8 Aralık 2025 Pazartesi

Elif Bera Yüksel yazdı | Liselerden sokaklara erkek şiddeti sarmalı

Gelecek olarak konulan gençliği erkek şiddetinin insandışılaştıran etkisinden eylemli olarak kurtarmadan bu düzenin çürütücü çarkından çıkmak mümkün olmayacaktır. Erkek şiddeti ile mücadele, gençlik hareketi başta olmak üzere toplumsal hareketin tüm bileşenlerinin temel gündemlerinden biri haline getirilmelidir. Tüm gördüklerimiz ve tartıştıklarımız bizleri uzun soluklu, kadın aklı ve iradesine yaslanarak, sınıf savaşımını derinleştiği yerden kazanacak bir mücadele görevine çağırıyor.

İstanbul Erkek Lisesi'nde yedi fail erkeğin sıra arkadaşları genç kadınları aylardır taciz ettiği açığa çıktı. Fail erkekler 507 maddelik bir liste yapmış, bu listede tek tek genç kadınları nasıl taciz edebileceklerine dair belirlemelere gitmişler. Bu listenin daha da uzadığı, fotoğraf ve videolarla genişlediği, okuldaki başka erkeklerle de düzenli olarak paylaşıldığı yansıyanlar arasında. Faillerin okulda genç kadınların fotoğraflarını gizlice çektiği, sözlü olarak da taciz ettiği, kız yurtlarını sürekli gözetlediği, yurtlara girmeye çalıştığı yine okuldaki liseli genç kadınların anlatımlarından. Bu erkek şiddeti sarmalı ise başka bir grup üst devre erkeğin failleri dövmesi ile açığa çıktı. Burjuva basına "lisede akran zorbalığı" diye servis edilen meselenin özü sosyal medyada liseli kadınların anlatımları ile anlaşıldı. İstanbul Erkek Lisesi'ndeki bu erkek çetesinin tacizi tekil bir mesele olarak değil, dört bir yandan şiddet ile kuşatıldığımız bir dönemin bir lisede vuku buluşu olarak okunmalıdır.

Peki gençlikte bu şiddet ve suç artışı neden her yandan bizi kuşattı? Toplumsal çürüme ve özel olarak da bu çürümenin başlıca öznesi gençliğin durumu en sık tartışılan gündemlerden biri oldu. Her taşı kaldırdığımızda çürümenin başka hali bizi karşılıyor. Sıkça ahlaksızlık, kültür etkisi gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılan bu çürümeye sınıf bakışı ile bakmalı. Eğer şiddet ve suç olgusuna sınıf bakış açısı ile değil, öznel psikoloji ve idealist indirgeme yöntemiyle yaklaşılırsa sömürücü sınıflar aklanmak zorunda kalınır. Katlanan ve işkence düzeyine varan şiddet; canice ve insanlık dışıdır, ama onun temelinde yatan asıl şey, ne aşağılık kompleksi, ne saldırganlık güdüsü ne de kültürel geriliktir. Sınıflar arası uzlaşmaz karşıtlıklar, siyasal sistemin sınıfsal karakteri ve biçimi, sınıf mücadelesinin toplumsal-tarihsel koşulları ve bu mücadelenin şiddetlenme derecesi temelinde açıklanmalıdır. Bu temelde bakarsak neden başımızı çevirdiğimiz her yerin şiddetle dolu olduğu anlaşılır olur. Bakanların çocuk işçilerin canını pazarlamak için toplantıdan toplantıya koştuğu, çocuğun bedeninin ve emeğinin sömürüsünün doruklaştığı şu günlerde Urfa'da 16 yaşındaki çocuk işçi Muhammed Kendirci'nin tecavüz işkencesiyle katledilmesi tesadüf müdür? Hemen her gün vahşice dayak işkencesinden geçirilmiş işçilerin haberlerinin düşmesi peki? AKP'nin savaş ve sanayi ihtiyaçları için kadın bedenine savaş açtığı bir zamanda Maraş'ta Eser Karaca'nın pompalı tüfekle neredeyse suikast benzeri bir yöntemle boşandığı erkek tarafından katledilmesine ne demeli?

