19 Ekim 2025 Pazar

Özerk Yönetim Eşbaşkan Vekili Kurd: Görüşmeler sürüyor ancak bir ittifaka varmadık

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi yetkilileriyle, başını ABD'nin çektiği emperyalistlerin Şam yönetimini devrettiği HTŞ arasındaki görüşmeler yeniden başladı. HTŞ altına imza attığı 10 Mart anlaşmasını uygulamazken, bugün ABD'nin basıncıyla bir kez daha masaya oturdu. Görüşmelerin hangi aşamada olduğuna yönelik Özgür TV yayınında Ahmet Polad'ın sorularını yanıtlayan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Eşbaşkan Vekili Bedran Çiya Kurd, "Son günlerde askeri ve güvenlik heyetleri gitti. Ayrı ayrı toplantılar ve tartışmalar yapıldı. Ama hala tartışmadır, bir anlaşmaya veya ittifaka vardığımızı söyleyemeyiz" dedi.

QSD Genel Komutanı Mazlum Abdi ve Askeri ve güvenlik hükümeti Şam yönetiminin devredildiği HTŞ ile görüşmelerine bir süredir devam ediyor. 10 Mart tarihinde imzalanan anlaşmanın şartlarını özellikle Türk devletinin yönlendirmesiyle yerine getirmeyen HTŞ ve onun lideri Ahmet Şara (Golani), ABD'nin basıncıyla yeniden görüşmelere başladı.

Özgür TV'de yayımlanan Özgür Yorum programına katılan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Eşbaşkan Vekili Bedran Çiya Kurd, süren görüşmelerin nereye evrileceği, Rojava devrimi ve Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim yapısının korunup korunamayacağı, bu görüşmeler sürerken Eşrefiyê ve Şêxmeqsûd'a dönük HTŞ çetesinin saldırısını, işgal altındaki Serêkanîyê, Girê Spî ve Efrîn'e halkın geri dönüp dönemeyeceğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Eşbaşkan Vekili Bedran Çiya Kurd'un, Ahmet Polad'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

HALEP'TE SALDIRAN BAZI GRUPLAR TÜRKİYE İLE BAĞLANTILIYDI

Eşrefiyê, Şêxmeqsûd, Dêr Hafir, Tişrîn'de saldırılar vardı. Abluka kalkmış, kapatılan yollar açılmış değil. Buradaki amaç nedir?
Bu saldırılarda birçok amaç vardı. Birincisi, saldıran güçlerin doğrudan Türkiye rejimiyle ilişkileri bulunuyor. Eşrefiyê ve Şêxmeqsûd'taki yol kesme ve abluka eylemlerinin bir amacı, Şam ile yürütülen görüşmelerimiz sürecinde baskı oluşturmak ve bazı tavizler koparmaktı. Bizim bazı konularda geri adım atmamızı ve bazı şeyleri onların istediği gibi kabul etmemizi sağlamak amacıyla yapıldı. Ancak Eşrefiyê ve Şêxmeqsûd'taki halkımızın iradesiyle karşılaştılar. Oradaki halkımızın tutumu çok değerliydi, kendilerini selamlıyoruz.

Diğer bir amaç, bölgede kriz yaratmak, istikrarsızlık oluşturmak. Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerinin her zaman güvenlik krizi ve sorunlarla yüz yüze kalmasını istiyorlar. Bu saldırıları ve yol kesmeleri çok tehlikeli bir gerginlik olarak değerlendirdik. Hatta bazı bölgelerde savaşın gelişme ihtimali vardı. Çünkü savunma güçlerimiz meşru savunma çerçevesinde bu saldırılara yanıt vermek mecburiyetindedir ve birçok yerde yanıt verildi.

