1 Kasım 2025 Cumartesi

Mustafa Öner yazdı | Zihinsel özgürleşme yetenekleri geliştirir

"Sınırsız" romanının kahramanlarına dönelim yüzümüzü yeniden. "Bence insan kendisini mutsuz eden şeylerden kaçınma cesareti bulmalı. Bu cesareti bulamazsa o basit hayatın uzantısı, kölesi olur." Devamında ise, "... insanın kim olduğunu tercihleri belirler. Tercihler insanı zenginleştirir ya da yoksullaştırır..." diyen kitap kahramanları tartışmayı sürdürür.

İnsanın insanlaşması, özneleşerek yeni insanın inşa edilmesinde, devrimcileşmenin devam etmesinde zihinsel özgürleşme belirleyici bir etmendir. Zira çürümenin, yozlaşmanın, yabancılaşmanın kaynağı olan kapitalist sömürü düzeni tarafından kirletilen, kısırlaştırılıp esaret altına alınmak istenen zihinsel fonksiyonlar, bir bütün olarak duygular, düşünceler ancak arınıp özgürleştikçe devrimci bireyde esaret zincirleri kırılır. İnsan özneleşip özgürleşerek yeniden insanal toplumsal özüne kavuşur.

Bir devrimci birey zihinsel, düşünsel arınmayı ne kadar gerçekleştirirse o oranda özgürleşir. Düzenin çizdiği sınırların, düşünsel ve yaşamsal olarak dışına çıkmayı başarır. Burjuva sömürü düzeninin düşünceleri hükmedip yönetmek için ördüğü ağları yırtıp dışına çıkan devrimciler, kendileri için ortakça yaşam alanları kurarlar ya da proletarya partisi tarafından kurulmuş örgütlü özgürlük ortamlarında buluşurlar.

Kapitalizmin yasalarını incelemeye koyularak sorgulamaya başlayıp bireysel yaşamdan vazgeçen, kolektif devrimci yaşamla buluşanlar ve zihinsel özgürlüğünü kazanma yoluna girenler, her zaman burjuvazinin hedefidir. Her türlü araçla, yöntemle devrimci yapılara, devrimcilere sınırsız saldırıların nedeni budur.

Burjuva egemen sınıfların felsefesi bireylere şunu söyler ve benimsetmeye çalışır: Kendinden başkasını düşünme, sadece kendi çıkarını düşün. Egemen sınıfların bu felsefesi, bir devlet politikasında somutlanır. Kurulu düzenin koruyucusu devlet ideolojisiyle, eğitim sistemiyle, yasalarıyla, kurumlarıyla, yaşam ve tüketim biçimleriyle sadece kendini düşünmeyi dayatır. Bireyi toplumsal ilişkiler bütününden, yani toplumsal özünden koparmayı amaçlar. Bu politikasının etkili olması için de, başta gençlik gelmek üzere, işçi sınıfı, ezilenler ve onların öncü kesimlerini hedef alır.

Kapitalist sömürücü sınıflar devlet aygıtı eliyle doğada ve toplumda her şeyi metalaştırmaya çalışır. İnsani değerler, insana dair olan sevgi, aşk, cinsellik, dayanışmacı kültür, gelenek bunlara dahildir. Bunun için sömürüyü, zulmü, çıkar savaşlarını mübah sayar. Burjuva ahlaksızlığın her çeşidini, insanın insan tarafından sömürülmesini ve ezilmesini doğal göstermeye çalışır.

Ortakça sosyalist yaşam düşleri güçlü olanlar ve bu uğurda mücadele edenler ise, bu kirli politikalara karşı cepheden politik ve ideolojik duruş sergiler. Bu devrimci duruşlarıyla zihinleri esir alma çemberinin dışına çıkmayı devrimci görev edinirler. Özgürleşmenin, özgür kalmanın olmazsa olmaz koşulu sayarlar.

Zihinsel fonksiyonlar üzerindeki esir alma ögelerinden ideolojik mücadeleyle arındıkça devrimciler özgürleşir. Üretkenlikleri artar, potansiyel, gizli yetenekler, özellikler açığa çıkar. Kolektif özgür bireyler burjuva etkilerden, izlerden arınıp uzaklaştıkça, atak, yaratıcı, inisiyatifli, sınır tanımayan özellikler kazanır. Edilgenliği, izleyici kalmayı, istenileni, söyleneni yapmayla yetinen pozisyonda kalmayı aşarlar.

Burjuva, küçükburjuva yaşam mı, ortakça sosyalist yaşam mı? Düşünsel özgürlük mü, tutsak alınmış zihin mi? Hangisinin tercih edileceği insanın gelecek için nasıl bir yaşam seçeceğinin, nasıl bir kişilik şekillenmesini tercih edeceğinin göstergesi olacaktır. Stalin'in deyimiyle, "Ya ileri sosyalizme doğru, ya geri kapitalizme doğru, ortası yoktur. Ortası oportünizmdir". Dümen devrimci yaşama kırılmazsa varılacak durak düzen istasyonu olacaktır. Bu sıradanlaşmanın tercih edildiği durak olacaktır. Bu istasyon ne yazık ki, istenmese de devrimci değer ve özelliklerin yitiminin, uzaktan seyirciliğin, oyunculuktan izleyiciliğe geçişin adresidir. Burjuva sömürücü sermaye sahiplerinin ve devletinin de istediği, değişik biçimlerde teşvik ettiği bu duraklardır.

Tam da bu aşamada seyirci, izleyici pozisyonda olmak mı bu çizgiyi geçmek mi? Yoksa birer etkin, üretken oyuncu olmak, her koşulda rol üstlenmek, aktif olmak mı? Tercih devrimciler için kritik eşiktir.

