1 Mayıs 2024 Çarşamba

Ne ifrat ne tefrit

Seçimler dahil her vasıtayı olabilecek en zengin araç ve biçimlerle üçüncü seçenek oluşturmaya, özgür yeni bir hayata, yürüyüşün müstakil pratik politikasına vakfetmeyen her yol tıkanmakla yüz yüze kalır.
Seçimlere dönük iki uç eğilimden biri boykot taktiği. İşlevsel değil. Dayanakları zayıf. Toplumun bunca politize olduğu bir dönemde, devrimci demokratik mücadele bileşeni isimlerin aday olma imkanı sürdükçe rağbet görmesi imkansız. Bu şartlarda elenmiş bir tekliftir. Uygulayıcılarını sinik bir pasifizme kilitlemekle kalır.
 
Boykot taktiği, kapalı devre bir mantığa yaslanıyor. Kendi kendinin doğrulayıcısı. Hayatla teması zayıf. Bir tür subjektivizmle hareli. Çoktan tüketilmiş tartışmalarda takılıp kalmakla malul.
 
Diğer uç, dolaşımdaki komplo teorilerini de seçimi her şey haline getirmeye yatkın siyaset üsluplarının aracı kılanlardan oluşuyor. Bu politika tarzı, eninde sonunda kendini “burjuva sol”a yedeklemeye varır.
 
Bir uçta indirgemecilik ve pratik politikaya müdahale girişiminden yoksunluk hakim. 
 
Diğer uçta ise abartılı tehlike çanı çalmakta. Ve komplo teorilerinin dolaşımda tutulmasının amacı faşizm karşıtı kitleleri bir sol Kemalist restorasyona ikna etmek. 
60'lar-70'lerde TKP, devrimci güçleri ve oluşumları, parlamentarizmden fazlasını ister de buna girişirlerse durumun çok kötüye gideceği yollu eleştirirdi. Bu bir korkutma taktiğiydi. Aşılmaktan, eskimekten, düzen dışı hayaller kurulmasından korkuyorlardı. Korktukları gibi oldu, aşıldılar.
 
Ordunun her dönemde türlü türlü cunta barındırdığı, açık veya gizli tasfiyelere girişildiği sır değil. 15 Temmuz'da Cemaat şebekelerinin cuntası başarısız oldu ancak cuntalar bugün de vardır, yarın da olacaktır.
 
Şimdilerde yeni bir darbe ihtimalinden bahsedilerek kitleler, asıl olarak, AKP dışındaki CHP seçeneğine yönlendirilmek isteniyor. Utangaçlığını günden güne üstünden atan bu davranış çizgisi kendini gereksizleştirmeye doğru ilerliyor.
 
“Hayır”, örgütlemek adı altında, öznesi belirsiz oy verme çağrıları yapmak bunlardan biridir. ÖDP'nin tahayyülü CHP'den ileriye uzanamıyor örneğin.
 
Anlattığınız dünya, görmek istediğiniz dünyadır aynı zamanda. Çıtayı CHP'ye kadar düşürmek demek yorgunluk, bezginlik ve güvensizliğin politik bir karar haline dönmesidir.
Buna kof kibri de eklemeli. Örneğin seçimlerde HDP'yi yok saymak ve muhtemel bir ikinci tur devlet başkanlığı seçimlerinde HDP kitlesinin Erdoğan dışı bir adayı -muhtemelen CHP adayını- desteklemeleri biçiminde bir dil tutturmak böyledir.
 
Bu dildeki buyurganlık eşit ilişki kuramamanın ifadesidir. Töhmet altında bırakır ve kendisi gibi davranmayı, masumiyeti kanıtlamanın yegane yolu sayar.
 
Boykotçu yaklaşımın gittikçe dar grup dünyasına gerilemesi gibi ufku CHP ile sınırlı olanların da dağılması ironiktir.
 
Seçimler dahil her vasıtayı olabilecek en zengin araç ve biçimlerle üçüncü seçenek oluşturmaya, özgür yeni bir hayata, yürüyüşün müstakil pratik politikasına vakfetmeyen her yol tıkanmakla yüz yüze kalır.
 
İktidar iki uçtan birini seçmeye zorlar. İkisiyle de baş etme strateji-taktikleri vardır ve nispeten çabuk sonuç verir. 
 
İktidarın hedefi, hilafına dayatılan şu ya da bu tercih yerine kendi bildiğince ve hayatın her alanına, özellikle de şimdisine yayılan, hakkı verilmiş bir politik özgürlük mücadelesiyle baş etmesi çok daha zordur. Onu ne eritebilir ne kriminalize ederek varlık yokluk sınırına kilitleyebilir.
 
Söylemeye bile gerek yok, devrimci sosyalistler ne sekterlik ne kendiliğindenlik biçimindeki üçüncü seçeneğin hayat bulması için enerjilerini vakfedegeldiler. Tek tek sıralanabilecek olgulardan çok daha önemlisi bu davranış ilkesini ve politika kültürünü yaşatmak, büyütmek ve zafere ulaştırmaktır ki, zannedilenden daha kısa zamanda başarılacaktır.