22 Aralık 2024 Pazar

NATO’nun tepesinde it dalaşı

Şimdi emperyalist rekabet sertleşiyor, NATO’nun dağılması bu sayede olanaklı hale geliyor. Bu şiddetlenen rekabette, NATO biçimsel olarak ABD’de kalsa da, tümüyle dağılsa da, 90 öncesi ve sonrası olduğu gibi ABD’nin dünya hakimiyetinde diğer rakiplerini gütmesinin örgütü olarak kalamaz. 
 

Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir” demeci, Fransız emperyalizminin yüksek derecede rahatsızlığını ifade ediyor.

AB’nin patronu Alman emperyalizminin kıdemli lideri Merkel “aynı görüşte değilim” ihtiyat frenine bastıysa da, artık ABD ile eski müttefiki Avrupa emperyalistlerinin yollarının ayrılması önlenemez.

Çünkü aralarındaki emperyalist çıkar çelişkileri şiddetleniyor.

Macron’un demeci, özellikle Trump’ın, NATO üyesi Türkiye’nin diktatörü Erdoğan’ın Rojava’yı işgaline yol vermesi üzerineydi. Tüzüğüne göre NATO Konseyi (üyelerinin birer temsilcilerinden oluşur) arasında oy birliği ile alınacak kararlar NATO için geçerli olabilirdi. Fiilen de NATO onayı almalıydı.

Fakat, ne oğul Bush Irak işgalinde müttefiklerini karar verici olmaları düzeyinde dikkate almıştı, ne de şimdi Trump Erdoğan’la anlaşırken, bu işgalci ikili, diğer müttefiklerini karar verici düzeyde dikkate aldılar.

Pompeo, “para vermeyip savunması için NATO’ya dayanmaya son vermek gerekir” içeriğindeki sözleriyle Macron’a cevap verdi. Bu, öncesi bir yana ABD’nin Trump’la sık tekrarladığı söylem. Ve daha çok da ABD’nin tartışılmaz NATO patronluğunun müttefik-rakiplerinin başına vurulmasını ifade ediyor.

70 yıl boyunca, ABD dünya kapitalizminin lideri ve savaş makinası olarak, devasa militarist gücüne yatırım/harcama yaptı. Bunun kapitalist getirisi tabii ki ABD’nin dünya tekellerine dünya pazarından daha rakipsizce kâr akışı oldu.

Fakat yine de 70 yıl gibi uzun vadede süreç diğer eski müttefik Avrupalı emperyalistlerin lehine işledi. Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası sonucu, militarist masraflardan muaf olan Avrupalı emperyalistlerin ABD’nin mali-ekonomik gücüne görece yakınlaşmaları gerçekleşti.

AB patronu Almanya bu gelişmeye dayanarak mali-ekonomik dünya gücü olarak şimdi hareket etmeye çalışıyor. Trump’ın Avrupalı emperyalistleri suçlayan sözlü saldırısına Merkel’in “Avrupa’nın kendi değerleri vardır, ABD’nin değerlerini kabul etmek zorunda değiliz” demesinin, Trump’ın ticaret savaşında Çin’in yanı sıra Avrupalı emperyalistleri de hedef almasının nedeni bu emperyalist rekabettir.

Daha önemlisi de Fransız ve Alman emperyalist liderlerin Avrupa’nın kendi ordusunu kurması gerektiğini yeniden vurgulamalarının nedeni bu rekabettir.

CDU’lu Alman savunma bakanının, Kuzey Suriye’de Türkiye-ABD işgal bölgesi yerine “uluslararası güçlerin denetiminde güvenli bölge” önerisinin nedeni de bu rekabettir.

ABD’nin Ruslarla da silah üstünlüğü rekabetini yeniden kızıştırarak INF (orta menzilli nükleer silahların imhası) antlaşmasını tek taraflı lağvetmesinin nedeni de bu emperyalist rekabetin şiddetleniyor olmasıdır.

Bir diğer gerçek de şu ki, ABD, NATO’yu SB ve sosyalist bloka karşı kurmuştu. Sosyalist blok veya SB ayaktayken, onlara karşı Avrupalı, Japon emperyalistleri ile bağımlılığı altındaki yeni sömürge ülke iktidarlarını korumak için NATO gibi askeri saldırgan savaş paktına/örgütlenmesine ihtiyacı vardı.

O zaman da, ABD, müttefiklerini biçimsel olarak “eşit” sayıyor ama gerçekte kendisinin bağımlılığı altındaki iktidarlar olarak siyasi bakımdan yönetiyordu.

Nitekim, NATO, ABD’nin gerçek emperyalist güç ilişkilerine dayanarak kapitalist dünyayı siyasi ve askeri yönetmesinin de aracı ve destekçisiydi.

ABD’nin Kore’den Vietnam’a işgalleri devralmasında rol oynadı. Yeni sömürge ülkelerde askeri faşist darbeleri gerçekleştirerek devrimci güçleri ezmede de rol oynadı. İşbirlikçisi iktidarların askeri ve polisiye kurmay ve şeflerini, kontrgerilla örgütlenmelerini, hatta ABD’ci sendikacıları bile eğitmede rol oynadı.

SB dağıldıktan sonra NATO’yu sürdürmesinin resmi gerekçesi ortadan kalktığı halde ABD’nin diğer emperyalistlerden açık ara üstünlüğü, NATO’yu sürdürebildi. NATO’yu genişletmeye de yol açtı, NATO birçok savaşta rol oynadı. Afganistan, Yugoslavya ve Libya işgalleri NATO şemsiyesi altında gerçekleştirildi. Doğu Avrupa’dan Balkanlar’a eski Varşova Paktı üyesi devletler NATO içine alındılar. ABD’nin NATO’daki hakimiyetinin aracı da oldular.

Şimdi emperyalist rekabet sertleşiyor, NATO’nun dağılması bu sayede olanaklı hale geliyor.

Fransa, askeri güce sahip ve Suriye’nin eski sömürgecisi olarak “karar dışı” bırakılmasının kızgınlığıyla sivrilterek görüşünü kamuoyuna sunuyor. Almanya, NATO üyelerini ABD’ye kaybettirmemek için ihtiyat frenine basıyor. Ama hiçbir diplomatik oyun artık emperyalistler arası rekabetin şiddetlenmesini önleyemez. Emperyalistler aralarındaki şiddetlenen rekabet, onların yeniden kamplaşmalarına ve dünya çapında yeniden paylaşım savaşına hazırlanmalarına yol açıyor. Süreğen ekonomik krizden çıkamamaları bu süreci daha da hızlandırıyor.

Suriye savaşı da, bölgesel paylaşım savaşıdır ve dünya çapında savaşın öncü depremlerinden biri.

Bu şiddetlenen rekabette, NATO biçimsel olarak ABD’de kalsa da, tümüyle dağılsa da, 90 öncesi ve sonrası olduğu gibi ABD’nin dünya hakimiyetinde diğer rakiplerini gütmesinin örgütü olarak kalamaz.

İşçi sınıfı ve ezilenler, emperyalist savaş ve faşist darbeler örgütü olarak NATO’nun bitişi için de, durumu aydınlatmak için de, şiddetlenen rekabet ve savaş hazırlığı/ kışkırtıcılığına karşı da, mücadele edecek, saflarını örgütleyerek gücünü büyütecek.

Bu yolla emperyalist-gerici birliğe karşı da, dünyayı kimin talan edeceği rekabetinin savaş felaketini önlemede de bu yolu tek kurtuluş yolu olarak inşa edecektir.