5 Mayıs 2024 Pazar

'Uyurken uyandırmaya kıyamadığımız çocuklarımız öldürülüyor'

Firari sanıkların yargılandığı Ankara katliamı davasında söz alan müşteki Zöhre Tedik, "Uyurken uyandırmaya kıyamadığımız çocuklarımız öldürülüyor. Kanımızın son damlasına kadar gerçek katiller yargılanana kadar burada olacağız" diye konuştu.
10 Ekim Ankara katliamı davasında firari sanıkların yargılanmasına başlandı. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin salonu yetersiz kaldığı için duruşma 10. Ağır Ceza Mahkemesi Duruşma Salonu'nda görülüyor.
 
Duruşmayı, katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları, HDP Milletvekilleri Murat Sarısaç, Mensur Işık, Nuran İmir, KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, Eğitim-Sen MYK üyeleri ve İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan izledi.
 
'YİNE BURADAYIZ BAŞKAN'
 
Duruşma kimlik tespiti ile başladı. Kimlik tespiti sırasında katılanların mahkeme başkanına "Gene buradayız başkan" demesi üzerine, Mahkeme Başkanı'ndan "Gelmenizi mi istemiyoruz anlamadım" diye yanıt verdi. Mahkeme Başkanı'nın müşteki olarak yaşamını yitiren Mustafa Budak'ın ismini söylemesine salondan tepki geldi. Mustafa Budak'ın Eşi Hanife Budak, "Eşim hayatını kaybetti ben buradayım" diye tepki gösterdi.
 
Mahkeme heyeti sanıklar İlhami Balı, Savaş Yıldız, Edremit Türe, Deniz Büyükçelebi, Yakup Selağzı, Kasım Dere, Nusret Yılmaz, Mustafa Delibaşlar, Walentina Slobodjanjuk, Muhammet Zana Alkan, Ömer Deniz Dündar, Cebrail Kaya, Ahmet Güneş, Kenan Kutval, Bayram Yıldız ve Hasan Hüseyin Uğur hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı'na ve Adalet Bakanlığı'na yazılan müzekkerelere cevap verilmediğini belirtti.
 
Ardından Avukat Sevinç Hocaoğulları, "Bundan tam iki yıl önce 7 Kasım 2016 tarihinde başladı. 54 celse görülen duruşma ardından karar duruşması Sincan Cezaevi'nde tamamlandı. Kararınızı istinaf ettik. Sanıkların olmadığı bir yargılamadan, sorumluluğu olanların açığa çıkması, yapılanların neler olduğunu konuşmak için yargılama boyunca yaşadıklarımızı hatırlatmak gerekiyor" diye konuştu.
 
3 yıl önce bir katliam yaşandığını ve soruşturma sürecinin kendilerinden kaçırılarak, yapıldığını anımsatan Hocaoğulları, konuşmasına şöyle devam etti: "Ailelerden kaçırılan soruşturma sürecinde adaletin sağlanamayacağını söylemiştik. Halen kısıtlılık kararı ile gizlenen IŞİD sorumluları ve kamu sorumlularının yargılanmadığı bir dava ile karşı karşıyayız. AYM'ye yaptığımız başvurudan 3 yıldır sonuç almış değiliz. Bugün bu sanık sandalyesinde oturması gereken Savaş Yıldız'ın nasıl bağlantıları olduğunu bilmediğimiz bir yargılama ile karşı karşıyayız. Adana ve Mersin soruşturmalarında da hale kısıtlılık kararı var. Alınan kısıtlılık kararının gölgesinde adalet sağlamaya çalışıyoruz."
 
