25 Kasım 2024 Pazartesi

Bahadır: İşgal saldırılarına sessiz kalanlar burjuvaziyle aynı safta buluşuyor

Rojava Devriminin Arap halk ayaklanmalarının içinden çıkarak geliştiğine dikkat çeken SYPG Temsilcisi Bahadır, Rojhilat örneğinde olduğu gibi yeni devrimlerin güncel olduğunu söyledi. Esad ve Erdoğan görüşmesinde ortak noktanın Rojava Devrimi düşmanlığı olduğunu belirten Bahadır, Özgür Özel'in Esad ile görüşmesinin devletin bekasını amaçladığını ve Erdoğan ile yaptığı görüşmede planlandığını söyledi.Emekçi solun, devrimci hareketin Rojava ve Güney Kürdistan'a yönelik katliam saldırılarına karşı ortak tutum geliştirmesinin öneminin altını çizen Bahadır, tutum almayanların fiili olarak burjuvaziyle aynı safta buluştuğunu vurguladı.

Halkların Birlik ve Dayanışma Kurumu (SYPG) temsilcilerinden Haydar Bahadır Özgür TV'de yayımlanan Özgür Rojava programının konuğu oldu.

Erdoğan'ın Esad'a görüşme çağrıları, faşist Türk devletinin Güney Kürdistan'a yönelik işgal saldırıları ve buna karşı politik görevlere ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bahadır'ın yanıtları şöyle:

ROJAVA DEVRİMİ ARAP HALK İSYANLARININ BİR PARÇASI

Esad ile Erdoğan arasındaki görüşmede ne amaçlanıyor? Bu görüşmenin Rojava Devrimine yansımaları neler olur?
Bu sürece nasıl gelindiğine önce bakmak gerekir. 2011 yılında Arap halk isyanları başladığında Tunus'tan Mısır'a kadar 30-35 yıllık diktatörlükler devrildi. Arap halk isyanlarının Suriye'ye, Rojava topraklarına sıçramasıyla Rojava Devrimi ortaya çıktı. Bu anlamıyla Rojava Devrimi Arap halk isyanlarının bir parçasıydı.

Büyük direnişlerle diktatörlükler devrildi. Devrilme, sömürgeci faşist Türk devletinin, onun şefinin aklına şunu getirdi; "Suriye'ye hızlı bir şekilde girersek orayı işgal edebiliriz. Orada Sünni islami bir iktidar oluştururuz. Kendi hegemonyamız altına alırız. Kürt devrimini, Rojava Devrimini boğarız". Bunu bölgesel planlarının, Misak-ı Milli fikrinin hayata geçirilmesinin bir parçası olarak değerlendirdiler. Üstelik iki haftada gidip bu işi yapabileceklerine inandılar. Yani faşist şef, Emevi Camisi'nde namaz kılacağını öyle ucuz bir propaganda olsun diye değil gerçekten inanarak söyledi. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu gidip tehdit etti ve savaşı başlattılar. Suriye muhalefeti adı altında Suriye rejimine karşı, onu devirip gerici, bütün çeteleri topladıkları Sünni islamcı çizgide, Tayyip'in, AKP-MHP'nin suretinden, bir devlet, bir iktidar kurma hayalleri vardı. Bunu on sene boyunca denediler, başaramadılar. Başaramayacakları da açığa çıktı. Üstelik geçen sene yanılmıyorsam mayıs ayında Suriye Arap Birliği'ne de dahil oldu. Rusya elini iyice güçlendirdi ve Esad'ı destekledi, İran desteğini arttırdı ve Esad biraz daha toparlandı. Şunu gördük Türk devleti, "tamam bunu artık devirme şansım yok" diyor. Kendine bu kadar "dünya lideri" gibi olmadık sıfatlar biçen biri şimdi dileniyor, yalvarıyor. Esad'la görüşmek için böyle rezil rüsva bir pozisyona düşmüş. Yani yüzsüz, utanmaz, tam bir burjuva kişilik.

