2 Mayıs 2025 Cuma

Devrimin iki yakası

Faşist şeflik rejimi mayısın bu ilk günlerinde, bir taraftan İstanbul'da ve bir taraftan da Qamişlo'da odaklaşan ve maddileşen iki büyük demokratik mücadelenin baskısı altında. Komünistler ve devrimciler, tutarlı antifaşist ve antişovenist örgütler, Kürt ulusal demokratik güçleri böyle bir buluşmanın güncel siyasal köprüsünü kurma sorumluluğuyla yüz yüzeler. Türkiye'de ayaklanma düzeyinde kendini ortaya koymuş emekçilerin ve ezilenlerin demokratik hareketi ile Kürdistan'da faşizme karşı en çetin direnişi sergilemiş olan Kürt ulusal demokratik hareketinin buluşması, sömürgeci faşist şef Erdoğan'ın en büyük kabusudur. Birleşik devrimimizin iki yakasının böyle bir araya gelişi halklarımızın sömürgeci faşist şeflik rejiminden kurtuluşununsa en şaşmaz anahtarıdır.

Mart ayaklanmasına katılan Türk emekçilerin ve öğrencilerin Kürt ulusal demokratik taleplerini sahiplendiklerinde "bölücü teröre ortak olunacağını" düşünmelerini, adil ve demokratik bir barış umut eden Kürt ezilenlerinin Türkiye'deki adalet ve özgürlük başkaldırısına katıldıklarında "çözüm sürecinin baltalanacağına" inanmalarını istemek ve sağlamak faşist şeflik rejiminin bugünkü siyasetinin çok önemli bir unsuru. Türkiye'deki politik özgürlük mücadelesi ile Kürdistan'daki ulusal özgürlük mücadelesini birbirinden ayrı tutmanın sömürgeci faşizm için daima stratejik bir öncelik olduğu fazlasıyla deneyimlenmiş bir gerçek. Bu siyasi manevra imkanını elinden almak sömürgeci faşist şeflik rejiminin sonunu getirmek için kritik önemde.

Faşist şef Erdoğan'ın umduğunun aksine, 1 Mayıs, adalet ve özgürlük ayaklanmasının toplumsal dinamiklerinin martta yangına dönüşmüş olan mücadele ateşinin sönmediğini gösterdi. İşçiler, yoksullar, kadınlar, gençler, Kürtler, Aleviler, ezilen ulusal ve inançsal topluluklardan emekçiler, LGBTİ+'lar, aydınlar ve sanatçılar faşist şeflik rejiminin sınır tanımaz zorbalığına ve küstahlığına karşı 1 Mayıs alanlarında birleştiler, İstanbul'dan Amed'e dört bir yanda adalet ve özgürlük hareketini yeniden ivmelendirdiler.

Bürokratik sendikacılık ve reformist uzlaşmacılık faşist devlet sopasının menziline girmekten kaçınmak için İstanbul'da 1 Mayıs'ın rotasını Taksim'den Kadıköy'e çevirme telaşına düşmüşken, burjuva solu CHP halk isyanını miting düzenine sıkıştırma gayretini sürdürürken, komünistler, devrimciler, mücadeleci sendikalar, tutarlı antifaşist parti ve örgütler mart ayaklanmasında yüz binler tarafından dile getirilen Taksim yasağını parçalama isteğini rehber aldılar. 1 Mayıs'ın hemen öncesindeki faşist gözaltı furyasına rağmen Taksim'i kazanma iradesini eylemde cisimleştirenler, adalet ve özgürlük ayaklanmasının alevlerini yeniden körükledikleri gibi, birleşik bir antifaşist merkez yaratma imkanını da ortaya çıkardılar. Böylelikle 1 Mayıs'ta, faşist şef Erdoğan'ın uykularını kaçıran o isyan rüzgarı esmeye devam etti.

1 Mayıs'tan birkaç hafta önce faşist şef Erdoğan sarayında İmralı heyetiyle görüşmeye oturmuştu. Heyet, Abdullah Öcalan'ın esaret koşullarının değiştirilmesi, Kürt ulusal demokratik hareketiyle, halklarımızın demokratik temsilcileriyle, gazetecilerle ve aydınlarla temas etmesinin önünün açılması kapsamındaki talepleri ve beklentileri gündemleştirirken, faşist şef konuyu sarayın adalet bakanına havale etti, sömürgeci faşist şeflik rejimi PKK'nin ateşkes ilanına Medya Savunma Alanlarını her gün sayısız defa bombalayarak karşılık vermeyi sürdürdü. Oysa Kürt halk önderi Öcalan'ın İmralı'daki koşullarının değiştirilmesinin ve Medya Savunma Alanlarına saldırıların durdurulmasının "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" karşısında saray iktidarının atması beklenen adımların güncel asgari gerekleri olduğu ortada.

