Erkek egemen rejimin kodu: Aile
Anayasa'nın 41. maddesinde yer alan "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır" cümlesinin "Aile, kadın ve erkeğin birlikteliğinden oluşur" şeklinde değiştirilmesi gündemde. Peki, yapılmak istenen düzenleme kadınlara ne diyor? Kadın ile erkeğin eşit olmadığını, resmi evliliğin değil dini nikahın kabul gördüğünü, küçük yaşta evlilikleri onayladığını, kadınları sadece anne, eş olma göreviyle tanımladığını, ev içinde korku duvarını ördüğünü, cinsiyet rollerinin öğretildiğini, erkeğin tahakkümünün meşrulaştırıldığını, kadınları ücretsiz köle haline getirdiğini söylüyor.
2023 yılına ilerlerken politik islamcı faşist erkek egemen rejim tarafından kadınların emeği, bedeni, kimliği hatta yaşam hakkı saldırı altında. Politik islamcı ve faşist politikalarını hayata geçirmenin, toplumsal düzene yeni biçim vermenin temel yöntemlerinden biri olarak aile kurumu ve nüfus politikalarına müdahale ediyor. Kadınla erkeğin eşit olmadığını, çalışma hakkından kürtaj hakkına kadar kadının söz ve karar hakkının olmadığını medyasıyla, danışmanlarıyla, kurumlarıyla sürekli dile getiriyor. Her gün erkek egemenliğini pompalıyor. Heteroseksist aile yapısını kurumsallaştırmak, kendi tabanını konsolide etmek için bir gecede İstanbul Sözleşmesi'ni iptal ediyor.
Bugünlerde de 81 ilde ailenin kutsallığını, LGBTİ+ düşmanlığını güçlendiren mitingler örgütleme yoluyla kadınları erkek egemenliği ile kuşatmaya çalışıyor. Faşist şef, "PKK'liler 10-15 çocuk doğuruyor" diyerek Kürt halkına soykırım politikası uygulamasının, Kürt kadınlarının kısırlaştırılmasının talimatını verirken, kendi tabanına da "milli-yerli" çocukların doğurulması talimatını veriyor.
Kadınlara yönelik tüm bu erkek egemen saldırılar sistematik devam ederken kuşatmayı güçlendirmek için Anayasa'nın 41. maddesinde yer alan "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır" cümlesi "eşler arasında" ibaresi "muğlak bulunduğu", "kadının yasadaki tek eşit yer olduğu için", "Aile, kadın ve erkeğin birlikteliğinden oluşur" şeklinde değiştirilmesi tartışmaları gündemde.
Peki, yapılmak istenen düzenleme kadınlara ne diyor?
Kadın ile erkeğin eşit olmadığını, dini nikahın da yasalaşacağını, küçük yaşta evlilikleri onayladığını, kadınları sadece anne, eş olma göreviyle tanımladığını, ev içinde korku duvarını ördüğünü, cinsiyet rollerinin öğretildiğini, erkeğin tahakkümünün meşrulaştırıldığını, kadınları ücretsiz köle haline getirdiğini söylüyor. Böylece erkek egemen iktidar korunacak, kadına dönük her türlü şiddetin üstü örtülecek, erkek yargının cezasızlık politikası artacak, heteroseksüel cinsellik esas alınacak. Sermaye ve erkek egemenliğini güçlendirerek faşist iktidarını korumak ve güvencelemek için islamcı geleneksel aile yapısını ve ideolojisini yaygınlaştırmayı amaçlıyorlar.
Değişiklikle, kadına yönelik şiddet, ev içi tecavüz, erkeğin aile reisi olduğu cinsiyetçi aile modeli yasallaştırılmak isteniyor. İktidar partisi, "eşcinsellik ve cinsiyetsizleştirme akımlarının yaygınlaştığını" savunarak önlem alınmasını savunuyor. Türkiye'de nesillerin devamının sadece tehlikeye girmediğini aynı zamanda sermaye içinde gerekli işgücü ordusunun oluşmadığını görüyor. Bu yasa değişikliği ile LGBTİ+'ların varoluşunu kabul etmeyerek, evlilik yapmaları yönündeki taleplerini de bir kez daha reddetmiş oluyor.
