21 Aralık 2024 Cumartesi

Moskova'da sorunlar kısa bir süreliğine ertelendi

Erdoğan-Putin görüşmesinden, "ateşkes" ve "M4 karayolunun kuzey ve güneyinde tampon bölge oluşturulması" kararları çıktı. Erdoğan, Moskova'dan Suriye'deki sıkışmışlık durumunu "erteleyerek" döndü. Ama bu durum çok uzun sürmeyecek. Çünkü sahada güçlerin konumlanışı böyle diyor.

Erdoğan, Moskova'dan bir kez daha eli boş döndü. Bu kez boş dönmekle kalmıyor, "Ortak Belge"de de görüldüğü üzere, işgal ettiği Suriye topraklarının bir bölümünden de geri çekilmek zorunda.

İdlib'de resmi olarak açıklanan 34 askerin ölümü, ardından koparılan gürültü ve savaş naraları, yalvar yakar Putin'den koparılan randevu; hepsi sona gidişin son düzlüğünü gösteriyordu. İdlib'e asker gönderme meselesinde iç kamuoyu da ikna edilememişken, ölen askerler nedeniyle "Ne işimiz var Suriye'de" söylemleri çok daha tok seslerle gündeme getirilirken Saray şurekasının çıkardığı bütün gürültü, ancak günü kurtarmaya odaklıydı. Rusya ile batı emperyalizmi arasındaki çelişkilerden faydalanma siyaseti, gelinen aşamada nihayetine erdi.

Şimdi Moskova'dan dönenler "ateşkes"in, "tampon bölge"nin, "ortak devriye"nin başarısından bahsederek "diplomatik" zaferlerini Türkiye ve dünya halklarına boca edecekler. Ancak bunun da ömrünün çok olacağını söylemek pek mümkün değil. Zira, Moskova'da ortaya çıkan tablo, yüzlerine yansıyan asıklık, savaş siyasetinden beslenen Saray için işlerin iyi gitmediğini alenen gösterdi. Dışişleri Bakanları'na açıklatılan "Ortak Belge" de bunun belgesi oldu.

Öncelikle Moskova'ya gidiş koşulları, Saray diktatörlüğü için hiç de istenen koşullarda gerçekleşmedi. Mültecileri Yunanistan ve Bulgaristan sınırına sürerek Avrupa'ya şantaj yapmak, ABD ile yeniden ilişki kurma girişimlerinin hiçbiri muhatapları nezdinde karşılık bulmadı. Moskova'da ikili ve heyetler arası görüşmeler devam ederken ABD Dışışleri Bakanı Pompei'nin Türkiye'yi destekleyen ve talepleri değerlendirdikleri yönündeki açıklamaları, belli ki Erdoğan'ın elini güçlendirmedi. İki emperyalist güç arasındaki çelişkilerden yararlanarak kendini pazarlama siyaseti, bu aşamadan sonra pek mümkün gözükmüyor.

'ATEŞKES'İN GERÇEKLEŞMESİ İÇİN NE DEĞİŞTİ?
"Ortak Belge"nin maddelerine bakıldığında, Türkiye'nin manevra sahası kalmadı, çok net bir şekilde tarafını belirlemesi gerekiyor.

Moskova'dan "ateşkes"le "zafer" pozlarında dönenler, bunun sürdürülebilir bir durum olmadığını herkesten daha iyi biliyor. Nitekim, bu gece yarısı itibarıyla başlayan ateşkes, hangi şartlar yerine getirilerek uygulanacak? Astana veya Soçi mutabakatları mı? Bugüne kadar Soçi mutabakatlarını yerine getirmeyen Türkiye, -açıklanmayan birtakım tavizler vermediyse- bundan sonra hangi koşulları yerine getirecek? Üstelik, binlerce askerini bölgeye yığmış durumda iken.

Tüm bunlara ek olarak, hem sahadaki güçlerin pozisyonlarında bir değişiklik olmadı hem de genel olarak Suriye siyasetlerinde yeni bir söylem/politika geliştirilmedi. Bu anlamıyla, ateşkes, bıçak sırtında bir durum olmanın ötesinde, eskiyi de geride bırakacak yeni çatışmalara ve ölümlere ara vermekten başka bir anlam taşımamaktadır.

