23 Nisan 2024 Salı

Simurglaşan kadınlar

Örgüt ve örgütlenme fikri, kadına toplum tarafından 'erkek işi' olarak kodlanmıştır. Erkek egemen sistem tarafından kadına, örgüt fikrinden ve eyleminden uzak durması salık verilmiştir. Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran erkek egemen sistem kadını köleleştiren zihinsel üretim araçlarını da elinde tutmaktadır.
Örgütlülük güç olmak demektir, özneleşmektir. Çünkü örgütlü olmak 'yönetme' olgusunu da içerir. Örgütlenmek bu bakımdan öncelikle kendini yönetebilmektir. Bireysel yeteneğin açığa çıkarılması ve kolektifin hizmetine sunulmasıdır. Bu yüzden örgütlülük güçlü bireyleri yaratır. Güçlü ve özneleşme ekseninde, birey ve örgüt arasındaki bu doğrusal ilişki şüphesiz örgütlü kadın gerçeğinde de söz konusudur. Yani örgütlü kadın güçlü ve bilinçli kadındır, kadınlar örgütlenerek güç haline gelir, özneleşir. Tarih bunun sayısız örneği ile doludur.  
 
Elbette kadının toplumsal üretime katılması, toplumsal yaşama karışmasını beraberinde getirmiştir. Bu durum aynı zamanda kadının örgütlü ve özgür bir yaşama doğru yol almasının kapısını açmış, en azından bu yolun taşlarını döşemiştir. İlk kıvılcımı çakarak kendiliğinden bilincin nüvelerini atmıştır. Fakat bu örgütlenme sürecine gidiş çok zor ve sancılı olmuştur. Örgüt ve örgütlenme bilincinin gelişmesi, kadının en büyük ezberini bozması anlamına gelir ve bu hiç de kolay değildir. Zira örgüt ve örgütlenme fikri, kadına toplum tarafından 'erkek işi' olarak kodlanmıştır. Erkek egemen sistem tarafından kadına, örgüt fikrinden ve eyleminden uzak durması salık verilmiştir. Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran erkek egemen sistem kadını köleleştiren zihinsel üretim araçlarını da elinde tutmaktadır. Örgütsüzlük fikri de buradan yayılır. Erkek egemenliğinin bu araçları etkin kullandığını ve sonuç aldığını belirtmeliyiz. Aksi halde kadın devrimini tartıştığımız bu koşullarda demokratik kitle örgütlerindeki kadın üye ve yönetici sayısının azlığını nasıl açıklayacağız. 
 
Öte yandan kadınların gerek daha fazla üretimde yer almaları gerekse toplumsal mücadelenin gelişim seyrine bağlı olarak kendi öz örgütlenmelerini yaratmaları, binlerce yıllık ezberleri yıkarken kadının öz güvenini de geliştiriyor. Kadın ve örgüt fikri-bilincinin daha fazla buluşması, kadınları kaçınılmaz olarak erkek barikat ile karşı karşıya getirmekte ve kadınlar geleneksel rollerle burada da çarpışmak zorunda kalmaktadır.
 
Kadın ve örgüt fikri-bilinci arasındaki bu mesafeyi ortadan kaldırmak bugün sosyalist kadın hareketinin, dolayısıyla kadın devrimimizin çözmesi gereken bir sorundur. Milyonlarca kadının dünya çapında çeşitli nedenlerle sokağa dökülmesi çok önemli bir zemindir. Fakat bu kadın kitlelerinin sivil toplumcu eğilimi, örgütlere uzak durması da başka önemli bir sorundur. 
 
Erkek egemen anlayış tarih boyunca kadını örgütsüzleştirmek için başlıca iki araç kullanmıştır; devlet ve aile. Bu iki aygıt da erkek egemen sistemin kitleleri yönetme aracıdır. Örgütsüzleştirme saldırısının bir diğer aracı ise aile kurumudur. Erkek devlet zoru (çıplak zor) ile aile kurumu (örgütlü zor) birbirini tamamlayacak biçimde kullan erkek egemen sistem, kadını binlerce yıldır kölelik cenderesinde tutmaktadır.
 
Toplumsal üretime katılım aile kurumunun altını oysa da kadının aile aracılığıyla zincirlerinin yeniden ve yeniden sıkılmasını, örgütsüzleşmesinin ve 'nesneleşmesinin' geliştirilmesini önleyememektedir. Çünkü kadın işten sonra, ev denilen 'fabrikada' mesaiye devam eder. Patronun yerini koca, baba, erkek kardeş alırken, tezgahın yerini de mutfak alır. Kadın emeğinin, evde konumlandırılması kadının toplumsal bilincinin gelişmesini yavaşlatmıştır. 
 
