KADIN
Halkının tutku çiçeği: Dolares Ibarruri
Demir Çeneli Melekler, sizleri dünyanın sokaklarını adımlayan kadınların yaşamlarını keşfe çıkarıyor! Tarihin sayfalarında gizlenen kadınların hayatları, umutları ve mücadeleleri Kibele'nin nefesiyle ulaşıyor. "Hayatın her alanında savaşmak istiyorum" diyerek tarihe iz bırakmış kadınların hikayeleri Mart ayı boyunca her gün ETHA'da.
Dolores; bir Bask köyünde başlayan, Madrid önlerinde süren bir hayat. Halkın Tutku Çiçeği (La Pasionaria), partisinin önderi.
Komünist kadın önder Dolares Ibarruri, uzun ve dolu bir hayatın sahibi oldu. 9 Aralık 1895'te Bask bölgesinin Vizcaya kentine bağlı Gallarta'nın bir köyünde yoksul bir ailenin fazlaca çocuğundan birisi olarak doğdu. Bask halkından maden işçisi bir babaya ve İspanyol halkından bir anneye sahipti. Bask bölgesinde büyüdü, işçilerle yaşadı ve bir yaştan sonra balık satarak, hizmetçilik ve terzilik yaparak o sınıfa dahil oldu. Okumak istiyordu, henüz küçük yaşlarda hitabet yeteneği olduğu öğretmeni tarafından fark edilmişti, sağlık durumu nedeniyle de çalışmaya elverişle değildi. Öğretmen olmak için başladığı eğitimi, ailesinin kitap, yemek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılayamamasıyla son buldu. İki yıl dikiş enstitüsüne devam ettikten sonra bölgedeki iş evlerinde temizlikçi olarak çalışmaya başladı. Genç bir kadın işçi olarak komünistlerle tanıştı. Komünist bir maden işçisi olan Julian Ruiz ile evlendi. Altı çocuğu olsa da bunlardan ancak ikisi yaşamını devam ettirebildi. Açlık ve yoksulluk Bask işçisinin kaderi ve çocuklarının yaşam hakkının da en büyük engeliydi.
'MADENCİ TORUNU, MADENCİ KIZI, MADENCİ KARISI VE MADENCİ KARDEŞİ'
Genç işçi bir kadın olmanın bütün dezavantajlarını devrimciliğiyle, öncü rolüyle bir fırsata dönüştürebilmişti Dolares Ibarruri. "Faşizmi Ezeceğiz" diyerek başladığı kitabı yalnızca bir otobiyografi değil aynı zamanda halkının, maden işçilerinin bir incelemesi niteliği de taşıyor. "Başlangıçta maden vardı" der, Ibarruri. Dante'nin cehenneminden farksız barakalarda kalan madencileri, yeryüzünde aç bekleyen aileleri, ay sonu ödenen maaşları ve isyanları anlatırken. İspanya'nın ilk sosyalistlerinin özelinde Bask bölgesindeki çalışmalarının ilk yıllarını yine kendi gözlemleriyle ortaya koyar. Başlangıçta Carlist Katolik olan Ibarruri, hikayesini halkından kopartmaz, ilk sosyalist işçilerin Carlistlerle arasındaki çatışmaları ve saflaşmayı değişimin bir öznesi olarak başka bir özveriyle anlatır.
Maden çocuklarından biriydi. Ömrü maden işçilerinin arsında başladı ve devam etti. Bask bölgesindeki yoğun madenci grevlerinin tam ortasında kaldı, onlardan etkilendi. Yürümeyi ve koşmayı öğrendikleri anda yuvaya gönderilen madenci çocuklarından biriydi. Gallarta'da erkek çocuğu olan ailelerin şanslı olduğunu, çalışabilecek erişkinliğe gelen her erkek çocuğun madene gönderildiğini anlattığı kitabında daha önce sınıf arkadaşı olan genç erkeklerin madene gidişinden ve yine bir çoğunun çok genç yaşta hayatını kaybedişinden nasıl etkilendiğini anlatır. Kendi varlığını ise aynı kitabında şu cümlelerle tanımlar:
"Soyum sopum hep madencidir. Madenci torunu, madenci kızı, madenci karısı ve madenci kardeşiyim. Madencilerin yaşamında bana yabancı gelen hiçbir şey yoktur. Üzüntülerini, tutkularını, dillerini ve kabalıklarını yakından bilirim."
