24 Kasım 2024 Pazar

Gazi için adalet herkes için adalet

12 Mart 1995 tarihinde, İstanbul Gazi Mahallesi'nde kontrgerilla tarafından gerçekleştirilen katliama, üç günlük büyük bir direnişle karşılık verildi. 22 kişinin yaşamını yitirdiği ayaklanmanın ardından, direniş İstanbul'un değişik semtlerine ve bir çok kente yayıldı. Katliamı planlayanlar ve tetikçiler hesap vermedi. Sonraki süreçte faillerin bulunamaması ve hiçbir yetkilinin istifa etmemesi vicdanları yaraladı. Her 12 Mart'ta olduğu gibi bu yıl da katillerin ve siyasi sorumluların hesap vermesi istenecek.
12 Mart 1995 akşamı, Gazi Mahallesi'nde Öntaş, Dostlar ve Yavuz kahvehaneleri ile Sarıoğlu Pastahanesi'ne silahlı saldırı düzenlendi. Bu mekanların ortak özelliği, Alevilerin gittiği yerler olmasıydı. Amaç Alevi-Sünni gerici çatışması çıkarmaktı. Saldırganlar bir taksiyle önünden geçtikleri kahvehaneleri uzun namlulu silahlarla taramıştı. Katiller, aracını gasp ettiği şoförü de öldürdü. Geride Alevi dedesi 76 yaşındaki Halil Kaya'nın cenazesi ve 25 yaralı bırakarak kaçan katiller, taksiyi yakarak kayıplara karıştı. Daha sonra, eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, saldırıyı gerçekleştirenin Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım olduğunu açıklayacaktı.
 
TARİHE GEÇEN BARİKAT SAVAŞLARI
 
Saldırının ardından halk, komünistlerin inisiyatifiyle işkence ve katliam merkezi karakola "Katiller burada" diyerek yürüdü, devletin saldırısına karşı sokaklarda barikatlar kurdu. Gece boyunca çatışmalar yaşandı. Bir yandan çatışmalar sürerken, cemevi önündeki kalabalık da bekleyişini sürdürdü.
 
Ertesi gün ayaklanmanın büyüyeceğini gören devlet, o dönem Gazi Mahallesi'nin bağlı olduğu Gaziosmanpaşa'da sokağa çıkma yasağı ilan etti. Ancak ne saldırılar ne de yasaklar halkın öfkesinin önüne geçebildi. Günün ilk ışıklarıyla İstanbul'un dört bir yanından binlerce kişi Gazi Mahallesi'ne akın etti. Pek çok mahallede de gösteriler başlamıştı. 15 bin kişi, Gazi Cemevi önünde toplanarak bir kez daha karakola doğru yürüyüşe geçti.
 
Mahalledeki polis yığınakları da güçlendirilmiş, abluka arttırılmıştı. Mahalleye özel tim ve çevik kuvvet ekipleri sevk edildi. Karakola yürüyen halkın üzerine polis yine ateş açtı. O sabah 12 kişi öldürüldü. İnsanlar cenazelerini almak için yürümeye devam ettikçe, polis de ateş açmayı sürdürdü, halktan ve devrimcilerden 5 kişi daha hayatını kaybetti.
 
Kalabalığın üzerine uzun namlulu silahlarla ateş açılıyordu. İnsanlar sokaklarda dövülüyor, yerlerde sürükleniyordu. Her şey, herkesin gözü önünde yaşandı.
 
Gazi halkından Özlem Dalkıran'a yapılanlar sırasında da kameralar kayıttaydı. O görüntülerde polis, öldüğünü düşündüğü bir kadını yerde sürükleyerek çöp konteynerinin önüne atıyordu. Özlem Dalkıran'ı konteynerinin yanına atıp üstüne bir de tekmelemeleri yaşanan vahşetin bir boyutuydu.
 
HALK KOMİTESİ: SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI KALDIRILSIN
 
Tüm bunlara rağmen ayaklanma bastırılamadı. Mahalle halkı ve devrimci örgütler sokakları terk etmiyordu. Tüm sokaklar direniş alanına çevrilmişti. Bu arada, mahalle halkı örgütlülüğünü de sağlamıştı. İlk saldırıdan kısa süre sonra direnişi yöneten bir komite kuruldu. Halk komitesi, artık direnişin merkezi olan cemevinin önünde 4 maddelik taleplerini açıkladı. Cenazelerin verilmesi, sokağa çıkma yasağının kaldırılması, gözaltına alınanların serbest bırakılması ve asker ile polisin bölgeden çekilmesi isteniyordu. Komite, talepleri yerine getirilmezse protestoların devam edeceğini belirtti.
 
Talepler kabul edilmeyince barikatlar tekrar kuruldu, çatışmalar şiddetlendi.
14 Mart günü, sokağa çıkma yasağı ve onca ölüme rağmen direnişin bir türlü bastırılamaması üzerine bölgeye 5 bin kişilik askeri birlik sevk edildi. Böylece çatışmalar yoğunlaştı. Yaralı sayısı sürekli artıyordu.
 
