19 Mayıs 2024 Pazar

Özgür Duran yazdı | Pandemide yüzümüzü devrimci tutsaklara dönelim!

Özgür bir gelecek için bedel ödeyenler, hapis yatanlar, ölümü bir korku unsuru olmaktan çıkaranlar bugüne ve kavgaya güvenmekte, geleceği umutla istemeyi sürdürmektedirler. Ancak düzeni reddetmeyi yaşam felsefesi haline getirenler geleceğe güvenle yürüyebilir. İşte bu yüzden devrimci tutsaklara sahip çıkmak, görüşçüsü olmak, ihtiyaçlarını karşılamak ve yalnız olmadıklarını hissettirmek yapılması gereken önemli bir görevdir. Önümüz 1 Mayıs, hemen kartlar ve mektuplar yazabilir, 1 Mayıs coşkumuza onları da ortak edebiliriz.

Sistem, pandemi koşullarını fırsata çevirerek insanın tüm değerlerini ele geçirip bireylerin temel çizgisinin teslimiyet, bireycilik ve yozluk olmasını hedefliyor. İnsan sosyal bir varlık olmasına rağmen yabancılaşma sonucu paylaşım duygusunu yitiriyor. Kapitalizm, insan ne kadar çürürse o kadar güçleniyor. Bu koşullarda insan kalabilmenin yolu bütün bunları reddetmekten ve kapitalizme, faşizme karşı durmaktan geçiyor.

Riskli ve toplu yaşam alanları olan hapishaneler de bundan nasibini alıyor. Pandemi döneminde hapishanelerde yaşanan; görüşlerin sınırlandırılması, açık görüşlerin kaldırılması, gazete, dergi vb. yayınların verilmemesi, hasta tutsakların tedavi edilmemesi, salgın gerekçesi ile muayene ve kontrollerin yapılmaması, ölümlerin olması vb. birçok hak ihlallerinin yaşanması egemenlerin pandemiyi bahane ederek nasıl bir tecrit politikası izlediğini özetlemeye yetiyor. Tutsakların spor hakları, kütüphaneye çıkma hakları gibi temel hakları ellerinden alındı ve bunun gerekçesi de Covid-19'un yayılmasını engellemek oldu. Oysa ki bu temel haklar engellenmeden yani aile görüş hakkı, avukat görüş hakkı ve spor faaliyetleri, kütüphaneye çıkma gibi haklar engellenmeden de önlemler alınabilir. Bir diğer çarpıcı örnek ise pandemiye karşı alınan tedbirler adı altında hapishanelere giren gazete ve dergilerin yasaklanmasıdır. Yayınların yasaklanması ile pandeminin nasıl bir bağlantısı olduğunu anlamak akıl karı değildir. Aslında cevabı açık. Yayın hakkı mücadelesi hapishanelerde yıllardır sürüyor. Bir karikatür dergisinin dahi hapishaneye girmesi idare ile tutsakların arasında mücadele konusu haline gelebiliyordu. İç hukuk ve uluslararası hukuk kanalları bu engellemenin hak ihlali olduğunu verdiği kararlarla defalarca açıkladı. Ancak egemenler her defasında açık bir kapı bularak buradan yayın ve kitap yasaklarını yeniden gündeme getiriyor.

Egemen güçlerin tüm stratejileri, devrimci tutsakların örgütlü yaşamlarını yok etme, ideoloji ve siyasal fikirlerinden uzaklaştırma, dayanışmayı engelleme üzerine kurulmuştur. Fakat devrimci tutsaklar bunu hiçbir zaman kabul etmemiş, bu konuda büyük bir direnç, kararlılık, irade göstermiştir. Her irade bir sınıf tavrının ortaya konulmasıdır. O halde egemen güçlerin teslim alma üzerine kurulu planları mı yoksa devrimci tutsakların ve bizlerin iradesi mi galip gelecek?