'SORUMLULAR YERİNE MAĞDURLAR YARGILANDI'
 
Soruşturma ve yargılama sırasında öldürülen Mehmet Kadir Cebael'in öldürülmesi olayı ile ilgili suç duyurusunda bulunduklarını hatırlatan Hocaoğulları, "Kamu görevlileri yargılanmadı, 10 Ekim'i ananlar, greve gidenler, haberlerini yapan gazeteciler yargılandı. Cenazelerde slogan attıkları gerekçesiyle ailelerimiz yargılandı. Tek bir kamu görevlisi yargılanmadan onlarca, binlerce yurttaş yargılandı. O yüzden bu katliam bir siyasi katliamdır ve mahkemenizin de bunu ortaya çıkarması için mücadele edeceğiz" ifadelerinde bulundu.
 
DAİŞ örgütlenmesini aydınlatan bir yargılama olmadığını söyleyen Hocaoğulları, "Soruşturma aşamasında X, Y ve Z'ler emniyet tarafından bulunmazken, mahkemenin de bir çabası olmadığını gördük. Bugün ve yarınımızla ilgili bir yargılama. Kamu görevlilerinin sorumluluğunun açığa çıkması ile ilgili taleplerimizi söylemeye devam edeceğiz" diye konuştu.
 
'SALONLARDA VAR OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ'
 
10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Eşbaşkanı Mehtap Sakinci Coşgun ise katliam davasında gerçek bir yargılama yapılmadığını ve adaletin sağlanmadığını belirtti. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında aleni emarelerin yer aldığı davaya adli bir olay olarak bakılmaması gerektiğini vurgulayan Coşgun, sözlerini şöyle sürdürdü: "Katliam üzerinden 3 yıl geçti en azından firari sanıklardan birini boş sanık sandalyelerinde görmek istiyoruz. Davaya müdahil olmak istiyoruz. Sanıkların bizi tehdit ettiği, aşağıladığı, can güvenliğimizden kaynaklı endişelerimizin olduğu dönemlerde bile bu kadar öfkeli değildik. Sanıklar varken kendimizi daha fazla ifade ettik. Türkiye Cumhuriyet tarihine geçmiş bir katliam olarak bu neden insanlığa karşı suç kapsamında ele alınmadı. Biz yolun çok başındayız. Duruşmaları takip edeceğiz, salonlarda var olmaya devam edeceğiz. Sincan Cezaevi'ne de taşısanız da geleceğiz. Davayı nereye götürürseniz götürün, geleceğiz."
 
HER TARAFIM SIZI İÇİNDE'
 
Katliamda yaşamını yitiren Mustafa Budak'ın eşi Hanife Budak da "2015 tarihinde eşim barış mitingine katılmak üzere yola çıktı ve patlamada yaralandı. Yaralandıktan sonra tedavi gördü. Benim eşim 22 ay içinde 2 ay evine, çocuklarının yanına gelemedi. Eşimin tüm vücudunda yaralar olmuştu ve 22 ay hastane hastane gezdik. Boyundan aşağı felçli kaldı. 3 çocukla kaldım. Benim eşim 58 yaşında yaralandı 60 yaşında vefat etti. Benim eşim gar katliamı patlamasında yaşamını yitirdi. Her tarafım sızı içinde kendimi ifade edemiyorum eşimin hakkının aranmasını istiyorum davaya müdahil olmak istiyorum" dedi. 
 
Müştekilerden Zöhre Tedik ise şöyle konuştu: "Uyurken uyandırmaya kıyamadığımız çocuklarımız öldürülüyor. Biz hep vicdan vicdan dedik. Sizin adaletinize güvendik belki adalet çıkar diye. Bu heyet taş oldu kalem oldu. Onları ne buraya getirdi ne de soruşturmayı genişletti. Bu heyetin vicdanına sığındık, 'nasıl yatacaksınız' diye sorduk. Rekor cezalar verildi ama tetiği yöneltenler nerede. Tekrar adalete inanmak istiyorum. Koltuklar kimseye kalmaz. Kanımızın son damlasına kadar gerçek katiller yargılanana kadar burada olacağız. Siz isteseydiniz burada yargılanırlardı. Siz görevden alınmaya rağmen görevinizi keşke yerine getirseydiniz."
 
