4 Aralık 2024 Çarşamba

Faşizme karşı atılımı yükseltmek

Rusya, faşist şefi arkasından itekledi. ABD önünden çekildi. Faşist sömürgeci ordu alay-ı vâlâ ile girdi Rojava’ya. Kendinden çok emindi. SİHA’ları, tankları, uçakları, obüsleri, her yerinden kan ve irin damlayan çeteleriyle girecek ve devrimci güçleri ezecekti. Tankın üzerine iliştirilmiş işgale giden asker, basının ‘nereye gidiyorsunuz’ sorusuna ‘İslam güneşinin olduğu her yere’ diye yanıt veriyordu.
 

Vardığı yer ise bataklık oldu.

İşgali tüm cephelerde direnişe geçerek yanıtlayan devrim güçleri dengeleri tersine çevirdi. İki günün ardından dünya halklarından yükselen tepki dalgası, emperyalist ve bölgesel güçleri de içine alan ve tutum değiştirmeye zorlayan bir düzey kazandı. Tüm bu gelişmelerin sonucu olarak devrim güçlerinin Rusya üzerinden Suriye rejimi ile mutabakata varması ise tüm tabloyu tersine çevirdi. Tüm dünyanın daha günler önce göz yumup yol verdiği faşist şef ve rejimi, şimdilerde Hitler ve Nazi Almanyası ile birlikte anılıyor. Savaş suçları ile yargılanması gerektiği üzerine yüksek sesli yorumlar yapılıyor. 

Artık faşist şef ve sömürgeci ordunun önünde iki seçenek var: Ya yenilgisini hazmedip gerisin geri dönecek ya da girdiği bataklıkta hezeyanlar içinde çırpınıp gömülecek. Nereden bakarsak bakalım, bu işgal harekatının son durağının faşist şefin ve Saray rejiminin yıkılması için güçlü bir zemine varacağını söylemek yanlış olmaz. Sadece dünya halkları nezdinde değil, emperyalist kapitalist sistem içinde de tecrit olarak ‘büyük yalnızlığına’ konaklayan faşist rejim kaçınılmaz olarak içte de yeni bir kaosla karşı karşıyadır. 

Beş yıllık faşist saldırganlık ve savaş siyasetine dayanarak rejimi Saray merkezli olarak reorganize eden AKP-MHP koalisyonu, yeni durumda limitine varan siyasi, ekonomik, askeri, toplumsal kriz ve kaosun basıncı altındadır ve önümüzdeki günlerde bunu çok daha açık ve çarpıcı test etme şansımız olacak. İşgalin ilk dakikalarında telaşla Sarayın hizasına dizilen düzen muhalefetinden yükselen homurtulardan, ebedi düşman ilan edilen Esad’ın kapısına koşan Saray temsilcilerine uzanan panik ve karmaşa havası devlet krizinin ve çatlaklarının genişleyeceğine dair ilk veriler olarak değerlendirilebilir. Dahası büyük bir gürültü eşliğinde ve neredeyse tek sesli kirli propagandaya rağmen, halklarımızda faşist bir cereyanın örgütlenememiş olması da bir veri olarak kaydedilmelidir. Ortaya çıkan yeni durumda ekonomik krizin daha da derinleşeceği ve rejimle kitleler arasındaki çözücü etkisinin de limitine ulaşacağını söyleyebiliriz. 

Tüm süreci faşist saldırganlıkla, devrimci demokratik güçleri basınç altında tutarak yönetmeye çalışan Saray rejiminin bu kaos karşısında uzun süre tutunması oldukça zor görünmektedir. Burada asıl mesele, HDP başta gelmek üzere devrimci demokratik muhalefetin bu tabloyu devrimci bir sıçramanın zemini olarak değerlendirip değerlendiremeyeceği sorununda kilitlenmektedir.

Saray faşizminin devrimci demokratik muhalefet üzerindeki tazyikinin süreceği açıktır. Ancak buna rağmen gerek egemenler arası çatlaklar ve kaosun artma eğilimi gerekse de işçi sınıfı ve ezilenlerdeki gerilimden doğan patlama potansiyeli, devrimci demokratik muhalefetin önüne devasa imkanlar sermektedir. İlk andan itibaren büyük bir kitlesel karşı koyuşun ortaya çıkacağını iddia edemeyiz. Ancak biriken gerilime yön verecek öncü irade bu bakımdan temel bir rol oynayacaktır. Bu ancak ve ancak işçi sınıfı ve ezilenlerin çeşitli biçimlerde ve parçalı biçimde gelişen tepkilerini buluşturmak, faşizme karşı direniş kulvarına yönlendirmek için devrimci demokratik güçlerin her koldan bağımsız ve birleşik hareketi ile mümkün olacaktır. 

Ve hiç kuşkusuz, bu bedel kapılarından geçmeyi göze alan bir devrimci çizginin ürünü olabilir. Komünist önder Baran Serhad başta gelmek üzere, şehitlerin ayak izlerinden yürüyen komünistlerin ve siper yoldaşlarının direnişini faşizmin topyekûn yıkımına taşıyacak olan budur. Devrimi ezmek için işgale kalkışan faşist sömürgeciliği bataklıkla karşı karşıya bırakan Kuzey ve Doğu Suriye halklarının direniş ruhu, Türkiye’de faşizme karşı bir direniş hattı ile tahkim edilmelidir. Sosyalistlerin 25 yılda biriktirdiği cüret ve atılım ruhunun mevcut gerçeklik içinde somutlaşacağı yer burası olacaktır. 25. yıl kampanyası faşizme karşı tüm antifaşist güçlerin birleştirildiği ve mücadeleye sevk edildiği bir süreç olarak içeriklendirildiği oranda politik bir ağırlık kazanacak ve direnişin gücü karşısında çatırdayan faşizmin yıkılması için tarihsel rolünü oynayacaktır. Sömürgeci işgalciliğe karşı atılım cüretiyle öne sıçrayan direnişçilere verilecek en iyi yanıt, faşizme karşı atılımı yükseltmek ve devrimi Türkiye’ye taşımak olacaktır.