26 Nisan 2024 Cuma

Solin Emektar yazdı | Zor zamanların dirayetine

İşçi sınıfında yaşanan en ufak gelişme yoldaşı heyecanlandırırdı. "Zincirin zulmün kar etmediği/büyük tahammül" yaşam kılavuzuydu. Üniversiteyi kazandığı halde işçiliği tercih edişi de bu sevdadandır. Sarsılmaz bir inançla bağlıydı proletaryanın kurtuluşu davasına. Yaşamın her anında bu inancın gücünü görmek mümkündü. Hayatı disipline etme düzeyi, sınırsız emekçiliği, planlı çalışma tarzı, kolektivizm…

Bugünün ve geleceğin inşasında sırtımızı dayadığımız tarihe bakmak, yeniyi yaratırken yol göstericidir her zaman. Özellikle de daha özgün dönemlerin deneyimine yeniden bakmak! Özgünlükleri es geçmeden yeni bir gözle bugünden bakmak… Kişisel tarihimiz için de geçerli bu gerçek. Zorlu dönemeçler, kopuş anları ise çok daha öğreticidir. Kendi gerçeğimizle daha dolaysız buluşma, yüzleşme anlarıdır çünkü.

Zorlu durakların dirayeti deyince hemen akla gelen yoldaşlar vardır her birimiz için. Yolumuz kesiştiği için sınırsız bir mutlulukla yürüdüğümüz, ayağımız takıldığında, yorulduğumuzda soluğumuz dermanımız olan… Ben de o yoldaşlardan birini, Süleyman yoldaşı anlatacağım naçizane. Anımsamak, yeniden anlamak deyince O'nu düşünmek o kadar doğal ki! Statükolarla mücadele, devrimciliğin güncellenmesi ihtiyacının kendini dayattığı düzeye bakınca büyük insanlık idealinin ve adanmışlığın simgelerinden biri olan yoldaşla yeniden yeniden buluşmak büyük ihtiyaç. 

O'nun tedrisatından geçenler için daha özgün bir yanı var elbette. Emeğinin hakkını ne denli verebildiğimize de bakacağız yürürken, O'nu ne kadar anlatabildiğimize de… Özeninden, yoldaş sıcaklığından sınırsız emekçiliğinden nasiplendiğimiz için kendimizi şanslı saymak yetmez haliyle. Ben de o şanslı yoldaşlarınızdanım işte, yoldaşın elinde yetişenlerden... Kişisel tarihimde çok özgün katkıları olan yoldaşı anlatmak için mütevazı bir çaba olarak görülmeli sözlerim. Zira yoldaşın kolektif tarihimizdeki "ağırlığı" bu sohbetin sınırlarını fazlasıyla aşacaktır.

Yoldaşın abartıdan uzaklığını, sadeliğini düşününce nasıl anlatayım basıncından biraz olsun kurtulabiliyor insan. Gençlik çalışmasından işçi alanına verildiğimde kesişti yollarımız. İlk anda hissettiğim ferahlık, güven, yoldaşla ilgili her kareye eşlik etti yıllar boyu. Sözlerimi ilgiyle dinleyişi nasıl da şaşırtıcı gelmişti. Neşeyle sorduğu sorular, anlama çabası genç bir devrimci olarak çok etkilemişti beni. Sonra defalarca deneyimleyecektim insanlarla kurduğu ilişkinin her koşulda etkileşime açık oluşunu.

Bir fabrikada çalışacağımı öğrendiğimde heyecanlı olduğum kadar kaygılıydım da. Yoldaş usul usul anlattı zamanla alışacağımı. Sonraki görüşmemizde çok sayıda işçiyle tanıştığımı, fabrika bölüm komitelerini kurmaya başladığımızı öğrendiğinde ise çocuklar gibi şendi. Kısacık zamanda işçilerle kurduğu bağ inanılmazdı. Hepsinin Sinan abisi olmuştu. Hayranlıkla izlerdik onların hayatlarının doğal bir parçası oluşunu. Evlerine konuk edilmesi için çok zamana ihtiyaç olmazdı mesela. Özenli, emekçi yaklaşımı işçilerin örgütlenme sürecini de doğal olarak hızlandırırdı.

