20 Nisan 2024 Cumartesi

Türk halk onurunu yükseltenlere bin selam*

Türk emekçi sınıfları, Türk aydınları, kendini ilerici sayan herhangi bir Türk, eğer burjuva Türk ulusçuluğundan kendini kurtaramazsa çürür, burjuvazinin elinde hiçleşir, insani değerlerini yitirir. Eğer kişi Türkiye'de kendisini bir ilerici, devrimci ya da komünist olarak tanımlıyor, kendisini emekçi sınıfların kurtuluşuna adıyorsa yapması gereken ilk iş burjuva Türk ulusçuluğundan bir başka deyişle ırkçı milliyetçilikten, şovenizmden kurtulmaktır.

Türkiye tarihi katliamlar, işkenceler, askeri ve sivil faşist darbeler tarihidir. Türkiye tarihi Türk ırkçılığı ve Türk şovenizmi tarihidir. Ermenilerin, Kürtlerin, Rumların, Süryanilerin, Keldanilerin soykırımdan geçirildiği, Alevilerin katledildiği, cayır cayır yakıldığı bir tarihtir bu.

Türkiye'de devlet eğitiminden geçen herkes bu "şanlı" tarih bilinci ile şekillenir. Bu ırkçı, soykırımcı burjuva faşist zehir Türk ulus bilincinin kılcal damarlarına zerk edilir. Aile, okul, kışla, cami fark etmez, her kurumda bu bilinç kendi formunda yeniden ve yeniden üretilir. Milyonlarca Ermeni, Kürt, Süryani, Rum katledilir, evleri yakılır, kadınlar ve çocuklar zehirli gazlarla öldürülür, bu halkların kadınlarına tecavüz edilir, toprakları ve birikimleri gasp edilirken, sıradan bir Türk bunu bilmez değildir ama verilen tarih bilinci ona şöyle düşündürtür: "Söz konusu vatansa gerisi teferruattır." Vatan Türklerindir, Türkler efendi diğerleri Türklere hizmetle görevlendirilmiş kölelerdir. Buna karşı çıkanları soykırımdan geçirmek, köyünü, evini yakmak, malına mülküne el koymak, kadına, çocuğa tecavüz etmek "teferruattır" çünkü "Türk ulusunun çıkarı" bunu gerektirir.

İster bir köylü ya da işçi olsun isterse bir burjuva ya da kırk yıllık profesör fark etmez, bu soykırımcı ırkçı burjuva faşist ulus bilinci egemendir; tüm sınıf ve tabakalar bu toplumsal bilinç çizgisinde eşitlenir.

"Normal zamanlarda" herkesin kendisine göre bir fikri, ideolojisi vardır elbette. Kimi Kemalist kimi politik İslamcı, kimi milliyetçi, kimi sosyal demokrat, hatta bazıları "sosyalist"tir. Gel gör ki Kürdü ya da Alevisi başkaldırmaya görsün bütün ideolojiler rafa kaldırılır, "Türk aslına rücu eder", geriye bir tek ideoloji ırkçı burjuva ulusçuluk kalır. Eskilerde Hristiyan halklar "sorun"du, derken bunlar ya soykırımdan geçirilerek ya da kendi yurtlarından sürülerek "sorun" olmaktan çıkartıldılar. Sonra sıra Kürtlere geldi. Onu da "sorun" olmaktan çıkardılar mı tamamdır, farklı ideolojik kimliklere bürünebilirler yeniden.

Kürt düşmanlığında sınır tanımayan sömürgeci faşist Türk devleti Rojava'yı işgal saldırısı başlattı. Kürtleri katlederek, topraklarını gasp ederek o bölgeye egemen olmak istiyorlar. Bunun için dünyanın gözü önünde hastaneleri, ambulansları, gazetecileri, çarşıları bombalayarak Rojava'yı kan gölüne çeviriyorlar. Haksız, insanlık dışı bir saldırı ve savaş olduğu bu kadar açıkken nasıl oluyor da Türk emekçi sınıfların çoğunluğu ordularının arkasında saf tutabiliyor, aydınların büyük bölümü ağızlarından salyalar akıtarak ırkçı hezeyanlara kapılabiliyor?