Bu arada, Gazi Mahallesi'ndeki ayaklanma başka kentlere de sıçradı. 14 Mart günü Gazi halkına destek vermek için Ankara Kızılay Meydanı'nda binlerce kişi toplandı. Bu eyleme de polis saldırdı. 36 kişi yaralandı, yüzlerce kişi gözaltına alındı.
 
Katliama karşı 1 Mayıs Mahallesi halkı da sokaklara çıkarak protesto etti. 15 Mart günü mahallede toplanan binlerce kişinin üzerine polis ateş açtı. 5 kişi yaşamını yitirdi, 20'den fazla kişi yaralandı. Bu bölgede de sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
 
Halkın direnişini bastırmaya askerin de gücü yetmedi. Olaylar, ancak 3. günün sonunda, halk komitesinin taleplerinin kabul edilmesiyle duruldu. 16 Mart günü cenazeler teslim edildi, sokağa çıkma yasağı kaldırıldı.
 
Çatışmaların sona ermesiyle, Gazi ve 1 Mayıs Mahallesi'nde toplam 22 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi yaralanmış ve binlerce kişi gözaltına alınmıştı. Birçok dükkan tahrip olmuş, 5 panzer ve 50 polis aracı yakılmıştı.
 
KOMÜNİST ÖNCÜ ATEŞ ALTINDA ŞEKİLLENDİ
 
Komünistler, Gazi'de faşizme karşı mücadelenin öncüsü olarak öne çıktı. Birlik devriminin ortaya çıkardığı enerji ile ayaklanmada panzerlere meydan okuyanların öncüsü olarak şekillendi. Hareketin diğer semtlere ve kentlere yayılmasına öncülük etti. Ayaklanmanın içinde ve yönetiminde yer alan komünistler devletin özel hedefi haline geldi. Ayaklanmadan sonra devlet komünistlere karşı özel bir saldırı politikası izledi. Ayaklanmanın intikamını almak için Gazi'nin komutanlarından Hasan Ocak 21 Mart'ta kaçırılarak katledildi. Hasan Polat gözaltında kaybedilmek istendi.
 
SORUMLULAR ÖDÜLLENDİRİLDİ, FAİLLER BULUNAMADI...
 
Katliamda yaşamını yitirenlerin yakınları, 11 Nisan 1995'te suç duyurusunda bulundu. Dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Emniyet Müdürü Necdet Menzir, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Başbakan Tansu Çiller ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar başta olmak üzere sorumluların cezalandırılması isteniyordu. Savcılık, suç duyurusu başvurusunu jet hızıyla sonuçlandırdı. 8 günlük "incelemenin" ardından takipsizlik kararı verildi. Üstüne, Ağar, Menzir ve Kozakçıoğlu, Aralık 1995 seçimlerinde DYP'den milletvekili seçilerek ödüllendirildi.
 
Gazi olaylarına ilişkin iddianame 10 Temmuz 1995'de tamamlandı. Eyüp Cumhuriyet Başsavcısı Ali Ural Büyükdinçer'in hazırladığı iddianamede katliama karşı direnen halk suçlanıyordu. İddianamede, saldırının hemen ardından kalabalığın kısa sürede toplanabildiği ve yürüyüş düzenlediği belirtilerek, "saldırganlar ile yürüyüşü organize edenler arasında ilişki olduğu" öne sürülüyordu. Üst düzey tek bir polis iddianamede yer almadı. Sanık 20 polisin ise "Müdafaa ve zaruret sınırını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek"ten cezalandırılması isteniyordu.
 
Dava, 13 Temmuz 1995'de Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Dosya sonra "güvenlik" gerekçesiyle Trabzon'a gönderildi. Ailelerin "Burada adalet yok, Trabzon'da mı var" itirazları fayda etmedi. Aileler 5 yıl boyunca her duruşma için 1100 kilometre yol gitmek zorunda kaldı. Pek çok kez yollarda faşist saldırılara uğradılar, duruşmalarda hakimler konuşturmadı. Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılama, 5 yıl sonra karara bağlandı. 18 polise beraat, iki polise ise göstermelik cezalar verildi. Gazi'de adalet yerini bulmadı.
 
YAŞAMINI YİTİRENLER ANILIYOR
 
Katliamda yakınlarını kaybeden aileler, her sene 12 Mart'ta Gazi Mahallesi'nde yürüyüş yaparak, yaşamını yitirenleri anıyor. Mahallede bu sene aileler ile tüm emekçi solun katılacağı ortak yürüyüş düzenlenecek. Gazi halkı, saat 11.00'da cemevi önünde toplanacak. Buradan postane önüne yürünerek basın açıklaması gerçekleştirilecek. Ardından Gazi Mezarlığı'na yürünerek, burada anma yapılacak.