Devrimin 12. yılında komünist kadınlar deneyimlerini anlatıyor- 1
Rojava Devriminin, yok sayılan kadınların direnişiyle yaratıldığını söyleyen Rewşan Tuna, ezenlere karşı bir devrimin ancak silahla başarılabileceğini gösterdiğini vurguladı. Devrim mücadelesinde, yoldaşlık, halk sevgisi, hemcinsine dönük sevginin güçlendiğine; kadın mücadelesinin toplumsallaşmasının önemine işaret eden Tuna, komünist kadınların devrimin savunmasından inşasına kadar birçok alanında özneleştiklerini belirtti. Tuna, kadınların komutanlık, yöneticilik tarzları kadar iradeleriyle de yol açıcı olduklarını ifade etti.
Rojava kadın devrimi 12. yılını geride bıraktı. Devrim yeni bir mücadele yılına girerken işgal, kuşatma, imha saldırıları artarak sürüyor. Rojava Devriminin ilk günlerinden itibaren savunmasında yer alan marksist leninist komünistler, devrimin savunmasında olduğu kadar inşa mücadelesine de devam ediyor.
Komünist kadınlarda da Rojava kadın devriminin ilk günlerinden itibaren savunma ve inşasında yer aldı. Bu sürecin öznelerinden olan Rewşan Tuna, devrim savunması ve sonrasındaki sürece ilişkin kişisel deneyimlerini ajansımıza anlattı.
Öncelikle sizi tanımak ve Rojava Devrimine ilk adım attığınız süreçteki duygularınızı dinlemek istiyoruz.
Kürdistan'da hiç yaşamamış, Batı'da mücadele yürütmüş, Türk, komünist bir kadınım. Milis eylemlerinde yer almış, silah tutmuş, silahla belli deneyimler kazanmış bir kadındım.
Çağrılar üzerine geldik. Kobanê direnişini bilerek geldik ama karşılaşacağınız şeyleri çok idrak edemiyorsunuz o ana kadar. Beni en çok etkileyen şeylerden biri, sarı kırmızı yeşil bayrakların cadde boyunca sıralanması, devrim için savaşmış ve şehit düşmüş kadın ve erkek özgürlük savaşçılarının resimlerinin sokaklarda asılmış olmasıydı. Asayiş dediğimiz kontrol noktalarında Bakur'da JİTEM beklerken, burada ezilen halklarımızdan insanlar vardı. 'İnsana korku salan, eyvah yakalandım', 'kontrol noktasını aşabilir miyim?' kaygısını yaşatmayan emekçi sınıftan insanlardı, oradaki kadın ve erkekler. Kiminin üzerinde eski yıpranmış kıyafetleri, kiminde üniforma vardı, ama üniformanın altı üstü farklı renklerdi. Bizdendi onlar. Dünün ötekileştirilenlerinin, ezilmiş olanların bir düzeni, sistemi yıkıp yeni bir düzen kurabileceğinin göstergesiydi.
O sınırı aştıktan sonra bize ait olduğunu ve özgür hissettiğim bir yerdeydim. Bu özgürlük hissi, sonraki adımlarda daha da somutlaştı. Yeni bir yaşam kuruluyordu. O anlarda en fazla "Bu yaşamın içerisinde ben nasıl konumlanmalıyım?" sorusuna yanıt aradım.
ROJAVA DEVRİMİ EZİLENLERİN DEVRİMİDİR
12 yılını geride bırakan Rojava Devriminin ezilen halklar bakımından anlamı ne sence?
Aradan geçen 12 yılda devrimimiz savunmasını güçlendirerek, kendini inşa ederek devam ediyor. Rojava denilince aklımıza; yıkılamayan sanılan iktidarların yıkıldığı, devrimlerin, sosyalizmin öldü dendiği, kapitalizmin kutsandığı bir tarihte bir devrim yaşanabileceği geliyor. Bu devrimle, 21. yüzyılda, ezilenlerin başkaldırısının, öncü kuvvetin varlığıyla, hazırlığıyla bir devrime dönüşebilmesini somut olarak gördük. Rojava'da 19 Temmuz 2011'de başlayan ayaklanma, 2012'ye geldiğimizde, kendi ayakları üzerinde duran, Cizîr'den Firat bölgesine kadar otonom örgütlenen bir devrime doğru ilerledi.