ERDOĞAN İLKESİZ SİYASET İZLİYOR
Faşist şef Erdoğan bu politika tarzı ile eğitimlerde örnek verilecek pratik sergiliyor. Bu kadar karaktersiz, bu kadar ilkesiz, bu kadar kemiksiz. Tek muhabbeti var para ve Kürt düşmanlığı. Şimdi Esad'dan randevu alıp görüşebilmek için dileniyor, yalvarıyor. Bunu Rojava Devrimini boğmak için yapıyor. Kürdistan'da bir sürü çete bölgelerini eline almış. Efrîn'de, Serêkanîyê'de, Girê Spî'de çeteleri, faşist işgalcileri konumlandırmış bunları her tarafta kullanıyor. İşte Başûr'da kullanıyor, Kafkasya'ya, Libya'ya, Afrika'ya götürüyor. Bu faşist çeteleri tetikçi olarak kullanıyor. Türkiye ve Bakurê Kürdistan'a o kadar göçmen çekti. Avrupa'ya tehdit için bunları kullanıyor. Yani her şeyi şantaj ve de o yüzden hiç kimse AKP faşist rejimine ve Erdoğan'a güvenmiyor.

ROJAVA DEVRİMİ DÜŞMANLIĞINDA ORTAKLAŞIYORLAR
Şimdi planların hiçbiri tutmadı. Peki Rojava Devrimini nasıl boğacaklar? Başûr'da işbirlikçi, ihanetçi bir grup kurmuşlar, onlarla ilerliyorlar. Rojava Devrimi böyle bir çizgiye gelmiyor. O zaman sömürgeci faşist Türk devleti bakımından geriye tek bir şey kalıyor. "Katil, zalim, diktatör Esad"dan, "kardeşim Esad"a dönmek.

Bu görüşmede şu teklifi yapacak: "Gelin biz Rojava Devrimini boğalım, özerk yapıyı ortadan kaldıralım, sonra biz çıkarız." Ama bu öyle kolay değil. Bunun dillendirilmesinin bile kendi çete bölgelerinde ne tür sonuçlar ortaya çıkardığını gördük. Bunlar masa başında alıp karar veriyorlar da Rojava Devriminin bileşenleri buna ne diyor? Bu öyle kolay mı? Kimi nereden çıkartıyorsunuz? İran'ın da belirli boyutlarda istediği bu. Amerika şu anda izliyor. Bunun çok yakın bir dönemde herhangi bir sonuç ortaya çıkarmayacağını görüyor. Ortaya çıkacak sonuca bağlı olarak Türk devletini dışta tutarak söylüyorum -o her zaman saldırabilir- Rojava Devrimine yeni saldırılar gündeme gelebilir. Esad rejimiyle güçlü bir ittifak kurma, birlikte Rojava'ya saldırma yakın gelecek bakımından olası gözükmüyor.

DÜNYANIN YENİDEN PAYLAŞIM SÜRECİ YAŞANIYOR
Türk devleti işgal ettiği bölgelerden kolay kolay çıkmaz. Bunun Türk devleti bakımından hem tarihsel hem güncel önemi var. Rusya, Ukrayna'yı işgal ediyor. Öbürü bilmem nereyi işgal ediyor. Türkiye burayı işgal ediyor. Avrupa'dan veya uluslararası burjuva hukuktan bunları kınayan, eleştiren var mı? Yok. Çünkü dünyanın yeniden paylaşım sürecindeyiz. Türkiye, yeri geliyor ABD emperyalistleriyle, yeri geliyor Rusya ile hareket ediyor. Bunun dışında uygulayacak bir politikası yok. Öyle bir çapı da yok.

Esad'ın bu konu da kolayca Erdoğan'la işbirliği yapacağını sanmıyorum, ama Rojava Devrimini de kabul etmiyor biliyorsunuz. Sömürgeci akıl hala çok güçlü ve kendisini korumak istiyor. Ama zaman gösterecek, zaman bu iki sömürgeci devletin planını da bozacak.

DEVRİMİN MAYASINI BOZMAYA GÜÇLERİ YOK
Halkların, devrimin ortaya çıkardığı mayayı bozmaya, yıkmaya güçleri yok. Bunları boşa çıkartacağız. Bu halkın iradesi var. Yoksa şimdiye kadar zaten yapabilirlerdi. Rojava halkları kendi iradesiyle direniyor.

DEVRİMCİ DİNAMİKLER TASFİYE EDİLMEK İSTENİYOR

Son dönemdeki sıcak gündemlerden biri de sömürgeci Türk devletinin Güney Kürdistan'a yönelik KDP'nin işbirliğiyle işgal saldırıları. Yaşanan bu sürece dair neler söylemek istersiniz?
Kürt özgürlük hareketiyle diyalog sürecini bitirdikten sonra, faşist şeflik rejimi "çöktürme planı"nı devreye koydu. Bu kararın özü şu; Kürt halkının, özgürlük dinamiklerinin, kazanımlarının, onun öncüsünün ve direniş odaklarının ezilmesi. Stratejiyi bunun üzerine kuruyor.

