22 Aralık 2024 Pazar

Umut Erbay yazdı | Faşist şeflik tutsak yakınlarına neden saldırıyor?

Hapishanelerde devrimci tutsakların tüm katliam, baskı ve işkencelere karşı ortaya koydukları direnişi salt hapishanelerle sınırlı düşünmek, anlam ve oynadığı rolü anlamamak anlamına gelir. Hapishanelerdeki direniş, salt tutsakların kendi inançlarını korumalarının sonuçları değildir. Hapishanelerdeki direniş, faşist şeflik rejiminin toplumu teslim alma saldırılarının başarısız olmasının da en önemli dayanaklarından biridir.

Türkiye ve Bakurê Kürdistan'ında 9'u çocuk olmak üzere toplam 399 farklı tipte hapishane bulunuyor. Yıl sonuna kadar bu sayıya 18 hapishanenin ekleneceği faşist şefin Adalet Bakanınca ilan edilmiştir. 31 Mart 2022 tarihi itibariyle hapishanelerde bulunan tutsak sayısı 314 bin 502'dir. Tutsakların 275 bin 965'i hükümlüyken 38 bin 537'si tutuklu konumundadır. Türkiye, dünya ülkeleri arasında en fazla tutsak sayısı sıralamasında, Rusya'dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Faşist şefin Adalet Bakanlığının övünç tablosunda 2006 yılından bugüne kadar 265 yeni hapishane yapıldığı ilan edilmektedir.

İnsan Hakları Derneği verilerine göre, hapishanelerde 651'i ağır olmak üzere 1517 hasta tutsak bulunmaktadır. 2021 yılında yedisi tahliyelerinden kısa bir süre sonra olmak üzere 59 tutsak hapishanelerde yaşamını yitirmiştir. 2022 yılının ilk 9 ayında ise, yaşamını yitiren tutsak sayısı 45'tir. İntihar süsü verilerek katledilen tutsakların ardından açılan davalar sümen altı yapılırken, tüm girişimlere rağmen pek çoğunda soruşturma dahi açılmamaktadır. Garibe Gezer'in katli sonrası yaşanan süreç tüm tabloyu açıklar niteliktedir.

Faşist şeflik rejimi, işkencehane ve katliam merkezlerine dönüştürdüğü hapishaneler üzerinden, tüm topluma açık bir hapishane sistemi ve kendisine biat yoluyla teslimiyeti dayatıyor. Yıllardır hapishanelerde teslim alma ve devrimci iradeyi kırma saldırılarını sistematik hale getiren faşist şef, direnişi sürdüren ve boyun eğmeyen devrimci tutsaklara, saldırganlığını arttırarak yanıt veriyor. Hasta tutsaklar için hapishaneler birer tabutluğa dönüştürülmüşken, devrimci tutsakların tahliyesinin engellemesi yoluyla devrimci iradenin kırılması ve pişmanlığın yaygınlaştırılması hesap ediliyor. Tarihi kendinden başlatmakla mahir faşist şef, her dönem hapishanelerin faşist saldırganlığın hedefi olduğunu, kendisinden önce de sayısız katliam ve işkence yöntemi denendiğini ve tüm bu süreçlerin ağır bedeller pahasına direnişle yanıtlandığını hatırlamak istemiyor.

Hapishaneler devrimler tarihinin bütününde, en temel direniş kalelerinden biri olagelmiştir. Tüm dünyada faşist diktatörlükler, hapishanelerde, toplama kamplarında devrimci tutsakların iradesini kırmanın, teslim almanın, dışarıda da toplumu teslimi anlamına geleceğinin farkındalığı ile hareket etmişlerdir. Hapishaneler faşizm için, kendi zaferinin arenası konumundadır. Faşist şef Erdoğan'ın, devrimci tutsaklara dönük işkence ve saldırıları stratejik hedefleriyle bağlıdır. Faşist şeflik, sisteminin hangi düzeyde kabul gördüğünü ya da göreceğini anlamak için kullandığı deney alanıdır. Tam da bu nedenle, tüm topluma yönelen saldırıların ilk uygulanma merkezleridir. Dolayısıyla buradan elde edilecek sonuçlar, dışarıda yürütülecek saldırı politikalarının da seyrini belirlemektedir.