Denebilir ki bütün haksız savaşlarda böyle olmuyor mu, işçi sınıfı ve emekçilerin büyük bölümü kendi burjuvalarının emrine girerek başka uluslardan emekçileri katletme yarışına girmiyor mu?

Bunu kim inkâr edebilir ki. Ama Türkiye'deki biraz farklı. Başka ülkelerde belirli bir anda yükselen burjuva ulusal hezeyan Türkiye'de süreklilik arz ediyor.

Bu bir tesadüf mü?

Hayır değil.

Bu tesadüfi ya da keyfi değil tarihi bir şekillenmedir.

Burjuva ulusçuluğu ya feodalizme ya da kapitalist-emperyalist sömürgecilere karşı mücadele içinde şekillenir. Bundan dolayıdır ki tarihsel olarak ilerici bir rol oynar. Feodalizme ve emperyalizme karşı emekçilerle ulusal burjuvaziyi birleştirir. Feodalizm ya da emperyalizm alt edildiğinde genellikle burjuvazi egemenliğini inşa eder ve ulusçuluk işçi sınıfına düşman bir ideoloji olarak kemikleşir. Yine de işçi sınıfı bu tarih içinde kendine bir yer bulabilir, yaratılan ilerici değerler bütünüyle burjuvaziye mal edilemez. Ulusçuluğun ideolojik ve siyasi önderliği burjuvazide olsa da özgürlük ve demokrasiye dair ne varsa bunda esas pay burjuvazinin değil emekçilerindir. Burjuva ulusçuluğun sınıf mücadelesinde iki ucu vardır, ilki tarihsel ilericiliği ikincisi burjuvazinin egemen olması ile birlikte gericiliğidir. Böyle olduğu için işçi sınıfının komünist öncüleri tarihe mal olmuş bu ilerici yanı içerip aşarak ulusçuluğu reddeder çünkü işçi sınıfı enternasyonaldir. Burjuvazi ise işçi sınıfını köleci boyunduruk altında tutmak için ulusçuluğu gerici temelde köpürtür.

Bu tarihsel gelişme klasiktir. Ne var ki Türk ulusçuluğunun tarihsel serüveni bir sapmayı ifade eder. Türk ulusçuluğu feodalizme karşı gelişmemiştir. Osmanlı toprakları içindeki Hristiyan halklara ve Kürtlere karşı şekillenmiştir. Türk burjuvazisi iç pazarı feodal egemenlerden değil Ermeni, Rum ve Süryanilerin soykırımdan geçirilmesi ve sürülmesi ile elde etmiştir, onun ilksel birikimi esasen bu soykırımcı talandan gelir. Ardından da Kürtlerin ulusal varlık hakkı inkâr edilerek Kuzey Kürdistan sömürgeleştirilir. Birlikte yaşadıkları diğer halkları soykırımdan geçirme, topraklarını işgal etme ve varlıklarını gasp etme, burjuva Türk uluslaşmasının üç saç ayağıdır. Bu bakımdan Enver Paşa ile Mustafa Kemal arasında bir fark yoktur, onlarla Kenan Evren ile Tayyip Erdoğan arasında tarihsel bir devamlılık vardır. Böyle olduğu için bu uluslaşmanın birinci ucundan, tarihteki ilerici rolünden bahsedilemez.

Türk kurtuluş savaşı ayrı bir yere konabilir mi?

Konabilirdi ama bu mücadele de Kürtlerle ittifak halinde başlangıçta ilerici bir karakter taşırken, Kürtlerin soykırımcı saldırılara maruz bırakılması, dillerinin yasaklanması ve ülkelerinin sömürgeci boyunduruk altına alınması ile bu özelliğini yitirdi.

Buradan nereye varmak istiyoruz?

