2 Aralık 2024 Pazartesi

Göksu Çağan yazdı | Güncel kitle mücadelelerinin gelişim yönü

Bugün Türkiye cephesi uzun Türkçe konuşmalarla oyalanıyor. Yönünü ve dilini arıyor. Çünkü burjuva sol CHP, harekete geçen emekçi ve ezilen kitleleri uzun Türkçe söylemlerle kekemeleştiriyor. Kürdistan'da ise ezilen halkımız yeniden kısa Kürtçe konuşmayı geliştiriyor. Kürdistan'da pratik mücadelenin dili devrimcileşiyor. Yüzünü serhildanlara dönen Kürt halkımız fiili meşru mücadelenin biçimleriyle konuşuyor.

Kitle hareketleri ve mücadeleleri farklı politik, iktisadi ya da toplumsal sorun ve olay nedeniyle ortaya çıkar. Sınıf savaşımının edimsel politika alanında yürüyen kitle mücadelelerini ve toplumsal hareketlerini kavramak, devrimci önderliğin en öncelikli ve asla ihmal edilemez konuların başında gelir. Kitle hareketlerini analiz etmek ve yürüyen kitle mücadelelerine devrimci bir yön ve biçim kazandırmak tam olarak politik önderlik görevidir. Bu yüzden marksist leninistler kitle hareketlerini yakından izler. Yürüyen kitle hareketinin gelişme dinamiklerini ve yönünü, devrimci olanaklarını araştırır. Kitle hareketleri analizlerini daima canlı ve güncel tutarak devrimci olanakları devrimci politikada realize eder.

Faşist saray rejiminin önce Esenyurt Belediyesine kayyum darbesine karşı kitlelerin ortaya koyduğu siyasal tepki ve başvurduğu mücadele biçimleri; ardından Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine yapılan kayyum darbelerine karşı direnişe geçen kitleler, pek çok yönüyle yeni eğilimler ve ögeler taşıyor. Bu bağlamda kitle hareketinin gelişiminde yeni bir dönemin alametlerini görüyoruz.

Kayyum darbesine karşı ortaya çıkan toplam siyasal protesto hareketi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan sahalarında iki farklı ve eşitsiz bir kitle hareketi ve mücadele karakterini ortaya seriyor. İki ülke gerçekliğinin çarpıcı bir draması olarak izlediğimiz bu siyasal hal ve vaziyet, kitle mücadelelerinin eşitsiz gelişiminin daha yakından analiz edilip kavranmasını en acil devrimci görevlerden biri olarak önümüze koyuyor.

Esenyurt Belediyesine kayyum atanması karşısında ortaya çıkan kitle mücadelesinde iki dinamiğin ve eğilimin iç içe geliştiğini görebiliyoruz. İki kitle eğiliminden birincisi protestoculuğu aşamayan, antifaşist dövüşkenliği sınırlı yaygın basın açıklamaları, yasal-fiili kitle gösterileriyle karakterize olan ve son kertede politik enerji boşalmasıyla sonuçlanan düzeniçi reformist bir kitle mücadele düzeyi olarak somutlanıyor. İkinci kitle mücadele eğilimi ise biriken toplumsal öfkeyi faşist saray rejimine karşı güçlü bir yanıt verme ve hak alma isteği olarak maddileşiyor. Bu ikinci eğilimin tam bir yön berraklığından ve bütünselliğinden söz edilmese de fiili meşru mücadeleye meyleden ve başvuran, devrimci bir yol ve yön arayışını gösteriyor. Bu aynı zamanda Türkiye cephesinde kitle mücadelesinde bir yön ve hegemonya sorunu olduğunun çarpıcı bir anlatımı oluyor.

Esenyurt Belediyesine kayyum atanması akabinde ortaya çıkan kitle protestolarında CHP hegemonyası net bir şekilde görülüyor. Kitle hareketleriyle etkileşimini sürekli canlı tutan CHP, başat politik yatıştırıcı güç olarak rolünü en başarılı biçimde ifa ediyor. Doğrudan ve dolaysız araçlarıyla kitle protestolarını açık biçimde denetim altında tutuyor. Bu rolüyle kitle hareketinin yönünü düzen içi, parlamentarist ve burjuva seçimlerle gerçekleşebilecek bir siyasal değişim ufkuna bağlıyor. Esenyurt kayyum saldırısına karşı CHP'nin izlediği majestelerinin muhalefeti rolü, 1 Mayıs Saraçhane siyasi orta oyunundan bağımsız değildir. CHP belediyelerindeki grevlerin SODEMSEN ve Genel-İş Genel Merkez yönetimi arasındaki kirli pazarlıklarla tasfiye edilmesi bu burjuva muhalefetin bir başka kitle hareketini kırma ve massetme pratiğidir. Bu yönüyle CHP'nin siyasi itfaiyecilik rolüne basit bir burjuva seçenek ve kitle hareketini aldatma eylemi olarak bakılamaz. Bu, düpedüz kurulu faşist düzenin bekasını koruma stratejisi ve pratik politikasıdır. CHP kitle mücadelelerinin antifaşist devrimci bir kulvarda gelişmesinin önündeki temel bariyerdir. Kitle mücadelelerinin belirli biçimlerle ve en geri kitle gösterileriyle sınırlı gerçekleşmesi bu politikanın ana hedefidir. Kayyumlara karşı kitle mücadelelerinde bu gerçeklik bir kez daha pratikte ispatlanıyor. Türkiye'de Kuzey Kürdistan kitle mücadelelerinin eşitsiz gelişimi ve dinamiği kayyum darbelerine karşı ortaya çıkan kitle mücadeleleri gerçeğiyle bir kez daha çarpıcı biçimde açığa çıkmıştır. Bu, aynı zamanda kitlelerin devrimci ve reformcu eğilim ve saflaşmasının göstergelerinden biridir. Marx'ın politik mücadelede 'uzun Almanca ve kısa Fransızca konuşma' olarak metaforlaştırdığı devrimci ve düzeniçi reformcu saflaşma kitle hareketinin iki niteliğine ve yönüne işaret ediyor. Bugün Türkiye cephesi uzun Türkçe konuşmalarla oyalanıyor. Yönünü ve dilini arıyor. Çünkü burjuva sol CHP, harekete geçen emekçi ve ezilen kitleleri uzun Türkçe söylemlerle kekemeleştiriyor. Kürdistan'da ise ezilen halkımız yeniden kısa Kürtçe konuşmayı geliştiriyor. Kürdistan'da pratik mücadelenin dili devrimcileşiyor. Yüzünü serhildanlara dönen Kürt halkımız fiili meşru mücadelenin biçimleriyle konuşuyor.