Bu durumu birkaç örnekle somutlamak gerekirse;
2016 yılındaki darbe girişimi sonrasında, hapishanelerde tek tip elbise dayatmasına ilişkin nabız yoklanırken; tüm toplum dinamiklerine tekçilikle faşist şeflik rejimine biat dayatılmıştır. Devrimci tutsaklar, bu saldırı girişimleri karşısında, net biçimde direnişe hazır olduklarını ilan etmişlerdir. Dışarıda faşist şeflik rejimine karşı, öncünün, devrimci yurtsever hareketin ve emekçi sol hareketin kimi bölüklerinin direniş ve mücadelesi kesintisiz sürmüştür.

Dönem boyunca devrimci tutsaklara sistematik işkence politikaları uygulayan faşist şeflik, kıramadığı devrimci irade karşısında, her geçen gün daha fazla saldırganlaşmakta, işkencenin dozunu arttırmaktadır. Dışarıda ise, sokağı terk etmeyen, karşısında duran tüm güçlere dizginsizce saldırmaktadır.

Hapishanelerde çıplak arama, ayakta sayım dayatmaları, türlü gerekçelerle fiziksel işkence, iletişim-haberleşme hakkını gasp ya da sistemli olarak engelleme, ailelerden uzak noktalara sürgün, sürekli saldırı ortamı oluşturulması yoluyla devrimci üretkenliğin koşullarını ortadan kaldırma, disiplin cezaları yoluyla tutsakların moral ve motivasyonunu kırma, uzun tutukluluk ve siyasallaştırılan yargı yoluyla umut kırımı yaratma en bilinen saldırılardır. Dışarıda, tüm eylem ve etkinliklere saldırarak alenen işkence yapma, demokratik kurum ve kuruluşları kapatma ya da etkinlik alanlarını daraltarak içini boşaltma; devrimci, yurtsever, ilerici güçlerin neredeyse tüm söylem ve eylemlerini yargılama konusu yaparak irade kırmaya çalışma; sistematik takip, taciz, tehditler yoluyla korku iklimi yaratma; tüm kamuoyunun gözü önünde HDP vekillerine saldırma, darp etme yoluyla hangi konumda olursanız olun hedefsiniz duygusunu örgütleme; işçi ve emekçilerin sermayeye yönelen tüm eylemlerine saldırarak verilene rıza gösterilmesini dayatma; konser ya da sosyal etkinlikleri yasaklama yoluyla toplumsal etkileşimin tüm koşullarını ortadan kaldırma dönemin temel politikalarıdır. Hapishaneler ile paralel biçimde dışarıda örgütlenen saldırıların amacı ortaktır. İrade kırımı yoluyla teslimiyet ve örgütlülüğün tasfiyesi.

Devrimci tutsakların tüm katliam, baskı ve işkencelere karşı ortaya koydukları direnişi salt hapishanelerle sınırlı düşünmek oynadığı rolü anlamamak anlamına gelir. Hapishanelerdeki direniş, salt tutsakların kendi inançlarını koruma amaçlı değildir, faşist şeflik rejiminin toplumu teslim alma saldırılarının başarısız olmasının da en önemli dayanaklarından biridir. Dolayısıyla devrimci tutsakların direnişini sahiplenmek, onlara yönelen saldırılar karşısında mücadelede, tutsak yakınlarına destekçi pozisyonunda konumlanmak olarak ele alınamaz. Hapishanelerle ilişkileniş, tutsaklara dönem dönem yazılan mektup ya da kartlara, onların kitap, kıyafet ya da maddi ihtiyaçlarının karşılanmasına katkı düzeyine indirgenemez. Tutsaklarla ilişki, salt vicdani ve insani bir ilişki zeminine indirgendiği anda, faşist şeflik tutsaklara saldırılarında kendi cephesinden kısmi de olsa bir kazanım elde etmiş olacaktır.

Faşist şeflik, en çıplak saldırı sahasından ortaya çıkan direniş ve devrimci durumun görünür ve bilinir olmasını önlemek için tüm yollara başvurmaktadır. Uzun zamandır tutsakların ziyaretçilerinin engellenmesinin, hesabına para yatırılmasının dava konusu yapılmasının amacı, tutsakların yalnızlaştırılması ve toplumla bağının kesilmesidir. Bu yoldan tutsakların toplumsal etkileşim kanalları ortadan kaldırılarak, direnişlerinin toplumda yaratacağı güç ve motivasyon da yok edilmek istemektedir.

