiştirmeyecek. Uluslararası rekabette keskin bir şekilde gerileyen Fransız emperyalizmi rekabet edebilmek için emek gücünün maliyetini düşürmeye, sömürüyü güçlendirmeye ihtiyaç duyduğundan Macron'un patronlar sınıfı bu düzenlemeleri sonuna kadar dayatmayı sürdürecek. Fransız burjuvazisi krizinin bedelini emekçilere ödetmek istiyor. Dolaysıyla Macron şimdilik bir süre sonra sükunetin kendiliğinden geri geleceğini düşünüyor, bekleyiş halinde herhangi bir "uzlaşmayı" reddediyor. Birleşik sendikalar tarafından kendisine yapılan yeni görüşme teklifi de Macron tarafından reddedildi. Tıpkı Nicolas Sarkozy'nin protestolara seyirci kaldığı 2010'daki emeklilik reformunda beklediği gibi.

Macron yaptığı açıklamada sol reformist Jean-Luc Mélenchon tarafından tehdit edilen "cumhuriyetçi düzenin garantörü" olduğunu söyledi. Macron, şimdi bir şey yapılmazsa, Fransızların bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yalnızca "aşırı sol" ve "aşırı sağ" arasında seçim yapabileceğini söyleyerek kendisini faşist Le Pen'e karşı yine kötünün iyisi olarak sundu.

İsyana duran kitlelerin "ya faşizm ya sınırsız sömürü" biçiminde kurulan halk düşmanı sahte denklemi bozarak "ya barbarlık ya sosyalizm" ruhuyla burjuvazinin beklentilerini boşa düşürebilir. Bu ancak işçilerin öncülüğünde patlak veren isyanın "anlık öfke patlaması" olmakla yetinmeyerek  hedefe kilitlenmiş kararlı seferberliği ile mümkün olacaktır. Fransa'daki isyan, devrimci güçlere emperyalizmin merkezlerinin de patlamaya hazır olduğunu ve buna göre hazırlıklar yapılması gerektiğini gösteriyor.