Bunun için emperyalistlere tavizler veriliyor. KDP, Barzani gibi işbirlikçi ihanetçi yapıları kendine yedekliyor. Kürdistan'ın Bakur kısmında bazı işbirlikçi Kürtler yedekleniyor. Korucuların sayısı arttırılıyor. HDP'yle, Kürt halkıyla kader birliği yapan, birleşik mücadele yürüten devrimcilere, komünistlere, sosyalistlere karşı 'çöktürme planı' çerçevesinde terör politikası uyguluyor. Bugün direnişin en temel merkezi hapishanelerdir. Buralarda, ne tür alçaklıklar, katliam, zorbalık ve terör uygulandığını görüyoruz. Yaşamın her alanında işçilere, emekçilere dönük saldırıları görüyoruz. Yani direnen her kesimi ezmek istiyor. Şimdi burada da böyle bir tablo var. Orada direnen PKK var, Kürt özgürlük mücadelesi var, ona yakın bileşenler, devrimciler, komünistler var. Bunu ezmek istiyor, bunu tek başına da yapamıyor.

İşte o yüzden Tayyip gitti Irak Başbakanı Sudani ile görüştü. İstihbaratı, Genelkurmay Başkanı, MİT Başkanı, Dışişleri Bakanı ve generalleri gitti. Rojava ve Başûr ekseninde bir imha, soykırım politikasını nasıl harekete geçireceklerini değerlendirdiler. "Bunları kendimize nasıl yedekleriz" görüşmeleriydi bunlar. Tam istedikleri sonuçları aldılar mı? Irak bakımından tam alamadılar. Irak'ı 'Kalkınma Yolu Projesi', diğer ekonomik çıkarlar ve çeşitli rüşvetlerle, su tehdidi ile, "Siz sesinizi çıkarmayın. Biz sadece PKK ile mücadele edeceğiz. Onu yeneceğiz, ezeceğiz" konusunda ikna ettikleri görülüyor. Birkaç gün önce faşist şef bu eksende görüşme yaptıklarını açıkladı. Bugün Güney Kürdistan'ın içlerine girmesine, Irak hükümeti pek ses çıkarmıyor.

KDP BURJUVAZİSİ TÜRK BURJUVAZİSİYLE KADER BİRLİĞİ YAPTI
KDP, Barzani, Türk devleti ile anlaşma halinde. Yani tam işbirlikçi, ihanetçi. Bazen bu tanım bile durumu karşılamıyor. Kendi halkına, toprağına kimyasal silahlarla saldıran bir burjuva oligarşisi oluşmuş orada. Bunları artık Kürtlük adına da yapmıyor. Kendi sermaye gruplarını, iktidarlarını güvenceye almak için, kendi geleceklerini, sırtlarını Türk devletine yaslamışlar. Faşist, sömürgeci Türk devletiyle, katilleriyle kader birliği yapmışlar.

Onlara her türlü lojistik desteği sağlıyor, yolunu, karakolunu yapıyor, nöbetini tutuyor, bütün olanaklarını sunuyor. Adeta Türk devletinin orada atadığı bir vali gibi hizmet ediyor. Petrolde gizli bir şekilde yarı fiyatına anlaşma sağlıyor. Üç kuruş para için kendi onurunu, halkını, bütün değerlerini satan bir rol oynuyor. Ama buna rağmen direnenler var.

Türk devleti bütün gücüyle Rojava'ya yükleniyor. ABD, Rusya ses çıkarmıyor. Yurtsever özgürlükçü kuvvetler emperyalistlerin çizgisine gelmiyor. Devrim daha demokratik, özgürlükçü, halkçı karakterde ilerliyor. Başûr tarzı bir nitelikleri yok. Bunu ezmek istiyor. Bunu ezmeden bölgedeki politikalarını gerçekleştiremeyeceğini biliyor. Yüz sene önceki İngiliz emperyalizminin aynısını yapıyor. Başûr'da bağımsızlık mücadelelerini kanla, uçaklarla büyük katliamlarla engelliyor. Kürdistan coğrafyasında özgürlük mücadelesinin, Kürt devriminin devletleşmesinin, Kürtlerin kendi kaderinin kazanılmasını engellemek için bugün aynı şeyi Türk devleti ve diğer emperyalistler yapıyor.