Zenginlerin evlerinde çalışmaktan bıktığı sıralarda tanıştığı genç Julian Ruiz ile evlenir. Evlilik tamamlanması gereken bir gelenek, bir kaçış yoludur onun için. Geçmişte madenlerde çalışan kadınlara özendiğini, evlenen ve çalışma hayatından kopan kadınların yaşadığı zorluğun çok daha kötü olduğunu şu cümlelerle savunur: "Madende çalıştığı sürece, kadın bir işçiydi ve işçi olarak, diğerleriyle birlikte sömürüye karşı çıkma hakkına sahipti. Evde ise toplumsal kişiliğinden sıyrılıyor, özveriyle, yoksulluğa ve gerek kocasının, gerekse çocuklarının yaşamlarını daha çekilebilir hale getirecek her türlü hizmete mahkum ediliyordu. Bu yüzden kadının kendi gereksinimleri ihmale uğruyor, kendi kişiliği hiçe indirgeniyordu. Zamanla, ev halkına ayak bağı olan, 'bir şeyden anlamayan ihtiyar kadın' haline geliyor, ev halkının hizmetçisi, torunların dadısı olup çıkıyordu. Bu, kuşaklar boyunca süregelen bir gelenekti."
KOMÜNİZM: HAYATA AÇILAN BİR PENCERE
Eve sıkıştığı sefalet içinde geçen bunaltıcı günlerde maden grevlerini izledi. "Hayata açılan bir pencereydi benim için" dediği, Marks ve Engels'in metinleriyle tanıştı aynı süreçte. İyi bir okuyucu ve gözlemci oluşu onu iyi de bir yazar haline getirdi. 1918'de 23 yaşındayken madenci gazetesi El Minero Vizcaino'ya (Vizcaya'lı Madenci) yazmaya başladı.
1917 yılı İspanya için de oldukça hareketlidir. Her yerde büyük işçi grevleri başlar, bu sırada Ibarruri'nin kocası Ruiz de tutuklanır. Direniş ve baskıların birbirini izlediği İspanya'ya umut ise Bolşevikler olur. Bolşeviklerin iktidarı ele alması ve Sovyetler Birliği'nin kuruluşu, İspanya halkları için de umut olur. Ibarruri de bu süreçte Bask Komünist Partisi üyesi olur. Gazeteye yazı yazarken kullanmaya başladığı La Pasionaria (Tutku Çiçeği) ismi, yazılara atılan bir imzayı aşacak ve onun gerçekliği haline gelecekti. Parti üyesi olduktan bir kaç yıl sonra 1920'de taşra komitesine seçildi. İyi bir gelişim seyri izliyor, ham olarak keşfedilmiş ajitasyon-propaganda alanındaki yeteneği üzerine çok çalışıyordu. Okumak, yazmak ve kitlelere seslenmek temel dertlerinden biriydi. Bask Komünist Partisi'nin bir taşra komitesinden İspanya Komünist Partisi'nin 1930 yılında seçildiği Merkez Komitesi'ne uzanan yoldaki örgütsel başarısı, temelde gelişme azmi ve halkıyla bütünleşmiş yapısından geliyordu.
1921 yazında, partisinin düzenlemeye karar verdiği silahlı bir ayaklanmayı o dönem oldukça heyecanla karşılasa da ileriki süreçte bu kararın yanlışlığını anlatır ve dönemin parti yöneticilerini suçlar. Ayaklanma gerçekleşseydi Basklı devrimcilerin bir katliamla karşı karşıya olacaklarını söyler ve o dönemki ayaklanma ısrarı hakkında özeleştiri verir.
'MADRİD GÜNLERİ VE YENİ GÖREVLER'
1931 yılında, İspanya'da İkinci Cumhuriyet kurulur ve Ibarruri soluğu Madrid'de alır. Parti yöneticileri tarafından gönderildiği Madrid'de partinin merkez yayın organı olan Mundo Obrero (İşçilerin Dünyası) gazetesinin editörlüğünü yapmaya başlar, mücadelenin kalbi haline gelen Madrid'den seslenir, Madrid'den devam eder yoluna. Toplamda günümüz eksenine yakın bir kadın mücadelesinden bahsedemesek de kadınların yaşam koşulları üzerine eğilir, kadınların gündelik hayattaki sorunlarına çözüm arar, yazıları ve konuşmalarıyla kadınları en temel hakları için mücadele etmeye çağırır. Bu alanda yürüttüğü mücadeleye olan bağlılığı, yazım ve hitabet yeteneğinin gittikçe ilerleyen seyri sonucu aynı süreçte politbürodaki kadın faaliyetlerinin de sorumlusu olur.