Türk emekçi sınıfları, Türk aydınları, kendini ilerici sayan herhangi bir Türk, eğer burjuva Türk ulusçuluğundan kendini kurtaramazsa çürür, burjuvazinin elinde hiçleşir, insani değerlerini yitirir. Bu kaçınılmazdır çünkü böyle eğitilmiştir. Eğer kişi Türkiye'de kendisini bir ilerici, devrimci ya da komünist olarak tanımlıyor, kendisini emekçi sınıfların kurtuluşuna adıyorsa yapması gereken ilk iş burjuva Türk ulusçuluğundan bir başka deyişle ırkçı milliyetçilikten, şovenizmden kurtulmaktır. Kendisini bu konuda eğitmeyen işçi sınıfı ve emekçilerin bilincinin değiştiremez. Buna yönelmeyen, bunu anlamayan solcu ya harcadığı onca çabaya rağmen burjuvazisinin peşinden ayrılmayan işçi sınıfından umudunu keser ya da kendisi de burjuva Türk ulus bilincinin parçası haline gelir.

Doğrudan sivilleri hedef almayı savunan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu'nu bir kenara bırakalım, o çoktandır Sarayın soytarılarından, bu bakımdan söyleminde bir tuhaflık yok.

Murat Yetkin'i incelemek ilginç olabilir mesela.

Geçmişinde o da solculuğa kıyısından köşesinden bulaşanlardan. Bunda bir orijinallik yok, böylesi Türkiye'de ve dünyada binlerce var.

Liberal demokrat olarak tanınır. Erdoğan’a da kıyısından köşesinden muhalif sayılır.

Rojava işgali gibi tepeden tırnağa haksız, alçakça bir saldırı söz konusu olunca "Türk hükümetinin seyirci kalması düşünülemezdi" diyebilecek kadar rezilleşebiliyor. Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin üzerine bomba yağacakmış, yüzbinlerce insan sürgün yollarına düşecekmiş "sorun değil", tek dileği "olabildiğince çabuk ve az kayıpla" sonuçlanmasıymış. "Az kayıpla" kastettiği de işgalci ordu.

Yetkin'i de bir kenara bırakalım, TKP'ye bakalım, ne de olsa kendisine "komünist" yaftası taşıyor.

"Suriye'den elinizi çekin" başlıklı bildiride "Suriye'de emekçi halkın talepleri son derece nettir: Bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğü". Bilinci burjuva Türk ulusçuluğu ile sakatlandığı için olsa gerek Suriye'de "halk"ın değil "halkların" olduğunu, sömürgeci boyunduruk altında tutulan Kürtlerin diğer halklarla birlikte demokratik halkçı bir sistem kurduğunu hiçe sayabiliyor. Rojava ve Kuzey Suriye halkları özerklik ya da federasyon çatısı altında birlik istiyor reddeden Esad değil mi? Neden buna değinmiyor TKP açıklaması. Bildiride bir kez olsun Kürtlerden bahsedilmiyor. Bu nasıl bir siyasi ve ideolojik körlüktür. Dünyanın bütün halkları Rojava'da Kürtleri biliyor, sömürgeci faşist Türk devletinin amacının Kürtlerin binlerce şehit pahasına kazandıkları fiili özgürlüğü, halkçı demokratik sistemi yok etmek olduğunu görüyor ne var ki TKP bunun farkında değil. Gerçekten de farkında değil mi? Hayır farkında ama söylemeye dili varmıyor. Burjuva Türk ulusçuluğu dilini kemirmiş. Orada bir devrim olduğunu ve emperyalistlerin el ele vererek devrimi yıkmaya giriştiğini de görmüyor. BM Güvenlik Konseyi'nde Türkiye'nin kınanmasına ABD ve Rusya karşı çıkmadı mı?

Bildiride işgalci saldırı da "harekât" olarak niteleniyor. Bu dil egemen ulus dilidir, bu dil şovenizmin dilidir. Her şey resmiyete uygun. "Resmi" TKP'den de bu beklenirdi zaten.

Bu işgalci sömürgeci alçak saldırıya karşı bu ideolojik abluka altında Türk emekçi onurunu yükseltenlere bin selam. Onların direnişi Kürtlerden çok daha zor, çok daha meşakkatli.

* Bu makale Rojava'ya sömürgeci işgal saldırısının başladığı ilk günlerde yazıldı.