YENİ DEVRİMLERİN OLANAKLARI VAR
Şunu hiç kimse unutmasın, orada halklar direniyor. Rojava Devrimi emperyalistlere rağmen, NATO'nun en büyük ordularından birisi olan sömürgeci faşist Türk devletinin saldırılarına, tehditlerine rağmen direniyor, ezilenler direniyor. Rojhilat'ta da gördük. Yeni devrimlerin olanakları çok yüksek.

Bunu Bakur'da gördük, direnişleri gördük, seçimleri gördük. Kürt halkı kendi kaderini tekrar eline almak istiyor. Bu sadece basit bir seçim meselesi değil. Bu bir irade beyanı. "Ben kendimi yönetmek istiyorum" beyanı. Bu toplumsal bilincin düzeyidir, örgütlülük düzeyidir. Her zaman ayaklanmalar, serhildanlar beklememek lazım. Sınıf mücadeleleri, toplumsal mücadeleler her zaman öyle sonuçlar çıkarmaz. Başka biçimlerde de kendini gösterir. Bugün teslim alınmadığını, alınamayacağını seçimlerde gösterdi.

MESELE İNANÇ, İRADE VE ÖZGÜRLÜK TUTKUSUDUR
Rojava'da, Başûr'da kimyasal silah kullanıyorlar, tank kullanıyorlar, taktik nükleer silah kullanıyorlar. Dağları taşları ormanları yakıyorlar, suikastlar yapıyorlar. Belirli bölgelere üsler kurdular, ama onlar orada işgalci. İngiliz emperyalizmi, Portekiz, İspanyol emperyalizmi Ortadoğu'da, Hindistan'da, Latin Amerika'da sömürgecilik yaptılar. Ama en sonunda bu sömürgeciler defedildi. Vietnam'ı, Cezayir'i biliyoruz. Bu sadece silah meselesi değil. İnanç ve irade, özgürlük tutkusu meselesidir. Kürt halkının geldiği, yaşadığı toplumsal devrim, bütün coğrafyalarda emperyalistlerin, bölge sömürgecilerinin teslim alacağı, ortadan kaldıracağı, "çöktürme planları"yla falan boşa çıkartacakları bir durum değil. O eşik çoktan aşılmış.

ÇÖKTÜRME PLANINA KARŞI ORTAK MÜCADELE
Buna karşı büyük bir direniş göstermek, işbirlikçiliği, sessizliği teşhir etmek, her cephede, her alanda mücadele etmek gerekiyor. Çünkü gerçek anlamda kritik bir süreç bizi bekliyor. Yani Türkiye devrimi bakımından da Türkiye coğrafyası bakımından da. Şimdi Rojava Devriminin Başûr'daki federatif yapının, yeni özgürlükçü demokratik karakterli yapının ve onun ortaya çıkardığı dinamiklerin ezilmesi, başta Kürdistan'ın her parçasında olmak üzere Türkiye'de de çok büyük yıkım, yeni katliamlar, politik islamcı faşist terör, her türlü hak gasbı, kadınların daha fazla köleleştirilmesi, ucuz işgücü, gençlerin tamamıyla apolitikleştirilmesi, yozlaştırılması, toplumsal bir çürüme anlamına gelir. Yani buna seyirci kalmak büyük suçtur.

SÖMÜRGECİLERE KARŞI DURMAMAK BURJUVAZİYLE ORTAKLAŞMAK OLUR

Burada devrimcilere düşen görev nedir? 
Devrimcilere düşen görev bakımından marksist leninist komünistlerin, Kürt ulusu, birleşik devrim, Ortadoğu devrimi, bölge halkları, kadın devrimi ve politikayla kurduğu ilişki örnek alınması gerekir. Birleşik devrim güçlerinin hakkını da yememek lazım. Emek veren herkes saygındır, değerlidir.

Bugün Türk burjuvazisi, Türk faşist diktatörlüğüdür değil mi? Rojava'ya saldırıyor, Başûr'da gerillaya kimyasal, taktik nükleer silahlar kullanıyor. 24 saat bombalıyor, ormanları yakıyor, obüslerle, SİHA'larla bombalıyor. Bunu Türk burjuva devleti ve onun siyasal temsilcisi faşist şeflik rejimi yapıyor. Peki kendilerine devrimci diyen, solcu diyen, bu faşist uygulanmalara karşı ses çıkarmıyorsa bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur: Kendi burjuvazisinin yanında olmaktır. Kendi burjuvalarının çıkarları doğrultusunda sessiz kalıyorlar. Türk burjuvazinin sömürgeci, işgalci, soykırımcı, katliamcı politikaları karşısında tutarlı devrimciyseniz duruş gösterirsiniz. Burjuvaziye ve kapitalizme karşıysanız bu katliamlara niye sesiniz çıkmıyor? Bu sosyal şovenizmdir.