Bilindiği gibi Van'da kayyum darbesi halkımızın serhildan tarzı direnişiyle püskürtüldü. Bir kitle serhildanı olarak vuku bulan Van kayyum direnişi, faşist saray rejimine karşı kitle mücadelesinin gücü ve şiddetiyle protestoculuk sınırını aştı. Hak alma çizgisine geçti. Bu bağlamıyla Van kayyum direnişi yeni bir kitle mücadelesi dönemine girişi imliyordu. 1 Mayıs iradesinde, eylemlerinde ve çarpışmalarında ifade bulan kitle mücadele isteği, bu eğilimin Batı'daki düzeyi ve yankısını betimliyordu. Kitle hareketlerinin dolan bataryaları kendi yol ve yordamını arıyor, yeni mücadele biçim ve araçlarını devreye sokuyordu. İşçi direnişleri, yasal ve fiili grevlerden Ankara'ya yürüyen maden işçilerinin fiili meşru mücadelesine sıçrıyordu. Narin Güran cinayetine karşı açığa çıkan büyük toplumsal öfke, kadın cins kırımına liseli, üniversiteli kadınların gösterdiği yaygın ve anlamlı protestolar bu yeni toplumsal patlayıcıların tutuşması ve infilakını işaret ediyor.

Bugün Kuzey Kürdistan'da kayyum darbesine karşı mücadeleye geçen kitleler, yeni bir mücadele eğilimini ve isteğini çok somut olarak ortaya koyuyor. Kürdistan kentlerine daha fazla yayılan ve daha güçlü, militan, kitlesel eylemler olarak gerçekleşen kayyum karşıtı protesto direnişleri önceki toplam mücadele dönemleri tarafından hazırlanan kitle hareketi ve mücadele biçimleridir. Giderek protestoculuk düzeyini aşan, hak almaya odaklanan, koparıp almayı isteyen bir eğilim somut olarak gelişiyor. Batman'daki kayyuma karşı direniş Van serhildanı çizgisinde duruyor. Van serhildanında ortaya çıkan belli başlı bütün fiili mücadele biçimlerini kapsayarak, bir birikimi sırtlanarak ilerliyor.

Batman sokaklarında sömürgeci faşist devlet güçleri ile mücadeleye tutuşan Kürt halkı sert çatışmaları göğüslüyor. Yeni bir siyasi cüret ve özgüvenle ileri atılıyor. Geride kalan yılların yük ve tortularını üzerinden atan bu kitle özgürleşmesi hali, kendi sınırlarını yıkarak gelişip ilerliyor. Gündüzleri gecelere taşıyan bir mücadele bağlamı ve sürekliliği kesinlikle kitle mücadelesinin yeni bir düzeyidir. Akşamları kent merkezinden semtlere değin ortaya çıkan özgür eylemler, yer yer politik grup şiddetinin olduğu biçimler yeni devrimci kitle eğilimini dolaysız biçimde yansıtıyor. Batman'da, Van'da, Amed'de ve Adana'da antifaşist semt gençliğinin militan ve özgür eylemleri kitle hareketinin gelişen yeni eğilim ve damarını gösteriyor. Neredeyse on yıl sonra zulalardan çıkarılıp ateşlenen molotoflar, havai fişekler, gaz bombalarına, kitlesel polis işkencelerine cepheden göğüs geren her yaştan Kürt halkı, Kürdistan'da değişen yeni politik iklimi ve mücadele koşullarını resmediyor.

Öyleyse bugün emekçi sol hareketimiz ve en başta marksist leninist komünistler serpilip gelişen kitle mücadelesinin devrimci eğilimlerine, damarlarına öncü damarlarını sımsıkı bağlamalıdır. Yürüyen kitle hareketinin politik öncülük ihtiyacını karşılayan bir öncü ataklık ve pratiği geliştirmelidir. Batı'da kitle hareketini bir dalgakıran olarak sönümlendiren CHP hegemonyasını yıkan, kitleleri fiili meşru mücadele biçimlerine doğru çeken, bir antifaşist militanlığı örgütlemelidir. Kitle hareketinde aktif savunma çizgisine doğru gelişen mücadele isteğine ve eğilimine uygun bir öncülük vaziyeti alınmalıdır. Türkiye ve Kuzey Kürdistan gerçekliğinde faşist saray rejimine karşı farklı düzeylerde ve eşitsiz gelişen kitle hareketinin en can alıcı sorunu olan birleşik mücadeledir. Antifaşist birleşik mücadele ve birleşik halk direnişi ancak CHP bariyeri aşılarak örgütlenebilir. Kayyumlara karşı direnişin süzdüğü ders budur.