21 Aralık 2024 Cumartesi

Rojhat Rüzgar yazdı | Özgür Ortadoğu için antiemperyalist-antisömürgeci halk cephesi

Filistin ve Kürdistan halklarının direnişi, Ortadoğu halklarına özgürlüğün yolunu gösteriyor. Kürt halkının yıllardır sömürgeciliğe karşı yürüttüğü özgürlük mücadelesi, tüm bölge ve dünya halklarına ilham veriyor. Rojava devrimi, emperyalistlerin böl-parçala-yönet stratejisi karşısında birleşik halk mücadelesi ile halkların devrimci stratejisini inşa ediyor.

Kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizm çağında, sermaye ulus devlet sınırlarını aştı ve sermaye ihracı yoluyla mali sömürgecilik tarzı gelişti. Yeraltı ve yerüstü enerji ve hammadde kaynaklarına hakimiyet stratejik önem kazandı. Hakimiyet adına emperyalist güçler arasında muazzam bir rekabet gelişti. ABD hegemonyası geriledikçe, dünya çok kutuplu bir hal aldı. Rusya ve Çin'in karşısında ABD ve Avrupalı müttefiklerinin, çıkara göre ortak hareket eğilimi güçlendi.

Emperyalist ABD, arkasında NATO'nun durduğu Ukrayna ve Rusya savaşında istediğini elde edemedi. Mali ve siyasi yaptırımlara rağmen geri adım atmayan Rusya'yı savaş halinde tutmak NATO ülkeleri için bir tercih haline dönüştü.

Son G-20 zirvesinde görüldü ki; emperyalist tekellerin temel gündemi, enerji ile Asya-Afrika ve Ortadoğu'dan çıkan petrol ve gazın Batı'ya taşınmasıdır. Temel çatışma, esas olarak bu güzergahın yönetimi ve denetimi üzerinedir. Enerji ikmalinde belirleyici role sahip olması nedeniyle Ortadoğu, tüm bu çelişki ve çatışmaların merkezi haline geldi.

Siyonist işgalci İsrail'in lideri Netanyahu'nun "Ortadoğu'yu tümden değiştireceğiz" sözlerini; bu politik stratejinin arka planındaki eylem planı olarak okumak gerekir. Arkasında emperyalist devletlerle işbirliği vardır. Bu yüzdendir ki, ABD ve İngiltere başta olmak üzere pek çok ülkenin lideri, savaşın büyük belirsizlikler taşıdığı ilk günlerde Tel Aviv'e giderek işgalci İsrail'in arkasında durduklarını göstermeyi bir zorunluluk olarak gördü.

Ülkeleri parça parça işgal edilen Filistin halkının 7 Ekim'de İsrail siyonizmine karşı başlattığı hamle, büyük bir bedel ortaya koyarak dünya gündemine yerleşti. Başta Gazze olmak üzere pek çok kentte direniş muazzam bir düzeye ulaştı. İşgal güçleri, Gazze merkezini çembere aldı ancak direniş iradesini kıramadı. Yoğun hava bombardımanına rağmen çatışmalar, kent içinde sokak sokak devam ediyor. İşgal, aralık ayının başında Han Yunus'a yönelik saldırılarla hem genişledi, hem de yeni bir boyut kazandı. Bilinen can kaybı sayısının 25 bine yaklaştığı Filistin'de, halk göçe/tehcire zorlanıyor ve topraklarını terk etmeyenler katlediliyor. Gazze'nin bir koridorla kuzey ve güney olarak ikiye bölünmesi, siyonist kontrol noktalarının kalıcılaştırılması ve İsrail'le işbirliği yapacak yeni bir yönetim oluşturulması planları çoktan tartışmaya açıldı bile.

Yıllarca İslamı mali ve siyasi amaçları için kullanan Arap devletlerinin gerçek yüzleri, Gazze'ye yönelik soykırımcı saldırı ile bir kez daha açığa çıktı. Yemen'i dışta tutarsak; İsrail, tehditler savuran Arap devletlerinin harekete geçmeyeceğini biliyor olmanın rahatlığıyla işgal saldırısını sürdürüyor. İsrail'e savaş ilan eden Yemenli Husi güçlerin coğrafik uzaklığa rağmen duruşu, her ne kadar füze atışları ABD tarafından belli oranda engellense de, Kızıldeniz'deki deniz trafiğini kilitlemiş durumda. "Jin jiyan azadî" ayaklanmasıyla derinden sarsılan İran, Filistin direnişini toplumsal muhalefeti zayıflatma ve faşist molla rejimini güçlendirmenin bir aracına dönüştürmeye yöneldi. Saldırıları kendi toprakları dışında karşılamayı öngören 'Direniş Ekseni' projesine uygun olarak, İsrail'e karşı savaşı "uzaktan" koordine ediyor. Yemen, Filistin ve Lübnan'da ilişkili olduğu hareketleri askeri anlamda beslemeyi sürdürüyor.