İyi bir dinleyici olması, yaşadığımız gerilimleri dertleri kolaylıkla anlatmamızı koşulluyordu. Onca koşuşturmacanın ortasında her birimize dair çoğu durumda ıskalanabilecek ayrıntıları fark etme gücü, biz genç devrimciler için güven tazeleyiciydi. Ufak görünen ayrıntıları önemseme düzeyi ilişkilendiği herkeste güçlü bir bağ oluşturuyordu. Birikimi ve deneyimine rağmen öğrenmeye açıklığı ise ayırt edici bir yanıydı. Üstelik çocuksu bir heyecan eşlik ederdi merakına! Görünenle ilgilenmek O'na dair değildi. Karmaşık bir dolu gündemle yoğunlaşma ve çözüm üretme düzeyi yoldaşı hiçbir koşulda yüzeyselliğe sürüklemezdi. Ne çalışmanın sorunları ne de insana dair gündemlerde derinleşmesine engel oluştururdu.

İşçi sınıfında yaşanan en ufak gelişme yoldaşı heyecanlandırırdı. "Zincirin zulmün kar etmediği /büyük tahammül" yaşam kılavuzuydu. Üniversiteyi kazandığı halde işçiliği tercih edişi de bu sevdadandır. Sarsılmaz bir inançla bağlıydı proletaryanın kurtuluşu davasına. Yaşamın her anında bu inancın gücünü görmek mümkündü. Hayatı disipline etme düzeyi, sınırsız emekçiliği, planlı çalışma tarzı, kolektivizm…

Sınıf hareketine dair her kıpırtıya ilgiyle yaklaşması harekete yön verme gücü açısından da olanak yaratırdı. Yoldaşla çalıştığım dönemde sadece İstanbul'da kolektif olarak 20'ye yakın direniş örgütlenmesi çalışmanın çapına dair bir fikir verecektir sanırım. Bu direnişler arasında nasıl mekik dokuduğunu hala aynı tazelikle anımsarım. Sabahın erken saatlerinde fabrika önlerinde, direniş yerlerinde başlayan gün akşam işçi evlerinde biterdi. O'nunla koşturup heyecansız, coşkusuz olmak ne mümkün! Bu enerjik tempo hepimizi yanına katıp götürürdü.

Kendi gelişimini yönetmenin sancılarına yabancı olanımız yoktur sanırım. Gelişim isteğimize rağmen iç gerilimler, krizler yaşamak kimi durumlarda belirsizlikleri, riskleri göze almak yerine duruma teslim olmak! Kendi gerçeğimizi kavrama düzeyimizle dolaysız bir ilgisi var elbette. Ve çözümün kendimize dönüp tartışmakla üretilemeyeceği de aşikar. Sonuçta duygu, düşünüş ve çalışma tarzında yenilenmeyi zorunlu kılar bu eşikler.

Aslolan kendi özgücüne yaslanmak olsa da bunu açığa çıkaracak bir dokunuşa ihtiyaç duymak da anlaşılır. Yoldaşın insana duyduğu sınırsız güven, en ufak potansiyeli, olanağı değerlendirme gücü zorlu anlarda dayanağım oldu benim de. Yoldaşla yolum yeniden kesiştiğinde, çoğumuzun çetrefilli sorunlarından dolayı gitmeye hiç hevesli olmadığımız bir alana görevlendirildiğimi öğrenecektim. İlk anda kaygılandım. Altından kalkacak bir tecrübem olduğu fikrinde değildim çünkü. Hiç eğip bükmedi alanın zorluklarını anlatırken. "Sen yaparsın, başarırsın"la sınırlı bir yaklaşım göstermedi. Riskleri de ifade etti, "Seni ateşe attığımızı düşünebilirsin, haklısın biraz da öyle" diyerek devam ettiği sohbetin sonunda sıkıca sarılıp uğurladı. Güven duygusuyla birlikte, beklentiye dair ortaya koyduğu tablo olabildiğince objektif olunca iç gerilimlerim sürse de görev için ikna olmuştum.

