28 Eylül 2025 Pazar

Ahmet Polad yazdı | Ulusal sorunda çözüm önerileri ve Bakur'da emekçi çözüm

Bu sürecin ayırt edici politik duruşlarından birini sosyalist yurtseverler inşa ediyor. Kürdistan'ın sömürgeci boyunduruğa karşı yürüttüğü ulusal kurtuluş mücadelesinin her türlü araçla sürdürülmesini savunan sosyalist yurtseverler; Bakur'da ulusal inkarın son bulmasını önceliyor.

Bir soruna çözüm arayışlarına bakmadan önce özsel olarak sorunu tanımlamamız gereklidir. Doğru teşhis olmadığı sürece doğru tedavinin de mümkün olmadığını unutmamak elzemdir. Proto-Kürtlerden (Mitanni, Med, Urartu, Guti- Kasi-Huri ve diğerleri) uluslaşma sürecine kadar Kürtler, çoğunlukla bugünkü Kürdistan coğrafyasında diğer halklarla birlikte yaşamlarını sürdürdü. Her ne kadar "devletleşmemişlik" gibi geniş bir yanılgı olsa da Mervânîler-Zendler gibi Kürt hanedanlıkları da kuruldu ve belli topraklar üzerinde egemen oldu. Bunlardan, Med İmparatorluğu dışındakilerin nitelik bakımından daha sınırlı olması onları, dönemleri itibariyle devlet dışı bir pozisyona düşürmez. Bahsi geçen dönemlerde elbette ki devlet kavramının içeriği farklıydı.

Buradan yola çıkarak Kürtleri devletsizliğe mahkum etmek yanılgı olur. Zira, aynı olgular hemen hemen tüm dönem "devletleri" için geçerlidir. Hala Osmanlı hanedanlığının Türklüğü çok büyük bir tartışma konusudur. Esas tartışılacak olan uluslaşma süreci ile birlikte yaşananlardır. 

Kürdistan'ın sömürgeleştirilmesi süreci de tıpkı Müslümanlaştırılması süreci gibi öyle tek seferde veya halkın rızasıyla olmamıştır; birbirini takip eden saldırılarla, katliamlarla şekillenmiş bir süreçtir. Kürdistan'ın sömürgeleştirilmesi süreci aynı zamanda Kürt ulusunun direnişlerle inşa sürecidir. Emperyalistlerin bölgedeki sömürgeciler eliyle Kürdistan'ı dörde bölmelerinin ardından, Koçgiri-Şex Said ayaklanmalarından, Dersim katliamına kadar Bakur'un askeri olarak yeniden işgali ve sömürgeleştirme süreci ve buna karşın direniş kesintisiz şekilde sürmüştür. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı döneminde bütün Kürdistan'ın gözü kulağı Mahabad'dadır. Kürdistan'ın sömürgecileri, en ufak Kürt kazanımına karşı birleşme geleneklerini burada da sürdürmüştür ve Musadık'ın kurnazlığıyla Mahabad ezilmiştir.

Bakur, yaşanan ağır yıkımların etkisi altındadır. Mezarlık sessizliğini andıran süreçte cılız sesler çıkmışsa bile bunlar derhal zindan, toplama kampı veya faili meçhullerle bastırılmıştır. 1958 Irak devriminin ardından Barzanilerin Başûr'a dönüşü, otonomi görüşmeleri, Bakur'da da yeniden uyanışın ilk filizlerini vermiştir. Türkiye'de '61 Anayasasının oluşturduğu ortamla başlayan örgütlenmelerin '68-'71 çıkışlarına varmasına değin yaygın örgütlenmeler açığa çıkmasa da süreç başlamıştır. '80 darbesi ise faşist sömürgeci Türk burjuvazisinin gelişebilecek bir toplumsal devrime karşı refleksi olduğu kadar, Kürt uyanışına karşı geliştirdiği tepkidir de. PKK öncülüğünde 40 yılı aşmış olan savaş süreci ve ulusal direniş, Kürt ulusal dirilişini, mücadelenin enternasyonal destek kazanmasını ve Rojava devrimi gibi kazanımlarla taçlanmasını sağladı. Fakat, faşist sömürgeci Türk burjuvazisi hala ve hala, Kürt ulusunun ulusal varlığını inkarı sürdürüyor. Onu bir  alt kimliğe, kültürel kimliğe indirgiyor. Bu anlamıyla inkar, imha ve asimilasyon politikasında ısrar ediyor. Bahsine girişeceğimiz burjuva çözüm önerilerini de buradan geliştirmeye ve yıkılmaya yüz tutmuş erkek egemen kapitalist devletinin bekasını kurtarmaya çalışıyor. Cihatçı çetebaşı Golani'nin de altını çizdiği gibi, Kürt ulusunun en ufak statü talebi, sömürgeciler için tehdit olmaya, beka sorunu teşkil etmeye devam ediyor. 

