2 Mayıs 2024 Perşembe

YPG Sözcüsü Nuri Mehmûd: Türkiye, Ortadoğu için büyük tehlike

Türkiye'nin, Kuzey ve Doğru Suriye ile Şengal'e yönelik artan saldırılarının yarın buna göz yuman ülkeleri de etkileyeceğini söyleyen YPG Sözcüsü Nuri Mehmûd, Türkiye'ye dair "tüm Ortadoğu için büyük tehlike" ifadesini kullandı.

Halk Savunma Birlikleri (YPG) Sözcüsü Nuri Mehmûd, Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye ile birlikte Güney Kürdistan'daki Şengal ve diğer birçok bölgeye yönelik sürdürdüğü saldırılarını ANF'ye değerlendirdi.

Kuzey ve Doğu Suriye'nin tamamında Kürt halkının öncülüğünde bir adım atıldığını ve demokratik bir proje ortaya çıkarıldığını dile getiren YPG Sözcüsü Nuri Mehmûd, şovenizm ve ırkçılık esasları üzerine kurulduğunu belirttiği Türk devletinin ise özellikle Kürt ulusu başta olmak üzere diğer ulusların kimliğini, varlığını, kültürünü kendi varlığı için tehlike olarak gördüğünü ifade etti.

Bu anlayışla Efrîn'den Şehba'ya, Til Temir'den Eyn Îsa'ya hatta Rojava modelini kendisi için model gören Şengal'in hedef alındığını söyleyen Mehmûd, "Türk devletinin zihniyeti budur. Özellikle son yıllarda AKP'nin yürüttüğü hakiki İslam'dan uzak siyasi İslam zihniyeti, MHP faşizmiyle de birleşince bölgenin, halkların ve hatta Türkiye ile uluslararası güçlerin de çıkarına olmayan politikalar izlemeye başladı. Bu iktidar hiçbir ilke, ittifak ve yasaya bağlı değildir" dedi.

'HÜKÜMETLER ÇIKARLARINI ESAS ALIYOR'
Erdoğan'ın, Bahçeli'yi de yanına alarak diktatörlüğünü inşa etmeye çalıştığını belirten Medmûd, "Her ikisi amaçları için Türkiye'nin devletliğini ve imkanlarını kullanıyor. Türkiye, jeo-stratejik ve coğrafik konumu bakımından tüm Ortadoğu ve Avrupa için stratejiktir. Uluslararası kamuoyu da Türkiye'nin bu konumunu kullanıyor. Çünkü Türkiye, Avrupa üyesidir, aynı şekilde ordusu NATO içerisinde yer alıyor. Erdoğan ve Bahçeli de Türkiye'nin uluslararası kamuoyundaki kimliğini kullanıyor. ABD, Avrupa, Asya ülkeleri ile dünyada var olan hükümetler, hükümet çıkarlarını daha çok esas alıyor. Bu yüzden yasa, ilke ve var olan ittifaklar ile anlaşmaları esas almıyor. Amerika halkı başka bir şey diyor, Avrupa halkı başka bir şey diyor, Asya halkı başka bir şey diyor. Aynı zamanda Ortadoğu halkı başka bir şey diyor. Ama bakıyorsun hükümetlerin görüşlerinde başka şeyler var. Bundan ötürü gerçek bir karar ortaya çıkmıyor" diye konuştu.

YPG Sözcüsü, Türkiye'nin saldırılarına karşı garantör ülkeler ve uluslararası güçlerin sessizliğini de değerlendirdi.

'TÜRKİYE KRİZDEN FAYDALANIYOR'
Uluslararası kamuoyunda bir kriz durumu sözkonusu olduğunu, Türk devletinin de uluslararası güçler arasındaki boşluklardan faydalandığını ifade eden Mehmûd, "Türk ordusu birçok destek alıyor. Avrupa Birliği'nden de NATO'dan da alıyor. Ancak bu imkanları onurluca, özgürce demokratik bir yaşam isteyen bölge halklarına karşı kullanıyor" dedi.

