24 Nisan 2024 Çarşamba

Şimdi de Kıbrıs

Kıbrıs Adasına dönük ilhakçı ve işgalci bütün dış müdahale ve himayeci tutumlara karşı çıkmak, ABD-İngiltere ve Türkiye-Yunanistan merkezli güç odaklarının etkisinden kurtulmuş Kıbrıs halklarının kendi geleceklerine doğrudan kendilerinin karar vereceği bir ortamın yaratılmasını savunmak, pratik politika sahasında Kıbrıs'taki emperyalist ve faşist tahakküme karşı devrimci demokratik seçenekleri oluşturmak hiç de imkansız değildir.

İktidarın Libya stratejisinin ölü doğum olduğunu daha baştan vurguladık, teorik olarak başarı şansı yoktu, pratikte de olmadı. İdlib stratejisi de benzer bir akıbeti paylaşacaktır. Şayet AKP-MHP oradan sonuç almayı zorlarsa bunun toplumsal ve siyasal maliyeti misliyle artacak ve bütün yük yoksulların omzuna bırakılacaktır.

Rusya ile iyi günlerin bitmesi kaçınılmazdı. Bunu AKP istediği için değil, Rusya amansız bir katılıkla davrandığı için ilişkideki denge AKP-MHP aleyhine kalıcı biçimde döndü. İnisiyatif Rusya'dadır.

ABD'nin denkleme dahil olma çabası, ucuzluğu bir tarafa, AKP'nin kimi destekçileri arasında da taraftar buldu, buluyor. Her halükarda işler iyi değil. Yoksulluk intiharları, 'çocuğum aç' çığlıkları daha sık ve daha dehşetli biçimlerde işitiliyor. İktidarın yok edemediği, sadece duymazdan gelinmesi için medyasını talimatlandırdığı açlık ve yoksulluk gündemi, haliyle, devrimci demokratik siyasetin günlük ilgi merkezi odağı durumundadır.

İçeride durum iyi değil. Dışarıda düpedüz berbat. Bir de Kıbrıs konusu var ki o konumu, tarihi ve ilişki denkleminde tuttuğu yer itibariyle hem içeride hem dışarıda sayılır. Bir tür sınır siyaseti coğrafyası olduğu için biraz da oraya bakalım çünkü kaynıyor. AKP ve MHP'yi de kapsayan devlet siyaseti Kıbrıs konusunda, Kıbrıs halkını ikna edebilmiş değil.

'Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni Türkiye dışında devlet statüsünde tanıyan yok. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı. Devlet bloku kendisine karşı epey hınç biriktirmiş durumda. Eskilerin deyimiyle naturaları farklı. Akıncı, 'Barış Pınarı' olarak kodlanan askeri harekat sırasında, harekatı eleştiren, ölümlerin çözüm olmadığını söyleyen ve elbette Türkiye siyaset esnafından duymanın imkansız olduğu 'sağduyu' açıklamalarından geri adım atmayan yaklaşımıyla öne çıktı. Kendisine dönük hakaret ve değersizleştirme hamleleri o andan itibaren keskin bir tasfiye amacına bağlandı. O günlerde Kürdistan konusunda iktidarı aklıselime davet ederek epey hasım ve düşman biriktiren Akıncı'ya 'Hain' denildi.

Bu kez, bir vesileyle konuşurken, belli şartlar altında Türkiye'nin KKTC'yi ilhak edebileceğini söyleyince kızılca kıyamet koptu ama Akıncı herhangi bir 'tashih'e yanaşmadığı gibi eleştirel konumunu sürdürdü.

Akıncı'nın siyasal ufku Avrupa Birliği'ni yegane akılcı çözüm sayan bir anlayışla çerçeveli. Bunun dışında bütün olasılıkların kendisini rejimin eklentisi kıldığının farında. Kurtuluşu faşist tahakküme son vereceğine inandığı öyle bir yönelimde arıyor. 'Kıbrıs Rum Cumhuriyeti' üzerinden AB'ye açılma çabası bundan. Halihazırda Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'nin paylaştığı pek çok imkanı 'Kuzey Kıbrıs' halkı da kullandığı için Kuzey halkının memnuniyeti de var ki Akıncı'yı yüzde altmış beş oy oranıyla seçti.

AKP-MHP ikilisinin Akıncı karşıtı açıklamaları sıradan sözler değil. Türkiye'ye çağırdıkları Ersin Tatar'ı öne çıkararak orada kime el verdiklerini gösterip devlet olanaklarını onun yararına kullanmaya başladılar. Siyaseten Akıncı'nın defterini dürmek, yumuşak bir darbeyle yerine Tatar'ı seçtirmek biçiminde aktivite sürüyor ve belli ki Kıbrıs'taki hakimiyet savaşı daha da kızışacak.

Bahçeli'nin Akıncı'ya dönük aşağılayıcı ifadeleri aleni bir savaş-tasfiye çağrısı. Sivil faşist bir organizasyon açısından bu gibi höykürmelerinin sıradan olduğu söylenebilir belki ama durum o kadar basit değil. Beka meselesi şimdi Kıbrıs dolayımıyla köpürtülüyor. Kıbrıs'ta açık bir irade savaşı başladı ve şayet rejim sonuç alamazsa yenilgiyi kabul etmeyerek, gerilimi iyice tırmandıracaktır.