Tümü siyonist çizgide bulunan İsrail savaş kabinesi, muhalefet ile ordu yönetimi arasında çelişkiler daha görünür hale geliyor. Muhalefet, Gazze saldırısının üçüncü ayını doldurmasını hükümetin beceriksizliğiyle tartışırken; Netanyahu, iktidarda kalmanın savaş süresinin uzamasına bağlı olduğu fikrinde. Filistin direnişini Müslüman-Yahudi savaşı olarak göstermeye çalışanlar, dünyanın pek çok ülkesinde farklı inançlardan halkların Filistin direnişinden yana saf tutmasıyla boşa çıkarıldı.

İşgalci İsrail'in emperyalist devletlerin desteğiyle sürdürdüğü saldırganlığın bir diğer ayağı ise Filistin topraklarının dışında gelişiyor. İşgal ordusu, artık neredeyse her gün Suriye ve Lübnan topraklarına askeri saldırılar gerçekleştiriyor. Şam hükümetinin Filistin konusunda faydacı-geri yaklaşımına rağmen, Şam-Halep hattında İran güçlerinin bulunduğu alanlar vuruluyor. Aralık sonunda İran Devrim Muhafızları'nın Suriye'deki komutanı Musavi, Şam'da öldürüldü. Filistin'in kuzeyindeki Lübnan'ın sınır hattını tutan Hizbullah güçleri de İsrail askerleriyle karşılıklı çatışma halinde. Sınır karakolları sık sık hedef alınırken, İsrail yılın ilk günlerinde Hamas Siyasi Bürosu'ndan El Aruri ile Kassam Tugayları'ndan iki komutanı Beyrut'un güneyinde SİHA ile vurdu.

İran'ın "Direniş Ekseni" projesinin mimarı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'yi anma töreni de bombaların hedefi oldu. Saldırıyı DAİŞ üstlense de, kimse saldırıyı İsrail-ABD ortaklığından bağımsız görmedi. ABD'nin Irak ve Suriye'de bulunan askeri üslerine 150 civarında saldırı düzenlendi. ABD de artık bu saldırılara Irak kentlerinde ve Suriye'nin Derazor bölgesinde doğrudan karşılık vermeye başladı. Sömürgeci Türk devleti, dünyanın İsrail saldırganlığı karşısındaki sessizliğinden güç alarak aralık ayında Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına yönelik yeni bir saldırı başlattı.

Ortadoğu, yeni bir döneme girerken, savaş cephesi her yönden genişliyor. Emperyalist güçler ve bölgesel ortaklarının planları çok net. Artık, Ortadoğu halklarının kurtuluşu için bölgesel mücadelelerin birleştirilmesi büyük önem kazanmış durumda. Bölgesel güç ve dinamiklerin, emperyalist savaş politikalarına karşı duruşları, Ortadoğu halklarının özgürlüğünü kazanacağı direniş halkasını büyütecektir. Emperyalizme ve sömürgeci bölge devletlerine karşı direnen kuvvetlerin birleşmek ve mücadelelerini daha ileri düzeye yükseltmek dışında bir seçenekleri yok.

Filistin ve Kürdistan halklarının direnişi, Ortadoğu halklarına özgürlüğün yolunu gösteriyor. Kürt halkının yıllardır sömürgeciliğe karşı yürüttüğü özgürlük mücadelesi, tüm bölge ve dünya halklarına ilham veriyor. Rojava devrimi, emperyalistlerin böl-parçala-yönet stratejisi karşısında birleşik halk mücadelesi ile halkların devrimci stratejisini inşa ediyor. Ortadoğu halklarının eşitliği ve özgür bir geleceği yaratabilmesi için emperyalist savaşlara karşı, halkların birleşik mücadelesini örmek hayati öneme sahip. Ortadoğu'da antiemperyalist ve antisömürgeci bir halk cephesi kurmak dönemin başat görevleri arasında öne çıkıyor. Bölgenin en örgütlü devrim deneyimi ve silahlı gücüne sahip Kürt halkı ve devrimci özneleri, birleşik mücadelenin öncüsü olmayı başarmalıdır. Yeni bir dünya savaşının alametleri niteliğindeki saldırganlığa karşı, halkın yolu kendi özgücüne dayanarak sömürgeci iktidarların yıkılması için harekete geçmektir.