'SİZ ÖFKEMİZDEN KORKUN'
 
Yaralı olarak kurtulan Ayşegül Duman da gerçek adalet sağlanana kadar gelmeye devam edeceğini söyledi. "Neden buradayız, siz neden buradasınız" diye soran Duman, şöyle devam etti: "Sizin için sıradan bir gün olabilir. Ama şu sıralardaki salon için sıradan bir gün değil. Bizim gecelerimiz, uykularımız, her şeyimiz yarım. Bir sanık neden firari olur söyler misiniz? Yakalandılar mı bırakıldılar mı yoksa cezaevinden mi kaçtılar bana açıklayın. Bunlarda şimdi İstanbul Valisi olan, 'kokteyle saldırı' olduğunu söyleyen dönemin cumhurbaşkanı, 'oylarımız arttı' diyen dönemin Başbakan'ı sorumludur. O gün alanda yerde yatarken 'süpürün bunları' diyenler neden yargılanmıyor. Onların yargılanmasını istiyorum. Yarın bunlar tahliye olmaya başladığında siz o zaman bizim öfkemizden korkun. Biliyoruz ki dünya da ve Türkiye'de hiçbir katliamın sahibi yoktur diye size ilk ifade verdiğim sürede söylemiştim. Yanımızda olun gerçek adaleti sağlayın istedik ama vardığımız sonuç ortada.  Lütfen hakim bey arkanızda yazan yazının hakkını verin."
 
'KAMU GÖREVLİLERİNİN SORUMLULUĞU OLMADIĞINI İSPAT EDİN'
 
Müşteki Evrim Pınar Mak da mahkeme heyetine, "Bir ülkede adalet neden olur, neden olması gerekir. Bize okul yılları boyunca neden ezberletildi?" diye sordu. "Adaleti kim sağlar siz sağlayamadığınıza göre bize bir yer söyleyin biz oraya gidelim Sayın Başkan" diyen Mak, "Susuyorsak korktuğumuz için değil hala adalet umuduna olan inancımızdan kaynaklı susuyoruz. Sizin çocuklarınız için buradayız. İlkel toplumlardaki gibi gidip suçluları biz mi vuralım bunu mu istiyorsunuz başkan" diye konuştu. 
 
Mak'In, "Siz buraya maaş için geldiniz ben ise adalet için geldim" demesine Mahkeme Başkanı tarafından "Böyle devam etmeyelim. Üslup ve tarzınız yargılamaya uygun değil. Buyurun siz yönetin o zaman" dedi. Mak'In tepkisinin devam etmesi üzerine Mahkeme Başkanı'nın ağzından, "Keşke imkanım olsa da her şeyi konuşsak hakim konuşamıyor işte" sözlerinin dökülmesi dikkat çekti.
 
'TORUNUMUN GÖZLERİNE BAKAMIYORUM'
 
Katliamda yaşamını kaybeden avukat Uygar Coşgun'un annesi Nuray Coşgun ise şunları kaydetti: "İki yıldır buraya geliyoruz. Ama biz yaşamıyoruz hâkim bey. Benim oğlum alandan bir resim yollamıştı o coşku o neşe o kadar büyüktü ki çocuklarımızın geleceği için umut olma yolunda ilerlediğini düşünüyorduk ama 10 Ekim tarihinde bu inancımız bitti. Ben oğluma savcı, hakim olması için sınavlara girmesini daha önceden istiyordum ama bugün anladım ki benim oğlum gerçekten vicdanlı olduğu için sizin koltuklarınızda oturmak istemedi. Gerçekten artık gerçekler yargılansın, bizler insanız oğlumdan yadigâr torunumun gözlerine bakamıyorum. Bunu yaşatanlara nasıl ceza verilmez. Onlar dışarıda gezerken bizlerin vicdanı nasıl rahat olacak."
 