Günümüzde, dünya savaşının öncü depremleri yaşanıyor; Ortadoğu'nun dengeleri değişiyor. Bu faşist sömürgecilikler için beka ve iç cephe tartışmaları yaratıyor. Sömürgeciler, Kürt sorununa tam da bu kaygıyla yaklaşıyor. Bundan dolayı da gerek Rojava'da gerek Bakur'da, Kürt ulusunu bir alt kimlik olmaya; Türk ve Arap üst kimlikleri altında var olan "burjuva devletlere ortak olmaya" davet ediyorlar ve bu temelde pazarlık masası kuruyorlar. İşin trajikomik tarafı ise TKP, Suriye KP gibi sosyal şoven partilerin de Kürt ulusuna bundan fazlasını vaat etmediği, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını emperyalist bir proje varsaydıkları görülüyor. Bu ilkesiz tutumları onların hangi sınıfa hizmet ettiğini ise bir kez daha gözler önüne seriyor. Burjuvazinin bu taktiksel hamlesi, tarihin tekerrüründen başka bir şeyi ifade etmiyor. 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunuyla Kürtlere sunulan ortak vatan, veyahut Lozan'da ortaya atılan "Türkiye Cumhuriyeti Kürtlerin ve Türklerin ortak vatanıdır" yalanı, hangi amaca hizmet ettiyse, bugün Erdoğan ve Golani'nin Kürtlere sunduğu burjuva çözüm önerileri de aynı amaca hizmet ediyor. Birçok bakımdan 1921 Anayasasının bile çok ileri maddeler barındırdığını da vurgulamak gerekir. Bakur'da olmayan fakat Rojava'da olan şey ise Kürtlerin defacto bir devlet yapısı kurmuş olmasıdır. Sömürgeci burjuvazileri masaya oturtan, "çözüm" arayışına iten biraz da budur.

Sömürgeci burjuvaziler dışında, Bakur ve Rojava'da, Kürt ulusal mücadelesi adına en ufak bir bedel ödememiş, sömürgecilere bir taş olsun atmamış (bazıları onlarla defalarca işbirliği yapmış) olan çeşitli "Kürt partileri" federasyon talebinde bulunuyor. Bu partilerin çoğunluğunun bir diğer ortak paydası ise sömürgeciliğe karşı yürütülen silahlı direnişin sonlandırılacak olması karşısında yaşadıkları sevinçtir. Biraz dikkatli bakıldığında bu partilerin ideolojik olarak kendilerini var ettikleri zeminin burjuva siyaset alanı olduğu görülür. Federasyon demek onlar için bir pazar alanının, siyasi rant sahasının açılması demektir. Onların federasyondan anladığı şey elbette ki sosyalist yurtseverlerin anladığı şey değildir. Onlar Kürdistan proletaryasının, emekçilerinin, kadınlarının ulusal özgürlüğünü mü istemektedirler? Yoksa yatırım yapılabilecek güvenli bir pazar mı? Bu soruların cevabını tarih vermiştir ve verecektir.