Çalışmaları, yazıları ve konuşmaları gerekçe gösterilerek bir kaç kez tutuklanır, tutsaklık günlerini de yetenekli bir propagandacı olarak boş geçirmez elbette. Bir dönem adli gerekçelerle tutuklu bulunan kadınlarla birlikte kalır ve komünizme, komünistlere olan yanlış bilgileri ve önyargıları kırar. Bu, Ibarruri'nin temel yeteneklerinden biridir ve iç savaş günlerinde de bu yeteneği onu ön plana çıkaracaktır. Tutukluluk döneminde adli tutuklu kadınlarla olan etkileşiminin bir parçasını şu şekilde anlatır:
"O gece, rahibeler, bizim koğuşu teftiş edip kapıları kilitledikten sonra, üst güverte bir dershane havasına büründü. Koğuş arkadaşlarıma, Komünizmin ne demek olduğunu, kadınlar için nasıl bir anlam taşıdığını anlattın. Onlara, Sovyetler Birliği'nden ve dünyanın bu ilk sosyalist ülkesindeki kadınlardan söz ettim. Oradaki kadınları İspanya'daki kadınlarla kıyasladım. Onları suç işlemeye, fuhuş yapmaya iten nedenleri açıkladım. İçlerinden bir tanesi sordu: 'Benim gibi bir kadın da saygıdeğer bir insan olabilir mi dersiniz?' 'Elbette. Komünistler sana her zaman yardıma hazırdır.' 'Peki, hırsızlar için de durum aynı mı?' 'Tabi, onlar için de aynı.' 'Peki, kimse bizim geçmişimizi hatırlatmayacak mı?' 'Hayır, hiç kimse. Size geçmişinizden ötürü hakaret etmeye kalkışanlar cezalandırılacak.' Tam bu sırada, rahibelerle bizim koğuş adasındaki cama vuruldu. Bu, konuşmamızın dinlendiğine ve artık yatma zamanımızın geldiğine işaretti."
1933'te devrimin yeni fakat hızlı süreçlerden geçen Sovyetler Birliği'ne gider ve Moskova'daki Komintern'e (Komünist Enternasyonal) delege olarak katılır. Sovyetler Birliği'ne bu gelişi son olmayacaktır. Kızı Amaya ve oğlu Ruben'le birlikte mücadelesini sürdürmek oldukça zordur. Çocuklarıyla yeterince ilgilenememek onun için önemli bir sorun haline gelir. Partisinin de yönlendirmesiyle, çocuklarını yaklaşan savaş riskinden uzak büyümesi, iyi yetişmesi ve bakılması için Sovyetler Birliği'ne gönderir. 1935 yılında Sovyetler Birliği'ne gönderilen Amaya uluslararası bir çoçukevine yerleştirilirken, Ruben ise Stalin Otomobil Fabrikasında tornacı çırağı olarak yaşamına devam eder.
1936 seçimlerinde, bir çoğu kendisi gibi politbüro üyesi olan 17 yoldaşıyla birlikte İspanya Temsilciler Meclisi'ne seçilir. Mecliste, sosyal politikalar üzerine yoğunlaşan bir çalışma yürütür. Özelinde çalışma, barınma ve sağlık sorunlarına yoğunlaşır.
FRANCO FAŞİZMİNE NO PASARAN!
Demokratik yollarla iktidara gelen İspanya'nın İkinci Cumhuriyetine karşı faşist General Francisco Franco liderliğinde bir grubun ayaklanmasıyla başlayan ve emperyalizmin desteğiyle devem eden İspanya İç Savaşının başlamasıyla Ibarruri'nin mücadele ve hayat seyri de değişir. Ibarruri, artık sözünü Madrid barikatlarının başında söyler. Cephelerde çarpışan savaşçıların moral kaynağı onun sesi, kalemi olur. Tarih 16 Haziran 1936'yı gösterdiğinde meşru meclisin kürsüsünden iç savaş boyunca komünistlerin sloganı haline gelecek ve tarihleri aşıp bu gümüzün dahi parolası olacak andı içer: No Parasan! (Geçemeyecekler)
Komünist Parti, karşı devrimci ayaklanmanın başlamasıyla beraber cumhuriyeti savunmaya odaklanır, bütün varlığıyla buraya yüklenir. Faşist çetelerin Madrid'e yürümeye başlamasıyla beraber antifaşistler Guadarrma dağlarına çıkarlar. Bu dönemi anlatırken Sosyalist Gençler Birliği'nin savaşçı ruhundan övgüyle bahseden Ibarruri. Komünist Parti, 1933'de İspanya'nın hemen her ilinde Antifaşist İşçi ve Köylü Milis kuvvetlerini kurar, daha sonra Sosyalist Gençlik de bu yolu izler. 1934'de Asturia ayaklanmasında ilk silahlı çatışmalar başlar.