'YAKALANMAMALARININ SORUMLULUĞU KİMDE'
 
Avukat Eylem Sarıoğlu da firari sanıklar olmadığı sürece yargılamanın eksik olacağını kaydetti. Yargılama boyunca ortaya çıkan belgelerde kamu görevlileri tarafından DAİŞ üyelerinin nasıl takip edildiği, dinlendiğinin söyleyen Sarıoğlu, "Bu ülkenin istihbarat raporlarında emir olarak geçen Nusret Yılmaz bizim dosyada sadece IŞİD üyesi olarak geçiyor. Bunlar nasıl kaçtılar ya da geçmeden nasıl bu katliamın örgütleyicisi oldular?  Ömer Deniz Dündar, Muhammed Zana Alkan gibi firari sanıklar, Yunus Durmaz'ın evindeki belgelerden dosyamıza giriyor. Ama bunlar hakkında daha önce Adıyaman'da kayıp olmasına ilişkin ihbarlar var. Bunların gözaltına alınmış ve bunlara takipsizlik kararı verilmişler. İstihbarat raporlarında yine Adıyaman Emniyet'inin yazısının yer olduğu 13 Ekim 2014 yılında ülkemizden ayrılarak, Suriye'ye gitmiş olduğu bilgisi var. Bunların Suriye'ye gitmesinin engellenmediği, işlem yapılmadığı olarak yorumluyoruz. Bu kadar belge, bilgi, gözaltı uygulanırken, bu kişilerin yakalanmamış olması ya da direk serbest bırakılması devletin, emniyetin, yargının elinde iken serbest bırakılmışsa onların burada olmamasının sorumluluğu kimdedir" diye sordu.  
 
Duruşmaya verilen aranın ardından söz alan avukat Murat Gündüz, taleplerde bulunacağını söyleyerek, şöyle devam etti: "Antep ile ilgili 2012 yılından itibaren takip edilmişlerdir. Birçok soruşturma açılmış. 30 Haziran 2015 tarihinde Antep Cumhuriyet Başsavcılığı, Emniyet'e Yunus Durmaz'dan İlhami Balı'ya kadar IŞİD sanığı birçok kişinin gözaltına alınmasını istemiş. Savcılık tarafından TEM'e verilen yazının akıbeti belli değil. Bu yazıya istinaden Antep Emniyeti'nin ne yaptığının sorulmasını istiyoruz. Ağustos 2015'e kadar Antep Emniyeti'nin kayıtları var. Polis verilen yazı üzerine bunları takip etmiş, takip ettiyse bir takım şeylerden haberi olmuş olmalı. Antep Emniyeti'ne bu yazının akıbeti sorulmalı. Antep'te olduğu sürece Yunus Durmaz firari bir sanık ve elini kolunu sallayarak gezmiş."
 
'FAİLLER AÇIKÇA KORUNUYOR'
 
Alya Sitesi'nde bulunan evlerin DAİŞ tarafından kullanıldığını anımsatan Gündüz, "8 Ekim 2015 tarihinde depoya canlı bombalar getiriliyor dosyada mevcut. 2 gün boyunca depoda kalıyorlar. 9 Ekim akşamı depodan çıkarılıp, Alya Sitesi'ne getiriliyorlar. O gece Alya Sitesi'ne yoğun bir giriş, çıkış var. Halil İbrahim Durgun ve Yakup Şahin'in saat 22.00'ye doğru apartmanın tüm elektrik sistemi kapatılıyor ve ışıklar kapanıyor. Durmaz, meydanı gören kamerayı çeviriyor. Bu adam aranan bir şahıs o ana kadar kamerayı hiç kapatma gereği duymuyor ve korkmuyor. İllegal bir iş yapan insanın kamera altında iş yapması insan doğasına aykırı. Adam çarşıdan tüp alıyor, geliyor. Hiçbir zaman kendini saklama gereği duymuyor. Ama canlı bombaları çıkarırken, ışıkları kapatıyor. Aranan bir kişi her yerde kamera olmasına rağmen çok rahat girip, çıkıyor. Bu rahatlık farklı bir yerden kaynaklanıyor, bu açıkça korunduklarını gösteriyor" ifadelerinde bulundu.
 