İşte bu soruya verilecek cevap salgın döneminde tutsaklarla kuracağımız ilişkimizle alakalı. Hapishanelerdeki gelişmeleri yakından takip etmek, güncel politik durumu ve mücadele konularını tartışırken hapishanelerde yaşanan gelişmeleri de gündemimize almak, mücadelemizin konusu haline getirmeliyiz. Bunu sadece tutsakların ve tutsak kurumlarının mücadele alanı olmaktan çıkarmalı güncel politik mücadelenin gündemleri arasında saymalıyız. Örneğin; henüz yeni görüşülmeye başlanan tutsakların ziyaret ve iletişim araçlarının tamamının kayda alınması ve bir yıl süre ile tutulması, bu görüşmelere dair soruşturmaların açılması, 'ceza süresi' dolan tutsaklara pişmanlık dayatılarak, bunu kabul etmeyen tutsakların infazının yakılması gibi birçok hak gaspı güncel politik mücadelenin gündemleri olarak sayılabilir.
Açıktır ki faşizm tutsaklar üzerinde bir tecrit politikası oluşturmakta. Bugün bu politikaya karşı durmazsak yarın tüm toplum tecrit koşullarına hapsedilecek. Yaşanan hak gasplarına, görüş, tedavi, kitap, yayın, öğrenim, sağlıklı beslenme vb. birçok haklarını kullanabilmeleri için tutsakların mücadelesine sahip çıkarak, insanlık dışı uygulamalardan vazgeçilmesini sağlayabilmeliyiz.

Yaşam mücadeleden başka bir şey değildir. Hapishanelerde can bedeli yaratılan direniş geleneğine sahip çıkmak, yeni değerler yaratmak ve bunları büyütmek en yaşamsal görevlerimiz arasındadır.

En sade biçimiyle devrimci tutsaklar, reddetmeyi bilen, koşulları ve sistemi değiştirme hedefine doğru yürüyen, bunun için her bedeli ödemeyi göze alan insanlardır.

Özgür bir gelecek için bedel ödeyenler, hapis yatanlar, ölümü bir korku unsuru olmaktan çıkaranlar bugüne ve kavgaya güvenmekte, geleceği umutla istemeyi sürdürmektedirler. Ancak düzeni reddetmeyi bir yaşam felsefesi haline getirenler geleceğe güvenle yürüyebilir. İşte bu yüzden devrimci tutsaklara sahip çıkmak, görüşçüsü olmak, ihtiyaçlarını karşılamak ve yalnız olmadıklarını hissettirmek yapılması gereken önemli bir görevdir. Bir mektup yazmak, bazen okunan makaleleri paylaşmak, bazen tanımasak da ihtiyaçları için gönüllüler oluşturmak, her daim onların yanında olmak ve birlikte bir savaşa durabilmek için yan yana yürümek gerekir.

Yalnızlığın insanı çürüttüğüne herkes kendi yaşamında bir ölçüde tanık olmuştur. Peki, soralım şimdi dört duvar içerisinde okuyacak bir gazete bile bulamayan tutsaklarla ne kadar yan yanayız? Onları yalnızlaştırarak çürümeyi dayatan bu sistemi kırmaya dönük ne yapıyoruz? Belki küçük bir fotoğraf, belki bir şarkı sözü, belki bir şiir, belki bir kitap onları ne kadar sarar bunun bilincinde miyiz? Örneğin önümüz 1 Mayıs, hemen kartlar ve mektuplar yazabilir, 1 Mayıs coşkumuza onları da ortak edebiliriz.

Özellikle pandemiyi fırsata çevirerek tutsakların haklarını gasp etmek isteyenlere karşı tecride karşı mücadele ve tutsaklarla kurduğumuz ilişki, yüzümüzü hapishanelere ve tutsaklara dönmemiz her zamankinden biraz daha önemlidir.

Bunun iki ayağı vardır. Birincisi devrimci tutsaklara politik olarak sahip çıkmak. Yaratılmak istenen tecridi dışarıdan zayıflatmak, bunun için politik alandan cevap olmaktır. İkincisi ve daha önemlisi ise hapishanelerdeki tutsaklara yoldaş olmaktır. Onların sevinçlerini hüzünlerini paylaşmak, yalnızlık kuşatmasına karşı paylaşma silahına sarılmaktır.