Ancak bölgenin savaşa girmesi gibi bir kaygı da vardı. Eğer bu savaş devam etseydi, bölgenin ve tüm Suriye'nin sükunetinde büyük bir tehlike yaratırdı. Türkiye üzerinde de etkileri olurdu, barış ve diyalog sürecini tehlikeye atardı. Ayrıca, bizim Şam'la yürüttüğümüz diyalog süreci ve 10 Mart anlaşmamız da tehlikeye girerdi. Bu nedenle biraz kontrollü ve akılcı bir tutum aldık. Bölgenin yeni bir krize ve savaşa sürüklenmesini istemedik. Bazı arabulucular da bu süreçte sükunetin sağlanmasına katkıda bulundu. Görüşmeler oldu ve bu görüşmelerde genel bir ateşkesin olması ve herkesin buna uyması gerektiği kesinleşti.

TÜRKİYE ŞAM İLE DİYALOG SÜRECİNDE OLUMSUZ ROL OYNUYOR

Sizin de dile getirdiğiniz gibi önceden de bir ateşkes ve bütün bölge için anlaşma vardı. Diplomatik görüşmeler olumlu geçiyordu, ancak HTŞ bu yönde adım atmadı. Pratik sahada, 10 Mart anlaşmasına uygun bir tutum açığa çıkmadı. Bu koşullarda yeni yapılan görüşmelerin garantisi ne olacak?
Diyaloğun geliştirilmesi ve kalıcı bir anlaşmaya varmanın önünde birçok engel bulunuyor. Bu temel ve büyük sorunların birkaç görüşmede çözüme kavuşturulması ve nihai bir anlaşma yapılması kolay değildir. Çünkü bu sürecin önünde engel teşkil eden birçok sebep var.

Birincisi, Şam'daki iktidar güçleri, sorunları hakiki, demokratik ve adil bir şekilde çözmeye açık bir bilince sahip değil. Herkes onların İslami bir bilince sahip olduğunu ve sorunları bu çerçevede ele almak istediklerini biliyor. Bu nedenle tüm sorunların çözülmesi konusunda açık ve buna ikna olmuş değiller. Hatta çok defa çözüm ve adım atmak için sözler veriyorlar, ancak sonrasında söylem değişiyor. Yapılan anlaşmalardan ve verilen sözlerden sonra söylemin değişmesi, diyaloğun hızlı ve olumlu adımlarla gelişmesine izin vermeyen başlıca nedenlerden biridir.

İkincisi, herkesin bildiği gibi, Şam'da iktidarda olan gruplar kendi içlerinde hemfikir değiller. İçlerinde farklı fikir ve siyasi eğilimler var ve her biri farklı taraflarla bağlantılı. Bu da bir sorundur. Bu nedenle tartıştığımız konularda zamanında karar veremiyorlar.

Bununla birlikte, bu diyalog sürecinde olumsuz rol oynayan, Türkiye gibi bölgesel güçler var. Şam'daki geçici iktidarın Türkiye'ye sormadan hiçbir karar alamadığı bellidir. Bazı toplantıların sonuçları oluyordu ve bir sonuca ulaşıyorduk. Ancak Türkiye'ye sorulduktan sonra sonuç başka bir tarafa çevriliyordu veya başka bir şey açığa çıkıyordu.

TÜRKİYE DİYALOĞU DESTEKLEMELİ
Bunu açıkça söylemek istiyoruz: Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye ile Şam konusunda olumlu bir rol oynaması gerekiyor; bu diyaloğu desteklemelidir. Biz Suriyelilerin kendi aramızda, nasıl çıkarımıza uygunsa ona göre anlaşmamıza engel olmamalıdır. Şantaj yapmamalı ve baskı uygulamamalıdır.

Geçmiş dönemde gördük, Türkiye'nin bu yöntemi kriz ve gerginlik üretiyor. Şam yetkililerinin tutumlarını sertleştirmesine neden oluyor ve Kuzey ve Doğu Suriye'yi Türkiye ile tehdit etmelerine yol açıyor. "Eğer bizim istediğimiz gibi bir anlaşma olmazsa Türkiye size saldıracak" gibi ifadeler kullanılıyor. Maalesef bu tutum Suriye ortak vatanı anlayışına uygun değildir. Biz bu yöntemlerden vazgeçilmesini umuyoruz.