Sınıf savaşımının fay hatlarından biraz daha yakına gelip paralellik kurması daha kolay örneklere bakalım. Burjuva devletin kendisi bizzat ezilenleri bastırmak için elinde tuttuğu şiddet araçlarını nasıl kullanıyor? 19 Mart'ta yüzlerce genci işkence ile ters kelepçeleyerek yere yatırıp "paket ettik" sözleriyle, müziklerle paylaşan polis, eylemci kadınları taciz edip sonrasında kademesi yükseltilen emniyet müdürü, Mağaracık'ta topraklarını savundukları için köylüleri başlarını ezerek gözaltına alan jandarma ile karşılaşıyoruz. Burjuva devletin tepeden tırnağa şiddet ile işçi sınıfı ve ezilenleri zapt ettiği, bu şiddetle övünç duyduğu bir tabloda liseden fabrikaya, üniversiteden sokağa yayılan bu şiddet tablosu şaşırtıcı değildir. Toplumsal çürüme kendi kabında yeşillenmiyor, kapitalizmin çıkışsızlığında kendini sadece zor ile idame ettirmesinden geliyor. Bu çelişkiyi ezilenler lehine çözmediğimiz sürece gerilimin, öfkenin, şiddet ve suçun daha da fazlası ile yaşamaya devam edeceğiz. "Ya barbarlık ya sosyalizm" sözünün yeniden ve yeniden ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor.

Erkek şiddeti, savaşımın derinleştiğinin en belirgin örneklerini oluşturuyor. Farklı sınıflarda, farklı yaşlarda bu şiddetlenme farklı oluyor. Biz İstanbul Erkek Lisesi'nde bir grup liseli erkeğin sıra arkadaşları genç kadınlar hakkında 507 maddelik taciz ve tecavüz listesi tuttuğunu öğrenirken başka bir kıtada, burjuva çevrelerin göbeğinde çocuk istismarcısı Jeffrey Epstein'in listesi tartışılıyor. Erkek şiddeti ne LGS puan tablosunda ne de kapitalizmin sınıflar tablosunda yukarı tırmandıkça azalmıyor. Göreli kavramlar olan aydınlanma, gelişme, ilerleme, eğitilme ile çözülmüyor. Aksine tırmandıkça çürüme daha organize hale geliyor, açığa çıkarması da, cezalandırılması da zorlaşıyor. Erkek şiddetinin uygulanışı teknikleşiyor, üstü burjuva hukuk zırvasıyla daha rahat kapatılıyor. İstanbul Erkek Lisesi'nde açığa çıkan tacizde ilk şaşırılan 500 tam puanla öğrenci alan ve değil Türkiye, dünyanın sayılı okullarına öğrenci gönderen bir okulda bunun nasıl olduğu oldu. Hatta burjuva basın, erkek şiddetini es geçerek tacizci erkeklerin dövülmesini "LGS birincilerine şiddet" başlığıyla verdi. Taciz açığa çıkmasına rağmen hala "ülkenin aydınlık geleceği" olan bu çocukların bir kerelik hata ettiği tartışılıyor. Farklı görünen suçlar, temelini aynı çelişkiden alıyor: Ankara Etimesgut'ta yoksul bir semtte bir bıçaklama, İstanbul'da prestijli bir lisede kadın öğrencilere tecavüz tartışılan grup oluyor. Tam da bu nedenle tek başına tekil vakaların cezalandırılması çözüm getirmiyor.