1. emperyalist paylaşım savaşı başlamadan kısa bir süre önce enternasyonalde Kaustky ve diğer önderler solcu geçiniyorlardı. Ama savaş başlar başlamaz hemen kendi burjuvalarının yedeği oldular. Vatan savunması diyerek, burjuvalarının peşine takıldılar. İhanetçi çizgiye geçtiler. Lenin yoldaş nasıl ki Kaustky ve işbirlikçi sözde devrimcilerle mücadele ettiyse, biz de Kürdistan'da sömürgeci, faşist diktatörlüğün katliamlarına sessiz kalan, mücadele etmeyen, söz söylemeyen, kendine solcuyum diyen bütün sosyal şovenlere karşı Lenin'in yöntemiyle mücadele edeceğiz.

İŞGALE SESSİZ KALMAK BURJUVAZİYLE AYNI SAFLARDA OLMAKTIR
Bunları ideolojik olarak teşhir etmek, politik olarak tasfiye etmek gerekiyor. Çünkü bunların yaptığı aynı zamanda tasfiyeciliktir. Devrimde, ezilenlerin, yoksulların, mazlumların yanında olmamaktır.

Biliyorsunuz seçimlerden önce CHP'ye bel bağlayan solcularımız vardı. Bunlar sosyal şoven emekçi sol hareketin bir kısmını oluşturuyordu. Bölgesel ve dünya ölçeğinde çok büyük bir kaos ve krize doğru gidiş var. Bölgesel savaşlar kapının eşiğinde. CHP, Türk devletini kurtarma telaşına girdi. CHP devlet partisidir. CHP seçimlerden birinci parti çıktı ama muhalefet yapıyormuş gibi yaptı. Esas olarak devletin büyük bir risk ve kriz altında olduğunu gördü. AKP'nin yedeği, destekçisi oldu. Esad'la görüşecek. Faşist Tayyip'le, Esad sömürgecisiyle devletin bekası için arabuluculuk yapıyor. Tayyip buna ses çıkarmıyor. Başka bir zaman olsa mümkünatı var mı? İmamoğlu, İngiliz büyükelçisiyle bir lokantada yemek yedi diye dünyayı başına yıktılar. Şimdi bir parti başkanı, Suriye'nin devlet başkanı ile görüşecek, buna sesini çıkarmıyor. Çünkü örgütlenmiş bir şey bu. Tayyip ile Özgür Özel'in görüşmesinin ardından bir açıklama oldu mu? Olmadı. Yani görüşmenin içeriğini bilmiyoruz. Özgür Özel devletin bekası için rolünü oynuyor.  Devlet büyük bir risk altında, kriz içerisinde bunu kurtarma telaşındalar.

Bugün Rojava'da, Başûr'da çok kanlı bir savaş yürütülüyor. CHP'ye bel bağlayan emekçi sol güçler en küçük bir eleştiri de bulunmuyor. "Siz ne yapıyorsunuz? Bizim burada ne işimiz var" demiyor. CHP'nin içerisinden "Türk ordusunun burada ne işi var?" diyen yok. Şu anda devleti biraz reforme ederek ömrünü uzatmaya çalışıyorlar.

Türk burjuva devletinin, bu faşist sömürgeci diktatörlüğün katliamlarına sessiz kalarak ortak oluyorsunuz. Asla ortak olmayın. Özellikle emekçi sol harekete sesleniyorum. "Biz tarafsızız, önce işçilerin sorunları" vb. derseniz bu ekonomizmin bataklığıdır. Siz kendi burjuvazinizin katliamlarına sessiz kalarak, aynı zamanda emekçilere yapılan katliamlara da, ücret zammına, onların demokratik, özgür, ferah içerisinde yaşaması taleplerine da sessiz kalıyorsunuz. Çünkü paranın büyük bölümü bu savaşa gidiyor. Kimse kendisini kandırmasın.

Zindanda, dağda, ovada, fabrikada, tarlada, barikatta, kampüslerde direnen bütün halkımızı, yoldaşlarımızı da selamlıyor, başarılar ve zaferler diliyorum.