Son süreçte Türkiye yetkilileri, "Kuzey ve Doğu Suriye ile Şam arasındaki diplomatik çalışmalardan sonuç çıkmasını bekliyoruz" diyor, bu iyidir ve olumlu görüyoruz. Suriye'nin iç durumuna müdahale etmemelidir. Son görüşmelerde bazı olumlu adımlar atılıyor. Ancak hala nihai anlaşmalara varılmış değil, tartışmalar sürüyor. İnanıyoruz ki tartışmalarımızda bazı sonuçlara varacağız.

TÜRKİYE ORTADOĞU'DA HEGEMON GÜÇ OLMAK İSTİYOR

Türk devletinin Kürt halkına karşı düşmanca tutumu tarihseldir ve biliniyor. Ancak burada, Rojava topraklarında, Kuzey ve Doğu Suriye ve tüm Suriye topraklarında Türk devleti ne istiyor? Somut talepleri nedir? Bu konuda size bir bilgi ulaştı mı?
Türkiye, Ortadoğu'da hegemon bir güç olmak istiyor. Bölgede etkinliğini arttırmak ve rol almak istiyor. Arap ülkelerini, Afrika ülkelerini ve başka ülkeleri de etkilemek istiyor. Ve bunun için Suriye'yi kendisine bir kapı olarak görüyor. Askeri, siyasi ve ekonomik olarak etkin olmak ve kendini Suriye'de etkili kılmak istiyor. Suriye'de etkin olabilmesi için Türkiye'yle uyumlu bir gücün iktidar olması gerekiyor. Zaten 2011'deki krizin başından bu yana bu islami güçleri destekliyor, güçlendiriyor. Suriye yönetimindeki bütün önemli yerleri ele geçirmek istiyor; bu istihbari, siyasi, askeri veya ekonomik olabilir. Bu şekilde Şam'da kendine müttefik bir iktidar oluşturmak istiyor. Bu esas noktadır ve şu an bir dereceye kadar etkilidir.

Diğer bir nokta, Suriye'de Kürt sorununun kendi düşündüğü çerçevenin dışında çözülmesini istemiyor. Yani Özerk Yönetim'in olmasını, Kuzey ve Doğu Suriye'de ademi merkeziyetçi bir sistemin olmasını ve bunun bütün Suriye'de kabul edilmesini kabul etmiyor. Onun isteği, tekçi bir sistemin olması, her şeyin onun kontrolünde olmasıdır.

Kendisi için nasıl düşünüyorsa, Türkiye içindeki Kürt sorununu nasıl çözmeyi kabul ediyorsa "Başladık çözeceğiz" dedikleri son süreçte olduğu gibi- aynı çerçevede Suriye ve Rojava'da da benzer bir durumun gelişmesini istiyor ve bunun dışındakileri kabul etmiyor. Özerk Yönetimi, Suriye'de ademi merkeziyetçi sistemi, federal bir sistemi kabul etmiyor. Suriye'de tekçi, tek kültürlü ve tek uluslu bir yapının egemen olmasını istiyor. 

TÜRKİYE SURİYE'DE YÖNETEBİLECEĞİ TEKÇİ BİR İKTİDAR İSTİYOR

ABD emperyalizminin sözcüsünün, "Biz federasyonu kabul etmiyoruz, federasyon vermeyeceğiz ama ona yakın bir şey" tutumunun amacı nedir? Neden Kürtlere federasyon olamıyor? İkinci olarak bugün idari özerklik konusunda bir uzlaşı görünüyor. Eğer idari özerklik olursa, Kuzey ve Doğu Suriye Bölgesi kendini bir bütün olarak mı yoksa il il, vilayet vilayet biçiminde mi temsil edecek? Rojava devrimi Kuzey ve Doğu Suriye olarak, bölge olarak varlığını koruyacak mı? Bu konuda HTŞ'nin, Türk devletinin, bölgesel ve emperyalist güçlerin yaklaşımı nedir? 
Bugün gelişmiş ülkeler, Arap ülkeleri, Türkiye de dahil bütün ülkeler Suriye topraklarının tek parça olması konusunda hemfikirler. Herkes Suriye'nin parçalanmaması gerektiğini söylüyor. Ancak biz böyle bakmıyoruz. Eğer ademi merkeziyetçi, federatif bir sistemin Suriye'nin parçalanmasına sebep olacağından korkuyorlarsa, hayır, böyle değil. En büyük ve en güçlü ülkeler merkezi olmayan ülkelerdir.

