24 Kasım 2024 Pazar

Avrupa diktatöre can suyu

Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu'nun aldığı "Afrin'den çekil" kararı da AB'nin tutumunu değiştirmediğinin göstergesidir. Karar zaten tam durumu tariflemezken hiçbir yaptırım da içermiyor. Bu kararın, Avrupa'daki eylemlerin basıncının bir sonucu olduğu kesin.
Kürt halkı ile Türkiyeli devrimciler, komünistler ve yerli antifaşistler haftalardır Avrupa kentlerinde, sokaklarında. Bu günlerde BM, AB ve NATO gibi emperyalist kuruluşların önleri eylem alanı oldu.
 
Avrupa kentlerinde Kürt kitlesinin ve Türkiyeli devrimcilerin nasıl ve ne kadar harekete geçtiği bir yana, çok belirgin olan gerçek şu ki; Avrupa devletleri ve emperyalist birlikleri, Türk devletinin Efrin'de işlediği her suçun ortağı oldu. Elbette gerek Avrupa Parlamentosu'ndan gerekse çeşitli ülkelerden parlamenterler Türk devletinin Efrin'e yönelik saldırganlığının durdurulmasını istedi. Fransa, İngiltere ve Almanya'da sendikalardan aynı yönde açıklamalar geldi. İtalya'daki protesto eylemlerine İtalyan halkının katılımı dikkat çekiyor. Kürtlerin eylemleri yerli antifaşist ve devrimci güçleri de harekete geçiriyor. Ancak devletler ve emperyalist birlikleri, tüm tepkilere rağmen işgalciden yana tutum alarak insanlık suçlarına ortak oldu.
 
Geçtiğimiz günlerde, Avrupa Parlamentosu'nun aldığı "Afrin'den çekil" kararı da AB'nin tutumunu değiştirmediğinin göstergesidir. Karar zaten tam durumu tariflemezken hiçbir yaptırım da içermiyor. Bu kararın, Avrupa'daki eylemlerin basıncının bir sonucu olduğu kesin. Bu kararı almasının bir başka boyutu Avrupa halklarının Efrin işgaline yönelik tepkisini nötr hale getirmek. Yanı sıra, özellikle Almanya'nın savaşın en kritik anında Türkiye'ye silah satışını ve tank modernizasyonu anlaşmasını gerçekleştirmiş olmasıdır. Almanya son tank modernizasyonu anlaşmasından önce 1 Ağustos-8 Ekim tarihleri arasında 4,4 milyon avroluk silah ve silah malzemesi sevkıyatı gerçekleştirdi.
 
Karar tasarının yanı sıra ikiyüzlülüklerini gizleyen sayısız örnek ortada. Kürtlerin eylemleri karşısında sınırlandırıcı tutum alıyorlar. Alman devletinin bu konudaki tutumu tipik. YPG ve YPJ flamaları üzerindeki yasak halkın fiili tutumuyla kırılıyor. Newroz etkinliği de yasaklandı. Brüksel'de AP önünde çadır açılmasına izin verilmedi. Ayrıca, eylem sırasında PKK ve Öcalan bayraklarının açılması da yasaklanmak istendi. Bu, sahada görünenler. Bir de gazetelere yansıyan ya da yansımayan anlaşmalar, ilişkiler söz konusu. Bunlar arasında en dikkat çekici olanı, Almanya'nın Türkiye ile yaptığı silah anlaşmaları ile AB'nin mülteciler için verme kararı aldığı 3 milyar euro oldu. AP kararından bir gün önce gelen bu kararın Türk devletine destekten başka bir anlamı yok. 20 Ocak'tan bu yana Efrin'de yürüttüğü işgal saldırısında milyonlarca dolar harcayan Türk devleti için o kaynak çölde bir vaha gibi. Mültecilerin Türkiye'deki yaşam standardına baktığımızda bile kaynağın mülteciler için kullanılmayacağını söylemek için alim olmaya gerek yok.
 
Avrupa emperyalistlerinin özellikle de Alman emperyalistlerinin politik İslamcı faşist diktatörlüğün temel destekçilerinden biri olduğundan kuşku yok. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Almanya Başbakanı 2015 seçimlerinden hemen önce Türkiye'yi ziyaret ederek Erdoğan'a açık siyasi destekte bulunmuştu. Erdoğan'ın yeniden seçilmesinde önemli rol oynamıştı.
 
Geçtiğimiz yıl Almanya seçimleri öncesi yaşanan gerilim karşısında da Avrupa emperyalistleri ekonomik çıkarlarını öncelemişlerdi. Erdoğan'ın göçmen havuzu oluşturup Avrupa'ya karşı kullandığını bildikleri halde "mülteci yardımı" adı altında mali hibe vermekten kaçınmadılar. Avrupa, Türkiye'ye karşı her ağzını açtığında "göçmenleri gönderirim" tehdidi ile karşılaşıyor ve ardından mali yardımın musluğunu açıyor. Bir çeşit fidye-rehine politikası. Üstelik Avrupa, Erdoğan'ın Almanya, Avusturya, Hollanda'ya yönelik hakaretlerini artırdığı koşullar altında da ilişkilerini ve desteklerini esirgemediler. Erdoğan'ın "Ey... Avrupa!" diye başlayan hakaretlerini sineye çekmeyi, çıkarları açısından daha elverişli gördüler.
 
Avrupa Parlamentosu hem paranın musluğunu açıyor hem de Efrin işgali ile ilgili karar alabiliyor. Bu ikili tutumun Türkiye'ye "Sen istediğini yap biz senin arkandayız" demekten başka bir anlamı yok. Bu, diğer emperyalistlerin "Türkiye'nin güvenlik kaygılarını anlıyoruz ama..." dedikten sonra kurdukları cümlelere çok benziyor.
 
Almanya başta gelmek üzere, Avrupa emperyalistleri Türkiye pazarını gözden çıkarmak istemiyor. AB emperyalistleri diğer emperyalistlerle rekabetinde Türkiye ile eskiden beri var olan pazar ilişkisini siyasi gerilimler altında da sürdürülebilir kılmak istiyor. Türkiye, Avrupa için önemli bir pazar. Sadece Almanya'nın Türkiye'de 16 bin firmasının olduğunu unutmamak gerekir.
 
Bu örnekler ve gelişmeler halklarımıza baskı, zulüm ve zorbalığa karşı mücadelelerinde AB, ABD, Rusya, Çin gibi emperyalist odaklardan beklentiye girmemeleri gerektiğini bir kez daha gösterdi. Aslolan, halklar arasında dayanışma ve birliğin geliştirilmesidir.