Ağırlaşan yaşam koşullarından, geçim sıkıntısından, kadına yönelik şiddetin artmasından dolayı gençler arasında iktidarın aile değerleri ve evlilik politikaları pek etkili değil. Faşist şef Erdoğan, "devletin başı" olarak her gün gençlere 30 yaşından önce evlenmelerini, hızlıca 3-5 çocuk yapmalarını emrediyor. Ama son yirmi yıldaki evlenme oranlarına bakıldığında yüzde yirmi azalma olduğu, boşanma oranlarının ise yüzde 47 arttığı görülüyor. Boşanmaları engellemek ve evlerdeki erkek şiddeti, baskısı karşısında bireysel şekilde gelişen kadın direnişini kırmak için aile kavramını değiştirerek kadınları sürekli olarak denetlemek ve "makbul kadını" yaratmak istiyor. Her durumda evlilik/aile kurumunu kutsayarak ve yücelterek, kadını aile cenderesinde ezmeye, bunu kabul etmeyen kadınların da boşanma hakkını gasp etmeye çalışıyor.
2021 yılı toplumsal cinsiyet eşitliği uçurum endeksinde Türkiye 156 ülke arasında 133. sırada yer alıyor. Türkiye'de ev ve bakım hizmetlerine ücretsiz emek veren, herhangi bir geliri olmayan 16 milyon kadın var. Derinleşen yoksulluğun etkisiyle kadınların yaşamını güvenceleyen politikalar hayata geçirilmediği her durumda kadına yönelik şiddet, cinayet ve boşanma oranı artacaktır.
Anayasanın 41. Maddesinde değişiklik yapılmasının tartışıldığı bu dönemde nafaka yasası da gündemde. Kadınların nafaka hakkını gasp ederek boşanmaların önüne geçmeyi hedefleyen erkek egemen faşist saray rejimi, kadınların lehine olan hakları bir bir tırpanlıyor. Böylece ev içindeki köleliğini de derinleştirmeyi amaçlıyor.
Erkeğin evli kalınan süre boyunca nafaka ödemesi planlanıyor. Bu süre sonunda nafaka alan kadın işsizse veya geliri yoksa devletin kuracağı nafaka fonu üzerinden ödemelerin yapılması düşünülüyor. Devletin nafaka ödemesi demek, erkeklerin yükümlülüklerinin azaltılması, ev içi ve bakım emeğinin görünmez kılınması, kadınların ev köleliğine mahkum edilmesidir.
Zaten birçok kadın boşanma davalarının çok uzun sürmesinden, erkeğin şiddetinden hemen kurtulmak, bir an önce boşanmak için nafaka hakkından vazgeçiyor. Zaten çalışan kadına, mahkemede "aldatan", "kusurlu" bulunan kadına nafaka verilmiyor. Boşanan erkeklerin ömür boyu nafaka ödeme mağduru olduğu yönündeki haberler bir manipülasyondan ve yalandan ibarettir. Kadınların çoğu aylık yaklaşık 300 TL yoksulluk nafakası almaktadır. Ve birçok erkek bu nafaka miktarını ödememek için kendini ya işsiz gösteriyor, ya sürekli ikametgahını değiştiriyor ya da mahkemenin gönderdiği tebligatı almıyor. Mahkemenin belirlediği nafakayı ödemediğinde de devletin herhangi bir yaptırımı olmuyor.
Önümüzdeki dönem AKP faşist erkek egemen rejimin cins savaşının yönü ve içeriği; tüm yaşam alanlarında erkeğin esas alındığı ve reis kabul edildiği, kadının "kuluçka makinesi" olarak görüldüğü, erkeğin eşi ve evinin kölesi olduğu, "ya mezar ya şiddet" dışında bir seçenek olmadığı, kadının ve LGBTİ+'ların adının olmadığı, boşanmanın, kürtajın, çalışmanın, eşitliğin hak olmadığı, heteroseksüel, "kutsal" aile değerlerini hayata geçirmek ve kurumsallaştırmak olacaktır.
Sosyalist kadınların önümüzdeki dönem politikası ve görevi, kadın kitleleri içerisinde bedenimizi, emeğimizi metalaştıran, kadına yönelik şiddeti yasallaştıran, kazanımlarımızı ve haklarımızı gasp eden, özel mülkiyet dünyasını ve erkek egemenliğini güçlendiren faşist rejime karşı kadın ve LGBTİ+'ların öfkesini büyütmek olmalıdır. Kadın kitleleri arasında hiç yorulmadan, bıkmadan bu konularda sistematik ajitasyon ve propaganda çalışmaları örgütlenmelidir. "Kutsal" aileniz sizin olsun, hayatlarımız, bedenimiz bizimdir diyerek, cins özgürlüğünün, gerçek eşitliğin kapılarını açmak için mücadele edilmelidir.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 18 Kasım tarihli 89. sayı Özgür Kadın köşesi.