Bizler de çarenin Suriye'nin birliğinde olacağını söylüyoruz. Ancak bu, ademi merkeziyetçi bir sistemle olacaktır. Demokratik bölgesel yönetim esasıyla çözüm yaratılacaktır. Bunları tartışıyoruz, ama hiçbir anlaşma sağlanamadı. Geçici Şam iktidarı da buna çok açık değil. Herhangi bir anlaşma sağlandı diyemeyiz.

Geçici Şam iktidarı diyor ki; daha önce yerel yönetimleri bağlayan 107. kanun var. Beşar Esad döneminde 2011'de çıkartılmıştı. O kanunu yerel yönetimler için uygulamaya sokabiliriz. Bu kanun idari ademi merkeziyetçiliği garanti altına alıyor diyorlar.

Şimdi biz şunu söyleyebiliriz: Mevcut ademi merkeziyetçi idari sistem, Suriye içerisinde yaşayan halkların ihtiyaçlarını karşılamıyor. Çünkü biz siyasi haklardan, ulusal haklardan, dil ve kültürel haklardan ve hatta özsavunma hakkından bahsediyoruz. Bu haklar, ademi merkeziyetçi idari sistemin içerisinde korunmuyor. Bunun için ademi merkeziyetçi idari sistem halkımızın talep ve umutlarını karşılamıyor.

Biz, ademi merkeziyetçi sistemi, yerel yönetimlerin demokratik bir tarzda bu hakları yaşamda gerçekleştirebilelim ve uygulayabilelim diye istiyoruz. Bu kanton ismiyle olabilir, vilayet ismiyle olabilir, özerklik olabilir, adı ne olursa olsun bizim için önemli olan bu hakları korumaktır. Çünkü bu haklar, halklarımızın kazanımıdır, meşru haklarımızdır. Bu haklardan geriye bir adım atılmayacaktır.

GÖRÜŞMELER SÜRÜYOR ANCAK İTTİFAKA VARDIĞIMIZI SÖYLEYEMEYİZ

Diyalog ve müzakere konusunda QSD heyeti görüşmeye gitti ve bu görüşmelerin devam edeceği söylendi. 10 Mart anlaşmasında bu heyetlerin toplanması öngörülmüştü, ama gidiş gelişler olmadı. HTŞ rejimi eğitim heyetinde bile adım atılmasına engel çıkardı. Bu yönde adım atılacak mı ve ne zaman atılacak?
Son günlerde askeri ve güvenlik heyetleri gitti. Ama hala tartışmadır, bir anlaşmaya veya ittifaka vardığımızı söyleyemeyiz. Biz görüş ve tutumumuzu belirttik bu toplantılarda. Kuşkusuz görüşlerimiz Şam yetkilileri tarafından kökten reddedilmiş değil. Ancak belli ki üzerinde anlaşacağımız konularda hala çok tartışmaya ihtiyaç var.

Öyle tahmin ediyoruz ki; askeri ve güvenlik konularında biraz ilerleme olursa, sonrasında idari komisyon gidecek, eğitim için olan komisyon gidecek, ekonomik konular, anayasa konusu, hatta Kürtçe dairesi için var olan ortak Kürt heyetinin yakın zamanda gitmesi gerekiyor. Bunların hepsi planlanıyor, önümüzdeki süreçte görüşmeler, tartışmalar olacak. Bunun için de müzakere ve diyalog süreci şimdi bu şekilde sürüyor.