Rejim, Kıbrıs'ı siyasal ilhak statüsünü kaybetmemek için her şeyi yapar. Geçmişteki iç tasfiyeler unutulmuş değil. Kıbrıs, Akdeniz eksenli açılma-yayılma siyasetinin üssü niteliğinde. Körüklenen Rum ve Yunan karşıtlığı da bu siyasetin yakıtı ve katalizörü. Asıl tahammül edilemeyen, rejimin siyasal doğrultusuna dönük özgüvenli itirazdır. Bu iradeyi kırmak için bütün imkanlarını kullanacağı öngörülebilir. Ancak her imkan kullanımı, dayatması ve zorlaması oradaki yapının tahribi ve giderek daha fazla AKP-MHP blokuna benzemek olacaktır.

İktidar blokunun Türkiye vizyonu neyse Kıbrıs vizyonu da öyledir. Sadece son beş yıla bakarak dahi, imkan bulunduğunda nasıl bir düzen inşa etmeye çalıştıklarını, hiç değilse nasıl bir hayali gezdirdiklerini çıkarmak mümkün.

Kavga dövüşten uzak 'Kuzey Kıbrıs' halkı tipik bir Ege-Akdeniz kültürüne sahip. Esasen Ada halkının ittifakları eşitlik hukukuna dayalı bir çözüme kavuşturulabilecekken ABD ve İngiltere emperyalizmiyle Türkiye ve Yunanistan egemenlerinin dahil olduğu çoklu oyun planında içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Sosyalizme açık toplumsal ortam bu gibi dış etkenlerle tahrip edilerek çürümeye terk edilmek isteniyor.

Rauf Denktaş ve Fazıl Küçük'ün organize ettiği 'seferberlik tetkik kurulu' anlayışına dayalı sivil organizasyonlar eliyle hem demografik yapıya müdahale edildi hem siyasete kontrgerillacı bir damar içerildi. Bu coğrafya başından beri MHP'nin hususi ilgi alanındadır. Kontrgerilla ilişki ağı içindeki birçok uyuşturucu sevkıyatının Mersin-Taşucu ve Kıbrıs arasında örülen bir ağ ile gerçekleştirildiği kayıtlara geçmiştir.

AKP, hükümeti aldığı ilk yıllarda Denktaş çizgisini faşizmle bir tutuyor, yer yer kişiliğini aşağılayarak iradesini kırıp ABD himayeciliğinin gereği olarak kendi çözüm planını kabullendirmeye çalışıyordu. Aradan geçen on beş yılın ardından bugün tipik bir Denktaş siyaseti güderken eski defterleri açmaktan imtina ettiği gibi MHP refleksleriyle davranıyor. Arada şöyle bir fark var; MHP'nin yaklaşımı kategoriktir, bu konuda sıradan esnemelerin ötesinde tutum değiştirmez.

AKP açısından her şey ve bu arada Kıbrıs da araçsaldır, yarın başka koşullar altında ABD emperyalizminin istediği 'çözümü' derhal savunabilir; onun kendini var edişi, önünde sonunda, emperyalist tekellerle uzlaşmaya ve hakimiyetlerini tanımaya dönüktür. İç tüketime dönük dil ve edebiyat dışarıda işlemez. Unutmayalım ki pek çok hırçınlık ve agresif AKP siyasetinin sebebi, onun kendisini denklemden çıkarılmış, bir kenara atılmış hissetmesinden ve ekonomik mali sömürge ilişkilerinde söz hakkı tanınmamasındandır.

Halihazırdaki durum şöyle toparlanabilir: Kuzey Kıbrıs bir savaş sahası sayılmaktadır. Bunun görünür ilk raundu önümüzdeki seçimlerdir. AKP-MHP (Buna devletin geleneksel bütün ekiplerini ekleyebiliriz) bloku Akıncı'yı alaşağı edecek bütün iş ve güç birliklerine açık bir tutum sergileyecektir. Akıncı'nın aldığı yüzde altmış beşlik oy oranı düşünülürse devlet blokunun işinin zor olduğu anlaşılabilir. Germeden, karşıtlık siyasetini beslemeden ve bunu kolaylaştıracak 'seferberlik tetkik kurulu' ruhlu işlere kalkışmadan kazanamaz.

Kıbrıs Adasına dönük ilhakçı ve işgalci bütün dış müdahale ve himayeci tutumlara karşı çıkmak, ABD-İngiltere ve Türkiye-Yunanistan merkezli güç odaklarının etkisinden kurtulmuş Kıbrıs halklarının kendi geleceklerine doğrudan kendilerinin karar vereceği bir ortamın yaratılmasını savunmak, pratik politika sahasında Kıbrıs'taki emperyalist ve faşist tahakküme karşı devrimci demokratik seçenekleri oluşturmak hiç de imkansız değildir.