GÜNCEL
Bıçağın kemiğe dayandığı an
Sıtkı Aydın'ın eylemi bireyseldir. Sömürüye ve açlığa karşı öke duyan, tepkisini bireysel olarak ortaya koyan işçi, emekçi sayısı az değil. Aydın'ın eylemi emekçilerin çığlığını ve vardığı noktayı göstermesi bakımından anlamlıdır. Tek tek tepkilerin örgütlü tepkiye dönüşmesidir önemli olan. Çünkü tepeden tırnağa örgütlü sömürücü ve soygunculara karşı ancak örgütlü mücadele ile karşı konulabilir. Haklar örgütlenerek elde edilebilir.
İşsiz kalmış Sıtkı Aydın sesini duyurmak için Meclis'in önünde kendisini yaktı. Ardından İzmir'de aylardır maaşını alamayan Battal Çağır isimli işçi Çalışma ve İş Kurumu İzmir İl Müdürlüğü önünde soyunarak protesto etti. Bu iki çarpıcı olgu, işçi sınıfı ve emekçiler açısından 'bıçağın kemiğe dayandığının' işaretidir.
Yoksulluğun, açlığın, işsizliğin güvencesiz ve düşük ücretli çalışmanın, iş cinayetlerinin ve meslek hastalıklarının pençesinde OHAL ve KHK düzeninin baskısı ve zulmü altında inleyen işçi ve emekçiler büyüyen sınıf çelişkileri karşısında çaresizliğini ya da öfkesini ve tepkisini farklı biçimlerde ortaya koymaktadır. Artık dayanılmaz hale gelen yaşam koşulları zamlar, hayat pahalılığı, kazanılmış hakların birer birer gasp edilmesi, kuralsız çalışma düzeninin, azami sömürünün yanında kronik kitlesel işsizlik, kısaca neoliberal sömürü, baskı vs. soygun düzeni, ezilenleri ve emekçileri isyanın eşiğine getirdi.
Sıtkı Aydın; "iş kazaları"yla işçilerin canını alan, iş göremez duruma getirip işsiz bırakan, doğru düzgün bir sosyal güvence sağlamadan sokağa atıp aç bırakan, onunla da yetinmeyip sesini duyurmasını engelleyen faşizm ve sermaye düzeninin bunu nihayete kadar engelleyemeyeceğini açıkça gösterdi.
İş cinayetleri bu iktidar döneminde tavan yaptı. 2000'den 2012'ye kadar cinayetler artarken dalgalı bir gelişme oldu. 2013'ten bu yana sürekli artarak rekor seviyeye ulaştı. 2013'de en az 1360, 2014'de 1626, 2015'de 1730, 2016'da 1970 ve 2017'de en az 2006'ya ulaştı. AKP iktidarı döneminde 15 yıl içinde en az 20 bin 500 işçi kaza denilen iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Ölümle sonuçlanmayan iş kazaları ise bu cinayetlerden katbekat fazladır. SGK verilerine göre 2013'de 191 bin 389, 2014'de ise 366 bin iş 'kazası' yaşandı. İş cinayetleri arttığına göre kazalar katbekat artmıştır. Bu 'kaza'lar sonucu çeşitli uzuvlarını kaybedenlerin, çalışamaz duruma gelenlerin, Sıtkı Aydın gibilerin hesabı bilinmiyor.
Sermayenin büyük kârlar elde etmesi için coğrafyamızı "ucuz iş gücü cennetine" çeviren burjuva-faşist hükümetler hazırladıkları yasa ve kararnamelerle, izledikleri politikalarla işçilerin yaşamını cehenneme çevirdiler. Patronlar azami artı değeri elde etmek için işçilerin kanını akıtmaya, canını almaya devam etti.
Gerçekte yüzde 1,2 oranında büyüyen Türkiye ekonomisinin gerçek anlamda bir istihdam yaratamamasından da anlaşılmaktadır. İktidar hayali büyüme rakamlarıyla umut pompalarken gerçek yaşamda bunun hiçbir karşılığı yoktur. Tıpkı istihdam seferberliğinin fos çıkması, stajyer, kursiyer ve bursiyer kesimin istihdam içine gösterilerek işsizlerin azaltılmak istenmesi gibi Sıtkı Aydın'ın ve nicelerinin eylemi gerçeği gözler önüne seriyor.
TÜİK'in Ağustos ve Eylül verileri peş peşe aynı çıktı. Dar tanımlı işsizliğin yüzde 10,6 oranında olduğunu ortaya koyuyor. Geniş tanımlı işsizlik ise yüzde 17,2'dir. Genç işsizliği Eylül ayı verilerine göre yüzde 20, kadın işsizliği ise yüzde 15'dir. Bu rakamlar yarım puanla 2 puan oranında oynasa da düşse veya artsa da genel tablo pek değişmemektedir. Dar tanımlı işsizlik 3-3,5 milyon, geniş tanımlı işsizlik ise 5,5-6 milyon arasında değişerek süreklileşmiş, milyonlcar kişi sermaye ve iktidar tarafından açlığa, sefalete mahkum edilmiştir.