ROJAVA DEVRİMİ YOK SAYILAN KADININ VAR OLMA MÜCADELESİDİR
Rojava Devrimi, kadının ve erkeklerin -özellikle öncü kuvvetin önderliğinde- dün yok sayılan, görülmeyen, evinde, sokağında işkenceye uğrayan, adı bilinmeyen kadınların direnişiydi. Ortadoğu topraklarında çölün ortasında yeşeren bir yeşillikti. 21. yüzyılda bugün dünyaya baktığımızda Rojava Devrimi, bir ilk ve öncü.
Bizler komünistler olarak; Rojava topraklarında daha eski bir tarihimiz olsa da Serkan yoldaşın şehadeti ile varlığımızı açıkladık. Devrimin başlangıcıyla kimliklerimizi yakıp geldik. Yeni bir sistemi, yaşamı kurmanın mümkün olacağını gösteren ilk gelenlerdeniz. Komünist kadınlar olarak da tüm savunma ve inşa sürecinin parçası olduk. Kadın ordulaşmasından kadın akademilerine, genç kadın çalışmasından Mala Jin'lere, Kongra Star vb. tüm devrim kurumlarının öznesi ve yaratıcılarından da olduk. Yine, El Nusra ile başlayan savaşın içerisinde Serêkanîyê'den Til Beder'e, Ceza'ya kadar bütün savaşların içerisinde, barbar DAİŞ faşizmine karşı savaşan öncü kadınlar içerisinde yer aldık.
DEVRİMDE KADIN, KADINDA DEVRİM
Kadın devrimi Rojava'da yaşayan kadınların hayatlarını nasıl değiştirdi? Tanıklık ettiğiniz sizi etkileyen değişimler neler?
Dün törelerin, aşiretlerin baskısıyla ötekileştirilen, insan olmak ve kadın olmak arasında uçurum gibi ayrımların olduğu bu topraklarda bir kadının silah tutmasının, toplumun güvenliğini almasının, savaşmasının başka bir anlamı var. Devletler, DAİŞ barbarlığına karşı savaşmayı göze alamayıp kaçarken, bu kadınlar alanları korudu, cephenin ön saflarında görev üstlendi, bunu da ordulaşarak, YPJ'yi kurarak yarattı. Kadınlar, kent içerisinde asayiş birimleri oluşturdu, Kadın Toplumsal Savunma Gücü'nün (HPC JİN) oluşturulması aynı sürece tekabül eder. Bu hızlı değişim süreci, özgürlük arayışının sonucuydu. 7 yaşındaki çocuğun, YPG-YPJ konvoyları geçerken zafer işareti yapması, umut ve coşku veriyor insana. Zafer işaretleriyle onlar için savaştığımızı bize hatırlatıyorlardı. 50-70 yaşındaki kadınların, kucağında çocuklu kadınların silah tutabilmesi, sivil kıyafetleri ile gece-gündüz kentin güvenliğini alması, bu devrimin ürünü. Tüm toplumu etkileyen ve toplumla beraber devrimin ilerleyişinin kanıtlarıydı. Rojava'ya dönük saldırılarda bugün en fazla kadınları görüyorsak, o tarihlerde kadınların özsavunmada savaşın içerisinde yer almasındandır. Kimi analar cepheye yemekler götürdü, kimi sağlık hizmetlerinde ve hastanelerde görevler aldı. Kimi sokakların güvenliğini aldı.
Beni çok etkileyen bir örneği anlatmak istiyorum. Parti üslerimizden birinin yakınındaki bir evde yaşayan 50 yaşlarında kadın vardı. Geçmişte sokağa çıkamayan bir kadın. Sokağın kadına sadece erkekle birlikte açık olduğu, yüksek duvarlarla çevrili müstakil bahçeli evlere hapsolmuş kadınların yaşam gerçeği içinde hayatını sürdürüyordu. Devrimle birlikte gece 12'de o kadın bir bisiklete atlayıp, sokağa çıkıp asayiş noktasına tek başına -o arada erkek evinde yatmaktadır- gidip asayiş noktasında nöbet tutuyor, sabah geri evine dönüyordu.