Ibarruri, antifaşist mücadelenin en çok kadınlar içinden yükselmesi gerektiğinde ısrarcıdır. Faşizmin birinci saldırısı kadınlara, onların yaşam alanlarına, haklarınadır. Savaşın sefaleti en çok kadınların üzerinde etkisini gösterir ve tam da bu yüzden kadınlar antifaşist mücadelenin bayrağını en önde dalgalandıranlar olmalıdır. Kadınlar, savaş alanlarından çok savaş gerisindeki hazırlıklarda mühimmat yapımında, erzakların karşılanmasında yer alıyordu. Ibarruri bu faaliyetlerin asla küçük görülmemesinden yaraydı ancak kadınlar istedikleri takdirde savaş alanlarında bulunmalıydı, onlar da erkekler kadar iyi savaşçılar olabilirlerdi, çünkü savaşçı olmak kaba bir fiziki güçten değil inançtan, kararlılıktan ve stratejik zekadan geçiyordu.
Kadınlar, cephe gerisinde yalnızca üretim faaliyetinde değil yoğun propaganda faaliyetinde de bulunuyordu. Ibarruri'nin önderliğinde geniş halk kitlelerine iç savaşın seyrini, komünistlerin mücadelesini anlatmak her birinin temel görevlerindendi. Savaşta yoğun erkek nüfusunun cephede oluşu cephe gerisinde kadın örgütlenmesinin hızlanmasına da sebep oluyordu.
KOMİNTERN'İN ÇAĞRISI: ENTERNASYONAL TUGAY
1936'da yükselen savaşın öncesinde de faşizmin yükselişi ve kalkışacağı saldırı öngörülür. 1935'teki Komintern'in 7. Kongresi'nde Komitern Genel Sekreteri Georgi Dimitdov, İspanya'dan kongreye katılan Dolores Ibarruri ve Jose Diaz'dan edindikleri bilgiler ışığında faşizmin yükselişine karşı İspanya'yı hep birlikte savunma çağrısı yapar. 17 Temmuz 1936'da başlayan iç savaş sonrası Enternasyonal Tugay 22 Ekin 1936'da Madrid'e vardığında Dimitrov'un çağrısı karşılık bulmuş olur. Bu çağrıya karşılık verenlerden biri Dolares Ibarruri'nin oğlu Ruben'dir. Stalin Otomobil Fabrikasında tornacı çırağı olan Ruben bir süre sonda havacılık okuluna kaydolmuş ve faşizme karşı anavatanını savunmak için İspanya'ya dönmüştür. Ibarruri, Enternasyonal Tugay'a pek çok yerli yoldaşı gibi oldukça önem atfeder. Onları karşıladığı gibi onları yolculayacak olan tarihi konuşmayı da o yapar.
Enternasyonal Tugay'ın coşkusunu şu dizelerle anlatır Ibarruri: "Bütün dünya halklarının belirttiği kardeşlik duygularından yararlanan Komintern, bütün demokratları ve antifaşistleri İspanyol halkının yardımına çağırdı. Onları, İspanyol toprakları üzerinde kendi ülkelerinin özgürlüğü uğruna çarpışacak gönüllülerden oluşan taburlar kurmaya teşvik etti. Bu çağrıya ilk cevap verenler, Fransızlar, Almanlar, İtalyanlar ve Polonyalılar oldu. Macar Komünisti Emli Kleher komutasındaki ilk Uluslararası Tabur, Madrid'i savunmamız için yardıma geldi. Nazi canavarının egemenliği altındaki Almanya'dan bile, antifaşist savaşçılar ve komünistler yardıma koştu. Devrimci ülkülerin ateşli savunucuları olan bu olağanüstü militanları, Hitler bile köle haline getirmeyi başaramamıştı. Bulgar halkının devrimci lideri, Hitler'in can düşmanı Dimitrov'un ülkesinden yüzlerce işçi, köylü ve aydın koşarak devrimci tecrübelerini İspanya'ya getirdiler. İtalya'dan gelen yüzlerce tecrübeli savaşçının yanı sıra bize içten bağlı olan Fransa'dan binlerce militan akın etti."
