20 Nisan 2024 Cumartesi

Özlem Gümüştaş yazdı | #GezideyizBiz: Yükselen Sesleri Duyuyoruz!

Şimdi Gezi'yi hatırlıyor ve unutmuyor isek; Floyd'u Metin Lokumcu, Ali İsmail Korkmaz, Kemal Kurkut ile anıyoruz; Lübnan'dan, Şili'den yükselen sesleri Gezi'den Lice'den duyuyoruz demektir. Şimdi Gezi'yi anıyor isek; iktisadi kriz ve pandemi koşullarında üretilen yeni normali reddediyor, işçi sınıfı ve ezilenlerin yaşam ve özgürlüğü için faşizme karşı direniş yolunda buluşuyoruz demektir. Dünya çapında gelişen ezilenlerin onur ve özgürlük isyanı da aynı dili konuşuyor. #GezideyizBiz diyorsak, yükselen sesleri duyuyoruz demektir. 

Bugün Gezi isyanının, onur ve özgürlük ayaklanmasının 7. yıldönümü.

Gezi'de olmak, Gezici olmak, Gezizekalılık; tekçiliğe, hiçleştirmeye, devletin baskı ve yasaklarına karşı itirazın ve isyanın birleşik formuydu. Ve Gezi, yükselttiği onur ve özgürlük bayrağı ile bu topraklarda bir daha gerisine dönülmeyecek bir yol açtı. Her itiraza, her duruşa saflaştıran, nitelendiren bir isim, biçim kazandırdı. Gezi ruhu, Gezicilik kimliği böyle oluştu. Geride kalan 7 yıl boyunca yıldönümlerinde yinelenen, her politik harekette yeniden güncellenen de bu hafıza ve bilinçtir.
 
Gezi parkındaki ağaçların savunması ile başlayan hareket, 31 Mayıs'ta biriken öfkenin isyana dönüşmesiyle kendiliğinden bir ayaklanma halini aldı. Faşist iktidar tarafından bastırılan, ortadan kaldırılmaya çalışılan bütün kuvvetler Gezi direnişinde buluştu ve birleşik bir karşı koyuş yarattı. Bu direniş Gezi komününde somutlaşarak; her türlü ayrımcılığın koparılıp atıldığı, birlikte yaşamanın ve üretmenin, forumlarda, meclislerde tartışma ve ortak karar verme kültürünün geliştiği ortam yarattı.

Kürt özgürlük hareketinin demokratik barış çağrısı, Batı'da şovenizmi yırtan bir alan açtı ve Türk halkı hakları ve özgürlüğü için en kitlesel eylemini yarattı. Bu politik iklimin içinde Gezi, Kürt özgürlük hareketiyle Türkiye halklarının politik özgürlük mücadelesinin birleşik mücadeleyle kazanılabileceği görüş açısı yarattı. Gezi'nin politik özneleri, kısa bir süre sonra Rojava'da gelişen demokratik halkçı devrime, o devrimin bir parçası olmaya, Gezi'nin çocukları Kobanê'yi inşaya koştu. Gezi'nin ortaya çıkardığı devrimci durum, Rojava için enternasyonal duruş ve kardeşlik köprüsüne, 7 Haziran'da HDP'nin barajı aşmasıyla somut bir değişim iradesine dönüştü.

Gezi aynı zamanda diktatörlere karşı başlayan Arap ayaklanmalarının coğrafyamızdaki devamcısı olarak, ezilenlerin birbirinin hareketinden beslenme ve direnişin dünyasal ölçeği gerçeğini de ortaya koydu.

Gezi bize; 

Eğer, Türk ve Kürt halkının politik taleplerini, bütün özgürlük taleplerini aynı anda sahiplenmeyi ve o talepler arkasında dimdik durmayı başarırsanız… 

Eğer, Türk halkının kendi özgünlükleri ve gerçeklerine göre çizdikleri bu direnişi okumayı ve gereklerini yeni yollarla tahkim etmeyi başarırsanız… 

Eğer, faşizme, polis şiddetine günlerce direnerek, şehitler vererek yaratılmış bu isyanın ve boyun eğdirilememiş kitle hareketinin gerçeğini sıkıca kavrayıp, kendinizi ayaklanma ve zor denkleminde kurmayı başarır, gövdenizi ve menzilinizi sakınmazsanız... 

Değişime yol açmış, devrime dokunmuş olursunuz diyor. 

Gezi ayaklanması Türkiye'de devrimin güncelliğine böyle somut bir karakter, politikaya böyle net bir içerik kazandırmıştır. 

