1 Mayıs 2024 Çarşamba

Vahşet momenti - Efe Dağlı

Devrime açılmayan, tepeden tırnağa ekonomik görünen talep ve mücadele konularını dahi oraya bağlamayan, dahası en "sıradan" taleplerin parlayıcı-patlayıcı dinamikler barındırarak hızla dönemin konusu ve kaldıracı olabildiğini öngörmeyen statik yaklaşımları zaman ve hayat eler.
Yeni Zelanda'da ideolojik-moral tetikleyicisi sömürgeci terörizm olan bir katliamda, elli müslüman katledildi. Öldürülenlerin Müslümanlığına işaret ediyor çünkü bu saldırıda Müslüman düşmanlığı tetikleyici bir faktör. Irkçı saldırgan, bu yüzyılın başından bu yana örnekleri görülen yeni faşist zihin yapısına sahip. Dünya ölçeğinde saldırı çağrısı yaptı ve yer yer bu çağrıya kulak verenler çıktı.
 
IŞİD faşizmi saldırıya uğrayan, değerleri de tabiki aşağılanan Müslüman halklardaki öfkeyi manipüle ederek kendi siyasal amaçları uyarınca kullandı. Kontr-terör hamlesi gibi görünen Yeni Zelanda'daki saldırı ise Batı'da dinsel-ırkçı dalganın üstüne geliyor.
 
Evet, tekrar edeceğiz: Kapitalizm kendi yolculuğunun sonuna geldi. Tükenen, "ölen", varoluş krizinde debelenen kapitalizme karşı ülkeler, bölgeler ve giderek dünya ölçeginde alternatif sosyalist seçenekler yeterince büyütülmeyince ezilen insanlık her türlü musibetin hedefidir. Bu fidelikte ırkçı-milliyetçi saldırganlık kolaylıkla ürer.
 
Kapitalizm 'eski'dir. Ancak yeni olan da henüz doğmuş değildir. Bu ortamda Yeni Zelanda'daki saldırganın basına yansıyan metni aynı zamanda "Beyaz Adam" sömürgeciliğinin bütün unsurlarını taşıyor. Hegel'in "Tarihsiz Halklar" rezilliğini ihya edercesine "Batı"ya ait olmayan ne varsa düşman kesiliyor.
 
Rahatlıkla söyleyebiliriz: Sosyalizm dışındaki tüm ideolojik-politik akımlar bir yandan muhataplarınca düşmanlıkla yüklüyken aynı zamanda onları üretir. Milliyetçilik kendisini diğerlerine karşıtlıkla gövdelendirir, anlamlandırır. Bir 'dincilik'de diğerleriyle bu eksende birbirini keser. Burjuva liberalizmiyse kapitalizmi ilah beller ve ona biat eder.
 
Varolanın/kapitalizmin "eylemli eleştirisi" ise sosyalizmdir. O nedenle bu gibi konularda söz alacak, fikir, öneri ve alternatif üretecek olan sosyalistlerdir.
 
Bütün dinler birer devrim olarak doğdu. Ve bugün örneğin Müslüman halklar düşmanlıkla yüzyüze. Bu kimlikle direnmek haklı-meşru. Ancak buradan hareketle diğer halklara, dinlere düşmanlık, benzer bir düşmanlığı kendinde üretmektir. Dahası, kendini bundan alıkoyabilecek herhangi bir "din" odaklı siyasal örgütlenme de yoktur. 
 
Bu nedenle de en rahat ve kapsayıcı söz ve eylem üretecek olan sosyalistlerdir.
 
Saldırının hemen ardından dünya ölçeğinde ırkçı-dinci saldırıya tepki oluştu. Ne varki AKP iktidarı bundan faydalanmanın ve karşı ideolojik-psikolojik hamlede bulunmanın hesabını yaptı. Tenezzül ettiği katliam görüntülerini izletmeye dek düşürüldü. Daha dün ezan üstünden okunan yalan söylemeyi sindirenler için hiçbir değerden bahsedilemez zaten.
 
Buna Ayasofya'nın ibadete açılması türü kinci öneriler /ile/ Anzak askerlere karşı duygu dünyasını ele veren "gelirseniz tabutla dönersiniz" gibi ifadeler eklendi. Kısacası toplumun duyarlılığı ajite edilerek köpürtüldü. Böyle bir nefret atmosferinde idam çığlıkları dahil her saldırgan söylemin alıcısı çıkar tabii ki.
 