ARTIK DÜNKÜ KADRO OLAMAZDIK
Komünist savaşçılar bu süreçte neler yaşadı, nasıl konumlandı?
"Burada ne yapabilirim, dilini bilmediğimiz, gerçeğini bilmediğimiz yerde nasıl özneleşebilirim, bu devrim için neler yapabilirim?" soruları, hemen her yoldaşın kendine sorduğu ve cevap aramaya çalıştığı, bunun mücadelesini verdiği konular oldu. Devrimde en fazla yoğunlaştığımız, bu devrim içerisinde kadının özgürlüğünü gerçekleştirirken şehit Sarya yoldaşın da dediği gibi; kendimizi de özgürleştirmek, kendi içimizde de devrimi yaratabilmek oldu. Çünkü artık dünkü kadro gibi olamazdık.
DEVRİMİ GÜÇLENDİRMEK DEVRİMLE BİRLİKTE GÜÇLENMEK
Devrimin bana ilk öğrettiği şeylerden biri, partimizin kongrelerinde kararlaştırılan Kürdistan ve bölge devrimi tespiti ve bu tespitle birlikte nasıl konumlanmamız gerektiğiydi. Bu devrimde yer alanlar olarak kendimizi şanslı hissediyorduk. Güzel insanlarla yan yana durabilmek bakımından da şanslıydım. Baran (Bayram Namaz) yoldaş, Yılmaz yoldaş olsun, devrimi birlikte öğrendik, devrimi birlikte yarattık. Her sürecin farklı ihtiyaçları vardı ve buna göre kendimizi hızlı örgütlememiz gerekiyordu. O yoldaşların deneyimlerinden, birikimlerinden aktardıkları beni güçlendirdi. Yine, taburlar kurduk, cephelere giden yoldaşlarımız o kapıdan çıktığında ya şehit düşecek ya da geri dönecekti. Bu karşılıklı olarak yoldaşlık ilişkilerini güçlendiriyordu.
DÜŞMAN BİLİNCİ SAVAŞ ORTAMINDA GELİŞİP GÜÇLENDİ
Rojava'ya geldikten bir ay sonraydı. Şehit Serkan Taburumuz yeni açılmıştı, ilk anda iki haftalık hızlandırılmış silah eğitimleri aldık. Taburda gün, günaydın ve içtima ile başlıyor, gece boyu da nöbet sistemiyle sürüyordu. Gündüz saatlerinde dış kapıya yakın bir yerde nöbetteydim. Subay yoldaş da etrafta geziyordu. Alya cephesi bizim tabura çok yakındı. Çetelerin kent içinde motorla intihar eylemleri çok fazla oluyordu. Taburda kalabalıktık. Karşıdan köylü görünümlü, elinde poşetler olan bir erkek geliyordu. "Ne yapmam gerekiyor?" diye düşündüm. Gelen yan taraftaki köye giden bir köylü de düşman da olabilirdi. Ben bunları düşünürken o kadar zaman geçmiş ki, o arada Ahmet (Zeki Gürbüz) yoldaş koşup geldi. "Niye durdurmuyorsun?" dedi. "Ne yapayım?" diye sordum. "Yere doğru ayaklarına sıkacaksın, durduracaksın, engelleyeceksin" dedi. Ve beni beklemeden yoldaş yaptı. Sonra kendimi neden tetiğe basamadım diye sorguladım. Orada benim sorguladığım şu oldu, o tetiğe basamamamdaki engel neydi? Düşmanı üniformalı olarak düşünmek belki böyle bir etki yaratmıştı. Düşman algısının kıyafetlerle sınırlı olmadığı öğretici bir şeydi. Hala keşke Ahmet yoldaş değil de ben yapsaydım diye düşünürüm.
ÖLÜMSÜZLER DEVRİMCİ GELİŞİM İÇİN SORGULAMALARI GÜÇLENDİRİYOR
Rojava Devriminin büyük bedeller ödenerek inşa edildiğini biliyoruz. Yanıbaşınızdaki yoldaşlarınız ölümsüzleştiğinde bu durumla nasıl bir ilişki kurdunuz?
