23 Kasım 2024 Cumartesi

HDP'nin kuruluş felsefesine dönerek üçüncü cepheyi büyütmeye!

Devrimci sosyalistler, seçim dönemi boyunca, üçüncü cephe güçleri bakımından taktik ve ittifaklar politikasının hata ve sorunlarını her zeminde defalarca, tartışma ve eleştirilerine konu edip, devrimci çizgiyi örgütleme mücadelesini verdiler. Bu süreci bir köşeden gelişmeleri izleyerek değil, aktif, eylemli ve sorumluluklarını yerine getirme ekseninde ilerlettiler. Buna rağmen, ortaya çıkan başarısızlık ve sorunların birincil dereceden muhatabı konumundalar.

Seçimlerde yenildik mi, zayıfladık mı? Sadece vekil sayımız mı düştü yoksa başarısız mı olduk? Daha iyi ve erken çalışmalara başlasak daha iyi bir sonuç alır mıydık? Kendi bağımsız adayımızı çıkarsak nasıl bir sonuç alırdık? Burjuva siyasetin oluşumunda dahi stratejik olan konumumuzu yitirdik mi, yoksa ilk turda faşist şefe kazandırmadık deyip koruduk mu? Peki, ilk turda faşist şefe kaybettirmek için girdiğimiz bu yolda, ikinci turda nasıl bir misyonun sahibi olduk? Üçüncü cephe siyasetini unuttuk mu, yoksa seçim için burjuva muhalefete kurban mı ettik? Burjuva muhalefet adayını desteklememiz her şeye rağmen doğru muydu, yoksa stratejik bir hata mıydı?

Bu soruları ve başkaca soruları önümüze koyan seçim döneminin, ortaya çıkardığı en net sonuca ulaşmak için "ne oldu?" sorusunu tartışarak başlayabiliriz. Stratejik çizgiyle bağlı, tutarlı taktik politikanın ve ideolojik çizgide netliğin, mücadelenin gelişimi ve sürekliliği için ne denli hayati olduğunu bir kez daha net biçimde anladık, sonuçlarıyla yaşadık.

Seçim sürecinde, burjuva muhalefet şemsiyesi altında, ezilen emekçi halklarımıza pompalanan sanal kurtuluş ve umut hayali, faşist şefin kazanması ile yerini kabus senaryolarına bıraktı. Şimdi de dolaşıma sokulan, gelecek kötü günler, olasılıklar senaryolarıyla ezilen emekçi halklarımız, içine sokuldukları hayalden uyandırılarak, umutsuzluk girdabına doğru itilmek isteniyor. Taktik bir yenilgi süreci üzerinden, ezilen emekçi halklarımızın gelecek ufku kötürümleştirilmek, özgürlük ve kurtuluş istemi felce uğratılmak isteniyor.

Üçüncü cephe güçleri ve özelde de birleşik mücadele örgütümüz HDP üzerinden geliştirilmek istenen, burjuva siyaset tarzı ve kültürü ile ideolojik ve örgütsel tasfiyeciliğe zemin hazırlanıyor. Bu tuzağa karşı uyanık olmak ve hızla tedbirler almak gerekiyor. Bu da ancak sürecin, burjuva siyaset tarzına has, kişi kültü yaratma kültürü ve tartışma biçimlerine açık tutum alarak ve dönemin muhasebesini politik-örgütsel hattın sorunları ekseninde, gelecek ufkunu büyüten kolektif kültürle yapmakla mümkün olacaktır.