İmralı görüşmelerinde düğüm noktası olan Rojava'nın statüsü konusundaysa çok geçmeden kritik bir gelişme yaşandı. Farklı Kürt partileri ve örgütleri, kadın kurumları, toplumsal örgütlenmeler ve Kürt aydınları Qamişlo'da toplanan Rojava Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı'nda bir araya geldiler. Konferansta kabul edilen Ortak Siyasi Tutum Belgesinde, tüm ulusların ve ulusal toplulukların, tüm dinlerin ve inanışların eşit haklarının, Suriye'nin çok uluslu, çok dinli ve çok kültürlü yapısının demokratik bir anayasayla güvencelenmesi, bütün halkların ve inançların temsil edileceği bir kurucu meclisin oluşturulması, kadın-erkek eşitliğinin, siyasal ve toplumsal kurumlarda kadın temsiliyetinin sağlanması, anadilde eğitim hakkının uygulanması ve Kürtçenin Arapçayla birlikte resmi dil olarak tanınması, Serêkaniyê, Girê Spî ve Efrîn başta olmak üzere zorla yerinden edilmiş halkın geri dönüşünün temin edilmesi, devletin ademi merkeziyetçi temelde bölgesel konseylere dayanarak yapılanması ve Rojava'nın federal bir statüye sahip olması gerektiği vurgulandı.

Bu vurgularıyla konferans, sarayın Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın faşist sömürgeci küstahlığına, Rojava yönetiminin eğer Türk burjuva devletinin dayatmalarına boyun eğmezse tıpkı DAİŞ gibi devre dışı bırakılacağı şeklindeki son aşağılık tehdidine verilen etkili bir yanıt niteliği taşıyor.

Özellikle Barzani çizgisindeki ENKS'nin konferansta Rojava'daki Kürt ulusal demokratik statüsünü savunma tutumuna dahil olması, faşist şef Erdoğan'ın Rojava devrimini boğma planının yeni bir çelişkiyle karşı karşıya kalması anlamına geliyor. Bildirgelere ve belgelere yazılan ulusal birlik sözleri, kuşkusuz ki, Suriye ve Rojava'da önümüzdeki sürecin siyasi saflaşmalarında ve çatışmalarında, Kürt ulusal demokratik mücadelesinin yüz yüze olacağı zorluklarda sınanacak. Fakat bugün Rojava devrimi, Kürt ulusal demokratik statüsüne son vermekte ortaklaşan sömürgeci faşist saray rejimine ve Şam'daki özgürlük düşmanı HTŞ iktidarına karşı yeni bir hamle yapıyor, halkların Suriye ve Rojava birleşik demokratik cumhuriyeti özlemini yeşertmeye devam ediyor.

Faşist şeflik rejimi işte mayısın bu ilk günlerinde, bir taraftan İstanbul'da ve bir taraftan da Qamişlo'da odaklaşan ve maddileşen iki büyük demokratik mücadelenin baskısı altında. Faşist yasakları, işkenceci polisleri, tetikçi savcıları, yalaka yargıçları, kuyu tipi zindanları, işgalci orduları, işbirlikçi politik islamcı çeteleri ve küstah tehditleri, yani faşist ve sömürgeci devlet zorbalığı ötesinde, onun elinde bulunan tek ciddi siyasi manevra imkanı Türkiye'deki ve Kürdistan'daki bu iki büyük demokratik mücadele kulvarının henüz buluşup birleşmemiş olmasında.

Komünistler ve devrimciler, tutarlı antifaşist ve antişovenist örgütler, Kürt ulusal demokratik güçleri böyle bir buluşmanın ve birleşmenin güncel siyasal köprüsünü kurma sorumluluğuyla yüz yüzeler. Türkiye'de emekçilerin ve ezilenlerin faşizme karşı adalet ve özgürlük kavgası harlanırken, Kürdistan'da halkın adil, onurlu ve demokratik barış bayrağı yükseltilirken, aynı zamanda, birleşik devrimimizin iki cephesinin birbirine doğru adım atması demektir bu.

Türkiyeli emekçilerin ve ezilenlerin birleşik bir antifaşist politik merkez tarafından bayraklaştırılacak temel ve acil talepleri savaşa, silaha, işgale değil, eğitime, sağlığa, yoksula, öğrenciye, kiracıya, emekliye bütçe ayrılmasını, devletin İmralı barış çağrısına karşılık verip derhal ateşkes ilan etmesini, Kürt halkının varlığının tanınıp ulusal demokratik haklarının kabul edilmesini ve anadilde eğitime geçilmesini içermek zorundadır. Kürt halkının ulusal demokratik güçleri mart ayaklanmasında kabuğunu kıran toplumsal mücadele dinamiklerine omuz vermek, adalet ve özgürlük için sokakları mesken tutanlarla yan yana gelmek zorundadır.

Türkiye'de ayaklanma düzeyinde kendini ortaya koymuş emekçilerin ve ezilenlerin demokratik hareketi ile Kürdistan'da faşizme karşı en çetin direnişi sergilemiş olan Kürt ulusal demokratik hareketinin buluşması sömürgeci faşist şef Erdoğan'ın en büyük kabusudur. Birleşik devrimimizin iki yakasının böyle bir araya gelişi halklarımızın sömürgeci faşist şeflik rejiminden kurtuluşununsa en şaşmaz anahtarıdır.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 2 Mayıs tarihli 217. sayısında yayımlanan başyazısı.