Benim tanıdığım ilk parti şehidi Avaşîn (Ivana Hoffmann) yoldaştı. Sınandığım bir şehadetti o. O zaman Baran yoldaşın görüşleri, talimatları kendimi sorgulamama neden olmuştu. O acıyı öfkeye dönüştürebilmek, Baran yoldaşın ve devrimin öğrettiği şeydi. Bu öfkeyi dönüştürebilmek çok önemliydi. An geldi, kendi yoldaşlarımızın parçalanmış bedenlerini topladık. Orada acı öfkeye dönüştü. Elbetteki yoldaşı, yoldaşları korumak hepimizin isteği ve göreviydi. Riskli yerlere ilk önce kendimizi öneriyorduk. Savaş gerçeği vardı, ölümler de bir gerçekti. Baran yoldaşın da dediği gibi 'kurallı, kararlı, cesaretli' olduğumuz sürece bunları daha aza indirebileceğimiz gerçeği vardı. Buna rağmen yaşanan şehadetler bizi daha fazla düşmana; Türk devletinin artığı çetelere, Türk devletine, bu devrimi boğmaya çalışan tüm güçlere karşı intikam duygusu geliştirdi.
AVAŞÎN YOLDAŞTA DAĞ GİBİ BİR ÖFKE VARDI
Yoldaşlığın yanında, halk sevgisi, halk devrimini koruma, devrimi inşa etme fikri daha da güçleniyor. Burada ilk Avaşîn yoldaşı gördüğümde enternasyonal devrimci diye düşünmüştüm. İlerleyen sohbetimizde örgütlü MLKP'li bir kadın olduğunu gördüm. Partinin çağrısına yanıt veren ilk kadınlardan biriydi. Bir sürü şeyi yıkıp gelmişti. Bir halkın acısını kendi acısı olarak görüp gelen bir kadındı. Bize çok şey kattı. Til Temir hamlesine gitmeyi özel olarak istemişti. Daha önce başka hamlelere, cephelere gitti. Ama Til Temir hamlesini özel olarak istemesinin nedeni orada Süryani kadınların, DAİŞ'in kaçırdığı ve köleleştirdiği kadınların intikamını almak içindi. Onda dağ gibi bir öfke vardı.
Savaş sadece şehitlerle olmuyor. Yani bunda gazilikler var. Baran yoldaş, "Gazilik şehadete en yakın yer, onun için onlar kıymetlimiz bizim" derdi. Hakikaten bu kıymeti bilerek, onlara bu değeri vererek MLKP kendisini burada örgütledi. Gazi yoldaşların ihtiyaçlarını karşılamak, mücadelesine, savaşımına devam etmesi noktasında yoldaşlarımızı böyle örgütledik. Her bir yoldaşımız tüm engellere rağmen savaşma iradesini asla bırakmadı.
KADINLAR HER ALANDA ÖZNELEŞEREK İLERİ ÇIKTI
Zor araçlarıyla ilişki kurmakta ilk dönemlerinizde zorlanmalar yaşadınız mı? Kadın savaşçılara yönelik politikanız ne oldu?
Rojava'ya gelen yüzlerce kuvvet oldu. Partinin çağrısıyla Almanya'dan Endonezya'ya, İngiltere'den İzlanda'ya kadar parti bayrağı altında savaşmaya gelen enternasyonal devrimciler oldu. Her biri savaşı yaşayarak konumlandı, kendisini buna göre örgütledi. Hem Komünist Kadın Örgütümüz (KKÖ) hem partimiz, pozitif ayrımcılık, kadını özneleştirme noktasına özel bir önem verdi. Suikast birimlerinden sabotaj birimlerine, takım komutanlarından tabur komutanlarına kadar bütün örgütlerde kadınlar özneleşti, yönetme kabiliyeti yükseltildi.
