25 Nisan 2024 Perşembe

Venezuela ABD'nin hedefinde

Trump'ın Suriye'den çektiği askerler yakın zamanda eve dönmüyor olabilirler. Kendilerini çok yakında gönderilecekleri Punto Fijo sahillerinde Chavistlerin Domuzlar Körfezi tarzında bir direnişiyle karşı karşıya gelmiş olarak bulabilirler.
Geçen Perşembe, yani 10 Ocak'ta, Nicolas Maduro Venezuela başkanı olarak ikinci dönemi için yemin etti. "İnsanlara diyorum ki" dedi Maduro, "bu başkanlık kuşağı sizindir. Bu kuşağın gücü sizindir. Bu oligarşiye veya emperyalizme ait değildir. Venezuela'nın egemen halkına aittir."
 
Bu iki kavram – oligarşi ve emperyalizm – yeni Maduro hükümetinin yüzleştiği iki problemi tanımlıyor.
 
OLİGARŞİ
 
İlk olarak Hugo Chavez ve şimdi de Maduro tarafından önderlik edilen sosyalist güçlerin 10 yıllık hükümetine rağmen Venezuela oligarşisi sıkı bir şekilde bozulmadan kaldı. Ekonominin büyük kesimini domine ediyor, ülkenin toplumsal servetinin çok büyük kısmını elinde bulunduruyor ve ana medya kurumlarını kontrol edyor. Doğu Caracas'taki Altamira mahallesinde kısa bir gezinti çoğu İspanya ve Florida'da da ev sahibi olan zenginlerin direngenliğini değerlendirmek için yeterli olacaktır. Pelucones, onları tanımlamak için kullanılan ifade, yani koca peruklular, aristokratik çağrışımları olan bir ifadedir. Bolivarcı hükümetin ükede politik ve ekonomik demokrasiyi genişletmeye yönelik tüm çabalarına karşı direndiler.
 
Bu oligarşi, medya aracılığıyla, politik ve toplumsal anlatıyı kontrol ediyor, Venezuela'daki krizinin doğasını kendi lehine kullanacak şekilde tanımlıyor. Nüfusun bu çok ufak kesimi için, Venezuela'nın tüm ciddi sorunlarının suçlusu Maduro hükümetidir. Hiçbir sorun, Venezuela'ya uzun süredir hakim olduları dönemle veya 1999'dan beri Bolivarcı devrimi boğmaya çalışan ABD ile ilişkilendirilmemektedir.
 
EMPERYALİZM
 
Emperyalizm bugünlerde nadiren kullanılan bir kelime. Uzak geçmişin sömürgecilik tarihine atılmış görünüyor. Yoksul ulusların kalkınma heveslerine karşı kendi gündemlerini sürdüren mali kurumların ve çokuluslu işletmelerin boğma yöntemine dair algı çok düşük düzeyde. Hatta ABD, Kanada ve Avrupa ülkelerinin kendilerine sorun saydıkları ülkelere karşı sert tavrıyla ilgili daha da az bir anlayış gelişmiş durumda.
 
Silahlar yakın zamanda sımsıkı Batı Asya ve Kuzey Afrika'ya -Irak, Libya, Suriye ve İran'a- doğrultulmuştu, ancak şimdi Latin Amerika'ya -Küba, Nikaragua ve Venezuela- odaklandılar. Bu ülkeler ekonomik yaptırımlar ve ambargolarla, yok edilme, gizli operasyonlar ve savaş tehditleriyle yüzleşiyorlar. Emperyalizm tanımı basittir: eğer dediğimizi yapmazsan seni yok ederiz.
 
Venezuela üzerinde muazzam bir baskı var. ABD Başkanı Donald Trump tekrar tekrar Maduro liderliğindeki Bolivarcı hükümetin devrilmesi çağrısı yapıyor. Yaptırımlar üst düzeye çıkarıldı. Ekonomik savaş normal hale geldi. Askeri işgal tehdidi ise gündemde.
 
LİMA GRUBU
 
4 Ocak'ta, Lima Grubu'ndaki 13 Latin Amerika ülkesi ve Kanada Maduro'yu Venezuela başkanı olarak tanımadıklarını açıkladılar. Bu açıklamanın perde arkasında Venezuela'yla birlikte Küba ve Nikaragua'yı da izole etmek için yarı küreyi baskı altına alan ABD var. ABD, Maduro'nun yeni başkanlık döneminin başlangıcını "Maduro'nun iktidarı gayrımeşru gasbı" olarak niteledi. 
 
Diplomatik dil bu tür bir kabalık içinde eriyip gidiyor.
 