AKP-MHP iktidarının ülkenin çıkarlarından çok kendi çıkarlarını esas alan politikalar izlediğini vurgulayan Mehmûd, "Bunu sağlamak için ayrı bir ordu oluşturma peşinde koşuyor. Bu bir çete ordusudur, NATO imkanıyla DAİŞ oluyor, NATO imkanıyla Cebhet El Nusra, El Kaide, İhvan-ı Müslimin'i (Müslüman Kardeşler) destekliyor, Afganistan'dan da insanları getiriyor. Türkiye'nin yürüttüğü bu siyaset sadece Türkiye'nin değil, bölgenin demografisini de değiştiriyor. Bu politikalar da temelini Amerika, Avrupa, Asya ve Ortadoğu'daki mevcut hükümetlerin zayıflığından alıyor. Türkiye iktidarı için insan hakları, ekolojik denge, koronavirüs salgını çok önemli değil. Onun için önemli olan iktidarını koruyup zalimce bir hüküm yürütmektir" ifadelerini kullandı.

'AKP-MHP İKTİDARI NATO İMKANIYLA DSG'YE SALDIRIYOR'
ABD'nin defalarca 'DAİŞ terörüne karşı savaşta Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ittifakımızdır' açıklamasına rağmen, Türkiye'nin rahatlıkla bu güce saldıra bildiğini belirten Mehmûd, sözlerini şöyle sürdürdü: "ABD, Rusya başta olmak üzere Uluslararası Koalisyondaki tüm ülkelere ve tüm dünyaya DSG ile ortak çalıştığını göstermesine rağmen görüyoruz ki AKP-MHP iktidarı NATO imkanıyla DSG'ye saldırıyor. Türkiye'nin bu saldırılarına ABD, Rusya, koalisyonda yer alan tüm ülkeler tarafından hatta ilkeleri belli NATO tarafından hiç ses çıkarılmıyor. AKP-MHP hükümeti Türkiye'ye bir cihatçı stratejisi oluşturmuş ve Avrupa ülkelerine şantaj yapıyor. Avrupa, Amerika'da ve Asya'daki hükümetlerin zayıflığı Türk iktidarına göz yumuyor. Esas kararlarını-kanunlarını yerine getirmiyor, yasalarını uygulamıyorlar, Türkiye'ye karşı ittifaklarını harekete geçirmiyorlar.

Türkiye NATO'ya karşı bir NATO ordusunu DAİŞ, Müslüman Kardeşleri, El Kaide'yi hizmetine sunmuştur, Amerika ve Rusya'nın bölgedeki varlığı mevcut hükümetin çıkarınadır. Rusya ve Amerika uluslararası bir ittifak olmasına rağmen bölgede garantörlüklerini gösteren madde 1, madde 2, madde 3'e göre Türkiye'nin hareket etmesi gerekiyor. Ancak görüyoruz Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye hava sahasını kullanıyor, uçaklarla saldırıyor. Uçaklar ve Türkiye'deki teknik bildiğiniz gibi NATO'nun gelişmiş teknolojisidir. Yine çete grupları, El Kaide ve DAİŞ'i orada örgütlüyor. Erdoğan zaten bir dönem bunu 'Muhammed Ordusu' olarak tanımlıyordu. Bunların Muhammed Ordusu hiçbir alakaları yok. Erdoğan bugün de bu grupları açıkça kullanıyor. Ama bu gruplara verdiği imkanlar NATO ve Avrupa, Amerika'nın imkanlarıdır. Erdoğan, Türkiye'nin devletleşmesi adına böylesi bir ordu oluşturuyor. İslam sloganları atarak hakiki İslam'dan uzak siyasi İslam'ı kullanıyor. Aynı şekilde gruplar oluşturuyor ve saldırtıyor. Tüm bunlara karşı büyük bir sessizlik var. Aynı şekilde Amerika ve Rusya'nın DSG gibi Kuzey ve Doğu Suriye'deki güçlere vermiş olduğu dost ve muhalif sözler var, ancak Türk devlet iktidarının adaletsizliğinin karşısında hiçbir doğru duruş gösterilmedi, gösterilmiyor."