Görevlerin kavranışında yarattığı berraklık, kendi gerçeğimizin bütünlüklü ortaya konuluşuyla birleşince kopuşları kolaylaştırırdı Süleyman yoldaş. Her dokunuşu zorlu dönemeçlerin kaldıracına dönüşürdü. Gelişimimizin her aşamasında aynı emeği görebiliyorduk. Hayatın içinde öğretirdi usul usul. O'na bakardık. Çünkü pratiğinden öğrenmenin sayısız olanağını sunardı önümüze. Teorik politik gelişimimiz konusunda planlar yapar, takipçisi olurdu. Omuzlarındaki onca "yük" gelişimimizin özgün sorunlarına ilgisini bir an olsun zayıflatmazdı. Bitip tükenmeyen enerjisiyle var olanla ilişkilenmenin ötesinde potansiyeli açığa çıkaran tarzıyla devrimci iddia ve özgüvenle yürüyen devrimciler yetiştiriyordu.

Yeni tanıştığı işçilere yaklaşımı da benzerdi. "Ne zaman kendimi yetersiz ve eksik hissetsem Süleyman'a giderdim. Yanından kendimden daha emin ve güçlü bir şekilde ayrılıyordum." Bu sözler bir işçiye ait. Yoldaşın dokunduğu herkes için ne kadar tanıdık değil mi? Tanıştığı her insanı hızla tanıması, mutlaka verecek bir iş bulması olağandı. Kimi zaman yoldaşın fazla iyimser yaklaştığını düşünsek de çok geçmeden hayatın kendisi verirdi yanıtı.

Doğal önderlik gücü kendini bulunduğu her alanda hissettirirdi. Sendikal platformlar, Gazi ayaklanması gibi özgün dönemler, direnişler, yoldaşın yönetme gücünün çapına dair örneklerdi. Ortak mücadele zemini yaratılmasındaki ısrarı birçok anda sonuç alıcı olmuş, güçlü deneyimler yaratmıştır.

Otoritesi ise yetkiye, talimata dayanmazdı hiçbir koşulda. Manevi bir güçtü, yılların deneyiminden, birikiminden süzülen bir önderlik vasfıydı. Büyük küçük her işi küçümsemeden coşkuyla yapan bir tevazu örneğiydi yoldaş aynı zamanda. Dayanışma gazetesini açıp temizlediğini görmek hiçbirimizi şaşırtmazdı.

Deneyimini aktarırken de aynı sadelikle çıkardı karşımıza. Bizi işlerin her aşamasına katarken de... Tecrübesizliğimiz engel değildi karar alma süreçlerine dahil edişinde ya da bir işi inisiyatifimize bırakışında. Elbette görevi kavratma çabasında olur, takipçisi de olurdu ama gönül rahatlığıyla şans tanırdı. Sabırlı olmak deyince de aklıma ilk düşenlerdendir. İşleri zamana yaymak, ertelemek O'na göre değildi. Planlı çalışma tarzı denetimi de kolaylaştırırdı. Aceleci değil hızlıydı ama bu sabırsız kılmazdı yoldaşı. "Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına…" diyenlerdendi.

Yoldaşlığı akıl ve irade birliğinden beslenir, yaklaşımında hiçbir kişisellik göremezdiniz. Yapıcı, kapsayıcı tarzı ise sorunlarla uzlaşmazlığıyla çelişmezdi. En çetin tartışmalar bile omzuna yaslanma rahatlığından yoksun bırakmazdı. İflah olmaz bir "işkolik" gibi anlaşılsa da kimi zaman, hayatın coşkun akışına keyifle dalmayı ihmal etmezdi. Ağız dolusu güldüğümüz, oynadığımız ne çok anı vardır. Ondan taşan sevginin, içtenliğin, ferahlığın kollarına kendini bırakmak hangi yoldaşın yüreğine iyi gelmemiştir ki? "Yarınlardan mutluluğu koparıp alma" yolculuğumuzda O'nunla buluşmanın onuru hep yanıbaşımda!