Gelinen aşamada sayın Öcalan'ın deklarasyonlarıyla Kürt ulusal demokratik hareketinin Bakur'da, federasyon, özerklik ve "kültüralist çözümler"den de geri adım attığı biliniyor. Anlaşılan o ki burjuvazinin yukarıda bahsi geçen çözüm önerisine, belediyecilik temelli bir entegrasyonla "devlete ortak olmaya evet" deniliyor. Süreç bu temelde yürütülüyor. Geliştirilen burjuva çözüm süreci, ulusal mücadele bakımından çözülme sürecine dönüşme riski barındırıyor. Ulusal demokratik hareket temkinli yaklaşmaya ve demokrasi mücadelesi taleplerini dillendirmeye devam ediyor. Ancak sömürgeci devlet yapısı, işlevsiz meclis komisyonu dışında bir adım atmıyor.

Bu sürecin ayırt edici politik duruşlarından birini ise sosyalist yurtseverler inşa ediyor. Kürdistan'ın sömürgeci boyunduruğa karşı yürüttüğü ulusal kurtuluş mücadelesinin her türlü araçla sürdürülmesini savunan sosyalist yurtseverler; Bakur'da ulusal inkarın son bulmasını önceliyor. Kürt ulusunun kolektif kimliğinin tartışmasız kabul edilmesi üzerine inşa edilen talepler şu şekilde sıralanıyor:
🔹Kürt halkının kolektif, ulusal kimliği tartışmasız kabul edilmelidir.
🔹Anadil üzerindeki tüm yasaklar kaldırılmalı, Kürtçe resmileştirilmeli, anadilde eğitim sağlanmalıdır.
🔹Binlerce köyün boşaltıldığı, faili meçhullerin yaşandığı, her türlü kontra savaş suçunun işlendiği bir süreçten bahsediyoruz. Kirli savaş suçlarıyla yüzleşilmeli ve sorumluları yargılanmalıdır. Adalet olmadan, çözüm ve demokratik gelişme mümkün değildir.
🔹Politik özgürlük sağlanmalı. İşçiler, emekçiler ve halklarımızın söz eylem ve örgütlenme hakkı sağlanmalı. TMK oldukça söz, eylem ve örgütlenmenin sağlanması imkansızdır. TMK kaldırılmalıdır.
🔹Amasız, fakatsız kayyum gasbından vazgeçilmelidir.
🔹Kürt halk önderi hala tecrittedir. Tecridin tümden kalktığı söylenemez. Tecrit tümden kalkmalı ve özgür, çalışır koşulları sağlanmalıdır.
🔹Siyasi faaliyetleri gerekçesiyle hapishanede olan tutsaklar derhal serbest bırakılmalıdır.
🔹Politik sürgünlerin geriye dönüşleri sağlanmalıdır.
🔹Sınır ötesi operasyonlar derhal durdurulmalı. Bir taraftan kardeşlik edebiyatı yapılırken, bir taraftan saldırıların gerçekleştirilmesi asla kabul edilemez.
🔹Kürdistan coğrafyasında binlerce altın madeni projesi yapılıyor. Bir tarafta Kürt halkıyla kardeşlik, diğer taraftan Kürt halkının nefes aldığı coğrafyaya ölüm. Doğayla barış olmalıdır, doğaya karşı katliam tarzından vazgeçilmelidir.

Bunların yanı sıra Kürdistan'da kadınlara karşı yürütülen sömürgeci politikalarla yüzleşilmeli; asker-polis ve memurlar eliyle yapılan taciz-tecavüzlere, faili meçhuller ve intihara sürüklemelere değin erkek egemen kapitalist sömürgeci devletin Kürdistanlı kadınlara karşı işlediği tüm suçlar yargılanmalıdır. 

Elbette ki sıralanan talepler, sosyalist çözümün kendisi değildir. Emekçi çözüm başlığı altında sıralanan bu taleplerin haykırılması, yürütülen süreçte Kürt halkının kazanım elde edebilmesi için bir kaldıraç işlevi görecektir. Sosyalist çözüm ise Türkiye ve Kürdistan proletaryası öncülüğünde tam hak eşitliğine dayalı Halk Cumhuriyetleri Birliğidir.