'X ŞAHSIN KİM OLDUĞUNU POLİS NEREDEN BİLİYOR'
 
"Alya Sitesi'nde birden fazla kamera var" diyen Gündüz, taleplerini şöyle sıraladı: "Bu kameralar soruşturma aşamasında sorulmamış. Kamera kayıtlarına bakıp da eve gelen X şahsın kim olduğunu polisler nereden biliyor? Fotoğrafı çekilmiş apartmana girerken, örgüt evine giren olarak dosyaya giriyor. Bu kayıtların tümünün celbini talep ediyoruz. Apartmanın bahçesindekilerin örgüt evine geldiği söyleniyor. Bunu nereden biliyor, nereden tanıyorlar? Bu kayıtların tümü Antep Emniyeti'nden istenmesi ve bilirkişiye gönderilmesi gerekir. İçişleri Bakanlığı'nın ödül listesi var. İçişleri Bakanlığı'nın listesinde kırmızı, mavi ve yeşil listelerde bu sanıkların isimleri var. Bu bültenin önemi şu; kırmızı listede olan İlhami Balı ve Deniz Büyükçelebi için bir sınıflandırma yapmış. 16 firari sanıktan 12'si bu bültende var. Bakanlıkta bizim dosyamızda olmayan deliller var. İçişleri Bakanlığı'na yazı yazılarak, ödül listesinde yer alan IŞİD sanıkları ile ilgili bütün bilgilerin celp edilmesini istiyoruz. Bakanlıktan aranan IŞİD sanıklarının kimler olduğu ve hakkındaki bilgilerin dosyaya gönderilmesini talep ediyoruz."
 
'X, Y, Z'LERİN TESPİT EDİLMESİ LAZIM'
 
Dosyada X, Y ve Z'lerin tespit edilmesi gerektiğini vurgulayan Gündüz, "Antep'ten getirdiğimiz dosyalarda 314 Nolu dosyada 156 IŞİD'linin fotoğrafları var. Bu mutlaka dosyaya celp edilmeli. IŞİD şüphelilerinin Antep'teki tüm verilerini, Antep'te yapılan gözaltılarda alınan kişilerin fotoğraflı kimlik bilgilerinin yer aldığı albümünün getirilmesini, halen meçhul olan X, Y'lerin tespit edilmesini, Emniyet Genel Müdürlüğü ve İnterpol'ün yüz tanıma sistemlerinin kullanılmasıyla bunların tespit edilmesini talep ediyoruz" diye konuştu. 
 
Gündüz, özellikle X-17'nin çok önemli olduğunu ve tespit edilmesi gerektiğini dile getirerek, bunun da kamera kayıtlarından bulunabileceğini kaydetti.
 
'YAKALANMAYAN SANIKLAR SUÇ İŞLİYOR'
 
Avukat İlke Işık da kovuşturmanın genişletilmesi yönünde taleplerinde ısrar edeceklerini söyleyerek, "Firari sanıklar bilerek, isteyerek yakalanmadılar. Antep'te yaşıyor ve o örgütlemenin en önemli ayağıdır. Antep 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada Yunus Durmaz ve Nusret Yılmaz'ın evinin fotoğraflarından ibaret. Dinleniyorlar, takip ediliyorlar ama Durmaz ile ilgili yakalama yok. İstanbul'da Durmaz hakkında açılan soruşturma ve yakalanma kararını istiyoruz. Yakalama kararı olan ve evini bildikleri halde yakalamayanlar suç işlemiştir ve bunların cezalandırılmasını istiyoruz. Yine firari sanık Ahmet Güneş hakkında açılan 2016/236 esaslı dosyada birçok bilgi var. Dernekler üzerinden yürütülen 10 Ekim 2015 günü Genç Ensar Derneği kendini feshediyor. Ahmet Güneş isimli sanığın 10 Ekim 2015 tarihinde hakkında yakalama olup, olmadığının sorulmasını istiyoruz" ifadelerini kullandı.
 