ABD VE RUSYA GARANTÖRLÜK PRENSİPLERİNE GÖRE HAREKET ETMİYOR
Amerika ve Rusya'nın garantörlük prensiplerine göre hareket etmeyip, saldırılara sessiz kaldığını söyleyen Mehmûd, bu yaklaşımdan ötürü her iki ülkenin bölge halkları nezdinde yavaş yavaş prestij kaybettiği ifade etti. Mehmûd, "ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyon ile yer yer Rusya ile DAİŞ'e karşı savaştık. Sadece halkımızı savunmadık, Paris, Berlin, ABD, Moskova'daki DAİŞ saldırıları Reqa'da örgütleniyordu. DAİŞ'e karşı, DSG, YPG, YPJ ve bölgedeki diğer güçler dünyaya hizmet için mücadele ettiğini tüm dünyaya ispatladı. Bu askeri strateji, genel kamuoyuna defalarca açıklandı. Türkiye cumhurbaşkanı dünyanın gözü önünde 'Ülkemin güvenliği tehlikededir' gibi bahanelerle Suriye topraklarını işgal ediyor, Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye'deki devrim kazanımlarına saldırıyor. Bu bölgede yaşayan diğer uluslara, demokrasiye saldırıyor. Ancak Rusya ve Amerika dünya kamuoyunun görüp katıldığı bu devrime dönük saldırılara karşı sessiz. İnsani bir mücadeleydi, sonuçlarını Hol Kampı ve cezaevlerindeki en tehlikeli DAİŞ'lilerle dolu olmasından görüyoruz" dedi.

YPG Sözcüsü, Rusya ve ABD gibi ülkelerin günlük çıkarların peşine düşmek yerine, onlara biçilen misyona göre hareket etmesi gerektiğinin altını çizdi. Mehmûd, devamında şunları kaydetti: "Kobanê'deki 3 kadının şehadeti, Til Temir komutanlığımızın şehadeti, aynı şekilde Şengal ve Alifero yolu üzerindeki korsan saldırı ve yaklaşımlar ne kadar birbirinden kopuk bir askeri yaklaşımın olduğunu gösteriyor. Birbirinden uzak, uluslararası askeri yaklaşım var. Bütün bunlar NATO adıyla yapılıyor. Türk devleti gibi bir devlet bunu NATO adına yapıyor. Bunlarda NATO'nun prensipleri dışındadır. Kobanê'de katledilen 3 kadın sivildi, Eyn Îsa'da şehit edilen çocuklar sivildi, Zirgan'da Til Temir'de hedef alınanlar sivildi. Bu kullanılan silahlar kimin? NATO ordusu olan bir orduya ait. NATO ordusu silahları nereden alıyor? NATO'nun elindeki silahlar NATO prensiplerine göre kullanılmalıdır, siviller hedef alınmamalıdır. DAİŞ de korku oluşturmak için sivilleri hedef aldı. Türkiye'deki mevcut hükümet de bunları DAİŞ, Müslüman Kardeşler, El Kaide, Cebhet El Nusra gibi çete grupları yoluyla yapmak istedi. Türkiye tüm bu imkanları kullanarak kurulan insani sistemi yok etmek istiyor. Çünkü bu devrimin esas gücünün toplum olduğunu bildiğinden dolayı toplumu hedef alıyor."

BÖLGEYE DÖNÜK AMBARGO
Bölgeye yönelik ambargolara da değinen Mehmûd, DSG ve YPG'nin özgürleştirdiği coğrafya Suriye'nin üçte biri olmasına, Suriye halk bileşenlerinin yüzde 40'ı bugün bu bölgelerde oluşturulan sistem altında yaşamasına rağmen uluslararası toplumun aldığı kararların ya Türkiye'nin ya da İran'ın çıkarına olduğunu ifade etti.

AJANLAŞTIRMA POLİTİKASI
Mehmûd, "Bab El Hawa sınır kapısı açılıyor, Akdeniz'den rejim bölgesine destek geliyor ama bizim bölgelerimize büyük bir ambargo uygulanıyor. Suriye halklarının yüzde 40'ı bu bölgelerde yaşamasına rağmen Til Koçer Sınır Kapısı açılmıyor, yol verilmiyor. Bu da başka çare arayışlarının önünü açıyor. Şimdi Kuzey ve Doğu Suriye'de birçok insan kaçakçılık yapabilmek için her türlü imkanı kullanıyor. Bu kaçakçılık ne tarafa karşı yapılırsa yapılsın bölge için bir kapan-pusu konumunda. Bu toplumda kim onlarla temasa geçerse her türlü yöntemle MİT ya da rejim ajanı yapmaya çalışan bir girişim var. Onun için bugün bu bölgelerde yapılan ajanlık esas temelini uluslararası toplumun Suriye halklarının büyük kesiminin yer aldığı ve Suriye toprağının yüzde 35'ini oluşturan bu bölgeye yaklaşımından alıyor. Devrim sürecini gözden geçirirsek, toplumu en çok savunan bölge ve burada oluşturulan gücün olduğunu görürüz. Bölgeye gelen gazeteci, araştırmacı, siyasetçi, stratejiysen, diplomatlar, kendinden çok toplumu savundu. Hatta bölgeye gelen uluslararası güçler başka yerlerde verdiği kayıpları burada vermedi. Amerika bile Irak ve Afganistan'da verdiği kayıpları burada vermedi. Aynı zamanda bu bölgede yaşamak isteyen her insan güvenli bir şekilde yaşamını sürdürdü, sürdürüyor" dedi.