Siyasetin o buz gibi çıkarları uğruna harcanmayacak, feda edilmeyecek şey olmadığını rejimin bütün bileşenlerinin tavrı açıkça ortaya koyuyor.
 
Seçim atmosferi, türlü nedenlerle olağan zamanlarda dipte tutulan asıl gaye ve hislerin dışa vurucu halini aldı. Rejim, onun sürdürücüsü/işleticisi AKP tükenmiştir. Üstelik rakipleri pusudadır. İlk yol kazasında, ilk çoğunluk kaybı halinde üstünde tepinmeye hazır çok bürokrat ve siyasetçi var. Bu atmosferde yalan, hile, etik ihlal gibi başlıklar anlam kaybına uğradığı için Yeni Zelanda katliamından dahi nemalanmak sıradanlaşıyor.
 
Birbirinin "kontra"sı bu siyasetin bu tarafındakileri işiten "içerde" huzur olduğunu zanneder. Oysa ve mesala Alevi inancından milyonların talepleri görmezden gelinmekte, ve asimilasyona tabi tutulmaktadır. Alevileri, Alevi inancından insanların tarif ettiği gibi değil iktidarın kendi belirlediği kriterler üzerinden değerlendirildiğini her ayrıntıda görmek mümkün. Dolayısıyla sadece 'uzaktakilere' değil yanıbaşında olanlara da aynı bakış açısıyla yöneliyor iktidar.
 
Kürdistan siyasal özgürlük mücadelesini itibarsızlaştırmak, mücadelenin açık politik ve askeri politik cephelerini birbirinden kopararak iç ihtilafa düşürmek gibi şimdiye de sonuç vermemiş siyaseti inadına zorlamak bunun diğer görünümüdür.
 
Bütün bunlar keskin antikomünist söylemle, lümpen faşist bir dille, toplumun çeşitli kesimlerinde karşılıklı hınç ve nefret yaratan gündelik politika tarzıyla yaparlar, kendi elleriyle bütün o patlayıcı-yıkıcı başlıkların fitilini ateşlemiş olur.
 
Ucuzluk ve bayağılaşma burjuva politikacısının kaderidir. Onu oraya niyeti değil olayların akışı sürükler. Gelip tarihsel sınırına varmış kapitalizmin duvarına çarpa çarpa kendini üretir bu bayağılık. Faşisti daha bir faşist yapan bu sistem diğer siyasal eğilimleri de giderek ona benzetir. Ulusal, mezhepsel, dinsel boğazlaşmalar ve boğazlaşmaya can atan o fanatizm de niyet meselesinin ötesindedir.
 
Sosyalizm toplumsal özgürlüğü amaçlarken cennet vaat etmez. Ancak kapitalizm ve onun faşist vayasyonları gün be gün cinnet üretir. Kapitalizm aşılmak zorundadır. Yoksa bütün dünya bir cinnet mekanına dönecektir. İşçi, emekçi, öğrenci, entelektüel...Kısacası ezilenler dünyasının bütün bileşenlerinin kapitalizmi reddetme gerekçeleri güçlüdür. 'Vahşet Momentleri', gecikmenin gün geçtikçe artan maliyetine işaret eden alarm çığlıklarıdır.
 
Emekçi Sol mücadeleyi, kapitalizm ve onun siyasal varyantlarıyla bir arada yaşamanın yollarını keşfetmek zannedenler yanılır. Devrime açılmayan, tepeden tırnağa ekonomik görünen talep ve mücadele konularını dahi oraya bağlamayan, dahası en "sıradan" taleplerin parlayıcı-patlayıcı dinamikler barındırarak hızla dönemin konusu ve kaldıracı olabildiğini öngörmeyen statik yaklaşımları zaman ve hayat eler.
 
I. Dünya savaşı ortamı bir açıdan vahşet iklimiydi. Büyük yıkımlara yol açtı. Ancak aynı anda devrim iklimine de yataklık etti. Bugün de biten, varoluş krizinde debelenen kapitalizmin ürettiği vahşet ortamı kadar devrim ve sosyalizm imkanı da günceldir.