PARLAMENTOYA GİREN ÜÇ KÜRT, KÜRTLERİN İRADESİNİ TEMSİL ETMİYOR

Suriye Halk Meclisi seçimine halk katılmadı, Kürtler adına üç kişi yeni meclise katıldı. Kürtlerin ulusal birliğini boşa düşürmeye yönelik bu tutumu nasıl değerlendirmeliyiz? Rojava'da bir konferans yapıldı ve tarihi bir tutum ortaya konuldu. Rojava devrimini korumak için Kürt birliğinin Rojava ve bütün Kürdistan'da nasıl bir rolü ve etkisi olacak?
Doğru, Kürtlerin tutumu ve siyaseti söz konusu olduğunda konferansta çıkan sonuç açıktı. Bütün taraflar orada ortaya konulan sonuç bildirgesini esas almalı, dayanışmalı, alınan kararların, açığa çıkan birlik tutumunu boşa düşüren yaklaşımların önünü kapatmalı, yol vermemeli. Şüphesiz, parçalanmışlık yaratmak isteyen taraflar var. Hem Suriye'de hem Türkiye'de hem de diğer yerlerde Kürtlerin birliğini istemeyenler bulunuyor. Bu tür yaklaşımlara izin verilmemelidir.

Seçimler yapıldı ve bu seçimlerle hükümete, parlamentoya girenler ne Kürtlerin siyasi iradesini ne de konferansta ortaya çıkan siyasi tutumu temsil ediyor. O konferansın siyasi iradesi açıktı: Kimse seçimlere katılmayacak. Hiç kimse kendi iradesini şu anda Suriye parlamentosunda görmüyor.

Şu an Kürtlerin genel ve stratejik çıkarları her şeyin üstünde olmalıdır. Bu kırmızı çizgimiz olmalıdır. Kimse kendi çıkarını bunun önüne koymamalıdır. Bu nedenle bugün bütün siyasi taraflar açık bir tutum sahibi olmalı ve bireysel, şahsi yaklaşımlara karşı net bir tavır almalıdır. 

Kürt halkı ve Kürdistan'ın her parçası için tarihi bir dönemdeyiz. Bugün bölge büyük bir değişimden geçiyor. Eğer Kürtler kendilerini örgütleyebilir, siyaset ve tutumlarını ortaklaştırabilirlerse, bu değişimden en fazla yararı yine Kürtler sağlayacaktır. Bu nedenle bu süreç, Kürt halkı için tarihi bir fırsattır. Bu fırsat ellerinden kaçmamalıdır.

Bu şekilde Suriye'de, Türkiye'de, Irak'ta, İran'da ve tüm Ortadoğu'da demokratik değişim için önemli bir rol oynayabilirler. Şu anda görüldüğü gibi, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi projesine Kürt halkımız öncülük yaptı ve halen öncüdür. Bugün Özerk Yönetim projesi, tüm Kuzey ve Doğu Suriye'de bir umut, talep ve örnek haline gelmiştir. Farklı bölgelerde herkes özerk yönetim istiyor. Herkes sesini QSD ve Özerk Yönetim'in sesine katıyor, dayanışma arıyor, haklarının korunmasını talep ediyor. Bu bir gerçektir.

Bu nedenle biz Kürtler olarak, kendi çıkarlarımızı korumak için iç bütünlüğümüzü sağlamalıyız. Bütünlüğümüzü, tutum ve siyasetimizi Suriye halkı ile birlikte geliştirmeliyiz. Bölgede yaşayan tüm halklarla; Araplar, Süryaniler, Hristiyanlar, Dürziler, Aleviler, Türkler, Farslar ve diğer tüm halklarla ortak tutumumuzu, ortak yaşamı ve birlikte gelecek inşa etme mücadelesini sürdürmeliyiz.

Bu konuda şuna inanıyoruz: Suriye içerisinde mücadelemiz yüksek bir düzeye ulaşmıştır. Suriye'nin bütün taraflarıyla ilişkilerimiz en üst seviyededir. Suriye'nin geleceğinde yalnızca Kürt halkının hakları için değil, diğer halkların haklarının da garanti altına alınması için mücadele ediyoruz.