HEMCİNSLERİMİZ İÇİN DAİŞ'E KARŞI SAVAŞMAK İSTEDİK
Katıldığım Şeddadê hamlesi benim için önemliydi. Gitmeden önce Baran yoldaşla, "Tanıdığım çok yoldaş şehit düştü, artık benimde savaş içerisinde aktif yer almam gerekiyor" tartışması yapmıştım. Til Temir'den kaçırılan Süryani kadınlar, Şengal'den kaçırılan Êzidî kadınlar Şeddadê pazarlarında satılıyor, köleleştiriliyordu. Hemcinslerimiz için orada olmak aynı zamanda kendim için savaşmaktı. Daha özgür hissettiğimiz bir yerdi, silah gücümüzdü. Düşmanla karşı karşıya geldiğinde ikircimsiz o tetiği çekebilirsin. Şeddadê bu açıdan benim için çok önemliydi. Daha sonra mesela Reqa'da yer almak için ısrar eden Sarîn ve Destan yoldaşlar, Minbic'de yer almak isteyen Raperîn yoldaş. Bu ısrar, DAİŞ tarafından esir alınan, baskı altında yaşatılan kadınların kendi cinsinin oradaki varlığına karşı bir isyanın ürünüydü. Bu ısrar, aynı zamanda Destan ve Sarin yoldaşlar için Suruç'ta katledilen kadınların intikamını alma isteğinin sonucudur.
Parti de bu açıdan hep önümüzü açtı. Şedadê'de tüm kuvveti yöneten pozisyondaydık. Partinin başka bir düzleme geçişinin kanıtıydı. Bu düzlem, Şeddadê hamlesinde, kadın komutanlaşması düzeyimizdi. Bunu sonraki savaşlarda da geliştirerek sürdürdük.
Bu savaşın içinde yaşanan nitelik değişimin gerçeğiydi. Dün erkeğe ait olan silah, erkeğe ait olan komutanlaşma vb. alanlar artık kadın komünistlerin etkin olduğu alanlardı. Takım komutanımız kadın yoldaştı. Ben o zaman enternasyonal taburla gitmiştim. Kadın komutan yoldaşı savaştaki sakin duruşuyla örnek almaya çalıştım. Yine YPJ'nin tüm kuvvetleriyle kendini eşitlemesi, oraya kendini katması, kabul ettirmesi, birleştiriciliği buradan parti açısından bir niteliğin açığa çıkması gerçeğiydi. Şeddadê hamlesi sonrası söylemiştim artık kadın cephesinden bir niteliğe kavuştuk. Artık bu yoldaşlar görev üstlenebilir. Bakışıyla, savaş aklıyla planlar kurması, bunu kendinde bir nitelik olarak açığa çıkarmasının bir sonucuydu. Bu, hem partimizin hem de yoldaşımızın kendi emeğiydi. Ama özelde de yoldaşlığımızı kaynaştıran, birbirimize güç verdiğimiz bir ilişki.
BİZ DEVRİMDE MİSAFİR DEĞİL SAHİBİYİZ
Devrimin gelişmesi, büyümesi komünist kadınlarda nasıl bir nitelik değişim yarattı?
Devrimin savunması temelinde suikast ve sabotaj alanı gibi birimlerde uzmanlaşarak kadın yoldaşlar olarak yerimizi aldık. Bunlar bizi özgürleştiren şeylerdi. Bugün Rojava Devriminin bir kadın devrimi oluşu sadece YPJ'nin ordulaşmasından ibaret değil kuşkusuz. Bu devrimin bir parçası. Kadının her alanda varlığı, yönetimlere dahil olması, eş düzeyde yönetim için mücadele etmesi bu devrimi geliştirdi. Bu mücadele parti içerisinde de yürütüldü ve halen sürmektedir.
Bu devrim içerisinde biz misafir değildik, biz, MLKP bu devrimin sahibiydi. Avaşîn, Sarya bu devrimin gerçeğiydi. Az evvel söylediğim gibi, gözünü kırpmadan köle olan her kadının intikamını almaktı isteğimiz. Avaşîn'i bulunduğu topraklardan kopartıp getiren Kürt halkının acısını hissetmekti. Dün bulunduğumuz alanla kendimizi sınırlandırmak yerine Kürdistan kadrosu, Ortadoğu kadrosu nasıl olurum tartışmasıyla ufkumuzu genişlettik. "Bu parti, bu devrime nasıl bir öncülük ve önderlik yapar" tartışmasını bizdeki değişimi örgütledi.
SAVAŞTA KAYIPLAR YAŞANDI ÖNEMLİ OLAN YENİLGİLERE YENİLMEMEKTİR
Rojava Devriminde büyük başarılar kadar kazanılan mevzilerin kaybedildiği, sömürgeci Türk devleti ve çeteleri tarafından işgal edildiği süreçler de yaşandı. Bu süreçlerin yansıması ne oldu? Bunlarla nasıl mücadele ettiniz?
Devrimde kaybettiğimiz alanların, işgal edilen bölgelerin belli düzeylerde etkileri oldu. Kaybetmek, yeniliyoruz duygusu oluştu. Fakat devrime tutunduğunuzda bunlar sizi etkilemiyor. Ama ne zamanki yenilgiyi kabullenmeye başlarsanız o duygu sizi savurur götürür. Ama bu partiyi en fazla tutan, birlikte olmamızı birbirimize kenetlenmemizi sağlayan şey kazanımlarımızdı. Devrim topraklarında bazı kazanımlarımız işgal edilse de kaybetmediğimiz büyük değerlerimiz var. Bu değerleri korumakla birlikte partinin buradaki gerçeğini, amacını programatik perspektifi noktasında daha ileriye taşımanın çabasına girdik. Burada birbirine kenetlenen bir yoldaşlık yaratıldı. Sorunlar olmadı mı, oldu elbette. Alanlar arası, örgütler arası sorunlar yaşandı ama her zaman kenetlenmeyi, yan yana durmayı başardık. Dün gibi olamazdık. Düşman çok net, partiyi Rojava'da, Kürdistan, Ortadoğu cephesinden yayılmacı politikalarına karşı engel olarak gördüğü için partinin önderliğine dönük saldırılar yaptı. Yine Serêkanîyê'yi kaybettiğimiz 2019 dönemi de kendimizi başka düzeyde örgütlediğimiz süreçlerdi. Partiye tutunan, partiden güç alan, her bir yoldaş ilerledi, yoluna devam etti.
Rojava Devrimine yönelik saldırıların kapsamı ve düzeyi nedir? Bu saldırılara karşı önlemleriniz nelerdir?
Devrimin içinde de örgütlü kalabilmek önemliydi: Bugün Türk devleti sadece SİHA, ağır silahıyla vb. vurmuyor sadece. Özel savaş, psikolojik savaş politikaları uyguluyor. Bunun karşısında nasıl dururuz? Devrimin bugünkü imkanlarının kadrolarda yarattığı konformist alışkanlıklara, yaşam tarzına karşı nasıl mücadele ederiz? Partinin bunlara karşı özel bir politikası var. Baran yoldaşın da Ahmet yoldaşın da pratiklerinden öğrendiklerimiz, yaşayarak gördüklerimiz var. Özel savaş yöntemlerine karşı hala savaş yürütüyoruz. Çünkü sadece savaşla varlığımızı korumuyoruz. Savaş hattında, cephede halen varız, biz bu devrimin parçasıyız. Belki her gün başımıza ağır silahlar yağıyor, füzeler atılıyor. Ama diğer bir önemli tavır toplumsal ayağını görmekti. Bunun için partinin attığı adımlar oldu, konferanslar örgütledi. Yani her bir adımda parti daha da yükselerek açığa çıktı. Burada partinin varlığını kuşanan, dün Bakur'dan, Türkiye'den, Avrupa'dan gelen yoldaşlar değil artık. Bugün askeri alanda uzmanlaşmış, komutanlaşmış Rojava doğumlu Arap, Kürt gençleri saflarımızda. On yıldır bu devrimin içerisinde büyüdü, geliştiler. Devrim kendi insanını yetiştirdi, kendi kadrosunu açığa çıkarttı.
Kendi cephemizden baktığımda her bir yoldaşın, her bir şehit yoldaşın kattığı değer var. Bu parti burada büyüyecek. Komünizm bayrağını bu coğrafyada dalgalandıracak, buna inanıyorum.
Ve son söylemek istediğim şey şu; gerçekten niye yaşıyoruz diye baktığımızda bu devrim bizim devrimimiz, burada büyüyen bir gücüz. Bu devrimde kanımız aktı. Her bir toprağında, her bir adımında MLKP gerçeği var. Anılar yüklü bir tarih bu. Devrimi sahiplenmek, devrimde olmak, bu değeri anlamak gerekiyor. 12 yıllık bir tarihi anlatmak kolay değil. Belki biz çok az bir parçasını anlatabiliriz. Ama unutmayalım, bu devrim bize ait.