İç savaş boyunca düşülen fikir ayrılıklarında, stratejik belirlemelerde Ibarruri önemli bir yere sahiptir. Milis kuvvetleriyle sürdürülmek istenen savaşa karşı çıkar. Kenti korumak bakımından milislerin son derece değerli olduğunu vurgulasa da düzenli bir orduya karşı komünistlerin ordulaşması gerektiğinde ısrarcıdır. Komünist Partinin bütünü gibi o da Troçkist ve anarşist akımlara şiddetle karşı çıkar. İç savaş öncesinde de toprak reformu gibi hayati ilerlemeleri de onların itirazlarına rağmen gerçekleştirmişlerdi. Madrid'in sınırlarını korumak bakımından önemli olan milis kuvvetleri bir araya getirerek Cumhuriyet Ordusu kurmak konusunda ısrarcı çabalar sonuç verir ve ordunun kuruluşu için yapılan çalışmalarda Ibarruri de yer alır. Daha sonra, iç savaş boyunca partisi tarafından savaş meydanları ve cephe gerisindeki propaganda faaliyetlerinde görevlendirilir. Görev bilinciyle kuşanmışlığını ve partisine olan bağlılığını şu cümlelerle dillendirir: "Parti beni, başka yoldaşlarla birlikte gerektiğinde Guadarrama, Somosierra, Ciudad Universiteria Aragon, Atalonia ve Estremadura cephelerine ateş hatlarının içerisine yolluyordu. Oradaki askerlere partinin sesini duyuruyor, yardım elini uzatıyorduk. Şunu itiraf edeyim ki, sivil halktan çok askerlerin arasında rahat ediyordum. Başardığımız işlerin şerefi tümüyle partiye aittir. Her birimiz gücümüzü partiden alıyorduk. Onun politik faaliyetlerinden esinleniyor, onun sayesinde kusurlarımızın, zaaflarımızın üstesinden geliyorduk."
Komünist Parti, Troçkistlerin ve anarşistlerin saldırılarına rağmen elverdiği ölçüde din özgürlüğünden yana oldu ve onlara rağmen halkın yaşamını normalleştirme çabasına girişti. Kiliselere ve inançlı halk kitlelerine dönük saldırıların karşısında net bir şekilde duranlardan biri de Ibarruri'ydi. Otobiyografisinde de iç savaş döneminde tutuklanan rahibelere olan yaklaşımını ve onları hangi yollarla ikna ederek antifaşist fikriyata dahil ettiğini anlatır. Özellikle anarşistlerin gördükleri her dindara saldırma pratikleri onu zorlasa da sabırla komünistlerin halka zarar vermeyeceğini anlatıyor, onları 5. Alay'a götürüp gezdirerek nasıl insanlar olduklarını gösteriyordu. Çocuklara bakabileceklerini söyleyen rahibelere samimi davranan Ibrruri komünistlerin onlara çocuk emanet etmeyeceğini ancak cephe gerisinden çeşitli üretimlerle antifaşist mücadeleye dahil olabileceklerini söyler. Komünistlerin geleceği onların eline terk edilemeyecek kadar değerlidir ancak aynı komünistler halkın hiçbir kesimini dışlamadan mücadele etmenin öneminin de farkındadır.
Fransa'ya çeşitli görüşmeler yapmak için yola çıktığı sırada, anarşistlerin etkili olduğu Katalonya'dan geçerken oldukça rahatsız olur. Anarşistler sosyalistlere yoğun baskı uygulamaktadır, Genel İşçi Sendikası üyesi pek çok işçi katledilmiştir. Kendilerine normal prosedürde olmayan pasaport uygulamalarının dayatıldığı sırada onlardan da sözünü esirgemez ancak o La Pasionaria'dır, geçişi sözlerine rağmen engellenmez. Bu baskı ve uygulamalar, FAI (Anarşist Gizli Örgütü) ile POUM (Troçkist Partisi) tarafından Barselona'daki hükümet yetkililerine karşı yapılacak bir ayaklanmanın, Ibarruri'nin de tarifiyle "Katalonya'da karşı devrim"in habercisiydi.
KOMÜNİST PARTİNİN VE HALKIN YÜZ AKI 5. ALAY KURULUYOR
Komünist Partinin göz bebeği ve yüz akı olan 5. Alay'ın kuruluşu, antifaşist mücadelenin yapı taşlarından biri haline gelir. Komünistler bu alayla birlikte yalnızca askeri sorunlara değil politik eğitime de yönelirler. Politik eğitim sürecinin önemli bir parçası olan Popular Militia (Halk Milisi) gazetesi günde 75.000 tiraja ulaşır.
