19 Mayıs 2024 Pazar

Şen: Translara yönelik saldırının temel kaynağı devlet

HDK LGBTİ+ Meclisi Girişimi aktivisti Yıldız İdil Şen ile translara yönelik artan saldırıları ve katliamları konuştuk. Transfobinin temel kaynağının devlet ve erkek egemen sistem olduğunun altını çizen Şen, tüm bu saldırıların birleşik mücadele ile püskürtüleceğini kaydetti. Şen, "LGBTİ+ var oluşu vardır; travestiyiz, transız, alışın barışın, gitmiyoruz" dedi. 

Translara yönelik şiddet günden güne artıyor. Çünkü AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere hükümet yetkilileri kurdukları nefret söylemleri ile transfobiyi derinleştiriyor ve hedef haline getiriyor. 

Translara yönelik her türlü şiddet ve katliamı uygulayan failler ise yine erkek yargının cezasızlık politikalarıyla ödüllendirildikleri için cesaretleniyor. 

İstanbul Tarlabaşı'nda 17 yaşındaki Suriyeli trans kadın Asya, Emre Bozkurt'un kezzaplı saldırısına uğradı; İzmir'in Bornova ilçesinde ise Mişra Güneş isimli trans kadın evinde katledilmiş halde bulundu. Failler, yakalanmadı. 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla 6 Mart'ta Kadıköy'de düzenlenen Büyük Kadın Buluşması sonrasında hedef alınan translar, işkenceyle gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan isimlerden Halkların Demokratik Kongresi (HDK) LGBTİ+ Meclis Grişimi aktivisti Yıldız İdil Şen,  konutu terk etmeme adil kontrolüyle serbest bırakıldı. 

Şen ile translara yönelik saldırıları ve bu saldırılara karşı nasıl mücadele yürütüleceğini konuştuk. 

'SALDIRILARIN TEMEL KAYNAĞI ERKEK DEVLET'
Translar yönelik nefret saldırıları ve katliamlarının her geçen gün daha da arttığına dikkat çeken Şen, "Translara yönelik saldırılar, nefret suçları, kadın katliamları bunların hepsinin gerçekleşmesinin ardında örgütlü bir şekilde erkek devlet var. Bu insanların bu saldırılara maruz kalmasının temel sebebi aslında kadın+, trans+, LGBTİ+ var oluşuna sahip olmaları. Tabi bu saldırıları gerçekleştiren faillerin güç aldığı temel kaynak erkek devlet. Temel yer İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmaması, temel yer mülteci haklarının olmaması. Temel yer ötekileştirilmenin var olması. Temel yer suçsuz kalacağını bilmesi. Erkek devletin, erkek yargının onu koruyacağını bilmesi. Temel yer, heteropatriyarka, cinspatriyarka. Failler, buna güvenerek bu saldırıları gerçekleştiriyor" dedi. 

'NEFRET SİSTEMATİKLEŞTİ, ÖRGÜTLENDİ'
Şayet İstanbul Sözleşmesi uygulanmış olsaydı Asya'nın saldırıya uğramayacağını ya da Mişra Güneş'in hala hayatta olacağını dile getiren Şen, bu saldırıların bir sevmeme hali olmadığının altını çizdi ve şöyle devam etti: "Örgütlü bir devlet, örgütlü bir kötülük. Erkek devletin arkasında olduğu bir durum. Buna karşı da mücadele vermek gerekiyor. Bir mücadele yürütülecekse de sistematik ve sürekliliği olan bir mücadele olmalı. Çünkü nefret artık sistematikleşen bir nefret, örgütlenen bir nefret. Bugün burada şunu diyemeyiz, 'Ahmet, Ayşe'nin lezbiyenliğinden rahatsız' değil, Ahmet'in lezbiyenfobisi olduğu için Ayşe'yi öldürdüğünü söylemeliyiz. 

'TERÖRİZE ETME HALİNE DÖNÜŞTÜ'
Artık sevmeme hali değil, örgütlü bir nefret, örgütlü bir kötülük buna karşı da örgütlü sistematik bir mücadele verilmeli. LGBTİ hareketinin 2015'ten bu yana yaptığı şey bu; gelen saldırılara karşı göğüs germesi. LGBTİ+ etkinliklerinin yasaklanması, Onur Yürüyüşü'ne saldırı, Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Kulübü'nün kapatılması, yine bizim 6 Mart mitinginde alınmamız. Bunlar hepsi aslında bir noktada devletin LGBTİ+'yı kriminalize etme çabası. Bugün iktidarın tüm sözcüleri tüm yekti sahibi olan insanları; Erdoğan'dan Soylu'ya kadar 'LGBTİ+'lara karşı milliyetçi mücadele ediyoruz, bu sapkınlara karşı mücadele ediyoruz' söylemini rahatça üretebiliyorlar. Bu artık kriminalize etme çabasının son halkı. Artık törerize etme haline dönüştü."

LGBTİ+'LAR BİRLEŞİK MÜCADELE ZEMİNİNDE
LGBTİ+'ların 2015'ten bu yana saldırılara karşı Kürtlerle, kadınlarla, ekoloji hareketiyle, vegan/vejateryan hareketle birlikte direndiğini kaydeden Şen, "Topyekun ve geniş bir mücadele alanı. İktidarın da rahatsız olması gereken nokta burası. Bugün yine birleşik mücadele zemininde LGBTİ+'ların var olası devleti korkutan, rahatsız eden bir durum" diye konuştu. 

'NEFRETİNİZLE VAR OLMADIK, NEFRETİNİZLE ÖLMEYECEĞİZ'
"Bu nefretin karşısında mücadele edeceğiz; nefretinizle var olmadık, nefretenizle ölmeyeceğiz" diyen Şen, şu ifadeleri kullandı: "Çünkü biz meşruluğumuz mücadelemizden kazanıyoruz, meşruluğumuzu verdiğimiz kavgada kazanıyoruz, meşruluğumuzu İstanbul direnişinden, Gezi Parkından kazanıyoruz; meşruluğumuzu Suruç'tan, Ankara'dan, İstanbul'dan alıyoruz, direniş alanlarından, mücadele alanlarından alıyoruz; meşruluğumuz Ivana Hoffman'dan alıyoruz, mücadelemizin meşruluğunu katledilen kadınlardan alıyoruz, Hande Kader'den, Eylül Cansın'ndan, Emine Bulut'tan alıyoruz. Bizim öfkemiz buradan geliyor. 

'SOKAKTA MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ'
Bu mücadelenin aslında cinsel kimlik değil bir var oluş mücadelesi olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Kadınların, LGBTİ+'ların verdiği mücadeleyi sahiplenmesi, Kürtlerin LGBTİ+'ların verdiği mücadeleyi sahiplenmesi; Alevilerin, Ermenilerin, Yezidilerin, diğer mücadele kesimlerinin hepsinin burayı sahiplenmesi elzemdir. Çünkü son süreçte net okuyabiliriz ki, kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz. İktidarın LGBTİ+'lara yönelik o özel saldırısını hepimiz okuyabiliyoruz, biz HDK LGBTİ+ Meclisi olarak sokakta sözümüzü söylemeye, sokakta mücadeleye devam edeceğiz. Gözaltına alındık fakat 8 Mart'ta sokaktaydık, gözaltına alındık fakat Trans arkadaşımız Asya'nın yanına gittik, gözaltına alındık fakat kaldığımız yerden söz söylemeye ve üretmeye devam ettik. LGBTİ+ var oluşu vardır; travestiyiz, transız, alışın barışın, gitmiyoruz."