Devrimci sosyalistler, seçim dönemi boyunca, üçüncü cephe güçleri bakımından taktik ve ittifaklar politikasının hata ve sorunlarını her zeminde defalarca, tartışma ve eleştirilerine konu edip, devrimci çizgiyi örgütleme mücadelesini verdiler. Bu süreci bir köşeden gelişmeleri izleyerek değil, aktif, eylemli ve sorumluluklarını yerine getirme ekseninde ilerlettiler. Buna rağmen, ortaya çıkan başarısızlık ve sorunların birincil dereceden muhatabı konumundalar. Bir gerçeği görmenin ya da ifade etmenin yeterli olmayacağı, esas olanın pratik politika ile buluşturulması görevinin başarılması olduğu gerçeği de bunu gerektiriyor. Şimdi ise en zorlu ve iç sancıları yoğun olan eleştiri ve özeleştiri döneminin içinden geçiliyor. Konu belli, seçim taktiği ve ittifaklar politikası. Yani, mesele politik ve ideolojik çizgi tartışmaları.

Tartışmaların içe dönük boyutu olan ittifaklar politikasında elde ne var peki? Seçim öncesinde neredeyse sol, sosyalistlerin temsilcisi ilan edilen, burjuva parlamentarist, popülist TİP, tam olarak muradına ermese de kötünün iyisi sonuçla kendi mecrasına çekildi ve sürecin bütünlüklü muhasebesi zerre umurunda değil. Ne de olsa burjuva parlamentoda, popülist kürsü konuşmaları yapma koşulları oluşturuldu. Seçimde ittifak yapmayı, vekil çıkarma fırsatı olarak gören, bunu elde edene kadar uyumlu ve yakın davranma "fedakarlığında" bulunan reformist EMEP, meclis yemini öncesi iki vekiline parti vekilliği kaydını yaptırarak "buraya kadar" dedi. Seçim öncesi eylem birliği, mücadele ittifakı söylemlerinin, temelsiz ve pratik politikada karşılığı olmayan havası da hızla dağıldı. "Radikal sol" parlamentarist ve şovenizm zehirlenmesi yaşayan TİP'e dört, reformizmin hakkını fazlasıyla veren, iyi gün dostu  EMEP'e iki vekil armağan edilmiş olundu.

Tartışmanın diğer ve de en önemli boyutunu oluşturan seçim taktiği üzerine esasta iki temel görüş açısı bulunuyor. Birincisini, üçüncü cephe adayının çıkarılmayarak koşulsuz biçimde burjuva muhalefet adayının desteklenmesi; bu yoldan üçüncü cephenin kendi bağımsız hattını örgütleme ve antifaşist mücadeleyi büyütme temelinde örgütleyemeyerek stratejik konumunu koruyamamasının eleştirisi oluşturuyor. İkincisini ise her şeye rağmen bu taktiğin doğru olduğu ve esas sorunun süreci iyi yönetememe, iyi çalışmama ile açıklayan görüş açısı oluşturuyor.

Birincisi, süreç muhasebesini, stratejik görüş açısından hareketle geleceği kazanmaya odaklarken; ikincisi, süreci taktik olarak değerlendirme ve sorunları çözme değil, palyatif yollardan öteleme ya da üzerini örtmeye koşulluyor.

Birincisi, ezilen emekçi halklarımıza geleceği kazanmak için, kendi öz gücüne yaslanarak faşizme karşı antifaşist mücadeleyi büyütme çağrısı yaparken; ikincisi, eksikliklerimiz oldu ama merak etmeyin bir daha ki sefere ders çıkarıp daha iyisini yapacağız demeye getiriyor.

Geride bırakılan seçimler bakımından sıkça yapılan "tarihi seçim" benzetmesi gerçeği yansıtmada zayıf kalıyor elbette. Bu yüksek ve yanlış anlamlandırmadan ziyade, üçüncü cephenin en önemli bileşeni HDP ve Yeşil Sol Parti zemininde, süreç muhasebesinin hangi temelde yapılacağı ve yeni dönemin hangi hattan örgütleneceği tarihsel bir önem taşıyor. Tartışmalarda, seçimlerde ortaya çıkan oy ya da vekil sayılarının, seçim politikasının sadece bir sonucu olduğu unutulmadan, esasta bu politikaları ortaya çıkaran nedenler, anlayışlar, öncesi süreçlerle birlikte ele alınmalıdır. Bu sürecin örgütlenmesinde en büyük zaafı ise tartışmaların kişilere indirgenmesi oluşturuyor. Seçim sonrasında HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın hedef tahtasına oturtulması, burjuva siyaset ve parlamentarizmin saflarımızda yarattığı erozyonun tipik bir yansımasıdır. Ne de olsa parti başarısız olursa, sorumlusu başında bulunan kişilerdir.

