21 Kasım 2024 Perşembe

Efe Dağlı yazdı | Devleti geri alma hamlesi

Erbakan vaktiyle iki önemli belirlemede bulundu: "Asılırsam kimse arkamdan gelmez" ve "iktidara geleceğiz ama kanlı mı olacak kansız mı." Şimdi gidiş nasıl olacak, soru aynı. Tahmin edilebilir olasılıklardan hangisinin galebe çalacağını örgütlenme ve kitle konsolidasyon kapasiteleri belirleyecek.

Gizlenmesi imkansız iki eğilim günden güne güçleniyor. İlki AKP cenahındaki merkezkaç eğilimler. Şef odaklı partilerde işler, etrafında mitler üretilen ismin sağlığında ve güçlü olduğunda yolunda görünür. Herkes sopa yiyebilir ve bu nedenle o düzenekte 'kurtlarla birlikte ulumak' kaçınılmazdır.

Buna bağlı olarak ikiyüzlü politik varoluş biçimleri, zamanla birbirini 'sırtından hançerlemek'le ithama varacak olan bir tür iyi gün dostluğu alır yürür. O bulanık ortamlar sahtekarlığa devasa imkanlar açar. O imkanların sonuna dek kullanıldığı her gün biri diğerini unutturan skandal furyasından çıkarmak mümkün.

Halihazırda kesin olan şu: Mutlu zamanlar, sonuç alan kükremeler, sağlık- sıhhat- afiyet rüyaları geride kaldı. Fena bir çatırdama, buna kaynaklık eden fokurdama ve yarınından emin olamama paniği belirginleşiyor.

"Kimlere kaldık" feryadından tutalım Erdoğan sonrasına yatırım yapma stratejilerine kadar AKP muhiti etrafındaki her söz, çıkış, alternatif söylem, çöküşe varması muhtemel moral dağılmayla, üstünlüğünü her alanda kaybetme trajedisiyle doğrudan ilişkili.

AKP'nin halkla ilişkiler düzeneğinin ucuz propaganda- psikolojik harekat sığlığında ilerlemesi siyasal ölüme ramak kaldığını anlatıyor. Devlet kadrolarında tasfiye süreci yürüyen cemaat şebekesi bin bir kılığa girebildiği ve kendisini AKP mağduru bir toplumsal grup biçiminde lanse edebildiği için bile AKP karşıtı argüman ve psikolojik savaş materyali üretebildiği halde bütün imkanlarına rağmen AKP idarecileri ortalama zekaya hitap eden işler dahi çıkaramıyor.

Ancak bu gerileme ve parçalanma eğilimi salt AKP'nin beceriksizliklerinden kaynaklanmadı. Salt halk hoşnutsuzluğuna da bağlayamayız. Dikkat edilirse gayet silik- sinik çevreler dahil, AKP (ve MHP) karşıtı seslerde gürlük, güçlülük, hatta yer yer fütursuzluk açıkça sergileniyor.

Denklemde artık, devleti AKP'den geri almaya, bu uğurda orta vadeli yıpratıcı çekişmeleri, tacizleri, itibar suikastlarını, eski dosyaların açılmasını hesaplamış olan bir koalisyon var. AKP kendinden önceki dönemler boyunca devlete sahip olan güçlerin ateşi altında. O ateşin kuşatmayla desteklenmekte olduğunu söylemek mümkün.

ABD bir yandan kendi amaçları için AKP'yi geriletme, gerekirse Erdoğan'dan kurtulma taktiğini öne çıkardı.

AKP karşıtı burjuva siyasal cephe dağılmak bir yana genişliyor. Ayrıca AKP'ye alternatif halkçı- devrimci mücadele bileşenleri var ve bütün o polis- adliye kuşatmasına karşın sürüyor.

AKP devlete, bürokrasinin silahlı- silahsız cephelerine eskisi kadar söz geçiremiyor. TSK'daki istifalar kadar bürokratların kaçırıp AKP muhaliflerine ulaştırdığı belge- bilgi yığını büyüyor.

Yanı sıra siyasal islamcı proje, ki bu şirretlikle şımarıklığı da kapsıyordu, çöktü. Üreticisi ABD idi, ipini çeken de o. Konjonktürel ivme yakalayan yeni faşist akımların halk ayaklanmalarına yol açma ihtimali güçler saldırganlığı ABD'nin ihtiyatına gerekçe oluyor.

Erbakan vaktiyle iki önemli belirlemede bulundu: "Asılırsam kimse arkamdan gelmez" ve "İktidara geleceğiz ama kanlı mı olacak kansız mı." İlki bir siyaset klasiğiydi ve kitleler o durumda arkalarından gitmiyor. Hatta dönemin gereği olarak bela bile okuyor.

İkincisi yükseliş dalgası tespitiyle ilgiliydi. Şimdi tersi geçerli ama gidiş nasıl olacak, soru aynı. Tahmin edilebilir üç olasılıktan hangisinin galebe çalacağını örgütlenme ve kitle konsolidasyon kapasiteleri belirleyecek.

Gidiş, dönemin hareket mantığına uygun bir kader. Sonrası malum. Son 10-12 yıl zengin örneklerle dolu. Türkiye gibi coğrafyalarda sadece devrim-karşıdevrim kampları arasında değil karşıdevrimin iç hesaplaşmaları sert ve yıkıcıdır. Uzağa gitmeye gerek yok: Cemaat şebekesi ve Ergenekon hesaplaşmalarında yaşananlar akıllardaki daha ağır biçimlerinin olması şaşırtıcı olmaz.

Kuşku yok, MHP'nin ve etki alanındaki kadroların hangi cevap etrafında kümeleneceği ya da parçalara ayrılacağı önemli. Daha önemlisi öylesi bir hamlenin görünür hale gelecek olması.

Memur bürokratlara çağrı adımı/ hamlesi ve ısrarı rastlantısal değil. Uzun yıllara yayılan güç kayıpları o cenahta tek bir odağın sonuç alma olasılığını zayıflattığı için melez organizasyonlarla, buna uygun tutarsız bir dille karşılaşmak kaçınılmaz.

Kolajı andıran, melez, çıkarları birbiriyle çatışan ama halktaki AKP tepkisini kullanan, krizleri kitle ajitasyonu ve mobilize etme aracı haline getiren bütün bu kesimler devleti AKP'den geri alma stratejisini önümüzdeki dönemin zorlu karakterine işaret ediyor.

Halkçı ve devrimci cephe bağımsız üçüncü merkezdir, orasını güçlendirmek, burjuva restorasyon arayışlarını siyasal özgürlük devrimi programıyla karşılamak bu amacı taşıyan herkesin dikkatli ve yaratıcı çabalarıyla mümkün olabilir.