Devrimci sosyalist Serpil Arslan Ceylan Yayınları'nda çıkan "Sınırsız" kitabının satır aralarına bu konuyu ustaca serpiştirmiş. Devrimciliğin nasıl yaşanacağına, nasıl yapılacağına, dolu dolu, coşkulu, verimli, mutlu devrimciliğin verilerine ışık tutmuş. Aynı zamanda bu özellikleri, nitelikleri kazanıp geliştirmek için nelerden uzak durulmasına da işaret etmiştir.

Yazar, kitabı bu gözle okuyanları nasıl bir devrimcilik sorgulamasını, devrimcilerin kendilerine sordukları soruların peşine düşmelerini yeniden hatırlamaya yönlendirir. Yazar bu konuları roman kahramanlarına tartıştırır. Özne olacak ısrarlı, kararlı sosyalizm sevdalılarını, kendi duygu, düşünce dünyalarını, pratik duruşlarını, yaşam biçimlerini yeniden yeniden sorgulayarak gözden geçirmelerini teşvik eder.

"Seyirci olmak da var, oyuncu olmak da" derken; sonuçlarla tartışmayı sürdürüp zenginleştirir. Seyircilik insanı eskitir... Eskiyerek uzun yaşamak, yaşamak mıdır? Yaşamak ayakta kalmakla tarif edilir. Bu şekilde yazarın kahramanları, tartışmayı, sorgulamayı geliştirir. Arınmak ve duruşunun muhasebesini yapmak için insanı, devrimciyi iç sorgulamaya yöneltir.

Devrimci mücadele de seyirci, izleyici pozisyonda kalmak olmaz. Kapitalizmin yozlaştırıcı, gürültücü politikalarına ve yarattığı sonuçlara seyirci kalmak, bunları nesnel olarak kabullenmektir. Ancak bunları ve sonuçlarını kabullenmeyenler seyirci, izleyici pozisyonda kalmaz. Kolektif yaşamı seçip sosyalizmi kurmaya kilitlenenler doğrudan birer aktif oyuncu olmayı seçerler. Görevler üstlenerek kendilerini konumlandırmaya odaklanırlar.

"Sınırsız" romanının kahramanlarına dönelim yüzümüzü yeniden. "Bence insan kendisini mutsuz eden şeylerden kaçınma cesareti bulmalı. Bu cesareti bulamazsa o basit hayatın uzantısı, kölesi olur." Devamında ise, "... insanın kim olduğunu tercihleri belirler. Tercihler insanı zenginleştirir ya da yoksullaştırır..." diyerek kitap kahramanları tartışmayı sürdürür.

Çünkü, "... Sadece kendini düşünen ise cüceleşiyor... Sadece kendini düşünmek insani özellikler bakımından yoksullaşmayı, fakirleşmeyi getirir...", oysa, "... devrimcilik zenginlik kaynağıdır..." şeklinde devrimciliğin özellikleriyle, nitelikleriyle ilgili ufuk açıcı tartışmalar, tanımlamalar yapılır.

Tercihini şu veya bu yönde yapmak hakkı vardır. Bu hak devrimci anlayışın kabul etmeyeceği bu düzenden yana da kullanılır, düzenin alternatifi devrimci, sosyalist, komün yaşamından yana da.

Bir yol insanlaşmayı, insan olma vasıflarımızı aşındıran bizi biz olmamızdan uzaklaştıran özelliklerimizi, kapitalist düzenin elinden yeniden almaya çıkan yol. Bu yol ideolojik, politik, kültürel ve yaşam olarak düzenden kopuşun yoludur. Tercih edilen bu güzergah ve sonu insanlığın kurtuluşuna, sömürüsüz, eşit, komün yaşamına çıkarır. Bu yol insanın insanlaşmasının kendinde yeni insanın yaratılmasının önünü açar.

Diğer yol ise çıkmazdır. Düzen içidir. Burjuva yaşam şeklinin, çürümüş, yoz ahlak anlayışının çekim alanının yoludur. Bu güzergah insani tüm değerleri aşındırıp, kendinden uzaklaştırıp kitleleri yalnızlaşmaya götürür. Mutsuzluk, sevgisizlik, umutsuzluk aşılar. Kendinle, çevrenle kavgalı, huzursuz kişilikler yaratır, şekillendirir. Kısacası bu yol, düzen, işçi sınıfına, gençliğe, kadınlara, kamu emekçilerine, LGBTİ+'lara, ezilen, sömürülen tüm toplum kesimlerine zarardan, kötülükten, yozlaştıran yaşamdan başka bir şey vermez, veremez.

Tercihler insanın gelecek tasarrufunu, nasıl biri olacağını, nasıl yaşayacağını belirler. Zihinsel, düşünsel özgürlük mü, yoksa esir olmayı seçip esir olarak kalmak mı? Seyirci kalmak mı aktif birer oyuncu olmak mı? Kritik eşiklerde bile etkin roller üstlenmek mi? Hangisi?

Bütün mesele tercihin hangi yol, durak için yapılacağıdır. Bu zor tarihsel koşullarda sosyalizm sevdalılarının yapmaları gereken bu devrim yolunda yürüyeceklerin çoğalması hedefine daha fazla kilitlenmek. Bu amaç uğruna; bugünkünden daha fazla kendine rol biçip, etkin oyuncular olmakla yetinmeyip, daha atak, kararlı, inisiyatifli, özgüvenli, yaratıcı ve sorun çözücü oyuncuları çoğaltmaya daha fazla kilitlenmeliyiz.