23 Aralık 2024 Pazartesi

Günay: Neyin doğru neyin yanlış olduğuna kadınlar karar verir, siz değil

HDP Sözcüsü Ebru Günay, gündeme ilişkin değerlendirme yaptı. Erdoğan'ın İstanbul Sözleşmesi'ni hedef alan açıklamalarına ilişkin Günay, "Şunu çok net söyleyelim; kadınlar hakkında neyin doğru neyin yanlış olduğuna biz kadınlar karar veririz, siz erkekler karar veremezsiniz" dedi. Günay, DTK'ya yönelik operasyonun da "kumpas" olduğunu belirtti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısıyla gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

Günay, Sivas katliamında 33, Çorum katliamında 57 kişinin katledildiğini hatırlatarak, "Bu coğrafyada yaşanan katliamlarla yüzleşilmeden, toplumların ortak ve demokratik geleceği inşa etmek maalesef mümkün değildir" dedi.
 
Demokratik Toplum Kongresi'ne (DTK) yönelik operasyonları hatırlatan Günay, operasyonların DTK'yi kriminalize etmek amaçlı yapıldığını kaydetti. Günay, "DTK; Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümü için kuruldu. 13 yıldır da bu mücadeleyi veriyor. Kürt sorunu ve Ortadoğu'daki gelişmeler konusunda birlikte tartışıp ortak politikalar belirlemeye çalışan çok bileşenli bir platformdur. DTK, şimdiye kadar bütün çalışmalarını, çalıştaylarını ve kongrelerini kamuya açık yürütmüştür" şeklinde konuştu.

'YENİ DÖNEM NEFRET KUMPASLARI'
Günay, sözlerini şöyle sürdürdü: "DTK yeni dönem nefret konseptine uygun şekilde kurban edilmek isteniyor. DTK şimdiye kadar bütün kurultaylarını açık bir şekilde yaptı. Yeni dönem nefret kumpaslarına kurban edilmek isteniyor. FETÖ'cüler KCK dosyalarını kumpas olarak kullandı, AKP ise aynı yoldan giderek DTK'yi kendine bağımlı hale getirdiği yargının eliyle kumpasların adresi yapmak istiyor. KCK dosyalarının kumpaslarını organize eden yargı mensuplarının suç örgütü olduğu anlaşıldı ve hepsi ceza aldı, şimdi hepsi tutuklu. Buradan uyarıyoruz: DTK üzerinden Kürtlere yeni kumpaslar kuran yargı üyeleri, önünüze konulan siyasi kararlara göre insanları tutuklamaktan vazgeçin. Sizi suça teşvik edenler, emin olun yarın size sahip çıkmayacaklar. Kadınlara işkence edenler, işkencecileri koruyanlar, emin olun ki suçlarınız asla unutulmayacak ve mutlaka hesap vereceksiniz. Bu yüzden bu uygulamalara derhal son verin, çağrımızı buradan bir kez daha yeniliyoruz."

DTK'NİN MECLİS'E DAVET EDİLMESİ
DTK'nın resmi muhatap olarak Meclis'e davet edildiği ve görüşlerinin alındığını anımsatan Günay, "Şimdi ne oldu da 'sözde' oldu bu kurum oldu?" diye sordu. Günay, DTK'ye ve TJA'ya dönük kumpas kurulmasına izin vermeyeceklerini belirterek, "Erdoğan ve kurmayları Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ni ziyaret ettiklerinde, DTK adına resmi olarak görüşme alındığında sıkıntı yoktu, gazetelerinizde boy boy DTK çalışmaları ve çalıştayları haber olurken sorun yoktu. Sizin keyfinize göre kurumlar, kişiler ve yapılar sözde ya da resmi olmazlar. Hep 'kandırıldık' demekle de olmuyor bu işler. Tam tersine hep kandırıyorsunuz. Hep yalan söylüyorsunuz" diye konuştu.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ: KADINLAR HAKKINDAKİ KARARLARI YİNE KADINLAR VERİR, SİZ DEĞİL
AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul Sözleşmesi'ni hedef alan açıklamalarına ilişkin konuşan Günay, "Yine AKP'li bir erkek konuştu, kadınların en büyük kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi'nden Türkiye olarak çekileceklerini söyledi. Şunu çok net söyleyelim; kadınlar hakkında neyin doğru neyin yanlış olduğuna biz kadınlar karar veririz, siz erkekler karar veremezsiniz. İstanbul Sözleşmesi'ni hedef alıp sözleşmeden çekileceğini söylemek kadın düşmanlığıdır, kadına yönelik şiddeti teşvikidir. Çünkü bu sözleşmenin tek saiki var. Erkek şiddetinin son bulmasını sağlayarak, kadınların yaşam hakkını korumaya almak ve cinsiyet eşitliğini sağlamaktır" dedi.

'BAROLARI ELE GEÇİRME TEKLİFİ'
AKP'nin baroların seçim sistemini değiştirmeyi öngören yasal düzenlemesine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Günay, teklifin baroları ele geçirme hedefiyle yapıldığını kaydetti.

Günay, parti olarak teklife karşı tam kadro muhalefet ettiklerini belirterek, devamla şunları söyledi: "Baro başkanlarına polis şiddeti uygulayan, itiraz eden herkesi hizaya getirmeye çalışan iktidar, bugün Ankara'da yapılacak olan savunma mitingi öncesinde '15 günlük eylem' yasağı kararı aldı. Yasağa gerekçe olarak pandemi gösterildi. Pandemi meselesinde toplumu sürü bağışıklığına terk eden, Cizre gibi pandeminin kasıp kavurduğu yaşam alanları için parmağını kıpırdatmayan iktidar, salgını da muhalefeti susturmak için gerekçe olarak kullanıyor.