Antep'te görülen 2016/128 esaslı dosyanın çok önemli olduğunu ifade eden Işık, 2015 Temmuz'da Yunus Durmaz, Nusret Yılmaz ve Ahmet Güneş'in bulunamadığı yönünde tutanaklar tutulduğunu aktararak, "Antep Emniyeti ve Antep Savcılığı'nın ne yaptığını? Merak ediyoruz. Bu bilgilerin Antep Cumhuriyet Savcılığı ve Emniyeti'nden istiyoruz. UYAP kayıtlarının yeniden Yunus Durmaz, Halil İbrahim Durgun ve Yunus Emre Alagöz hakkında davalar olup, olmadığının istenmesi gerekiyor. Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 2017 esaslı dosyanın getirilmesi gerekiyor çünkü yakalanmayan sanıklar suç işliyor" dedi.
 
Işık, savunmasının devamında ise şu taleplerde bulundu: "Mülkiye Müfettişleri raporundan bahsetmeye devam edeceğiz. Burada emniyet yetkililerin sorumluluğundan bahsediyor. Müfettişler 8 klasörlük bir araştırma yapmışlar. Raporda öğrendiğimiz bir şey var ki bu sanıklarla ilgili önleyici iletişime müdahale olduğunu öğrendik. Yunus Emre Alagöz, Yakup Şahin, Yunus Durmaz, Deniz Büyükçelebi hakkında 2015 Aralık ayında halen devam eden 3 kişi olduğu yer alıyor. Biz hala 3 yıldır bu 3 kişinin kim olduğunu bilmiyoruz. İstihbarat Daire Başkanlığı'nın söylediği bu 3 kişi kimdir artık bize söylenmesi gerekir. Bunlar kimdir, nasıl bir işlem yapılmış? Alagöz, Şahin, Büyükçelebi, Durmaz hakkında yapılan dinlemeleri Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan istememiz gerekiyor. Gerçek ertelenemez. Bunlar mahkeme ve adaletten saklanmamalıdır. 
 
FİRARİ SANIKLARLA İLGİLİ BÜTÜN BELGELER GETİRİLMELİ
 
Antep'te görülen 2017/27 esas sayılı dosyasında içinde Yunus Durmaz'a ait dijital materyaller var. Durmaz ile ilgili bilirkişi dijital raporlarını gönderdi. Raporda bahsedilen dijitaller bizim dosyamızda yok. Bu dijitallerin tamamını talep ediyoruz. Orada başka burada başka materyaller var. Bilirkişideki incelemeyi Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı yapıyor. Durmaz bu katliamın planlayıcı ve onun üzerinden çıkan her türlü belge İstihbarat Daire Başkanlığı'ndadır. Onlar olmadan bu dosyada bütünüyle bir yargılama yapıldığı söylenemez. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan tüm belge ve kayıtları istiyoruz. Edremit Türe'nin maaş aldığını dosya üzerinden öğrendik. Diğer sanıklarla ilgili bilgi ve belgelere de İstihbarat'tan ulaşacağız. Tüm firari sanıklarla ilgili İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan tüm belgelerin getirilmesine yönelik taleplerimizin yerine getirilmesini istiyoruz. Bu araştırma yapılmadığı sürece yargılamada ileriye gidemez. Getirilmemesi yönünde bir karar verirseniz bizde bu yargılamanın görünürde yapılacağını düşüneceğiz."
 