Clara Zetkin, bu konuyla ilgili bir yazısında şöyle demektedir: “Kadında aile sevgisi ne kadar gelişmişse toplumsal dayanışma da o kadar az gelişmiştir. Kadın, toplumun çıkarlarını ailesinin çıkarlarına feda etmeye hazırdır. Çünkü maneviyatının merkezinde aile durur. Aile ve toplum, kadının kafasında düşmanca bir zıtlık oluşturur. Kadının bu yaklaşımı salt onun ahlak anlayışı ile değil, bilakis bir bütün olarak bütünün çıkarları yerine özelin çıkarları üzerinde yükselen toplumsal yaşamdan kaynaklanır.”
 
Egemenler örgüt fikrinin gücünü, örgütlülüğün olduğu yerde nelerin olabileceğini kendi deneyimlerinden çok iyi biliyor. Ezilenlerin örgütlenmelerini en barbarca yöntemlerle bastırmaya ve yok etmeye çalışmaları bundandır. Söz konusu olan kadın örgütlülüğü ise bu korku ve saldırganlık iki katına çıkar. “Önce kadınları vurun” anlayışı tam da bu korkunun ürünüdür. Özgürlüğün örgütlü güçte olduğu bilinci, bundan dolayı kadında ağır ve sancılı gelişmiştir.
 
Elbette Ortadoğu'nun kavşağındaki coğrafyamızda sömürgeci erkek egemen sistem kadına ve kadın başkaldırısına karşı daha acımasız olmuştur. Kadın özgürlük mücadelesinin gelişmesi ve kurumsallaşması, somut deneyimler kazanması daima egemenlerin saldırı odağında olmuştur. Bu saldırganlık iki biçimde baskın olarak kendini göstermiştir. Birincisi; emekçi kadın kitlelerini kendine yedeklemektir.
 
AKP bu konuda bir hayli yol almıştır. Hatta yıllardır iktidarda olmasında kadınların ciddi bir payı olduğunu söylemek abartı olmaz. Emekçi kadınların dini duygularının sömürülmesi, yoksullukla terbiye etme politikası izleyerek, 'sadaka kültürü'nü yayarak kadınları AKP  kurumlarında 'örgütleyerek' kendi politikasına yedeklemektedir. Bu durum kadınları örgütsüzlüğe örgütlemektir. Çünkü erkek egemen sisten son derece örgütlüyken ezilenlere örgütsüzlüğü dayatır. Bunlar erkek egemen rejimin örtülü saldırganlığına tekabül eder. 
İkinci ise; muhalif kadın örgütlerine karşı çıplak zor kullanmaktır. Devrimci kadınlara ve Kürt kadınlarına karşı saldırganlığı bunun en somut örnekleridir. 
 
Kürt kadınlarında ulusal bilincin yanı sıra cins bilincinin gelişmesi kadın örgütlülüğünün gelişmesini de sağlamıştır. Önemli kazanımlar elde eden Kürt kadınları, kurumsallaşmış, politika ve toplumsal yaşama kendi rengini vermiştir. Bu düzey erkek egemen devletin baskısının daha da artmasının temel nedenidir.
 
Şüphesiz hem dünyada hem de coğrafyamızda kadın özgürlük mücadelesi büyük bedeller ödeyerek bugüne geldi. Adeta küllerinden yeniden doğdu. Artık köle kadınlar yok. İsyankar kadınlar var. Yan yana gelen ve birleşik tepkiler örgütleyen, güçlü kadın dayanışmasını kurabilen bir kadın hareketi mayalanıyor. Kadınlar, 21. yüzyıl için 'kadın devrimleri yüzyılı' dedi. Coğrafyaları farklı olsa da yaşadıkları acıların kaynağının aynı olması, kadınları ortak tepkiler etrafında daha fazla yan yana getiriyor. Bu yan yana gelişin örgüt fikri ve bilinci ile buluşturulması, sivil toplumcu eğilimle mücadele edilmesi, bireysel özgürlük yerine toplumsal özgürlük fikri ve özgürlüğün örgütlü güç ile geleceği anlayışının geliştirilmesi gerekiyor. Özellikle politik mücadelede kadınların özneleşmesi ve iradeleşmesi, örgütleri ve kazanımları OHAL'in hedefi haline gelmişken, bizler tam da bu saldırıların olduğu yerden ayağa kalkacağız. Bir yandan kadın örgütlülüğünü geliştirirken, diğer yandan kadınların bireysel tepkilerini de örgütlemek zorundayız. Örgütlülük, AKP'nin yaymaya çalıştığı umutsuzluğa da buz kıran olacaktır. Önümüzdeki en önemli görev geniş emekçi kadın kitlelerini düzen partilerinin yedeğinden çekip almak, yeni kanallar açmak ve gelişen kadın hareketine yön vermektir. Envai çeşit kadın örgütü kurmalı ve emekçi kadın kitlelerine güven duymalıyız. AKP, OHAL ile ömrünü uzatmak için çabalaya dursun kadın isyanının mayalanmasını engelleyemeyecektir.