'AVUKATLAR SİNDİRİLMEK İSTENİYOR'
"Avukatlar, herkesin hak arama özgürlüğünün temsilcisidir. Bu nedenle barolar, meslek odası olmalarının yanında hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve yerine getirilmesine müdahil olmaktadırlar. Kamusal yaşamın her alanında tekliği savunan, bunu zor ve cebirle tüm topluma dayatan AKP iktidarının çoklu baro teklifi şaşırtıcı gelmedi bize. Çünkü esasen bu teklifte üstü örtülen bir teklik inşa söz konusudur. Muhalif olan avukatları sindirmek, onları kriminalize etmek, vatan haini terörist olarak kodladıkları barolara avukatların üye olmasını engellemek gibi yöntemlerle iktidarın yandaş barolarını büyüteceklerini biliyoruz. İlk kurulduğunda küçük bir sendikanın kısa zaman sonra bir milyon üyeye nasıl çıktığını hepimiz geçmişten biliyoruz bunun tanığıyız." 
 
SOSYAL MEDYA YASAKLARI
"Bir de sosyal medya yasakları gündemde. 15 Temmuz darbesini sosyal medyadan duyuran ve oradan açıklama yapan Cumhurbaşkanı, sosyal medyayı kontrol altına almayı planlıyor. Erdoğan daha birkaç gün önce en çok takipçi sayısına kendisinin sahip kişi olarak övünüyordu. Yasakçı bir zihniyete sahip olsak, kapatırdık savunmaları yapıyordu. Söylediklerinin sonuna daha nokta gelmeden 180 derecelik bir dönüşle: 'Bu millete, bu ülkeye bu tür mecralar yakışmıyor. Buraları kapatacağız' dedi. Merak ediyoruz, konuşan kimdi? Ne değişti? 2020 başında 'sosyal medya tam bir çöplük' dedi. Kesinlikle biz de katılıyoruz. Sizin aktrolleriniz ve siyasi anlayışınız sosyal medyayı Türkiye'de tam bir çöplüğe çevirdi. İronik olan bunu yine AKP'nin resmi olarak kanıtlaması ve kabullenmesi oldu.

MUHALİFLER ENGELLENMEK İSTENİYOR
"AKP sosyal medyayı yasaklamayı meşrulaştırmak için kadınlara yapılan cinsiyetçi saldırıları gerekçe gösteriyor, ancak biz AKP'nin bu konuda zerre samimi olmadığını biliyoruz. AKP'nin, kadınları eve kapatmaya yönelik söylem, pratik ve politikalarından, kolluğun kadın düşmanı tutumundan, cezasızlık politikalarından, yargının erkek yanlısı kararlarından bunu çok iyi biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sosyal medya platformlarını hedef almasının nedeni cinsiyetçi hakaretler değildir. Sosyal medyayı kontrol altına almak istemelerindeki amaç; muhaliflerin seslerini sosyal medyadan duyurmalarının, sosyal medyadan tepkilerini dile getirmelerinin önüne geçmektir. Esas amaçları dislikeleri cezalandırmaktır, #OyMoyYok diyen gençleri cezalandırmaktır. Sosyal medya Türkiye'de tek haber alma aracı.

TV'LERE CEZALARA TEPKİ
"Tüm kanalları ele geçirmesi iktidara yetmiyor. Daha iki gün önce RTÜK, bu ülkede muhalif olarak kalabilen Tele 1 ve Halk TV ekranlarını 5 gün boyunca karartma cezası verdi. AKP yanlısı kanallardan katliam çağrılarına çıt çıkarmayan RTÜK, iktidarı eleştiren kanallara en acımasız cezaları veriyor. RTÜK bağımsız bir kurum değil artık. Bu kurum muhaliflere karşı iktidarın sopası haline gelmiştir. RTÜK'ün bu kararını kınıyoruz.

'MÜLTECİLER: İKTİDARIN UTANCIDIR'
"Biliyorsunuz Van; Afganistan, Pakistan, Somali, İran, Bangladeş vb. ülkelerden Avrupa'ya gitmek için yolculuklarına başlayan göçmenlerin önemli bir geçiş noktasında bulunuyor. Bu göçmenlere İran'dan katılanlar Türkiye-İran sınırındaki dağları aşarak Türkiye'ye geçiyorlar. Her yıl karların erimesiyle donmuş göçmen cesetleri ortaya çıkıyor. Bu, insanlığın utancı ama en çok da tedbir almayan bu iktidarın utancıdır. Önlem alınmıyor Van'da; çünkü Suriyeli mülteciler gibi Avrupa'ya şantaj aracı olarak kullanıyor. İçişleri Bakanı Van Gölü'nde kurtarma çalışmalarını incelemek yerine, Türkiye-İran sınırının devletlerden ziyade küresel bir boyutta insan kaçakçılığı yapan suç şebekeleri tarafından kontrol edildiği gibi vahim iddiaları araştırsın, insan kaçakçılığına karşı caydırıcı tedbirler alsın. Belki o zaman sorumluluklarının gereğini az da olsa yerine getirmiş olurlar."