2016/232 esaslı dosyada Ömer Deniz Dündar, Kasım Dere, Muhammed Zana Alkan, Yunus Emre Alagöz ve Yunus Durmaz'ın gözaltına alındığının bilgisine ulaşıldığını belirten Işık, "Bunların ailelerinin başvuruları var. Canlı bomba olması muhtemel insanlar 2014'te gözaltına alınmışlar. Adıyaman TEM, Hatay TEM ve Adıyaman TEM ve Atatürk Havalimanı'nda gözaltına alınmışlar bunlar neden gözaltına alınmış istenmesini istiyoruz. Ailelerin yaptığı resmi şikâyetler üzerine Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma açmış. Bu soruşturmanın akıbetinin yer aldığı bu dosyayı talep ediyoruz. Gürcistan'dan sınır dışı edilen Nusret Yılmaz nasıl yakalanmamıştır? Bunun sorulması gerekiyor bunun cevabı geldiğinde Yılmaz hakkında işlem yapmayanlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istiyoruz. Edremit Türe'nin SGK'den emekli maaşı aldığı önemli, emekli maaşını nasıl alıyor? Bu bilgiler bu sanığın yakalanması için bilgi verir. SGK'den hangi bankaya yatırıldığının bilgisinin verilmesini istiyoruz. Savaş Yıldız hakkında Adana ve Mersin'de açılan soruşturmanın hangi aşamada olduğunun ve saldırıya ilişkin bilgilerin dosyaya getirilmesini talep ediyoruz. Yıldız hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazı yazılmasını ve dosyaya getirilmesini istiyoruz" diye konuştu.
 
'ŞENGÜL BÜYÜKÇELEBİ'NİN DİNLENMESİ ÖNEMLİDİR'
 
Suriye ve Irak'ta yaşayan DAİŞ'lilerin iade edilmek istendiğini kaydeden Işık, firari sanıkların Suriye'de olabileceği ihtimali olduğunu ve buna dair Türkiye Cumhuriyeti'nin ilgilenip, ilgilenmediği sanıklar varsa Dışişleri Bakanlığı'ndan sorulmasını istediklerini belirtti. İlhami Balı'nın eşi Hülya Balı'nın tanık olarak dinlenmesi gerektiğini söyleyen Işık, "Katliamdan sonra eşiyle birlikte kaldığı ifadesinde yer alıyor. Balı'ya sorularımızı yönlendirmek istiyoruz. Önemli firari sanıklardan birinin eşinin tutuklu olması elimizdeki tek şey. Mahkemeye getirilmesini de istiyoruz. Şengül Büyükçelebi'nin de dinlenmesi önemlidir. Suruç'ta tanıklık yapmıştı bu dosyada da maddi gerçeğe ulaşmak için eşlerinden başlayan bir süreçle yol alabiliriz" dedi.
 
İddia makamı, İzmir Barosu Başkanlığı'nın davaya müdahil olma talebinin kabulünü, firari sanıklar hakkında verilen aramanın beklenilmesi ve yetkili makamlara sorulması, Emniyet Genel Müdürlüğü'nde DAİŞ sanıklarının fotoğraflarının ve kimliklerine dair bulunan tüm belgelerin istenmesini talep etti.
 
Verilen aranın ardından ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, "İzmir Baro Başkanı'nın davaya katılma talebinin kabulüne, haklarında yakalama ve tutuklama kararı verilen sanıkların infazının beklenmesi ve kolluk birimlerine yazı yazılmasına, Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı'ndan akıbetinin sorulması, X, Y, Z'lerin bulunması için Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasına, Antep Emniyet Müdürlüğü'ne IŞİD sanıklarına dair albümler için müzakere yazılmasına, İstanbul Ağır Ceza, Hatay Ağır Ceza Mahkemesi'nden sanıklar hakkında açılan davaya ilişkin dosyaların istenmesine, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne müzekkere yazılarak sanık Yunus Durmaz hakkında tüm kayıtların istenmesi, İçişleri Bakanlığı'nı listesinde ödülle aranan IŞİD sanıkları hakkında bilgi istenmesi, Edremit Türe için SGK'ye müzekkere, Şengül Büyükçelebi ve Hülya Balı'nın tanık olarak dinlenmesi için müzekkere, Savaş Yıldız hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'na müzekkere yazılmasına karar olunur" diye kaydetti.
 
Mahkeme heyeti, bir sonraki duruşmayı 18 Nisan 2019 tarihine erteledi.