21 Aralık 2024 Cumartesi

Ziya Ulusoy yazdı | İsrailleşme tehlikesi

Türk halkının geniş kesimleri ise şovenist şartlanmayla ve büyük devlet şovenizmiyle, Erdoğan faşizminin işgalleri ve savaş saldırılarına pasif de olsa destek sunuyor. İsrail halkının siyonist sömürgeci devletin Filistinlilere savaş saldırılarını ve suikastlerini desteklemesine benzer biçimde.

İsrail halkının Filistin sorununun barışla çözümlenmesi etkinliklerine son vermesi çok uzun yıllar oldu.

Bu etkinliklerde devrimci çözüm hedefi yoktu ama yine de geniş kitleler Filistin sorununun barışçı çözümü için alanlara iniyor, İsrail'in sömürgeci savaş saldırılarını kınıyorlardı.

Oslo barışı mı bu etkinliklerin artık gerekmediği fikrine yol açtı? Bu kısmen doğru. Fakat vurgulamak gerekir ki Oslo çözümü, siyonist yöneticilerin Gazze ve Batı Şeria kentlerine, mülteci kamplarına sürekli hava bombardımanları, korsan baskınlarla öldürme ve tutuklama saldırılarını ortadan kaldırmadı.

Kısmen etkili olan diğer faktör siyonist İşçi Partisi'nin Oslo çözümünü gerçekleştirmiş olması ve barış etkinliklerine katılan kitlenin çoğunlukla bu partinin tabanı olmasıydı. Reformist sosyalist çizgideki Hristiyan Arapların kitlesel katılımının yoğun olduğu parti ise Musevi inançtan halkın katı şovenizmi karşısında barış eylemciliği girişkenliği gösteremedi.

Fakat yine de esas faktörün İsrail halkı üzerindeki şovenist hakimiyeti yıkacak sınıf mücadelesinin geliştirilememesi oldu.

Bugün Türk halkı açısından da bu tehlike var. Öyle ki bırakalım geniş kitlelerin kirli ve işgalci savaşa karşı barışçı çözüm için eylemlerini, emekçi solun önemli bir bölümü bile Erdoğan faşizminin Kürdistan'daki kirli savaşına karşı ajitasyon yapmaktan uzak duruyor. Hatta Rojava ve Güney Kürdistan'daki işgallerine, Medya Savunma Alanlarına, Rojava‘ya ve Şengal'e hava bombardımanlarına, suikastlerine, kimyasal-nükleer silah kullanmasına karşı ajitasyondan kaçınıyor.

Türk halkının geniş kesimleri ise şovenist şartlanmayla ve büyük devlet şovenizmiyle, Erdoğan faşizminin işgalleri ve savaş saldırılarına pasif de olsa destek sunuyor. İsrail halkının siyonist sömürgeci devletin Filistinlilere savaş saldırılarını ve suikastlerini desteklemesine benzer biçimde. İsrail'de sonuç bununla kalmayacaktı, kalmadı da. Kitle desteği açısından Netenyahu, Ben-Gvir, Bennet gibi dinci faşist partilerin gelişmesine yol açtı. Sonuçta Netenyahu bu partilerle ortak hükümetinde, İsrail halkını da faşist rejimle yönetecek anayasal değişiklikler gerçekleştirdi.

İsrail halkı geniş kitlesel katılımlı eylemlerle bu durumu düzeltmeye çalışıyor. Ama Filistinlilere sömürgeci kırımı destekleyen günahının cezasını kendisine yönelik faşizmin kalıcı gelişmesiyle ödüyor.

Türkiye'de de Kürtlere sömürgeci kirli ve işgalci savaşa, savaş suçlarına karşı kitlelerde yükseltilen şovenist şartlanmayı yıkamamanın cezası Erdoğan faşizmine, Bahçeli, Özdağ, Fatih Erbakanlara kalıcı kitle desteği oldu. Üstelik İsrail'deki bölge halklarından tam tecrit olmuş halinden farklı olarak, Türkiye'deki bölge halklarından da geniş desteğe sahip.

Türk halkımız arasındaki bu İslamcı ve Türkçü kitlesel faşist gelişme, iki kanaldan yıkılabilir: Sınıfsal/antifaşist mücadele ve sömürgeci savaş suçlarına karşı mücadele!

Hangisi önceliklidir veya esastır labirentine girmeksizin bu iki kanaldan yürütülecek mücadeleler, seferber edilen kitleleri eğiteceği gibi, bu mücadelelere öncülük yapacak enternasyonalist devrimci, komünist ve tutarlı demokratik güçlerin programatik görüşlerinin bilinçlendirici yardımıyla faşist kitle dayanağı yarılabilir. Gelişmenin yönü yeniden ve kalıcı olarak devrimci kitlesel gelişmeye değiştirilebilir.

İsrail'den farklı ve potansiyel devrimci avantaj olarak üç koşula sahibiz. İsrail emekçileri görece küçük burjuva yaşam koşullarına sahip oldukları halde, Türk halkımız faşist şeflik rejiminin sürekli yoksullaştırıcı politikasına mahkum edilmiş durumda. İsrail halkı, sömürge Filistinlilerden izole yaşarken, Türk halkı Kürtlerle içiçe yaşıyor. İsrail halkı içinde örgütlü devrimci güçler yok ve reformcu güçler mücadelede ısrarlı değil, ama Türk halkı arasında örgütlü devrimci güçler ve Kürt hareketi birleşik devrimci mücadelede ısrarlı.

Bu avantajları değerlendirerek, komünist, devrimci ve tutarlı demokratik güçler, her iki kanaldan mücadeleyi geliştirmeli. Erdoğan faşizminin Kürt kırımına, işgalci savaş suçlarına karşı mücadeleyi ilerletmeli. Gelişmenin yönünü kitlelerin devrimci gelişmesine değiştirmeli. Bu, faşizme ve sömürgeciliğe karşı birleşik direnişle beraber, İsrailleşme tehlikesini ortadan kaldıracak, faşizmin kitle desteğini de, Erdoğan faşizmini de yıkacaktır.