22 Aralık 2024 Pazar

Nafaka hakkına ilişkin şehir efsaneleri üzerine

Boşanan kadınlar herhangi bir devlet güvencesinden yoksun. Şiddet gören ya da eşinin başka bir kadınla birlikte olduğunu fark eden ve çocuk sahibi bir kadın için, nafaka hakkının kısıtlanması dahi, kadının istemediği evliliği sürdürmesine neden olacaktır.

Kadınların yoksulluk nafakası hakkı bir süredir iktidarın hedefinde. Bu süreç 2011 yılında Kestel Asliye Mahkemesi'nin, 2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu'nda yer alan "süresiz yoksulluk nafakasını" Anayasa Mahkemesi'ne taşımasıyla başladı. Neyse ki AYM, başvuruyu reddetti. Ancak mesele orada kapanmadı. Meclis bünyesinde oluşturulan "Boşanma Komisyonu"nun 14 Mayıs 2016 tarihinde yayınladığı raporda da yoksulluk nafakasının süresiz olmasının erkeklerde mağduriyet yarattığı iddiası yer aldı. Aynı iddia, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı'nın Ekim 2018'de ortak düzenlediği "Nafaka Çalıştayı"nda da gündeme getirildi.

Tüm bu süre içinde ırkçı ve dinci gericiliğin bayraktarı Akit gazetesi de "nafaka mağduru erkek" haberlerini sayfalarından eksik etmedi. Elbette, "Cephede kazandığı parayı eski eşine veriyor" başlıklı haberi ile cinsiyetçiliğe ırkçılığı da eklemeyi unutmadılar. Bir de ortalıkta yorumcu olarak gezen, Hülya Avşar'ın eski kocası Kaya Çilingiroğlu gibi tipler de canlı yayınlarda zaman zaman konuşturularak, nafaka hakkının kısıtlanmasının toplumsal rızası oluşturulmaya çalışılıyor.

Yoksulluk nafakası gerçekten bir ömür boyu mu?

Bu soruya yanıtı Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatı ve SKM MYK üyesi Sezin Uçar versin: "Öbür boyu nafaka uygulaması diye bir şey yok. Çünkü erkekler, nafakanın azaltılması ya da kaldırılması talebinde bulunuyor. Mahkemeler de genelde bu talepleri kabul ediyor. Kadın, yeniden evlendiğinde de nafaka ödemesi son buluyor."

Yoksulluk nafakası ile kadınların bir ömür geçindikleri yalanını aslında devletin kurumları da biliyor. Örneğin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın 2014 tarihli "Türkiye'de Boşanmanın Nedenleri" başlıklı raporuna göre kadınlar, nafakayı sadece çocukları için istiyor. Aynı raporda üzerinde fırtınalar kopartılan nafakanın da kadınların yoksulluğunu giderecek bir miktarda olmadığı da belirtiliyor. Kadınlar, yoksulluk nafakası ile sefahat içinde yaşamıyor. Sezin, bu durumu da şöyle açıklıyor: "Birincisi, kayıt dışı çalışma çok yaygın. Erkek çalışıyor ancak kayıt dışı olduğu için işsiz görünüyor. İkincisi, genelde resmi kurumlara maaş asgari ücret üzerinden bildiriliyor. Erkek 4 bin lira maaş alsa da bunu asgari ücret olarak gösterdiği için boşandığı kadına nafaka olarak 100-200 lira gibi bir para ödüyor. Bu paranın ödenmesi de bir erkeğin, yaşamını idame ettirmesinin önünde engel değil."

Kadın Dayanışma Vakfı'nın 140 dava dosyasına ilişkin yaptığı araştırmada da bu konuya ilişkin dikkat çekici veriler var. İncelenen davaların yüzde 66,4'ünde ödenen nafaka miktarı 0-500 TL arasında olup ortalaması yalnızca 262 TL'dir. Yüzde 10'u 500-1000 TL arasında.

Kadınlar, bir yıl evli kaldıktan sonra boşanıp nafaka ile mi yaşamaya devam ediyorlar. Bu da bir şehir efsanesi. Durum elbette öyle değil. TÜİK'in 2018 verilerine göre, bir yıldan az süreli evliliklerde boşanmalar toplam boşanma sayısının sadece yüzde 3,2'sini oluşturuyor.

Ortada bu kadar çok yalan yanlış varken, neden nafaka hakkını ortadan kaldırmak istiyorlar?

İktidarın asıl derdi boşanma ile ilgili. Ne olursa olsun kadınlar, kutsal ailenin içinde kalsın. Amaç bu. Avukat Sezin de nafaka hakkının sınırlandırılmasının boşanmaya karar veren kadınlar bakımından caydırıcı bir etkisinin olacağını belirtiyor.

Doğru. Çünkü boşanan kadınlar herhangi bir devlet güvencesinden yoksun. Şiddet gören ya da eşinin başka bir kadınla birlikte olduğunu fark eden ve çocuk sahibi bir kadın için, nafaka hakkının kısıtlanması dahi, kadının istemediği evliliği sürdürmesine neden olacaktır.

Düğüm noktası da burası zaten. Sezin'in de belirttiği gibi, "Aile yapısını toplumsal yaşamın bir mutlak öğesi olarak gören erkek zihniyet" boşanmaya savaş açmış durumda.

Biliyorsunuz, Saray iktidarı ve medyası, bir dönem, 'boşanma oranları hızla artıyor' diye de veryansın ediyor. Bu da gerçek değil! Kadın Dayanışma Vakfı'nın "Yoksulluk Nafakası Araştırması" raporunda yer alan veriye göre, "Boşanma istatistiklerinde 2002 itibarıyla önemli bir sıçrama göze çarpsa da, Türkiye hem OECD ülkeleri arasında hem de ortalamanın binde 2'nin üzerinde seyrettiği Avrupa ülkeleri arasında düşük boşanma oranına sahip ülkeler kategorisi içinde yer almaktadır ve evlenme hızı bakımından ciddi bir düşüş söz konusu değildir."

2018 yılında açılan boşanma davası sayısı 194 bin 127 ve boşanma davası sonrasında açılan nafaka davası sayısı ise sadece 22 bin 353. Ancak açılan nafaka davaları içinde nafakanın kaldırılması davaları artarak büyük ölçüde ağırlık kazanıyor.

Yoksulluk nafakasının kısıtlanması ya da kaldırılması, kadınları gerçekten mağdur edecek. Kadınların "evlilik" adı altında ev içinde yapmakla yükümlü kılındığı "ev işleri"nin hiçbir karşılığı ödenmiyor. Çocuk, yaşlı, hasta bakarak, temizlik yaparak, yemek pişirerek, alışveriş yaparak vs. evde bakım hizmeti veriyorlar. Harcanan bu emek, erkek iktidarlar tarafından bir iş olarak da görülmüyor. TÜİK'in 2017 istatistiklerine göre, 15-64 yaş arası erkeklerin yüzde 65,6'sı istihdam edilirken, kadınlarda bu oran yüzde 29,8 düzeyinde kalıyor. SGK'nın verilerine göre, zorunlu sigortalı 14 milyon kişinin 10 milyonu erkek, sadece 4 milyonu kadın. Yani kadınların hiçbir güvencesi yok.

İçinde bulundukları böylesi bir ekonomik zeminde, nafaka hakkının kısıtlanması, giderek artan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştirecek. Daha da önemlisi, kadınların boşanma kararlarını etkileyerek, onları sürdürmek istemedikleri evliliklere mahkum edecektir. Kadınları diri diri mezara gömecektir.