Hapishaneler dışarıdaki saldırganlığın aynasıdır. Devrimci tutsakların ortaya koydukları direniş ise, dışarının direnişine yön tayin edici konumdadır. Faşist şefliğin tüm saldırganlığına rağmen, teslim alamadığı devrimci tutsaklar, toplumu teslim almadaki başarısızlığının da en çıplak yansısı olmaktadır. Sistematik ve kitlesel tutuklama saldırıları bu başarısızlığın bir sonucudur. Sokaktan koparılan güçlerin, hapishanelerde umut kırımına uğratıldığı anda, dışarıda da kazanılacağı bilinmektedir.

Faşizmin bu planının farkında olmak, hasta tutsakların neden ölüme terk edildiğini de anlamak demektir. Faşist şeflik rejiminden insani ya da vicdani bir tutum beklemek ve hasta tutsakların tahliyelerini bu zeminden talep eder duruma gelmek; tüm devrimci tutsaklara net biçimde düşman hukuku uygulayan faşist şeflik rejimini de eksik anlamak demektir. Siyasallaşan yargı ve aparatları, bakanlığı, kadrolaştırılan hapishane yönetim ve personelleri yek vücut faşist şefin hizmetindedir.

Faşist şeflik başarısızlıklarını intikam siyasetiyle perdelemek istiyor. Hapishanelerde kıramadığı devrimci iradenin intikamını aileler üzerinden alıyor. Komünist öncü, devrimci yurtsever hareket ve emekçi sol hareketin eylem ve etkinlikleri sonucu verdiği kayıpların ve başarısızlıklarının intikamını tutsak düşen devrimciler üzerinden alıyor. Özyönetim direnişi sonrasında yapılan yargılamalarda hemen hemen tüm tutsaklara ağır müebbet cezalarının verilmesi bundandır. Kürdistan'a dönük işgal ve imha saldırılarında başarısız olundukça Kürt halk önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit saldırısını ağırlaştırarak sistematik hale getirmesi bundandır. Son olarak İzmir'de gözaltına alınarak tutsak edilen üç komünistin, farklı hapishanelere sürgün edilerek her birine bulundukları hapishanede ağır tecrit politikası uygulanması bundandır. Aysel Tuğluk'un tahliye edilmemesindeki ısrar bundandır.

Hasta ve infazı yakılan tutsakların aileleri aylardır İstanbul, İzmir ve Amed başta olmak üzere Adalet Nöbetleri tutuyor, hapishane ve adliye binaları önünde eylemler yapıyor. Faşist şeflik rejiminin tutsaklara dönük düşman politikası, dışarıda da ailelere uygulanıyor. Meydanlar, adliye binalarının önü tutsak yakınlarına yasaklanıyor, aileler her hafta polis ablukasına alınarak işkenceden geçiriliyor.

Faşist şeflik rejimi, karakteriyle uyumlu ve tutarlı bir hattan ilerliyor. Devrimci ve yurtsever harekete düşman olmanın gereğini yapıyor. Esas soru, devrimci onur ve direnişin merkezleri olan hapishaneler ve devrimci tutsaklarla ilişki söz konusu olduğunda pratiğimize hangi görüş açısı yön veriyor. Tutsak yakınlarımıza kalkan her elin, yapılan işkencenin hepimize yapıldığı farkındalığı ile hareket ediyor muyuz? Tutsak yakınlarının başlattıkları, tüm işkence ve saldırılara rağmen inatla sürdükleri eylemlerin sahibi miyiz yoksa destekçisi miyiz?

Faşist şeflik rejimine karşı fiili meşru mücadelede, hapishanelerle bağlı mücadele dönemsel değil temel ve de stratejik öneme sahiptir. Unutmayalım ki, devrimci tutsakların direnişlerinin yarattığı umut halesinin ışığından payımıza düşeni almak ve bu haleyi korumak, devrimci varlığımızı korumakla eşdeğer.