Francoculara esir düşerek hayatını kaybeden çoban-ozan-asker Miguel Hernandez'in 5. Alay için yazdığı ve daha sonra siperlerde marşa dönüşen şiiri, bu günleri ve 5. Alay'ı en güzel haliyle anlatır:
Komünist Parti savaşta en ön safta,
Beşinci Alayı kurdu,
Savunmak için İspanya'yı
İspanya'nın çiçeği,
En kırmızı çiçeği halkın,
Omuz omuza dört taburla
Dövüşüyor Madrid sokaklarında
Anacığım, anacığım, Bak şuraya!
Şarkılarla yürüyor alayımız
Yürüyor savaşa doğru..
5. Alay yalnızca savaş esnasında değil ülkenin geleceğini de düşünerek hareket eder. Savaş sırasında pek çok bilim insanı ve sanatçının hayatını kaybetmesi sonucu bir çoğunu ikna ederek Madrid'den gönderir. Savaş bir gün bitecek ve cumhuriyetin onlara başka alanlarda ihtiyacı olacaktır. Partinin Merkez Komitesi ise savaşçılardan olabildiğince ayrılmaz. Tüm bu fikriyat ve planların temelindeki insanlardan biri Ibarruri'dir. Antifaşist mücadele önemlidir ancak savaşın ve ülkenin geleceği sağlam planlar üstüne kurulmalıdır, partinin önderleri ise asla savaşçılardan ayrı düşmemelidir.
Madrid barikatlarında umut ve sevinçle karşılanan Enternasyonal Tugay'ı uğurlama onuru Ibarruri'nindir. Faşizme karşı bir araya gelen 54 ülkeden 32.000 devrimciye duyulan minnet yenilgi duygusunu aşar. "Burada kalanlara ve gidenlere" der Ibarruri. Kalanlar, halkların özgürlüğü uğruna şehit düşenlerdir, İspanya toprakları sarıp sarmalar onları. İspanya halklarını tugayı unutmamaya çağırır ve onlara ödenecek bir borçlarının her daim olacağını söyler.
Madrid, Barselona, Valensiya, Bilbao ve Malaga gibi önemli direniş kentleri düşmese de General Franco'nun faşizmi İspanya'da hakimiyet sağlar. 1939'da iç savaş sona erer ve General Franco'nun faşizmi 1975'te o ölene kadar hakimiyetini sürdürülür.
Dolares Ibarruri iç savaş yenilgisi sonrası 1937'de Sovyetler Birliğine yerleşir. İspanya İç Savaşından sağ çıkan oğlu Ruben, Nazilere karşı antifaşizmin bayrağını Stalingrad barikatlarında Kızıl Ordu saflarında dalgalandırırken 1942'de şehit düşer.
Ibarruri, 1944 yılında İspanya Komünist Partisi'nin Genel Sekreteri olur, 1960'da Başkanlık görevini alana dek partisinde bu görevi sürdürür. Sovyetler Birliği'nde yaşadığı süre boyunca politik faaliyetlerine ve görevine devam eder. 1964'te Lenin Şeref Rütbesi Ödülü'nü alır, daha sonra ise Lenin Şeref Rütbesi takdim edilir.
Ibarruri, 40 yıl hasretle kavuşmayı beklediği İspanya'ya kızı Amaya ile birlikte 1977'de döner. İlerleyen yaşı, vatanından uzak kalışı mücadelesinden geri adım atmasına bahane olmaz asla. 1977 Haziran seçimlerinde İspanya Parlamentosu milletvekili seçilir. 1989 yılında 93 yaşındayken zatürre sonucu hayatını kaybedene kadar ne sesi kısılır ne kalemi yazmayı bırakır, genç devrimcilerle sokakları adımlamaktan vazgeçmez.
Hemingway'in, Neruda'nın ve Nazım'ın dizelerinde kendine yer edinir La Pasionaria. Yaşarken efsaneleşen komünist bir kadın olarak anlatılır hikayesi. Onun hikayesi ve onun "No Pasaran" diyen sesi, Madrid'den Stanlingrad'a, oradan Rojava'ya ulaşan bir sonsuzluktadır.
*Sosyalist Kadın'ın 19. sayısında yer alan Fatma Edemen imzalı yazıdır. Yazının orijinal başlığı "İspanya'nın en kızıl çiçeği: Dolares Ibarruri"dir.