Sürecin henüz başında, tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın bir eleştiri metniyle aktif siyaseti bıraktığını açıklaması ise sürecin diğer bir yansımasıdır. Demirtaş'ın açıklama ya da eleştirilerinin, eleştiriye muhtaç içeriğini şimdilik bir yana bırakalım, ancak bu tarzın popülist siyaset tarzının tipik bir yansıması olduğunu da kaydedelim. Partiler söz konusu olduğunda, siyasi aktörler elbette önemlidir. Çizginin oluşumunda ve yaşama geçirilmesinde temsili bir role sahiptir. Buna karşın, kişilerin nitelik ve gelişimini belirleyecek olan da politik hattın ta kendisidir. Böyle olduğu içindir ki, kişiler tercihlerini, politik hat ve görüş açısı, ideolojik bakışı ile uyumlu örgütler ekseninde yaparlar, buna göre konumlanırlar. Politik hattın, gelişim seyri ve yönü uyarınca, geri çekilir ya da öne çıkarlar.

Bu özeleştiri sürecinde, kişisel tutumlarını açıklayarak, sürece kişisel fikirleri ekseninde yön kazandırmak isteyen aktörlere haklı olarak sormak gerekiyor. HDP'nin kendi kuruluş felsefesi ve kodlarından belirli düzeyde uzaklaşma süreci nasıl oluştu? Seçim ve parlamento merkezli siyaset tarzını, kimler önceledi, ne koşulladı? Sahi şu meşhur "sandıkta faşizmi ve onun temsilcisi faşist şefi yenme" teorisini en fazla kim propaganda etti ve ezilen emekçi halklarımızı bu sanal hayale inandırmak için, canla başla çalıştı?

Evet bu tartışma, eleştiri ve özeleştiri dönemi tarihi bir önem taşıyor. Faşist şeflik rejimi ve burjuvazinin tüm bölüklerinin yıllardır temel muradını, üçüncü cephenin tasfiyesi oluşturuyor. Bu tasfiyecilik süreci, siyasi soykırım saldırıları ve ideolojik çizginin tasfiyesi hattından yürütülüyor. Faşist şeflik rejimi ve burjuvazi bakımından siyasi soykırım saldırıları üçüncü cepheyi zayıflatma, etkisizleştirme, politik alanını daraltma taktiğinin sonuçlarıdır. İdeolojik çizginin belirsizleştirilmesi, etkisiz kılınması ve politik çizginin belirleyici dayanağı olmaktan çıkarılması ise doğrudan stratejik saldırılarının temelidir. Hal böyleyken mesele, seçim ve vekil sayısı meselesinin ötesindedir, varoluşsaldır.

Devrimci sosyalistler, bu süreci bu görüş açısıyla ele almaya devam edeceklerdir. HDP'nin kuruluş felsefesi ve stratejik konumuyla bağlı olarak, eleştiri-özeleştiri döneminden, güçlenerek ve birleşik mücadeleyi antifaşist temelde büyütme iradesini sağlamlaştırarak çıkması birincil hedef konumundadır. Politik ve ideolojik temelde yapılacak eleştiri ile stratejik özeleştiri görevi başarılacaktır. Ezilen emekçi halklarımızın birleşik mücadelesinin, biricik ve tek temsilcisi üçüncü cephenin, yeniden ve daha da güçlenip, faşist şeflik rejiminin yenilgisi için, sokağı kuşatması bu yoldan kazanılacaktır.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 9 Haziran tarihli 119. sayılı başyazısı