Şimdi salgınla daha da derinleşen iktisadi kriz ve yeni bir politik gerilim biriktirecek "normalleşme" koşullarında Gezi'yi hatırlıyor, Gezi şehitlerini anıyor, Gezi'de buluşuyoruz. 

Salgını ekonomik, siyasal, toplumsal ve sosyal olarak fırsata çevirmek isteyen AKP-MHP iktidarı, kapitalist krizin ve salgının faturasını işçi sınıfı ve emekçilere yıkmanın planını; gelişecek halk isyanını bastırmanın faşist saldırı politikalarını üretiyor. Sokağa çıkma yasağı emekçi halkımıza dönük şiddetin, işkencenin gerekçesi yapılıyor. İnfaz yasası ile çeteler salınıyor, Emniyet envanterleri biber gazı, plastik mermi ile dolduruluyor, bekçiler geniş yetkilerle donatılarak, baskı ve terörün dozu-çapı artırılıyor. 

Faşist rejimin bu saldırganlık politikası halklarımız nezdinde teşhir oluyor. Sokak yasağının polis terörüne dönüşmesine tepkiler gelişiyor. Halka yasak, karantina uygulaması yapılırken, ücretli izinden, tedavi imkanlarından söz etmeyen iktidara; üretim alanları durmaz, buralarda mesafe kuralları uygulanmazken, ekmek almaya gidene, seyahat halinde olana, parkta oturana yönelen polis-bekçi terörüne öfke daha da büyüyecektir. 

Dünyada ise tüm burjuva hükümetler pandemi koşullarında halka OHAL, yasak ve karantinayı dayatırken; işçi ve emekçilerin canı pahasına sermayeyi kurtarma politikaları üretti. Devletler sermayenin krizine karşı bütün kamusal olanakları açarken, yaşamak için hak talep eden halka baskı ve zorla yanıt verdi. Kapitalist kriz ve küresel salgının ürettiği açlık, yoksulluk, güvencesizlik koşullarında ezilenler yeniden dünyasal ölçekte isyan dalgaları yaratıyor. Çünkü sorun dünyasal ve toplumsal. Lübnan'da yolsuzluk ve yoksulluğa karşı isyan pandemi döneminde de sokakları terk etmedi. Hareket ordunun saldırıları karşısında giderek militanlaştı. 2019 yılına kitlesel eylemleri ve "Noeliberalizm burada doğru, burada ölecek" sözleri ile damgasını vuran Şili halkı, "Buen Vivir (İyi Yaşam)" başlığı ile eylemlerine devam etti. Pandeminin bütün dünyaya ilan ettiği kriz, ezilenlerin isyanını ‘yeni bir yaşam'da somutlaştırdı. ABD'de Floyd'un polis tarafından boğularak öldürülmesi karşısında Minneapolis'teki eylemler, kriz koşullarında yükselen faşizm ve ezilenlerin isyan hareketinin net bir ifadesi oldu. Eylemciler "adalet yoksa barış da yok" diyor. Aktivist Tamika Mollery'in sözleri yağmacı, işgalci, açık terörcü bütün iktidarlara karşı yalın kılıç bir öfkeyi yansıtıyor ve net bir direniş çağrısı yapıyor.

Şimdi Gezi'yi hatırlıyor ve unutmuyor isek; Floyd'u Metin Lokumcu, Ali İsmail Korkmaz, Kemal Kurkut ile anıyoruz; Lübnan'dan, Şili'den yükselen sesleri Gezi'den Lice'den duyuyoruz demektir. Gezi böyle bir etkileşim potasıdır. Diktatörlere karşı gelişen isyanların coğrafyamızdaki kıvılcımı; iktidara karşı politik gerilim biriktirenlerin haklı isyanıdır. Gezi, kendi kendine bir dönüşüm beklentisinden, burjuva parlamenter bir çözümden ayrışarak yolunu açan değişim eylemidir. Gezi, halkın kitlesel eylemine birazdan dağılacak bir miting gibi, sloganlarına talepler manzumesi gibi yaklaşan reformizmden kopuş eylemidir. Şimdi Gezi'yi anıyor isek; iktisadi kriz ve pandemi koşullarında üretilen yeni normali reddediyor, işçi sınıfı ve ezilenlerin yaşam ve özgürlüğü için faşizme karşı direniş yolunda buluşuyoruz demektir. Dünya çapında gelişen ezilenlerin onur ve özgürlük isyanı da aynı dili konuşuyor. 

#GezideyizBiz diyorsak, yükselen sesleri duyuyoruz demektir. 

* Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı