21 Mayıs 2024 Salı

Cumartesi Anneleri'nden Soyluya yanıt: Kararınız keyfi, Galatasaray'dan vazgeçmeyeceğiz

Cumartesi Anneleri, 75 haftadır yasak olan Galatasaray için "izin almadılar" diyen İçişleri Bakanı Soylu'ya yanıt verdi: "Galatasaray'daki buluşmalarımızın engellenmesi Anayasa'nın siyasal iktidara çizdiği sınırların ortadan kaldırılması demektir. Keyfilik demektir. Kayıp yakınları ve hak savunucuları olarak bir kez daha altını çiziyoruz; susmayacağız! Galatasaray'dan vazgeçmeyeceğiz." 

Cumartesi Anneleri, 774. buluşmalarında failleri 25 yıldır cezalandırılmayan, gözaltında kaybedilen sağlık emekçisi Ayşenur Şimşek için gerçekleştirdi. Galatasaray Meydanı'nı yasaklandığı için kayıp yakınları bu hafta da İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde açıklama yaptı.

'SOYLU'YA CEVABIMIZDIR: GALATASARAY'IN YASAKLANMASI KEYFİDİR'
774. buluşmanın basın metnini gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun'un kızı Besna Tosun okudu.

Galatasaray Meydanı'nın 75 haftadır kendilerine yasaklandığını kaydeden Tosun, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun 14 Aralık 2018'de verdiği soru önergesinin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun daha yeni yanıtladığını hatırlattı. 

Yanıtta, "Cumartesi Anneleri olarak adlandırılan grup veya grup adına, mevzuat hükümleri kapsamında eylem/etkinlik düzenlemek amacıyla herhangi bir bildirimde bulunulmadığı tespit edilmiştir" denildiğini belirten Tosun, Galatasaray Meydanı'nın İstanbul Valiliği tarafından belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşleri alanları içerisinde yer almadığını vurguladı. 

Tosun, tüm kayıp yakınları adına Soylu'ya şu yanıtı verdi: "Hiçbir hukuki dayanağı olmayan gerekçeleriniz, hukuksuzluğun ve keyfiliğin normalleştirilmesi çabasıdır. Demokratik bir tepki ve ifade açıklaması niteliğinde olan basın açıklamaları izne ya da bildirime tabi bir faaliyet değildir. Anayasa'da ve 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'nda önceden izin almadan herkesin barışçıl toplantı ve gösteri düzenleme hakkına sahip olduğu net bir şekilde ifade edilmiştir. AİHM, AYM ve Yargıtay içtihatlarına göre de toplanma ve gösteri özgürlüğü izne tabi değildir ve bu özgürlük yer seçmeyi de içerir. Kısacası Galatasaray'daki buluşmalarımızın engellenmesi Anayasa'nın siyasal iktidara çizdiği sınırların ortadan kaldırılması demektir. Keyfilik demektir."

Tosun, toplumu korku ve baskıyla yönetmek isteyenlerin, kendilerine meydan okuyanların direngenliğinden rahatsız oldukları içi Cumartesi Anneleri'nin eylemlerinin yasaklandığının altını çizdi. Tosun, "Bu yüzden hukuku ve yüksek mahkeme kararlarını pervasızca ayaklar altına alarak Cumartesi Anneleri'ni susturmak istiyorlar. Kayıp yakınları ve hak savunucuları olarak bir kez daha altını çiziyoruz; susmayacağız! Minimum demokrasi standartlarının bile sağlanmadığı bu baskı ortamında hak ve özgürlüklerimize sahip çıkacağız. Galatasaray'dan vazgeçmeyeceğiz" dedi. 

'AYŞENUR ŞİMŞEK DOSYASINDA ETKİN SORUŞTURMA BAŞLATIN'
25 yıl önce gözaltında kaybedilen Ayşenir Şimşek dosyasında maddi gerçeğin açığa çıkarılması ve adaletin sağlanması için etkin bir soruşturma yürütülmediğini ifade eden Tosun, savcılara seslendi: "Gözaltında kaybetme süresiz biçimde soruşturmaya açık bir suçtur. Hemen şimdi Ayşenur Şimşek dosyasında etkin bir soruşturma başlatın."

ŞİMŞEK: İŞKENCELERDE DEVRİMCİ İRADESİ BİR ADIM GERİ ATMADI
Ardından Ayşenur Şimşek'in ablası Fatma Şimşek konuştu. Ayşenur Şimşek'in öğrencilik yıllarından itibaren halkın yaşadığı sorunları ve haksızlıkları sorgulamaya başladığını kaydeden abla Şimşek, eczacı olarak çalışmaya başladıktan sonra da sağlık alanındaki sorunların çözümü için mücadele ettiğini belirtti. 

Şimşek'in SES'in örgütlenmesi sürecinde baskılara karşı mücadele ettiğini söyleyen Şimşek, "1990'lı yılların karanlığında, sağlık emekçilerini temsilen özgürlük adalet ve eşitlik için verdiği mücadele tabiî ki karanlık ve derin güçleri rahatsız etti. O dönemde tüm devrimci, demokrat kesimlere uygulanan insan onurunu hiçe sayan gözaltı ve işkencelere devrimci iradesi ile bir adım bile geri atmadan karşı durdu" dedi.

