Efe Dağlı yazdı | Sözde koçaklama
AKP'de ve MHP'de ABD'nin adımlarına karşı abartılı reaksiyonla feryat figan abartılı bulunabilir. ABD'nin kudreti Türk egemen sınıfları bakımından, NATO'dan çıkılmadıkça sürer. 70 yıldır birilerinin önünü açar, diğerlerini geriye iter, kimilerinin ipini çekerler. Onların kavgasıdır ve orada da kimi zaman kanlı bıçaklı olurlar. Ancak en nihayet, hiçbir işbirlikçi, daha tam ifadesiyle o partilerin ve tekelci sermaye gruplarından hiçbiri ABD'ye karşı zafer kazanamaz.
Devlet Bahçeli'nin sade suya tirit açıklamalarındaki ABD karşıtı dozajın dönüp dolaşıp "teröristlerle değil bizimle işbirliği yapın" dileğine varması hayli ironik.
Türkiye'nin NATO'ya kabulünden bu yana iktidar partilerinin tamamı ve devletin işletim sistemi üzerinde ABD'nin dolaysız etkisi herhalde herkesin ortak kabulüdür. Üstelik bugün de ABD'nin o dolaysız etkisi sürüyor.
Peki MHP ABD ilişkilerinin tarihi?
Anadolu'da muhafazakar kitle ve kadro tabanı yaratan MHP, ki onu da demagojik antikomünizmle sağladı, ABD tarafından alenen kullanıldı.
Bahçeli yurtseverlikten, bayraktan bahsediyor ve ideolojisine bakmadan bu iki esasa bağlı herkesi bağrına bastığını ilan ediyor.
İyi de Türk bayraklarıyla yürüyen gençlere ve işçilere 1960'ların sonundan itibaren saldıranlar sadece siyasal İslamcılar mıydı? 'Komandolar' denilen, asıl çekirdeği doğrudan ABD-NATO eğitimi alan MHP elemanları da sola ve sosyalizme saldırmadı mı?
Hak, özgürlük isteyen Kürtlere karşı sokak reaksiyonunu körükleyen sivil faşist hareket olmadı mı?
ABD'nin eli elli yıldır MHP'nin omuzlarında olageldi.
MHP ise şimdi o tipik 'üçüncü dünya'cı dili kurarak gözden çıkarılamayacak bir kuvvet olduğunu ispatlamaya çalışıyor.
Bu konuşmalar, MHP'nin teşkilatlanma hamlesi sırasında sarf ediliyor. Gayet önemli.
Çünkü MHP baraj sorunu yaşadığını bildiği için gençlik ve kadın dinamiği etrafında kendisini yapılandırıyor.
Sözgelimi Ülkü Ocakları yeniden diriltiliyor. 90'larda Ülkü Ocakları'nın hangi organize işlerle anıldığı akıllarda. Kürdistan'daki düşük yoğunluklu harbe eleman aktarma mekanlarıydı oralar. Üniversitelerde devrimcilere dönük saldırganlıkta birkaç adım öne çıkıyorlardı.
1970'lerde MHP gençliği devrimcilere karşı kontrgerilla aparatı olarak kullanıldı. 12 Eylül darbesi ardından onlar, bütün hizmetlerine rağmen hapsedildiler ve mahkeme salonlarında bu hayal kırıklığını anlattılar.
Yetmedi, 1990'larda pek çok MHP'li Sovyetler Birliği'ne karşı Amerika'ya hayırhah yaklaşmanın, kontrgerillaca kullanılmanın pişmanlığını dışa vurdu.
Kısacası, MHP'nin tarihi ABD tarafından devrimcilere karşı kullanılma tarihidir. Dün bunu itiraf edip pişmanlık bildiriyorlardı. Şimdi, yeniden bir tür sokak hareketi olarak kullanılma ortamını bizzat yaratıyorlar.
ABD Temsilciler Meclisi'nin Ülkü Ocakları'nın terörist organizasyon olup olmadığı hakkında kabul ettiği tasarı ABD'nin pragmatik riyakarlıklarındandır diğer yandan. MHP'ye sivil faşist sokak hareketi örgütlememesi ihtar ediliyor. Burada demokratik bir yan var mı, hayır. ABD'den demokratik hamleler gelir mi, hayır. Bununla birlikte 'patronu' olduğu bir rejimde yaşananlar ABD'nin hesabına yazılacaktır.