Lia Grubu sadece bir nedenle oluşturuldu: Venezuela'nın mevcut hükümetini devirmek. Başka bir amacı yok. Yaptırımlar ve diplomtaik çekilmeler Lima Grubu'nun cephanesindeki parçalardan. Brezilya'da Jair Bolsonaro gibi sağcı politikacıların seçilmesiyle güçlenmiş ve Trump'ın köpürmeleriyle heveslenmiş Lima Grubu baskıyı artırdı.
 
Arjantinli Mauricio Macri, Bolsonaro'yla buluşmak üzere Brezilya'ya gitti. Orada Maduro "diktatörlüğünü" kınadı ve Maduro'yu – kişisel olarak – Venezuela'daki zorluklarla ilgili sorumlu olmakla suçladı. Kullanılan bu dil çok sert, Venezuela'da rejim değişikliğine yönelik tehlikeli bir itkiyi harekete geçirecek bir retorik.
 
Lima Grubu'nun BM Anlaşmasını ihlallerine, üyelerini Venezuela'da "demokratik düzenin restorasyonu" için ekonomik ve diplomatik adımlar atmaya teşvik etmek için olağanüstü bir toplantı toplayan Amerikalı Devletler Örgütü (Organization of Ameircan States, OAS) destek çıkıyor. Belki vurgulamaya gerek vardır, burada "demokratik düzenin restorasyonu" rejim değişikliğinin üstü örtük şekilde ifade edilmesidir.
 
ABD'nin BM temsilcisi Nikki Haley, BM Güvelik Konseyi'nin diktatörlük ve rejim değişikliği gibi bir dil kullanmasını sağlamaya çalıştığında diğer üyeler tarafından sert bir şekilde terslenmişti. Kasım 2017'de örneğin, Bolivya, Çin, Mısır ve Rusya Haley tarafından çağrılan gayrıresmi toplantıyı boykot etmişlerdi. O zamandan bu yana bu türden başka bir toplantı mümkün olmadı. Trump yönetiminin, Obama yönetiminin Hoduras'ta uyguladığına benzer bir şeyi Venezuela'da deneyeceğine dair bir endişe mevcut, hatta daha da kötüsü, Bush yönetiminin Irak'ta yaptığına benzer bir şeyi.
 
BAŞLIYOR
 
Maduro'nun yeminini Ulusal Meclis'te etmesine izin verilmedi. Muhalefet lideri Juan Guaidó tarafından engellendi. Maduro, anayasa tarafından belirlenen bir prosedürle bu nedenle yemini Yüksek Mahkeme'de etti.
 
Çarpıcı bir biçimde, OAS başkanı Uruguaylı politikacı Luis Almagro, Guaidó'yu başkan olarak selamladığını yazan bir tweet attı. Guaidó, şu ana kadar kendi adına başkan olduğunu iddia etmemişti. Ama burada olan şey bölgesel bir oluşumun yabancı bir yetkilisinin Venezuela halkının yerine geçerek Caracas'a yeni bir başkan atamaya yeltenmesiydi.
 
Daha da ürkütücü olan ABD Sözcüsü Mike Pompeo ve bakanlığının sözleriydi. Tweet'inde şöyle yazıyordu: "Zaman ŞİMDİ Venezuela'da demokrasiye dönme zamanıdır." "ŞİMDİ" kelimesinin büyük harflerle yazılmış olması Pompeo'nun herhangi bir süreçten değil darbeden bahsettiğini açıkça belirtiyor. Bu tweet'ten bir gün sonra Pompeo'nun bakanlığı twitter'da "yeni bir hükümete düzenli geçişe başlamak için zaman gelmiştir" diye yazdı. Bunun bir rejim değişikliği, bir darbe çağrısı olduğunu anlamak için satır aralarını okumaya gerek yok ve bu çağrı Washington D.C.'den geliyor.
 
Trump'ın ulusal güvenlik danışmanı John Bolton, Küba, Nikaragua ve Venezuela için "tiranlık üçlüsü" ifadesini uygun gördü. ABD'nin bu ülkelerin hükümetlerinden kurtulmak istediği gün gibi açık, buna belki de Bolivya'yı da ekleyebiliriz. Bunlar tehlikeli emareler.
 
Trump'ın Suriye'den çektiği askerler yakın zamanda eve dönmüyor olabilirler. Kendilerini çok yakında gönderilecekleri Punto Fijo sahillerinde Chavistlerin Domuzlar Körfezi tarzında bir direnişiyle karşı karşıya gelmiş olarak bulabilirler.
 
*17 Ocak 2019, Truthdig