Sınıf savaşımında ezen konumunu korumak için kendini her gün daha fazla zor ile tazeleyen faşist rejim tepeden tırnağa bir suç ve şiddet toplumu yarattı. Bunun yarattığı öfkeyi de yine kendi gücünü vurguladığı şekilde bastırmaya, kaba bir ifadeyle toplumun gazını almaya çalışıyor. Erkek şiddetinin, silahların, çetelerin öne çıktığı tepki çeken örnekleri medyatik olarak ele alıyor. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın hesabı yüzleri kapalı, her tarafı bayraklarla donatılmış yüzlerce polisin o ya da şu gecekondudaki silahlı videolar paylaşan gencin evine operasyon videoları ile dolup taşıyor. Sokak ortasında bir erkek şiddeti sadece sosyal medyada infial olursa bakanlık harekete geçiyor. İşte o zaman Ali Yerlikaya dronelu videoları ve video-edit müzikleri ile devletin postunu yerden kaldırmaya geliyor. Bizzat kendi yarattıkları ve çıkarları için derinleştirdikleri çelişkilerin sonuçlarıyla, sadece bu öfkeyle yıkılmayacakları ölçüde ilgileniyorlar. Örneğin, "köklü lise" olarak bilinen liselerde yıllardır erkek şiddeti oldukça yaygın; yatakhanelerde devrecilik şiddeti, cinsiyetçi saldırılar temel gündemlerden biridir. Bu köklü lisedeki erkek şiddetini görmeyenler, tacize göz yumanlar, bir grup erkeğin tacizcileri dövmesinin ardından, yani durum "taşınabilir olmaktan" çıktığı için bunu soruşturma konusu yapmış oldu.

Erkek şiddeti başta olmak üzere her türden suç ve şiddet sadece yaygınlaşmıyor, aynı zamanda her geçen gün gençleşiyor, hatta çocuklaşıyor. Erkek şiddeti yaşı 12-13'e kadar inmiş durumda. Kadına ve çocuğa şiddetin yaş ortalaması gün geçtikçe düşüyor; kadın cinsine düşmanlık artıyor. Erkek, kadından bir cins olarak her gün daha fazla uzaklaşıyor; kadın sadece şiddetin nesnesi haline geliyor. Erkek bu temelde insanlıktan çıkıyor, şiddet daha canice bir hal alıyor, sıkça işkenceye evriliyor. Erkeğin dili, konuşması, tarzı ve davranışı daha insanlık dışı bir hal alıyor. Bu lise örneğinde olduğu gibi, 507 maddelik taciz listesindeki tarifleri midesi kaldırarak okuyabilen olmuş mudur? Failler ise yazdıklarını paylaşıma açacak kadar doğallaştırmışlar. Yaptıklarıyla övündükleri paylaşımlar yapacak kadar çürümüşlerdir.

Tüm bu tabloda devrimci sosyalistlerin toplumsal erkeklikle yüzleşme çağrısı kendini güçlü bir şekilde hatırlatıyor. Toplumsal erkeklikle yüzleşme çağrısı eğer sınıf mücadelesinin toplumsal- tarihsel koşulları ve bunun şiddetlenme derecesi göz önüne alınarak duyulursa bir sınıf stratejisi haline de gelir. Gelecek olarak konulan gençliği erkek şiddetinin insandışılaştıran etkisinden eylemli olarak kurtarmadan bu düzenin çürütücü çarkından çıkmak mümkün olmayacaktır. Bu bakımdan erkek şiddeti ile mücadele, gençlik hareketi başta olmak üzere toplumsal hareketin tüm bileşenlerinin temel gündemlerinden biri haline getirilmelidir. Yanında oturan sıra arkadaşı tarafından genç kadına tecavüz tehdidi savrulan bir grupta gönüllüce bulunan bir erkek öğrenci, hangi lise hareketinin parçası haline gelebilir? İş arkadaşı erkeğin boşandığı eşini katletmesine yardım eden hangi işçi, sınıf mücadelesinde neferleşebilir? Tüm gördüklerimiz ve tartıştıklarımız bizleri uzun soluklu, kadın aklı ve iradesine yaslanarak, sınıf savaşımını derinleştiği yerden kazanacak bir mücadele görevine çağırıyor. Bu insanlaşma mücadelesinde nerede durduğumuzu, taciz çemberine karşı bir bildiri yayınlayan liseli genç kadınlardan alalım: "Bizler susturulacak sesler değil, bu çürüğü yerinden söküp atacak irade ve kararlılığın ta kendisiyiz."