EFRÎN'E GERİ DÖNÜŞLERİN OLMASI İÇİN ÇALIŞMALAR YÜRÜTÜLÜYOR

Birkaç gün önce general Mazlum Abdi'nin Serêkanîyêli bir heyetle gerçekleştirdiği görüşmede, Efrîn ve Serêkanîyê'ye dönüşler ne kadar gündem oldu. Halkımızın Efrîn ve Serêkanîyê'ye güvenli dönüş garantisi konusuna nasıl yaklaşılıyor?
Geçici Suriye hükümeti Başkanı Ahmed Şara, 10 Mart anlaşmasında Efrîn ve Serêkanîyêli göçmenlerin yerlerine dönmesi için söz vermişti. Son yapılan toplantılarda da dönüş imkanı olanların geri dönüşünün örgütlenmesi konusunda taahhütte bulundu. Elbette sorunları olan bazı kişilerin dönememesi gibi durumlar da söz konusu olabilir. Ancak bu konuyla ilgili yürütülen çalışmalar var.

Önümüzdeki dönemde özellikle Efrîn halkından bazı grupların dönmesi üzerine çalışmalar sürdürülüyor. Serêkanîyê ve Girê Spî için de çalışmalar yürütülüyor, fakat onların durumu Efrîn gibi değil, biraz daha farklı. Bu nedenle biraz daha zamana ihtiyaç olabilir. Efrîn için ise yakın zamanda sonuç alınabilecek çalışmalar yürütülüyor.

Ancak hala bazı sorunlar mevcut. Diğer silahlı grupların varlığı gibi… Orada her gün insanların hakları çiğneniyor, insanlar tutuklanıyor. Bu yüzden biz bu kez, Geçici Suriye hükümetini ve Şam yönetimini sorumluluk almaya zorlamaya çalışıyoruz. Bu sorumluluğu üstlenmeli ve güvence vermeliler: Halkımız geri döndüğünde hiçbir kötü muameleyle karşılaşmayacak, mal ve mülkleri iade edilecek.Ayrıca şunu düşünüyoruz: İleri ki süreçte bölge halkları kendi kendilerini yönetecek, kendi kendilerini koruyacak. Bu temelde Geçici Şam hükümeti ile bir anlaşma sağlamaya çalışıyoruz. 

Golani kendini DAİŞ ve El Kaide'den ayırdığını söyleyerek bu yapılarla ilişkini kabul etmiş oldu. HTŞ, DAİŞ'e karşı mücadelede uluslararası koalisyonda yer alacaklarını da söylüyor. Koalisyona katılma amaçları tarihini temiz göstermek mi, yoksa emperyalist devletler onları ılımlı İslam hattına mı çekmek istiyor?
Doğrusu onlar istemiyorlar. Bunu isteyen ABD yönetimi ve koalisyon; ayrıca bazı devletler DAİŞ'i dışlamak istiyor. Bu, Şam hükümetine dayatılan şartlardan biridir. Eğer Şam katılırsa Suriye ve hükümet üzerindeki yaptırımlar kaldırılacak. ABD yönetimi Şam'ı bu yönde zorlamaktadır.

Geçici Şam hükümeti ile bu konuda anlaşma sağlanmış gibi, geriye ilan edilmesi kalmış. Ama ilan edilecek mi, edilmeyecek mi henüz net değil. Fakat gerçek anlamda ne kadar katılacakları, ne kadar etkin mücadele edebilecekleri hala soru işaretidir. Pratikte bu konuda çeşitli fikirler var. Bir olasılık şudur: Eğer bu gerçekleşirse QSD, Özerk Yönetim, geçici Şam hükümeti ve koalisyon birlikte bazı çalışmalara girişebilir. DAİŞ hapishaneleri, kamplar ve hatta ortak operasyonlar için işbirliği yapılması mümkündür; geleceğe yönelik DAİŞ'e karşı mücadelede anlaşmalar sağlanabilir. Yani bunların hepsi mümkündür.

ABD yönetiminin amacı şudur: Bu hükümeti teröre karşı mücadelede bir ortak hale getirmek; aşırılık yanlısı akımlardan, cihatçı ve selefi hatlardan uzak tutmak; Suriye'de bulunan yabancı militanları etkisiz hale getirmek. Geçici hükümet ile bu gruplar arasında mesafe açmayı amaçlıyorlar.