İşsizler ordusuna her gün yeni kesimler katılarak işsizlik küçülmek yerine giderek büyümektedir. Toprağını işleyemeyen üretici, iflas sonucu iş yerini kapatmak zorunda kalan esnaf vb. işsizler ordusunun yeni neferleri olmaktadır. İşsizlik böylece kronik hal almaktadır.
Asgari ücret, çalışanların ancak mutfak masrafına yetmektedir. Giyim, barınma, ısınma, eğitim vb masrafları karşılamaktan uzaktır. Bu sefalet ücreti aileleriyle birlikte en az 20 milyon insanı açlığa mahkum etmektedir. Ücretler yıllar içinde erimekte, çalışanların alım gücü düşmektedir. Nüfusun 311 bini kredi kartı borçlularıdır ve bu aldığı gelirin yarısına yaklaşmaktadır. Enflasyon son 14 yılın en yüksek seviyesine çıkmış, zamlar ve hayat pahalılığı işçi ve emekçilerin alım gücünü ciddi boyutlarda düşürmüştür.
OHAL düzeni bu tabloyu katmerli hale getirmiş, işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarını engellemiş, çıkardığı KHK'larla işsizliği büyütmüş, iş cinayetlerini artırmış, en demokratik haklarını kullanmalarını engellemiş, grev hakkını kullanamaz hale getirmiştir; güvenlik ve sağlık gerekçeleriyle yasaklayarak "arabuluculuk" düzenine patronlar lehine mahkum etmiştir.
Kapitalist sistemin çarkları, emekçilerin aleyhine dönmeye devam ediyor. Sıtkı Aydın'ın ibretlik yaşamı da bu çarkların nasıl döndüğünü gözler önüne seriyor. İktidar eliyle bu mekanizma sermaye sınıfı lehine güçlendiriyor.
Bu iktidarı sandık başında desteklemek de onun için sokağa çıkmak da işçi ve emekçilere derman olmuyor, onları kurtarmıyor.
Bir çare gibi görülen, algılanan iktidar partilerini destekleme, onun için faaliyette bulunma eylemi emekçilerin kendini aldatmaktan başka bir işe yaramıyor. Burjuva-faşist partiler en nihayetinde sermayenin çıkarlarının temsilcileridir. Söylemiyle olsa olsa emekçileri ve ezilenleri aldatmaktan başka bir iş yapmayacaktır. Sıtkı Aydın'ın yaşamı bu gerçekliği çıplak biçimde ortaya koymaktadır.
Bir iş "kaza"sı sonucu iş göremez duruma gelen işçi hakkını aramak için mahkemeye gittiğinde orada adaletin tecelli edeceğini sanır. Sıtkı Aydın'ın aleni tavrı, pratiği adaletin işçi sınıfı ve ezilenler için mahkemelerde olmadığını gösterir. Adaletin işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesi ile elde edileceğini ortaya koyar. İş kazası geçiren işçinin davacı olmaması, karşılığında ev, araba, para sahibi olacağı oyunu her zaman oynanmaktadır. Sıtkı Aydın'ın pratiği bunun asla çözüm olmadığı, patronlara karşı yegane çözümün sınıf mücadelesi yürütmek olduğunu göstermektedir.
Sıtkı Aydın'ın eylemi bireyseldir. Sömürüye ve açlığa karşı öke duyan, tepkisini bireysel olarak ortaya koyan işçi, emekçi sayısı az değil. Aydın'ın eylemi emekçilerin çığlığını ve vardığı noktayı göstermesi bakımından anlamlıdır. Tek tek tepkilerin örgütlü tepkiye dönüşmesidir önemli olan. Çünkü tepeden tırnağa örgütlü sömürücü ve soygunculara karşı ancak örgütlü mücadele ile karşı konulabilir. Haklar örgütlenerek elde edilebilir.
Bu düzenin işçi sınıfı ve ezilenler aleyhine işletilmesinden birinci dereceden sorumlu olanların, görev yapanların bunu bir nebze olsun tersine işletmelerini beklemenin hayal olduğu Sıtkı Aydın'ın başvurularıyla daha iyi anlaşılmaktadır.
Sıtkı Aydın'ın Meclis önündeki eylemi tekil değil. Nuriye ve Semih'in işe dönmek için ölümüne direnişleri, onların etrafında Ankara-Yüksel'de bir yıla yaklaşan militan direnişi, tek tek emekçilerin farklı kentlerde süren direnişlerinin yanında artık meydanlara taşan gösteriler ve eylemler, metal işçilerinin eylem ve grev hazırlıkları işçi sınıfı ve emekçilerinin isteğini gösteriyor, isyanını mayalıyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin çaresiz olmadığını, çarenin sermaye düzenine karşı mücadeleden geçtiğini gösteriyor.