ANKARA'NIN İSTEĞİ İLE MOSKOVA'DA ORTAYA ÇIKAN AYNI DEĞİL
Türkiye, günü kurtarmak için geri adım atmaya hazır olabilir ancak aynı şey Rusya için geçerli değil. Açıklanan metinde "BM Güvenlik Konseyi'nce terörist olarak tanımlanan tüm gruplar"ın "ortadan kaldırılması" o kadar net ortaya konuldu ki, aslında "ateşkes" daha imza aşamasında hükümsüz ilan edildi. Burada, ateşkes ve çatışmasızlık protokolleri ile Heyet Tahrir el-Şam'cıları ve El-Kaide'ye biatlı Asyalı ve Kafkasyalı cihatçıları dışlama amaçlanıyor. Demektir ki, Rusya -ve tabiî Suriye ordusu-, cihatçıların İdlib'de savaşı sürdüren çekirdeğini ateşkes "istirahatinden" yararlandırmayacak. Buna meydan vermeyeceği gibi, savaşın sonuca ulaşmış sayılacağı aşamaya da net bir mesaj veriyor buradan: "terörist gruplar"la görüşme, pazarlık vs. olmayacak; düpedüz "ortadan kaldırılacak"lar! Dünkü metinde de yer alan bu ibare, Rus yetkililerince defalarca net olarak dile getirildi. "Ateşkes"in, yani Ankara'nın talep ettikleri ile Moskova'da formüle edilenin aynı şey olmadığı kesin.

TAMPON BÖLGENİN GÜNEYİ ŞAM'A TERK EDİLİYOR
Açıklanan "Belge"de hiç bahsedilmese de Türkiye'nin bölgedeki kriz konusu gözlem noktaları ile ilgili herhangi bir açıklama yapılmadı. Muhtemelen, anlaşmanın gizli maddelerinden biri bu mesele. Çünkü, M4 karayolunun kuzeyi ve güneyinde 6'şar kilometrelik tampon bölge oluşturulacağının duyurulması, bu konunun esaslı bir pazarlık konusu olduğunu gösteriyor ve Saray, en ağır yenilgisini de buradan almış görünüyor. Zira, M4 karayolunun güneyinde kalan bölgelerde halen Türkiye'nin desteklediği çetelerin etkin olduğu sahalar ve Türkiye'nin gözlem noktaları bulunmakta. (Halihazırda Suriye rejim güçleri tarafından tamamen kuşatılmış 10 gözlem noktası var. Ki, ölen 34 askerin de söz konusu bölgede vurulduğunu hatırlatmak gerek.) Taraflar M4 karayolunun kuzey ve güneyinde konuşlanacaklarına göre, güney tarafı otomatik olarak Şam rejimine terk edilmiş olacak. Bundan çıkan sonuç bu.

Çetelerden yükselen homurtular, "Anlaşma bizim için hiç iyi değil" minvalinde değerlendirmeleri de buna işaret ediyor. Bu durumda Türkiye'nin bundan sonra M4 karayolunun güneyi için yeni formüller bulması gerekecek.

ORTAK DEVRİYE BİRLİKTE GÖRÜNMEYE YETECEK Mİ?
Aslında Rusya, adım adım Türkiye'yi kuzeye doğru sürerken, tampon bölge ile yeni bir "İdlib" sahası açarak, oyalama stratejisi geliştiriyor. Türkiye, bir süre sonra "tampon bölge" üzerinden söz söyleyerek sahadaki varlığını sürdürmeyi deneyecek. Rusya, Türkiye'nin bu konudaki "hassasiyeti"ni daha fazla kırmadan, 15 Mart'ta söz konusu tampon bölgede ortak devriye gezme lütfunu bağışladı. "Birlikte" görünmek için bunun yeterli olacağını söylemek, çok iyimser bir değerlendirme olur.

KAMERALAR KARŞISINDA SESSİZ KILIÇ ŞAKIRTILARI
Erdoğan ve Putin'in sözlerine ve vücut diline bakarak durumu değerlendirirsek, ikisinin de kameralar karşısında kılıç şakırdattıklarını söylemek mümkün.

Erdoğan, heyetler arası görüşmelerden sonra hemen yanında duran Putin'le göz teması kurmaktan imtina ederek, Esad rejimine verdi veriştirdi, bundan sonra da Esad'la asla bir araya gelmeyeceklerinden dem vurdu. Şam yönetimi demek, Rusya demek. Putin'in yanı başında Esad'a söylenen sözler, aslında Putin'e söylenmiştir. Suriye'deki bütün siyasi ve askeri politikalar, Erdoğan'ın da bildiği gibi, Moskova'da planlanıp uygulanmaktadır. Bir taraftan Esad'a atıp tutarken, diğer taraftan da Putin'e serzenişte bulundu.

Erdoğan'ın ve Türkiye heyetinin yüz ifadesi, başından sonuna kadar Moskova seferinin başından sonuna kadar başarısızlıkla sonuçlandığını yeterince gösteriyordu.

Putin de konuşmasının arasına, "Radikallerin Hmeymim'deki Rus üssüne yönelik saldırıları da devam etti" dedi, ardından ekledi: "1 Mart'ta çok namlulu roketatar sistemleri ile yeni bir saldırı girişiminde bulunuldu." Aslında, "Bunların bu çok namlulu roketatarları nereden bulduklarını söyletmeyin şimdi" filan demeye getirdi, mesajını çok net verdi.

Erdoğan, Moskova'dan Suriye'deki sıkışmışlık durumunu "erteleyerek" döndü. Ama bu durum çok uzun sürmeyecek. Çünkü sahada güçlerin konumlanışı böyle diyor.