ÇÖZÜMÜ KİM, NEDEN ENGELLİYOR?
YPG Sözcüsü, 'Suriye'de çözümü hangi güçlerin neden engelledikleri?' sorusuna da yanıt verdi. DAİŞ'ten sonra Suriye'de siyasi çözümün gelişmesi gerektiğini ancak Cenevre, Astana ve Soçi vb. görüşmelere rağmen şimdiye kadar hiçbir çözüm geliştirilmediğini dile getiren Mehmud, "Son yıllarda Suriye'deki çözüm meselesinin artık Suriyelilerin elinden çıktığını, AKP-MHP iktidarının eline geçtiğini görüyoruz. İşgal altındaki bölgelerde çete grupları Erdoğan'ın yanında çete olarak çalışarak uluslararası kamuoyuna 'Libya'ya gitmeye hazırız, Ermenistan'a, bilmem nerede savaş varsa oraya gitmeye hazırız' diyor. Tüm dünyanın gözü önünde o bölgelerde Osmanlı hilafeti sürdürülüyor. Bölge bunların etkisi altında olduğu için çözüm gelişmiyor" diye konuştu.

'ULUSLARARASI TOPLUM BU GERÇEĞİ GÖRMELİ'
Kuzey ve Doğu Suriye'de Kürt, Arap, Türkmen, Çerkes, Süryani halklarının, Müslüman, Hristiyan, Êzidî inancının rahat bir şekilde birlikte yaşadığını dile getiren Mehmûd, Türk devleti ve bağlı çete gruplarının Suriye'yi çözümden uzak tuttuğunu kaydetti.

Mehmûd, uluslararası toplumun bu gerçeği görmesi gerektiğini belirterek, "Ancak Rusya ve Amerika gibi garantörler Türk devlet iktidarının görüşlerini, AKP-MHP'yi esas alıyor. Ayrıca Türkiye sözde 'iç güvenliği' için Suriye'de bulunuyor biçiminde söylemler dillendiriliyor, bunlar doğru değil. Türkiye bizim için çok önemli ve stratejik bir devlettir, gerçekten Türkiye içerisinde güvenlik ve demokrasi olsa çok iyi bir komşuluk yürütürüz" ifadelerini kullandı.

Suriye ile Türkiye arasındaki 700 kilometre sınırın 500 kilometrenin üzerindeki bölümünün DSG, YPG, YPJ ve diğer güçlerin kontrolünde olduğuna işaret eden Mehmud, "Türkiye'nin güvenliğinin olması bizim de çıkarımızadır" dedi.

'ORTADOĞU İÇİN BÜYÜK TEHLİKE'
Mehmûd, "Türkiye demokratik bir devlet olsa, bizimle demokratik bir şekilde alıp verirse, Türkiye coğrafyası Avrupa için ne kadar önemliyse bizim için de o kadar önemlidir. Ama Türkiye bunun yerine saldırmayı tercih ediyor. Bu da çözüm getirmez. Bu sadece Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye'yi etkilemiyor, bugüne kadar Türkiye'nin siyasetine göz yuman ülkeleri de etkileyecektir. O ülkelerde yaşayan halkı da etkileyecektir. Türkiye'nin yaptığı sadece Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye için değil, tüm Ortadoğu için büyük tehlikedir. Bu sadece Kuzey ve Doğu Suriye-Suriye'nin meselesi değil, uluslararası bir meseledir. Çünkü Suriye şimdi birbirinden kopuk bir ülkedir. Suriye, var olan rejim ve İdlib'den Golan tepelerine Efrîn, Bab, Ezaz, Cerablus'a yerleşen Ebu Bekir Bağdadi'den El Kaide, İhvan-ı Müslimin gibi çete gruplarına kadar, hatta dünyanın onun hakkında ceza alarak Suriye'de ambargoya neden olan bu rejime kadar bir kaos içerisindedir" diye belirtti.