1994 yılının sonlarına doğru Ayşenur'un evde olmadığı bir gün evi basan polislerin, babasını "kızınız gelip teslim olsun yoksa onun için hiç iyi olmayacak" tehdit ettiğini söyleyen Şimşek, şunları söyledi: "Tüm bunlar o dönemde yakınları burada bulunan yüzlerce insana yapılan yok etme planının Ayşe için de yapıldığının bir kanıtıydı. Aslında yok etmeye çalıştıkları kendi kirli düzenlerinin sonunu getirecek olan devrimci iradeydi. Ama bugün görüyoruz ki o irade burada Ayşe ve yoldaşları en yüce onurumuz olarak değerlerle anılırken onlar tarihin kirli bataklığından kendilerini gizlemek zorunda kalıyorlar. Kurdukları tiyatro mahkemelerde hile ve yalanlarla kendilerini akladıkların zannederken Ayşe'nin attığı aydınlık tohumlar tüm ışığıyla büyüyor, gelişiyor ve dimdik karşılarında durmaya devam ediyor. Onlar yok oluncaya kadar da devam edecek. Kahrolsun faşizmin karanlığı, yaşasın ezilenlerin kardeşliği."

OCAK: ÜLKEYİ, KORKU ÜLKESİ HALİNE GETİRMEYE ÇALIŞIYORLAR
1995 yılının gözaltında kaybedilenlerin neredeyse sokakta toplandığı yıllar olduğunu söyleyen gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın ağabeyi Hüseyin Ocak, "Ocak ayında Ayşenur Şimşek'le başlayan Rıdvan Karakoç'la devam eden ve Hasan Ocak'la biten bir süreç yaşadık. Hasan'ın kampanyasını başlatırken 12 Mart 1995 yılında Ayşenur Şimşek'in ailesi de basın açıklaması yapmıştı 'kızımız kayıp, istiyoruz' diye. Her tarafa başvurarak Ayşenur'un akıbetinin açıklanmasını istemişlerdi" diye konuştu.

Nisan ayında Ankara İHD'de Ayşenur Şimşek'in arkadaşları ile birlikte açlık grevi yaptıklarını hatırlatan Ocak, Milliyet gazetesinde yayınlanan bir haber üzerine yapılan araştırma sonucu Şimşek'in öldürülüp Kırıkkale Kimsesizler Mezarlığı'na gömüldüğünün tespit edildiğini söyledi. Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç'a yapılan insanlık dışı uygulamaların aynısının Ayşenur Şimşek'e de yapıldığını öğrendiklerini aktaran Ocak, Şimşek'in iki kez gözaltına alınmasına ve parmak izinin bulunmasına rağmen akıbetinin açıklanmadığının altını çizdi. Ocak, "Bu devleti yönetenler ülkeyi korku ülkesi haline getirmeye çalışıyor. Oysaki biz, bu ülkede yaşayan gözaltında kayıp yakınları olarak ülkenin demokrasi, insan hakları, adaletle yönetilmesini, barış içinde olmasını istiyoruz" şeklinde konuştu. 

Gözaltında kayıpların toplumun yarası olduğunu ve bu yara iyileşmedikçe toplumun refahının sağlanamayacağını vurgulayan Ocak, "Ayşenur kampanyasının tanığıyız, unutmadık. Ayşenur gibi diğer gözaltında kaybedilenleri unutmadık. Bu ülkeyi insan hakları ve adalete doğru götüreceğiz. Galatasaray meydanı henüz bulamadığımız kayıplarımızın mezar yeridir, vazgeçmeyeceğiz" dedi. 

NE OLMUŞTU?
27 yaşındaki Eczacı Ayşenur Şimşek Ankara' da yaşıyordu. 90'lı yıllarda sağlık emekçilerinin örgütlenmesi çalışmalarının içinde yer aldı. Sağlık -Sen Ankara Şubesi Kurucu Başkanı oldu. Bu çalışmaları yürüttüğü sırada iki kez gözaltına alındı ve ağır işkence gördü. Ailesini defalarca telefonla arayan kişiler "Bu işleri bırakmazsa sonu kötü olur" diyerek tehditlerde bulundu. Hakkında yakalama kararı çıkartılan Ayşenur'un babası iki defa karakola çağrılarak 'kızın gelip teslim olsun yoksa onun için hiç iyi olmayacak' diye tehdit edildi. Ailesi son olarak 24 Ocak 1995 tarihinde Ayşenur'la görüştü ve o tarihten sonra kendisinden bir daha haber alınamadı.

Bunun üzerine emniyete, savcılığa ve İçişleri Bakanlığı'na başvuran aileye, " Gözaltına alınmamıştır" denildi. Tüm yasal girişimleri sonuçsuz kalan aile, 21 Mart 1995 tarihinde yaptıkları basın açıklaması ile arama kampanyası başlattı. Kampanya devam ederken 11 Nisan 1995 tarihli Milliyet Gazetesi'nde Kırıkkale'de bulunan bir kadın cesedi haberi yayımlandı. Bu haber üzerine Kırıkkale Savcılığı'na başvuran aile, 12 Nisan 1995 tarihinde kızlarının bedenine Kırıkkale Kimsesizler Mezarlığı'nda ulaştı.

Otopsi raporuna göre 28 Ocak 1995 tarihinde öldürülen Ayşenur Şimşek'in bedeninde işkence izleri vardı. Kafasından ve göğsünden ateşli silahla yakın mesafeden vurularak öldürülmüş ve 29 Ocak 1995 tarihinde Kırıkkale yolu kenarında bulunmuştu.

Daha önce gözaltına alındığı için emniyette parmak izi bulunmasına rağmen Ayşenur'un cansız bedeni üç hafta boyunca morgda bekletildikten sonra 'kimliği meçhul kişi' olarak gizlice Kırıkkale Kimsesizler Mezarlığı'na defnedilmişti.