10 Mayıs 2024 Cuma

Atlantik: Okyanusun dibinde yatan gömülmemiş ölüler üzerine bir film

Aslında kadınların adaleti sağladığı filmin sonunda, Ada da, kendi yolunu çizer. Son sözü ise, "Bazı anılar birer alamettir. Dün gece hafızamda kalacak. Bana kim olduğumu hatırlatmak ve kim olacağımı göstermek için. Geleceğin sahibi olan Ada. Ben Ada" olur.

Ölülerden biri patrona, "Artık 13. kulenin tepesine baktığında okyanusun dibinde yatan gömülmemiş biz ölüleri hatırlarsın" diyor.

O okyanus, filme de ismini veren Atlantik.

Film, Dakar'da bir şantiyede çalışan işçilerin görüntüleri ile açılıyor. Filmin ilerleyen bölümlerinde olduğu gibi, ilk sahnelerdeki doğallık Atlantik'e belgesel tadı da veriyor.

Anlıyoruz ki patron üç aydır işçilere maaşlarını ödemiyor. 3 yıldır lüks gökdelenin inşaatında çalışan Senegalli genç işçilere de bu durumda yol görünüyor. O yol ise Atlantik'ten geçmektedir.

Atlantik filmi, 2019 yılında Cannes Film Festivali'nde büyük ödüle layık görüldü. Filmin yönetmeni Senegalli Mati Diop böylece, Cannes'de film alan ilk siyah yönetmen oldu.

Film, esasında yönetmenin 2009 yılında çektiği ve aynı ismi taşıyan kısa belgeselinden yola çıkıyor. O yıldan bu yana, göç teması ile ilgileniyor. Senegal kökenli ancak Paris'te doğup büyümüş. Ülkesi ile ilişkisi sonradan başlıyor. Gerek Atlantik'in konusu gerekse de filmi Fransızca yerine Walof dilinde çekmesini kökenlere dönüş olarak yorumlamak da mümkün.

Diop'un hem Cannes Film Festivali'ndeki ilkliği hem hikaye hem de anlatış biçimi Atlantik'i muhakkak izlenmesi gereken filmler listesine alıyor.

Hikaye asıl olarak bir göç hikayesi ancak detaylarda halkın inanışlarından tutkulu aşka, adalete kadar bir çok mesaj var.

Filme ismini veren Atlantik, Afrika kıtası ile "yeni dünya" Avrupa arasında uzanan gömülmemiş ölüler mezarlığı.

Atlantik'in bir yakasında yoksulluk, alacakları ödenmeyen işçiler var. Diğer yakasında Avrupa'ya açılan İspanya. Aslında film de bu okyanusun hikayesi.

Bir gece erkekler ortadan kaybolurlar. Giderler, yani Atlantik'e açılırlar. Sonu belli bir yolculuktur bu.

Giden bu erkekler arkalarında gözü yaşlı kadınlar bırakır. Bu kadınlar Atlatik'in kıyısında umutsuzca beklerler. İçlerinde Ada da var. Atlantik'in sularına karışan Süleyman'a tutkuyla aşıktır. Ancak, Ömer adında bir genç ile de evlendirilecektir.

Sarı sıcağın örttüğü Dakar'ın yoksul sokaklarına Atlantik'in rüzgarı karışırken hikaye yavaş yavaş değişir. Ölüler, yaşayanlarda hayat bulur.

Nüfusun büyük bir kısmının Müslüman olduğu ülkede, ölülerin, kadınların bedenlerini ele geçirdiklerine inanılır. Efsane bize çok da uzak değil aslında; "cinlenmek" diye biliriz. Senegal'de evlenmek istemeyen kadının ruhunun esir alındığına inanılır. Aslında bu kadınların da işine yarayan bir inanıştır. Çünkü cinlenmiş ya da bedenine başka birinin ruhunun girdiği bir kadını hiçbir erkek almak istemez. Evlenmek istemeyen kadınlar, cinlenmeyi tercih eder.

Yönetmen filmde, halkın bu metafizik inanışına başka bir anlam yükler. Atlantik'in aldığı erkeklerin ruhları, kadınların bedenlerinde hayat bulur. Filmlerinde mekanların ruhunu arayan yönetmenin, göç etmek gibi güçlü bir gerçek konuyu, "cinler/zombiler" gibi gerçeküstü bir tema ile anlatmaya çalışması hayli ilginç. Ancak hikayeyi gerçek üstü alandan gerçeğe hiç de çiğ kaçmayacak şekilde bağlaması da yönetmenin başarısı.

Gece yarısı sokağa çıkan Senegalli kadınlar, adaleti tesis eder. İşçilerin alınterine el koyan patronun inşaatını ateşe verirler. Sonunda patron da, işçilerin alacaklarını ödemek zorunda kalır. Bu patrona iyi bir ders olur. Çünkü artık, 13. kulenin tepesine her baktığında "okyanusun dibinde yatan gömülmemiş ölüleri" görecektir. İşçilerin alacakları, o gece yoksul ailelerine dağıtılır. Ölüler için "adalet" yerini bulur ve böylece canlılar alemini terk etmenin zamanı gelir.

Filmde düğün evinde çıkan ilk yangın ise Ada'nın istemediği Ömer ile evlenmesine mani olur. Bu yangını ise genç polisin bedenine giren Süleyman çıkartır.

Atlantik, Afrika kıtasının rutinleşen göç hikayesinin yanı sıra Senegal toplumunda kadınların durumuna dair de pek çok şey söylüyor. Ada, evlenmek zorunda bırakıldığı erkeğin ailesinin isteği üzerine bekaret kontrolüne de maruz kalır. Gerçi sonunda o evliliği de yapmaz, Ömer'i terk eder.

Aslında kadınların adaleti sağladığı filmin sonunda, Ada da, kendi yolunu çizer. Son sözü ise, "Bazı anılar birer alamettir. Dün gece hafızamda kalacak. Bana kim olduğumu hatırlatmak ve kim olacağımı göstermek için. Geleceğin sahibi olan Ada. Ben Ada" olur.

Not: Film henüz Türkiye sinemalarında gösterime girmedi ancak Netfilix'ten filmi izlemek mümkün.