23 Kasım 2024 Cumartesi

Efe Dağlı yazdı | İki seçeneğe daralan siyaset: Restorasyon veya devrim

Faşizm bir sıkışma, zorlanmayı anlatır. Onun en açık biçimlerde icrası ise geleneksel faşist metotların da toplumu bastırmaya yetmemesiyle ilgilidir. Bu şartlar altında iktidar sahiplerinin bir tür siyasal paranoyayla akla ziyan komplo teorilerine meyletmesi ve insan zekasına hakaret sayılması gereken bir teyakkuz haliyle sağa sola saldırması günlük iş halini alıyor.

Bir HSK üyesinin istifa ettirilme süreci fazla söze gerek bırakmayan bir rejim fotoğrafı sunuyor. MHP Genel Başkanı, saklamaya gerek duymadan fiilen kendi kontenjanından HSK'ya atanan üyeyi çağırıyor, fotoğraf çektiriyor ve istifa dilekçesine bizzat son biçimini veriyor. Üstelik, MHP kendi iletişim kanallarıyla istifayı duyuruyor.

Faşizm, olağan yönetme biçimlerinden kategorik ve süreğen sapmadır. O sapma ile halihazırdaki iş görme biçimi örtüşüyor. Sadece bu mu ve sadece bir defalığına mı? Hayır. Her gün ve defalarca. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ın, üstelik "bu can bu tende durdukça" fanatizmiyle hapiste tutulacağının alenen söylenmesi son örneklerden biri.

Burada önemli olan gizli saklı iş görme biçimlerine gerek duyulmaması. 'Demokrasi' gibi kılıflardan bütünüyle kurtulmak demek faşizmin, şeflik sistemi unsurlarının tamamı tarafından ve bütün ülke sathında zoraki yöntemleri de kapsayacak araçlarla uygulanması anlamı taşır.

Böyle mi? Evet. Devam edecek mi? Evet. Tersine çevirecek tek yolun ezilenlerin ortak, kitlesel devrimci demokratik mücadeleleri, bunları besleyen ve yürürlükteki yasalarla sınırlanmayı kabullenmeyen özgür devrimci saha siyasetidir.

Faşizm bir sıkışma, zorlanmayı anlatır. Onun en açık biçimlerde icrası ise geleneksel faşist metotların da toplumu bastırmaya yetmemesiyle ilgilidir. Bu şartlar altında iktidar sahiplerinin bir tür siyasal paranoyayla akla ziyan komplo teorilerine meyletmesi ve insan zekasına hakaret sayılması gereken bir teyakkuz haliyle sağa sola saldırması günlük iş halini alıyor.

Kesif Batı karşıtlığı, gün gün yeni düşman imal etmek, dinlerin çatışmasını akla getiren dil ve ajitasyona abanmak, muhtemelen sonu toplumsal iç savaşı göze alan Musri, El Beşir ya da Arap Baharı'na muhatap olan diktatörlükleri göze almak demektir.

Bu 'göze alma' siyaseti sıradan sayılmamalı. 1930'lardaki muadillere bakalım. İtalya ve Almanya'da, Duçe ve Führer, aynı zamanda birer toplumsal hareket olarak ortaya çıktı. Uzun yıllar boyunca her iki örnek de kuvvetli kitle desteğini sürdürdü ve devlet imkanlarını kullanarak o kitleyi paramiliter organizasyonlara dönüştürdü.

Her iki toplum kendi içinde ikiye bölünürken antifaşist mücadele de önceleri pek zayıf iken anlamlı başarılar kazandıkça kitleselleşti. Mücadelenin biçimleri de tek yönlü değildi.

Belirli bir anda ki o anlar kırılma noktalarına rastlıyor, faşist iktidarlar kendi militan-çekirdek kadrolarına daraldığında antifaşist mücadelenin yarattığı dalga bütün ara unsurları, tereddütlü kesimleri birleştirdi.

Şöyle düşünelim: Uluslararası tekellerin çok önemli bölümü İtalya ve Almanya'daki faşizmleri destekledi, sermaye artırımı için kullandı ve bu yıllarca sürdü. Ancak 1943-45 aralığına gelindiğinde ABD dahil pek çok ülke onlara sırtını döndü ya da dönmeye mecbur kaldı, hatta savaş ilanları görüldü.

Elbette Sovyetler Birliği'nin hala bilinen katkısıyla birlikte, asıl katalizör antifaşist toplumsal mücadeleydi. Böylesi durumlarda emperyalistler belli şartlar altında işbirlikçilerinden vazgeçmek zorunda kaldıklarında onların yönetme-idare etme kapasiteleri zayıflamış demektir. Devlet-halk çelişkisinin şiddetlenmesi gibi etmenler de buna dahil.

Sözgelimi, Orban gibi despotluklarla emperyalistlerin kurdukları ilişki de böyle olageldi.

Halihazırdaki şeflik sistemi ile ilişki düzeneği de bu çerçevede. İkna, rıza kapasiteleri daraldığında değil siyasal İslamcı fanatizm, tekeller kendi kadim işbirlikçilerini de gözden çıkarmaktan sakınmaz. Onların bütün derdi, varlık yokluk krizine giren sistemin ömrünü uzatarak iktidarlarını sürdürmektir.

Asıl çelişki içte olduğu için dış çelişki her halükarda talidir. Aynı nedenle, bir tür üçüncü dünyacı dille milliyetçiliği iç içe geçiren, en nihayetinde siyasal sinizme saplanan ve bugün dara düşen, kullanılıp atılma evresinde olduğunu düşünen iktidar blokunun "antiemperyalist" diliyle iç içe geçme riski taşıyan tutumlar oldukça problemlidir.

Sosyalist kültürün ve birikimin deneyimiyle eşitlik- adalet- özgürlük prensipleri çerçevesinde yol 
alındığında 'anın basıncı' diye tarif edilebilecek bütün gerilimleri bertaraf etmek mümkündür.

Bütün devrimler son derece karmaşık yerel ve uluslararası ilişkiler/denklemler arasında, ana ilkelere bağlı olmakla birlikte yaratıcı-esnek, en geniş cepheyi oluşturma strateji-taktikleri yoluyla zafere ulaştı. Biçimler, muhataplar değişebilir ancak esasta hala aynıdır.

Karşıdevrim cephesindeki iç tasfiyelere, restorasyon arayışlarına, kitle mobilizasyonu çabasına karşı merkezi politikaya dahil olmak, mümkünse on milyonlara diyalog kanallarını yaratarak halkçı devrimci demokratik seçeneği yaşama geçirmek devrimin güncelliği fikrinin türlü yollarındandır.