'Haklarımızı koruduğumuzda hepimiz özgür olacağız'
İHD ve TİHV, İnsan Hakları Haftası kapsamında panel düzenledi. Panelist Prof. Dr. Nilgün Toker Kılınç, "Devletlerin hiçbiri şu anda hukuk istemiyor ve onları var eden olgu çıplak şiddet" dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında "Barış Hakkı" konulu panel düzenledi.
İstanbul Tabip Odası'ndaki panelin açılış konuşmasını yapan İstanbul Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu Yürütücüsü Dr. Ayten Saral, insan haklarının bugün tehlikeli bir kavram olduğunu vurguladı ve insanlığın yer yüzünden yok olmayı düşünmediği sürece insan haklarından vazgeçemeyeceğine dikkat çekti.
İnsan hakları konusunda devletlerin rolünün çiğnememek ve çiğnenmesini önlemek olduğunu dile getiren Saral, hakların korunduğu sürece insanların özgür olduğunu belirtti ve devam etti: "Bir ülkede insan haklarının korunması engellenemez. Türkiye'de, dünya devletlerinin çoğu ne yapıyor? Raporlara baktığımızda haklar uygulanmadığı gibi, devletler kendi sınırlarından taşarak savaşı besliyorlar. Bunu insanı yok etmek görevi ve sorumluluğuyla yapıyorlar. Haklarımızı koruduğumuz da hepimiz özgür olacağız."
Saral, "Biz Ankara'da, Suruç'ta ve Sur'da o bombaların altında ezildik. Barış amacıyla bizle beraber olduğunuz için sizi selamlıyorum" dedi.
'HAK SAHİBİ OLMAK, HAKKI İCRA ETMEKTİR'
Ardından konuşan Prof. Dr. Nilgün Toker Kılınç, bir şeyi talep etmek için hak iddiasında bulunmak gerektiğini kaydetti ve "Hepimizin başının belaya girdiği barış talebi var ya, barış hakkımızdan dolayı var olan taleptir" dedi.
Barış hakkının, tüm insan haklarını bütünleştiren bir kavram olduğunu belirten Kılınç, dünyanın savaşsız bir yıl geçiremediği gibi Türkiye'nin de çatışmasız bir yıl geçirmediğine dikkat çekti.
İnsan haklarının siyasi bir sorun olduğunu ifade eden Kılınç, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Çünkü kötülüğün sıradanlaştığı yerde, kamusal alan hepimizin içinde olduğu bir alana denk düşer. Kamusal alanın çokluğu demokratik alanın bir parçasıdır. Korkudan uzak yaşayabilmek için doğrudan ya da dolaylı her devletin sağlamak görevidir. Ama Birleşmiş Milletler, Uluslararası Af Örgütü ve coğrafyamızdaki insan hakları örgütleri raporlarına baktığımızda pek çok devlet insan haklarını uygulamadığı gibi çatışma ve şiddet ortamı yaratıyor. Devletler savaşı kendisi besliyor."
TTB'nin "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" adlı bildirisini hatırlatan Kılınç, bildirinin meşrutiyetinin insanlığın ortak zemininden geldiğini vurguladı. "Barış hakkı dediğimiz şey sadece bir savaş yokluğu meselesi değil, sözleşmeye göre silahlanma yasağıdır" diyen Toker, bütün devletlerin yargılanması gerektiğini söyledi ve Cenevre Sözleşmesi'ndeki "Savaşın mümkün olmadığı bir dünya anlamında barışı savunmak" yükümlülüğünü anımsattı.
Zamanında devletlerin kendi iddialarının ortadan kalktığında barışı kabul ettiğine işaret eden Kılınç, gelinen noktada iyimser olmak için sebep bulunmadığını ifade etti ve ekledi: "Devletlerin hiçbiri şu anda hukuk istemiyor ve onları var eden olgu çıplak şiddet. Şiddete karşı, hakları hatırlatmak için direnen halklar vardı geçmişte. Bunun tekrar hatırlatılması lazım. Devletler yasayla çalışmıyor, krizde olduğu zaman şiddetini arttırıyor. Aynı zamanda bizde krizdeyiz ve politika üretmekten başka çaremiz yok. Eylem alanı açacağız. Hak sahibi olmak, hakkı icra etmektir."