8 Mayıs 2024 Çarşamba

Suriye halkları yoksa 'siyasi çözüm'de yok

Suriye'de seçimler sahada yer alan Kuzey ve Doğu Suriye halkları katılmadığı, demokratik hakları tanınmadığı, Efrin'deki, İdlib, Cerablus'taki işgal kaldırılmadığı koşullarda beklentinin ötesine geçmeyecektir. Zirve Rusya'nın beklentilerini ve inisiyatifini güçlendirmiş olabilir fakat nihayetinde son sözü Suriye halkları söyleyecektir.
Türkiye'nin ev sahipliğindeki Suriye konulu dörtlü zirveye, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura da katıldı.
 
Dörtlü zirvenin ana gündemi, sahadaki gelişmeler, Soçi mutabakatının ardından İdlib'deki durum, mültecilerin ülkelerine geri dönüşü meselesi ve Astana ile Cenevre platformlarında sürdürülen siyasi çözüm süreci oldu.
 
Toplantı Rusya'nın Suriye üzerindeki inisiyatifinin geliştiğinin göstergelerinden biri oldu. Dikkat çekici olan sadece iki AB ülkesinden sadece Almanya ve Fransa'nın toplantıya katılmış olması. Bu durum tartışmaların içeriği ile ilgili de olabilir. Buradan İdlib'de sıkışıp kalan cihatçı çetelerin durumunun ve Avrupa'ya göç konusunun Fransa ve Almanya'yı daha fazla ilgilendirmesi nedeniyle Dörtlü Zirveye katılması düşünülebilir.
 
Tarafların Suriye'de "siyasi çözüm" vurgusuna çubuğu bükmüş olmaları Suriye'de herşeyin olmuş bitmiş olduğu anlamına gelmiyor. Erdoğan'ın kameraların karşısına geçip Esad'ı eleştirmesi Esad'ın Rusya sayesinde kazandığı meşruiyeti kabul etmediği anlamına gelmiyor. Almanya ve Fransa için de aynı şey söylenebilir. Onların asıl derdi cihatçı mültecilerin Avrupa'ya akışının engellenmesi ve kontrol edilmesi. Türkiye'nin, Almanya ve Fransa ile ilgili derdi mülteci sorunu üzerinden para koparmak. Bunun için İdlib'deki kestaneleri elleriyle çıkarmak için herşeyi göze alabilir. Bu durum Türkiye'nin İdlib ve Suriye'deki cihatçı çeteleri himaye etmek ve hamiliğini yürütme konusundaki amaçlarına engel değil. Çünkü onun derdi Rojava devriminin ezilmesi, Kürt halkın demokratik kazanımlarının ortadan kaldırılmasıdır. Kuzey ve Doğu Suriye'de gelişmekte olan demokratik yönetimdir. Bu nedenle Erdoğan Rusya ile kurduğu ilişkiler üzerinden çetelere zaman kazandırma, silahsızlandırma adı altında toplayarak Rojaya'ya kapsamlı bir saldırı yapma, işgal hazırlığı içindedir. Erdoğan çeteleri toplayarak yeni bir işgal ordusu inşa etmek istiyor.
 
Bunu Erdoğan'ın zirveden önce Minbic'e saldırma niyetini açıkça ilan etmesinin ardından Kobanê ve Rojava'nın köylerine saldırmasıdır. Bu saldırı Erdoğan'ın zirveden güç alarak devrimi ezme stratejisini gösteriyor. Gerçekte zirve toplantı sonuçlarında ifade edilen "Suriye'de siyasi çözüm"den  Türkiye'nin ne anladığını gösteriyor. Erdoğan'ın sözünü ettiği siyasi çözüm konusunda "samimiyet"i ve iki yüzlülüğü zirveden hemen sonra Kobanê saldırısı ile açığa çıktı.
 
Bildiride yer alan siyasi çözüm emperyalistlerin asıl amaçlarını gizlemenin aracı haline gelmesi olduğu kadar Rusya'nın Suriye'de kazandığı inisiyatifin kabul edilmesinden ibarettir. Suriye halklarının özel olarak da Kürt halkının yer almadığı, sahadaki demokratik güçlerin safdışı bırakıldığı bir toplantıdan tarafların siyasi çözüm istemediklerini anlayabiliriz. Rusya'nın siyasi çözümden anladığı Esad'ın konumu güçlendirecek, demokratik kuvvetleri safdışı bırakarak rejime Uluslararası siyasi meşruiyet kazandırmaktır. Almanya ve Fransa'nın derdi İdlib'deki cihatçı çeteleri Türkiye havuzunda toplanmasıdır.
 
Bölgede rekabet eden ABD'nin şimdi asıl derdi İran'dır. Bölge'de Arap NATO'su kurmaya çalışıyor. Böylece Ortadoğu'da rekabeti ve dayanaklarını yeniden örgütlüyor, kendi pozisyonunu kalıcı hale getirmeye çalışıyor. ABD'nin de Suriye ve Ortadoğu'da "siyasi çözüm" derdi yok. Aslında taraflar kendi egemenlik alanlarına Uluslar arası meşruiyet kazandıracak, hegemonyasını pekiştirecek bir "siyasi çözüm" istiyor.
 
Zirvenin, Cenevre süreçleri çerçevesinde ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün tarafından oluşturulan "Dar Grup" ya da "Small Grup" olarak adlandırılan bileşen ile İran-Rusya-Türkiye tarafından sürdürülen Astana süreci ülkelerinin ortaklaştığı ilk toplantı olması anlamlıdır. Merkel bu durumu 2+2 toplantısı olarak tanımlaması iki grubu birleştirme eğiliminin bir yansıması olarak okunabilir.
 
Gerçekte zirveye katılanların derdi gerçek bir siyasi çözüm olsaydı Suriye halklarının doğrudan katıldığı ve Suriyelilerin kendi kararlarını kendilerinin verdiği bir toplantı olurdu. Bırakalım Suriye rejimini Suriye'de yaşayan demokratik güçlerin olmadığı bir masadan çözümsüzlükten başka bir şey çıkmaz.
 
Bildiride "Suriye Arap Cumhuriyeti" ibaresinin yer alması Suriye'de Kürt halkını ve diğer halkları yok sayma, saf dışı bırakma eğiliminin bir yansıması. PYD ve DSG  Demokratik bir Suriye formülasyonunu ileri sürüyor. Sadece Kuzey ve Doğu Suriye'nin değil tüm Suriye'nin demokratikleşmesini istiyor. Aslında Rusya bu zirve ile Kürt halkının demokratikleşme hamlesini boşa çıkararak Suriye'de Rusya- Esad statükosuna mecbur kılmaya, Rusya'nın istediği biçimde verilecek kırıntılara razı etmeye çalışıyor. Anayasa Komitesi bunun bir aracı olarak devreye sokulmak isteniyor. Çok önceden Anayasa Komitesi kurulması  kararlaştırılmıştı. Karar sahadaki güçler katılmadığı için uygulanamadı. Suriye'de seçimler sahada yer alan Kuzey ve Doğu Suriye halkları katılmadığı, demokratik hakları tanınmadığı, Efrin'deki, İdlib, Cerablus'taki işgal kaldırılmadığı koşullarda beklentinin ötesine geçmeyecektir.
 
Zirve Rusya'nın beklentilerini ve inisiyatifini güçlendirmiş olabilir fakat nihayetinde son sözü Suriye halkları söyleyecektir.