AKP'de ve MHP'de ABD'nin adımlarına karşı abartılı reaksiyonla feryat figan abartılı bulunabilir. Ancak ve mesela Türkiye'de devrimciler 50 yıldır ABD'ye karşı olmanın yanı sıra devrim mücadelesinde iktidarları destekleyen ABD'nin de saldırılarına uğradılar.
ABD'nin kudreti Türk egemen sınıfları bakımından, NATO'dan çıkılmadıkça sürer. 70 yıldır birilerinin önünü açar, diğerlerini geriye iter, kimilerinin ipini çekerler. Onların kavgasıdır ve orada da kimi zaman kanlı bıçaklı olurlar. Ancak en nihayet, hiçbir işbirlikçi, daha tam ifadesiyle o partilerin ve tekelci sermaye gruplarından hiçbiri ABD'ye karşı zafer kazanamaz.
ABD'nin kimi işbirlikçilerinin bazen kitle desteği bazen konjonktürün kırılganlığını kullanma yoluyla günübirlik höykürmelerini ya da itirazlarını, orta ve uzun vadeli ilişkileri hesap ederek sineye çekebildiği de görüldü. Ama mesela 1974'te Ecevit'e tahammül ettiler de 2001'deki Ecevit'in ipini siyaseten çektiler.
Tekraren ifade etmeli: İşbirlikçilerle ABD'li egemenler arasında bundan sonra da gerilimler olur. Hiçbir odak, çevre, mahfil ve adres zerrece ilerici değil. Devrimci demokratik güçlerin işi siyasal özgürlük devrimi ve bu amaçla bütün ezilenlerin örgütlenmesidir.
Kitle tabanını genişletmek ve elde tutmak ABD'ye karşı "savaş" hazırlığı değil onu pazarlık masasına çekmek bakımından önemlidir Türkiye politikasında. Kitlesi yoksa ABD ne yapsın AKP'yi, MHP'yi, CHP'yi. O nedenle teşkilatlanmaya mecburlar. Son çare olarak o kitlelerin çekirdek fanatikleri toplumsal yatay iç savaşın katalizörü olarak kullanılacak türdedir.
Genel olarak Türk sağı ve özelde sivil faşist hareketle politik İslamcı fanatiklerin 12 Eylül öncesinde böyle bir deneyimi var. Yatay iç savaşla faşist darbenin toplumsal zeminini oluşturmayı iş edinmişlerdi.
Şunu da vurgulamalı: Bahçeli seçim barajına takıldıklarını görüyor ve mecburen Türk milleti tanımını genişletiyor, Ziya Gökalp'e müracaat ediyor, ırkçı milliyetçi dozajın, ırkçılığını bir optik kaydırmayla Müslüman olmayan topluluk ve 'millet'lere yöneltiyor.
Bu da somut olarak, mesela Kürtleri 'Türk milleti' içine alıp, asimilasyoncu bakışı öne çıkarırken ırkçı nefreti Yunanistan'dan başlayarak bütün Batı'ya boca ediyor.
Son haftalardaki "Yunanistan silahlanıyor, savaş istiyor, düşmanlık ediyor" ajitasyonunu bir de buradan ele almakta fayda var. Suriye, Irak, Libya; bunlar boşa çıktı, İdlip iktidar bileşenleri kara kara düşündürüyor, siyasal İslamcı fanatikler "bizi satacaklar mı?" endişesi yaşıyor ve içerideki enerji bu yolla "Yunan"a boca ediliyor. Akıllıca mı? Hayır. Çiğnenmiş yollar bunlar.
Kalem ve kılıç sembolleri, bedel ödetme yeminleri, 'biz rahat değilsek siz istirahat edemezsiniz' ajitasyonu ile galeyana getirilen 'gençliğin', Boğaziçi ve Gezi'nin 'düşman hedef' kategorisine sabitlenmesiyle hangi istikamette mobilize edileceği de kestirilebilir.
Devlet-halk çelişkisini karatacak bir sağ-sol çatışması türü gerilimler tetiklenebilir. Provokatif saldırılar organize edilebilir. Buna, yaşam tarzı, laiklik-dindarlık türü gerilimler eklenebilir. 2015'te B-C-D planlarımız var, denildi, 7 Kasım'a giden aylarda yaşananlar hafızalarda. Her biri her şeye tenezzül edebilir.
Türkiye'nin bütün yoksullarına, ezilenlerine seslenen, hakikatleri söyleyen, geçmişi hatırlatan ve buna karşı yegane alternatif devrimci, demokratik mevziler inşa etmek, işçiler-emekçilerin olanaklı bütün biçimlerde örgütlenmesi, pratik örnekler yoluyla bunu ortaya koymaktır.